Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Ekim 2003
Sayı: 65
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Yasanızı da, tezkerenizi de yakacağız!
  Ulucanlar şehitleri anıldı...
  Amerikan işbirlikçileri Irak'ta emperyalist efendilerinin hizmetinde!
  Bir uşağın sefil yalanları...
  Savaş tezkeresine karşı eylemlerden...
  Gençlik meclisin açılışını alanlarda protesto etti...
  Kampanya çalışmalarından...
   Bir üniversite öğrencisiyle eğitim sorunları ve savaş üzerine konuştuk...
  İstanbul Üniversitesi protestolarla açıldı...
  İstanbul Üniversitesi açılış şenliğinde etkin inisiyatif ve çalışma....
  "Üç maymın olmak mı? ASLA!"
  Hükümet ve YÖK atışması...
  Yeni YÖK yasa taslağı...
  AB tartışmaları...
  Kampanya çalışmamızın yeni dönemi...
  Tarihsel gelişimi içerisinde YÖK
  Yargıtay kararı ve DEHAP...
  Liseli gençlik de söz veriyor!
  Yeni eğitim yılı başladı...
  Eğitimdeki aldatıcı oyunlar devam ediyor...
  Okullarda ücretsiz ırkçılık dersleri!
  Paralı eğitim meşrulaştırılıyor!
  ALGP'den İLGP'ye...
  "Ulusa sesleniş"te seslendirilenler...
  Irak çıkmazında ABD
  Filistin'de emperyalizme ve siyonizme karşı direniş sürüyor...
  Afganistan: İnternetin özgürleştiremediği ülkeyi...
  Ölüm Orucu direnişi 3. yılında yol gösteriyor!
  "İstanbul Üniversiteli olmak ayrıcalıktır!"
  Kantin solculuğu modası ve derse girenlerin verdiği ders...
  Daha fazla insana ulaşmamız gerekiyor!
  Ernesto Che Guevara...
  Orhan Kemal...
  Hey, buraya bakın!
  Okur mektupları



 
 
Yargıtay kararı ve DEHAP...

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!

Türkiye’de son bir ayı yoğun bir şekilde meşgul eden konulardan biri de DEHAP davasıydı. İlk olarak Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından açılan “evrakta sahtecilik” suçundan ve daha sonra da DEHAP’ın Gençlik ve 2. Olağanüstü Genel Konferansı’na açılan soruşturmalarla başlayan süreç, 4 yöneticisinin 11 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı. 11 Eylül’de 6. Ceza Dairesi’nde görülen dava 29 Eylül’e ertelenmiş ve 29 Eylül tarihinde DEHAP’ın 4 yöneticisine verilen ceza Yargıtay tarafından onanmıştır.

DEHAP kararın anti-demokratik yanına işaret ederek bunun Türkiye demokrasisine katkısı olmayacağını vurguladı. Burjuva düzen partileri ise DEHAP’ın seçimlerdeki “sahteciliği” üzerinden bir sandalye kapma yarışına girdiler. Özellikle 3 Kasım seçimleri sonucunda meclis dışında kalan partilerin konuya ilgisi daha da arttı. DYP, GP ve ANAP, DEHAP’ın kapatılması üzerinden YSK’nın meclis aritmetiğini değiştirecek kararlar almasını ve seçimin yenilenmesini istediler.

DEHAP her ne kadar düzenle barışık, demokratik sınırlara sıkışmış bir mücadele hattı izlemeye çalışsa da, onun şahsında Kürt Halkı’nı ilgilendiren her konuda saldırı dalgası yaratılarak, bir halk ezilmek, yok edilmek istenmektedir.

***

Tüm bunların ışığında Kürdistan’da yıllardan beri var olan baskı ve şiddet uygulamalır arttırılmıştır. OHAL kaldırıldı, her şey demokratikleşecek, güzelleşecek diyenler orada sistemin en baskıcı yüzünü görmek istemeyenlerdir. Geçmişte insanlara dışkı yediren, kurşunlayan devlet, bugün daha da pervasızlaşarak düğünleri basmakta, insanları yaralamakta ve yeni faili meçhul cinayetlere imza atmaktadır.

Daha geçtiğimiz günlerde Bingöl nüfusuna kayıtlı Ergin İşler’in, İzmir Narlıdere’de askerlik yaptığı sırada, “intihar etti” denilerek cesedi ailesine teslim edildi. Yapılan otopside ölen kişinin hangi mesafeden nasıl vurulduğu ve silahın üzerindeki parmak izleri tespit edilemedi. Otopsi raporunu inandırıcı bulmayan ailesinin itirazı üzerine bir albay başkanlığında oluşturulan İdari Tahkikat Heyeti’nin hazırladığı raporda ise, her hatırlanışında gelecek kuşakların bugünleri ibretle anmalarına vesile olmayı hakedecek çarpıcılıkta bir tespitte bulunuldu: “İntihar edenlerin Güneydoğu’lu oluşu ve yöre halkının intihara meyilli oluşu...”

Basit bir otopsinin en önemli gerekliliklerini anlatarak yapılan hukuksuzluk, neresinden tutulursa tutulsun Kürt Halkı’na yönelik resmi tutumu sözüm ona “sosyolojik illüzyon”la meşrulaştırıyor. Ve bu illüzyon, sadece söz konusu davaya ilişkin olarak hukuksuzluğun sığındığı bir ‘aklama’ kovuğu örneği olmuyor . Belki de asıl önemlisi, “Dağ Türkleri”nden, “Kart-Kurt”lara kadar yüzlerce versiyonu olan devletin resmi Kürt tezinin, ‘yaratıcı’ bir yorumla değişik bir ihtiyaca cevap olarak bu kez de böyle kurgulanmış olmasıdır.

Kürt halkı üzerinde yoğunlaşan baskıların bütünü, düğünlerine saldırılması, isim yasakları, askerde katletmeler vs. aslında onun içinden çıkacak mücadele dinamiğini ezmeye dönük girişimlerdir. Kürt Halkı onyıllardır verdiği özgürlük mücadelesini bu kadar kolay teslim eden bir konuma getirilemez. Devletin sistematik baskısının gerisinde en ufak hak alma mücadelesinin kendi iktidarını yıkacak bir depreme dönüşmesi korkusu yatmaktadır.

Kürt halkının ulusal özgürlüğü Türkiyeli işçi ve emekçilerle aynı saflarda mücadele etmekten geçer. Ulusal mücadelelerin anti-emperyalist özü düşünüldüğünde partimiz şahsında genç komünistlerin görevi, Kürt işçi ve emekçilerini, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine, yani devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanmaktır.

Kürt Halkı kendi kimliğini bu sermaye devletinin kafasına vura vura verdiği özgürlük mücadelesi ile kazanmıştır. Bugün teslimiyeti seçenlerin görmek istemediği de budur. “AB uyum yasaları uygulansın” veya “Demokratik cumhuriyet” diyenlerin izleyeceği yol teslimiyet batağında yokoluştur.

Kürt halkı bu utanca ortak olmayacaktır.
Kahrolsun sömargecilik! Kürt Halkına özgürlük!

B. Burç