İçindekiler:

27 Kasım 2022
Sayı: KB 2022/33

Birleşik, militan, kitlesel direniş!
İstiklal saldırısı, savaş ve düzen muhalefeti
Rejimden pis kokular yayılıyor
Saray rejiminin savaş histerisine uyarılar
Türk sermaye devletinin kanlı oyunu
BDSP: Şovenizme ve kirli savaşa hayır!
Yüzyılın yalanlarının amacı
Boş vaatlere kanmak sefaleti kabul etmektir!
Suç ortağı sendika bürokrasisi
TOMİS: Şiddet varsa direniş de var!
Nersoy Tekstil'de direniş
Seçimler ve sol ittifaklar
İklim Konferansı'nın ardından...
Taliban'ın kadınlara yasakları
Almanya'da kirli savaşa karşı eylemler
Dünya Kupası ve batının iki yüzlülüğü
Almanya'da devrimci yıl dönümü etkinliği
"Tüm sorunları grevde olduğu gibi çözebiliriz"
Kadınlar yasaklara rağmen sokaklardaydı
Mesleki eğitimde güncel gelişmeler
MEB- Köfteci Yusuf işbirliği...
Güvenli barınma haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Güvenli barınma haktır!

 

Saray rejiminin rant ve kâr odaklı politikaları en ufak bir doğa olayını dahi felakete dönüştürüyor. Düzce merkezli yaşanan deprem bir kez daha insan hayatı için “Çök-kapan-tutun” şovlarının bir işe yaramayacağını gösterdi. Deprem anında yapılacaklara dair bilinmesi gerekenler kadar deprem öncesinde yapılması gerekenler de önemli. Bütün bilim insanları ve meslek odaları depremin değil çürük binanın öldürdüğü gerçeği üzerinde duruyor. Buna rağmen Saray rejiminin rant ve kâr odaklı politikaları kesintisiz bir biçimde devam ediyor.

Düzce merkezli yaşanan depremde Düzce Adliyesi’nin gördüğü zarar akıllara depremin gündüz ve insanların bina içinde olduğu bir anda gerçekleşme durumunda nasıl bir tabloyla karşılaşılacağı ihtimalini getirdi. Bunu üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, tüm yaşananlara rağmen tam bir aymazlıkla “Binanın ana yapısında herhangi bir sorun olmadığını gördük” dedi.

BirGün’den İsmail Arı’nın Kamu İhale Bülteni’nden aktardığı bilgilere göre, son üç yılda 300 güçlendirme ihalesi iptal edildi. İhalelerin iptal gerekçesi olarak “İhaleye teklif veren istekli çıkmaması veya ihalede verilen tekliflerin kamu kurumunun ayırdığı bütçenin üzerinde olması” gösterildi. Sonuç olarak, Saray rejimine göre aslolan insan canı ve toplum sağlığı olmadığı koşullarda yapılacak her türlü şey “zarar”dır.

Saraylarda sefahat süren rejim yandaşları işçi ve emekçilerin üç kuruşunu da her türlü yolla gasp etmektedir. 1999’da deprem bahanesiyle çıkartılan ve sonra kalıcı hale getirilen “deprem vergi” kapsamında 19 yılda 78,3 milyar TL toplanmış. “Deprem vergisi” olarak bilinen Özel İletişim Vergisi’nin akıbeti ise bilmiyor. Yani üzerine “çökmüş” durumdalar. Deprem vergisinden elde edilen gelirin nereye aktarıldığı ise bilinmiyor ve yıl sonuna kadar bu vergi ile bütçeye 8,7 milyar TL’nin toplanması planlanıyor. Buradan gelen paranın yanı sıra Deprem Toplanma Alanlarına AVM diken, TOKİ ile rant politikalarını sürdüren AKP-MHP rejimi deprem için hiçbir ön hazırlık yapmadı.

İçerde ve dışarda savaş ve saldırganlık politikalarını tırmandıran Saray rejimi yıkımlardan da rant devşiriyor. Barınma sorunu ayyuka çıkmışken ve kiralara fahiş zamlar yapılırken “sosyal konut projesi”yle ve depremi ise “çök-kapan-tutun” tatbikatlarıyla şova dönüştüren rejim yaşanacak felaketlerin birinci derecede sorumlusudur.

Bilim insanlarının ve meslek odalarının önerileri doğrultusunda alınacak önlemlerle deprem değil ama yıkım ve tahribat en aza indirilebilir.

Yıkımdan rant devşiren iktidardan kurtulmak ve “Sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut” ise işçi ve emekçilerin birleşik örgütlü mücadelesi ile mümkündür.

Kapitalizmde sermayedarlara ve onların devletlerine “zarar” olan “güvenli barınma” sosyalizmde temel bir insan hakkıdır.

Burjuvazinin sınıf egemenliği yıkıldığında bu alanda atılacak adımlar TKİP Parti Programı’nda “Konut ve kentleşme” başlığı altında şöyle ifade ediliyor:

“Burjuvaziye ait kamulaştırılmış konutlar işçilerin ve emekçilerin kullanımına sunulur.

Herkese ihtiyaca uygun sağlıklı ve güvenli konut sağlanır.

Kira ödemeleri (elektrik, su ve ısınma gibi temel ihtiyaçlar da dahil) en aza indirilir ve zamanla kaldırılır.      

Konut yapım projelerinde dengeli ve sağlıklı bir kent yaşamı ihtiyacı özenle gözetilir.

Kentleşme kırsal kesime doğru yaygınlaştırılır.

Eski düzenden miras kentsel yığılmalar planlı bir müdahale ile giderilir.

Toplu taşımaya dayalı ücretsiz kent içi ulaşım esas alınır.”

 

 

Sahte vaatlere karşı mücadeleye!

 

Kapitalist sistemin yaşadığı ekonomik kriz, tüm dünyada işçi ve emekçilerin yaşamlarını görülmemiş boyutlarda ağırlaştırdı. Dünyanın hemen her ülkesinde işçi ve emekçiler yoksullaşırken bir avuç asalak kapitalist servetlerini katlamaya devam etti/ediyor. Enflasyon, yoksulluk ve işsizlik tüm kapitalist ülkelerde milyonların başlıca sorunu durumunda. Emperyalist-kapitalist sistemin neden olduğu savaş ve saldırganlığın, derinleşen ekonomik krizin, salgınların, iklim, su ve gıda krizinin tüm faturası yüz milyonlarca işçi ve emekçinin sırtına yükleniyor.

Türkiye’de de benzer bir süreç işliyor, işçi ve emekçiler uygulanan neoliberal ekonomi politikalar sonucu her geçen dakika daha da yoksullaşıyor, işsiz kalıyor ve sefaletin dipsiz kuyusuna itiliyor. TÜİK’in açıkladığı gerçek dışı rakamların bile örtemediği yoksulluk Saray rejiminin manipülasyonlarıyla üstü örtülmeye çalışılıyor. Saraylarında sefahat sürenler, yaşanan hayatın pahalığının elbet geçeceği safsataları ile günü kurtarmaya çalışıyor. Dünyanın her yerinde “enflasyon”nun var olduğunu, Türkiye’nin ise ekonomisinin iyi, rafların her çeşit ürünle dolu ve açlığın olmadığını iddia ediyorlar. Saray’ın kokuşmuş medyası da bu iddiaları desteklemek için her cinsten yalana ve manipülasyona başvuruyor. Örneğin, Türkiye’de enflasyonun resmi rakamlarla yüzde 85’e dayanmasını görmezden gelerek, Almanya’da son 40 yılın en yüksek enflasyonunu (yüzde 12) “son dakika haberi” olarak sunup Türkiye’de ekonominin hiç de o kadar kötü olmadığı algısı yaratmaya çalışıyor.

Ancak karşılaştırmalı somut veriler tüm bunların yalandan ibaret olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Türkiye ile Avrupa ülkelerindeki asgari ücreti, alım gücü üzerinden karşılaştıran CHP’li Veli Ağbaba’nın yaptığı çalışmaya göre, AB’deki asgari ücretli, Türkiye’dekilerden çok daha fazla yumurta, süt, yağ, et, şeker gibi temel gıda ürünleri alabiliyor.

Öte yandan resmi enflasyon verileri de Türkiye’deki gıda enflasyonunun Avrupa’dan 7 kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. Resmi rakamlara göre Türkiye’deki gıda enflasyonu yüzde 99,05 iken Avrupa bölgesinde yıllık gıda enflasyonu artışı yüzde 13,8 olarak hesaplandı.

Sermayenin demir yumruğu AKP, uyguladığı ekonomi politikalarla Aralık 2002’de devraldığı yüzde 29,7’lik bir enflasyonu 20 yılda resmi rakamlara göre yüzde 83,4’lere kadar yükseltti. Resmi rakamlara göre bile Türkiye enflasyonda dünya birincisi konumunda. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) verilerine göre ise Türkiye’de yıllık enflasyon yüzde 83,45 iken, ikinci sıradaki Arjantin’de ise yüzde 83 oranında. AKP şefi Erdoğan’ın “iş beğenmiyorlar” iddiasının aksine Türkiye, işsizlikte de Avrupa’yı geride bıraktı. OECD tarafından yayımlanan son verilere göre Türkiye, yüksek işsizlikte dünya sıralamasında beşinci sırada yer alıyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde emekçiler hayat pahalılığına, yüksek vergilere, zamlara, düşük ücretlere karşı sokağa çıkıyor ve eylemler gerçekleştiriyor. Sermaye kodamanları ve Saraylılar bu gerçeğin farkında olarak işçi ve emekçileri sokaktan uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Öte yandan düzen muhalefeti de milyonlara seçimleri işaret ederek beklemelerini salık veriyor. Düzen muhalefetinin Saray rejiminden farklı olmayan ekonomi politikalarının milyonların yarasına merhem olmayacağı ise açıktır. Bu cendereden çıkışın yolu işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesinden geçiyor. Mafyatik Saray rejiminin yalanlarından, düzen muhalefetinin sahte vaatlerinden, sefalet ve karanlıktan çıkabilmek ancak örgütlü mücadeleyle mümkün olacaktır.

K. Düşgör