İçindekiler:

27 Kasım 2022
Sayı: KB 2022/33

Birleşik, militan, kitlesel direniş!
İstiklal saldırısı, savaş ve düzen muhalefeti
Rejimden pis kokular yayılıyor
Saray rejiminin savaş histerisine uyarılar
Türk sermaye devletinin kanlı oyunu
BDSP: Şovenizme ve kirli savaşa hayır!
Yüzyılın yalanlarının amacı
Boş vaatlere kanmak sefaleti kabul etmektir!
Suç ortağı sendika bürokrasisi
TOMİS: Şiddet varsa direniş de var!
Nersoy Tekstil'de direniş
Seçimler ve sol ittifaklar
İklim Konferansı'nın ardından...
Taliban'ın kadınlara yasakları
Almanya'da kirli savaşa karşı eylemler
Dünya Kupası ve batının iki yüzlülüğü
Almanya'da devrimci yıl dönümü etkinliği
"Tüm sorunları grevde olduğu gibi çözebiliriz"
Kadınlar yasaklara rağmen sokaklardaydı
Mesleki eğitimde güncel gelişmeler
MEB- Köfteci Yusuf işbirliği...
Güvenli barınma haktır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“ABD’nin Talibanı” kadınların parklara girişini yasakladı

 

ABD emperyalizmi ile şeriatçı/vahşi Taliban örgütü arasındaki ilişkilerin seyri ‘ibretlik’ olaylarla doludur. Taliban’ı Pakistan istihbaratının katkılarıyla CIA kurdu. Silahlandırdı, eğitti, finanse etti, iktidara taşıdı. Öncesi bir yana, 1990’lı yıllarda ABD-Pakistan eliyle uygulanan kirli/kanlı bir planla ‘Taliban belası’ Afganistan halklarının başına sarıldı. Onlarca yıldır savaş ve yıkımdan başka bir şey göremedi bu halklar.

ABD, Kabil’de kukla olarak kullandığı Taliban’ı yönetime getirirken El Kadie ise yine o süreçte Afganistan’da kuruldu. Kurucu lideri Usame Bin Ladin uzun yıllar ABD ile yakın ilişkiler içinde olmuş, CIA’nın elinde kullanışlı bir araç olan El Kaide’nin palazlanması için alan açılmıştır. Dünyanın dört bir yanından devşirilen ve tetikçi olarak kullanılan cihatçılar Afganistan’da toplandı. O zamandan bu yana dünyadaki tüm vahşi şeriatçı örgütlerin ürediği bataklık Afganistan ve El Kaide olmuştur. Farklı adlar kullansalar da halen dünyanın farklı ülkelerinde faaliyet halinde olan şeriatçı örgütlerin kökü şu ya da bu şekilde El Kaide’ye uzanıyor.

***

Şeriatçı örgütler kullanışlı oldukları kadar, bazen denetim dışına da çıkabiliyorlar. O durumda ‘kurucu babaları’ olan ABD, örgütleri terörist ilan ediyor ve belli bir sınıra çekene kadar onlara saldırıyor. Ancak bu saldırılar hiçbir zaman o örgütlerin ortadan kaldırılmasını hedeflemiyor. Yani son olarak Suriye’de de görüldüğü üzere ‘teröre karşı savaş’ söylemi tam bir sahtekarlıktır. ABD ordusu Suriye topraklarına ‘IŞİD’e karşı savaş’ yalanına dayanarak girebilmiştir. Oysa eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “IŞİD’i biz kurduk” diye açıklama yapmıştı. Suriye’de hem IŞİD hem HTŞ adını alan El Kaide halen ABD tarafından doğrudan ya da dolaylı şekilde kullanılıyor.

***

Afganistan’daki oyun çok daha kanlı ve uzun oldu. Zira ABD, 11 Eylül 2001’de New York’ta İkiz kulelerinin yıkılmasıyla sonuçlanan saldırıları bahane ederek Afganistan’ı işgal etti. Kabil’de kendisinin imal ettiği Taliban yönetimi işbaşındaydı. Güya eski iş ortakları Bin Ladin’i yakalamak için Afganistan’ı işgal ettiler. Oysa Taliban yönetimi, Bin Ladin’in yakalanması için ABD ile ortak çalışmaya hazır olduğunu ilan etmiş, birlikte çalışma çağrısı yapmıştı. Elbette Washington’daki savaş kundakçılar o çağrılara kulak asmadılar. B52 bombardıman uçaklarıyla Afganistan’ı önce yerle bir ettiler sonra yüz binlerce askerle işgal ettiler.

Emperyalist işgal 20 yıl sürdü, Türkiye dahil bütün NATO üyesi devletler o suça ortak oldular. Kabil’de başka bir kukla yönetim kuruldu. Ancak bu yönetimin kof olduğu, işgal askerlerinin Afganistan’dan çekilmesinden hemen sonra yerle bir olmasıyla net bir şekilde görüldü. Çekilme görüntüleri ise, skandallarla doluydu. İşgalcilerle iş birliği yapanlar büyük bir paniğe kapıldılar. Bir kamyonete tırmanır gibi uçağa tırmandılar ve uçak havalanınca yere düşerek feci şekilde hayatlarını kaybettiler. Ortalığı panik kaplamışken, ABD kendisine hizmet edenlerin çoğunu, tabir uygunsa ‘Taliban’a yem etti.’

Emperyalist işgalcilerin rezilce çekilmesi, ABD ile suç ortaklarının Afganistan’ı yakıp yıkmayı, on binlerce insanı katletmeyi başardıklarını ancak buna rağmen hezimete uğradıklarını gösterdi. Zira çekilen ABD, iktidarı altın tepside Taliban’a devretti. Taliban’ı yıkmak için Afganistan’ı işgal etti. 20 yıl sonra Katar’ın arabuluculuğuyla Taliban şefleriyle pazarlıklar yaparak yönetimi onlara tekrar devretti. Bu olayların ardından tekrar işbaşına getirdikleri Taliban’ın bazı şeflerine takım elbise giydirip kravat taktırarak güya bu vahşi örgütün değiştiğini yutturmaya çalıştılar. Oysa ortada değişen bir şeyin olmadığını çok iyi biliyorlardı. Utanç verici yenilgi ve skandal geri çekilmenin yarattığı sorunları hafifletmek için Taliban’ı cilaladılar. Böylece ‘günü kurtarmış’ oldular.

Oysa Taliban, yönetime geldiği ilk saatlerde vahşi yüzünü gösterdi. Özellikle kadınları hedef alan katı şeriat yasalarını adım adım uygulamaya başladı. Kadınları çalışma yaşamının dışına attı. Evlere kapattı. Buna karşı direnenlerin bir kısmını ise katletti. İlk okuldan sonra eğitim görmelerini yasakladı. Adım adım dayatılan bu şeriat kurallarına son olarak kadınların parklara girişini yasaklayan bir emir de eklendi.

Taliban rejimi, kadınlarla erkeklerin park ve bahçelere farklı saat aralıklarında girişlerine izin veriyordu. Yeni uygulama ile amaçlanan şey, kadınların park ya da bahçelere girişinin tamamen yasaklanmasıdır.

Euronews’in haberine göre, konu hakkında AFP’ye konuşan “Erdemi Teşvik ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı” Sözcüsü Muhammed Akif Sadık Muhacir, kuralların birçok yerde ihlal edildiğini iddia ederek “Karma eğitim vardı ve başörtüsüne saygı gösterilmiyordu. Bu nedenle şimdilik böyle bir karar alındı” ifadelerini kullandı. Taliban rejimi, kadınlara karşı giriştiği bu saldırının ‘gerekçelerini’ AFP aracılığıyla anlatıyor.

Şeriat rejiminin zorbalıkta sınır tanımayan yasalarına rağmen Afganistan’da kadınların geliştirdiği bir direniş de var. Kaba şiddetle bastırılmak istenen bu direnişin yeni yasaklara karşı nasıl bir tutum alacağı önümüzdeki süreçte belli olacak.

Kadınların haklarından dem vuran emperyalistlerin Taliban’la kurdukları ilişkiler, bu konudaki kaba riyakarlıklarını göstermekle kalmıyor, kadın sorununun çözülmesinin önündeki esas engelin emperyalist/kapitalist sistem olduğunu da gözler önüne seriyor.