Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Eylül 2003
Sayı: 65
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Yasanızı da, tezkerenizi de yakacağız!
  Ulucanlar şehitleri anıldı...
  Amerikan işbirlikçileri Irak'ta emperyalist efendilerinin hizmetinde!
  Bir uşağın sefil yalanları...
  Savaş tezkeresine karşı eylemlerden...
  Gençlik meclisin açılışını alanlarda protesto etti...
  Kampanya çalışmalarından...
   Bir üniversite öğrencisiyle eğitim sorunları ve savaş üzerine konuştuk...
  İstanbul Üniversitesi protestolarla açıldı...
  İstanbul Üniversitesi açılış şenliğinde etkin inisiyatif ve çalışma....
  "Üç maymın olmak mı? ASLA!"
  Hükümet ve YÖK atışması...
  Yeni YÖK yasa taslağı...
  AB tartışmaları...
  Kampanya çalışmamızın yeni dönemi...
  Tarihsel gelişimi içerisinde YÖK
  Yargıtay kararı ve DEHAP...
  Liseli gençlik de söz veriyor!
  Yeni eğitim yılı başladı...
  Eğitimdeki aldatıcı oyunlar devam ediyor...
  Okullarda ücretsiz ırkçılık dersleri!
  Paralı eğitim meşrulaştırılıyor!
  ALGP'den İLGP'ye...
  "Ulusa sesleniş"te seslendirilenler...
  Irak çıkmazında ABD
  Filistin'de emperyalizme ve siyonizme karşı direniş sürüyor...
  Afganistan: İnternetin özgürleştiremediği ülkeyi...
  Ölüm Orucu direnişi 3. yılında yol gösteriyor!
  "İstanbul Üniversiteli olmak ayrıcalıktır!"
  Kantin solculuğu modası ve derse girenlerin verdiği ders...
  Daha fazla insana ulaşmamız gerekiyor!
  Ernesto Che Guevara...
  Orhan Kemal...
  Hey, buraya bakın!
  Okur mektupları



 
 
Orhan Kemal:

Emekçilere malolmuş toplumcu bir sanatçı

Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal (1914-1970) edebiyatımızda toplumcu gerçekçilik alanında ürün veren önemli bir isimdir. Gençliğinde koyu bir Nazım Hikmet hayranlığıyla şiire yöneldi. 1938’de tutuklandı. Bursa Cezaevi’nde “Benim gerçek öğretmenimdir” dediği Nazım Hikmet’le tanışması, hayatının dönüm noktasını oluşturdu. Cezaevinden çıktıktan sonra (1943) Adana’ya dönerek çeşitli işlerde çalıştı.

1970’in 2 Haziran’ına kadar roman, hikâye, oyun alanlarında durmadan çalıştı, üretti. Köyden kente göç eden insanlar, işçiler, kapitalizmin yaşamın her alana yavaş yavaş yerleşerek insanların sefilliğe, açlığa sürüklenmesi, inanların yaşam mücadeleleri, kadınlar, çocuklar... Çok iyi gözlemlediği ve bir parçasını oluşturduğu halkını anlattı yazar öykülerinde...

Yaşamının son döneminde hasta olduğu bir sırada Bulgaristan Yazarlar Birliği’nin daveti üzerine Sofya’ya gitti. Orada hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul’a getirilirken, konvoy Babaeski’de işçiler tarfından durduruldu. İşçilerden biri, cenazeyi taşıyan minibüsün önüne ‘BİZ İŞÇİLER SENİN HATIRAN ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİRİZ’ yazılı bir pankart astı.

Çünkü o işçilerin, emekçilerin sanatçısıydı ve kalbi hep onların yanında oldu. Çünkü sanatının amacı, kendi sözleriyle; “İnsanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilmek çabası adına sanat”tır.

Kitap yorumları:

Otobüsün gırgırında siz vardınız
Sokağın pisliğinde siz,
Seviyordum sizi insanlar...

Nazım Hikmet

İnsanlar vardı Orhan Kemal’in hikayelerinde. Yoksul, aç, gururlu, öfkeli, küfürbaz, çocuk, usta, işçi, işsiz... Ve insan portreleri çiziyor sokaklardan, mahallelerden, fabrikalardan, yan evimizdeki komşularımızdan, meydanlardan, küçük bakkallardan, mapuslardan...

Kısacası yaşanmışlıkların sınıfsal gerçekliğini, tüm psikolojik tahlilleri ve toplumsal yansımalarıyla gözler önüne seriyor, Ekmek Kavgası’nda yazar. Kitabı okurken müthiş bir huzursuzluk kaplıyor insanın içini, gerçeklerle bu kadar net karşılaşmanın rahatsız ediciliği. Ve kitaptaki öykülerin yaşamda karşılık bulan kahramanlarını arıyor gözleriniz, geçtiğiniz her sokak başında. Rastladığınız her işçinin, her ustanın, her çocuğun hikayesini biliyorsunuz sanki.

Ve bu kahramanlardan sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yaratmanın coşkusuyla doluyor yüreğiniz...

D. İren

Orhan Kemal’in ilk öykü kitabı olan Ekmek Kavgası, yazarın gözlem ve ifade gücünü ortaya koyuyor. Kitabı yaşamdan kesitler olarak nitelemek mümkün. Her bir öyküde bambaşka bir dünyaya götürüyor okuyucuyu. Kimi zaman bir tren garına, kimi zaman bir inşaata, kimi zaman bir cezaevinin revirine... Ama hepsinde de ezilenlerden, sömürülenlerden bahsediyor, onların yaşamlarına ortak ediyor bizleri de. Bunu yaparken de asla melodrama, abartıya kaçmıyor, herşeyi olanca doğallığıyla, yalınlığıyla sunuyor.

Belki de bu yalın gerçeklik rahatsız ediyor okuyucuyu, çünkü gözlerini etrafına kapamayan herkes, inşaat işçisi Ali Osman’ı, bekçi Ali’yi, revir meydancısı Yusuf’u, kısacası ekmek kavgası verenleri görecek, farkedecektir.

R. Işıl

Orhan Kemal, Türkiye romancıları içinde, işçi edebiyatı denildiğinde akla gelen ilk isimdir. Öykülerini ilk kez okudum. Ve onlarda da sınıfsal bakışını sonuna kadar koruduğunu görmek beni oldukça mutlu etti. Çok basit gibi görünen öyküler kendi içlerinde tutarsızlık yaşamayacak kadar özenle yazılmış. Öykülerini belki dili ağır olduğu için çok sürüklenerek okumadım. Ama hoş bir tat kaldı bende!

G. Güzel

Beğendiğim öyküler de var beğenmediklerim de. Ancak genel olarak okumaktan çok zevk alamadım. Çünkü bir türlü kendimi kaptıramadım. Sanki yazar ısrarla insanların zaaflarından kaynaklı bir dolu sorunu, okuyucuyu rahatsız edecek bir sakinlik ve edilgenlikle anlatmış. Okurken en zorlayan şey ise yazarın müdahale etmesini beklediğiniz yerlerde hiçbir şey yapmayışı.

Ama benim kitap ile ilgili en anlamlı bulduğum şey, tüm karakterlerin bireysel zaaflarının, ekonomik sebeplerle açıklanarak verilmiş olması.

M. Umut

Orhan Kemal’i bir roman yazarı olarak çok beğenirdim. Akıcı ve etkileyici bir üslubu vardır. Ancak öykülerini okumaya başladığımda rahatsız oldum. Beklenmedik sonlar, sanki hepsinde bir yarım kalmışlık havası hakimdi. Daha sonra yavaş yavaş alışmaya başladım. Her öykünün bir fotoğraf karesi olduğunu anladım. Yaşam ancak bu kadar sade anlatılabilir.

H. Alaz



Yeni kitap önerisi:

“Yaşamak güzel şey be kardeşim”

“...Bir vatman, tramvayın basamağına oturmuş ağlıyor. Demin gördüğümüz al yanaklı kız ağlıyor, Kerim ağlıyor, elinde gazete ama ben hiç bir şey işitmiyorum, bütün gördüklerim uçsuz bucaksız bir akvaryumda geçiyor. Biri düştü yere. Biri daha. Kucaklaşıp birbirlerinin omuzunda ağlayanları görüyorum, ama ses seda yok. Biri kolumdan çekti. Dönüp baktım, bumburuşuk bir kocakarı, boyu da çok kısa, gocuklu da, başını şalla sarmış. Kolumdan çekiyor, dişsiz ağzıyla bir şeyler söylüyor, anlamıyorum. Eğildim. Altı yedi yaşlarında bir kız çocuğu sesi, altı yedi yaşlarında bir kız çocuğunun korkusuyla soruyor: ‘Lenin mi ölmüş?’ Başımı sallıyorum. ‘Ölmüş demek!’ Haç çıkaracağını sanıyorum ama çıkarmıyor....”

Bu alıntı bu ay önereceğimiz kitaptan ve şiirleriyle tanıdığımız Nazım Hikmet’e ait. Nazım Hikmet’in otobiyografik öğelere sıkça başvurduğu “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” isimli romanı, diğer romanları gibi, şiirlerinin gölgesinde kalmış olsa da okunmaya değer bir yapıt.

Nazım Hikmet’in bu romanını ilgiyle okuyacağınızı umuyor, yorumlarınızı ve izlenimlerinizi bekliyoruz.

Ekim Gençliği Kültür ve
Sanat Komisyonu