İçindekiler:

31 Ocak 2022
Sayı: KB 2022/05

Yatağını arayan toplumsal öfke
Demokrasi mücadelesi ve işçi sınıfı
IŞİD baskını ve yayılmacı hevesler
Enerjide "kademeli satış"!
Zam yağmuru ve AKP yalanları
6. Yargı Paketi'yle nafaka hedefte
Metal TİS süreci üzerine
Farplas'ta kıyıma karşı işgal
İnisiyatif tekstil işçilerine!
Sinbo yönetiminden kumpas
Marksizm ve sosyal-şovenizm / 3 - H. Fırat
Sınır tanımayan bir dava insanı
Kazakistan'da Çin-Rusya işbirliği
"LL Konferansı"nın ardından
Yemen'de çatışmalar şiddetleniyor
DGB MYK ocak ayı toplantısı
Eğitim Sen'in eğitimde yarıyıl raporu
Gelecek ve özgürlük buluşmaları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Katledilişinin 38. yılında Necmettin Büyükkaya…/ 2

Sınır tanımayan bir dava insanı

Baki Duman

“Necmettin Büyükkaya olmasaydı Kürdistan’daki federal yapı var olmayacaktı!”

“Kürdistan Yurtseverler Birliği kurulduğu günden bugüne kadar on binlerce şehit verilmiştir. Verdiğimiz şehitlerimiz arasında 28’i Merkez Komite üyesidir. Merkez Komite üyeliği yapmış bu kişiler arasında aynı zamanda genel sekreterlik görevini yapanlar da vardır. Dr Xalit, Eli Askeri ve Nuri Şeyh Şehabı bunlara örnek olarak verebiliriz. Böyle olmasına rağmen bugün Süleymaniye’de parti merkezimizin kapısında sadece bir tek insanın heykeli vardır: Necmettin Büyükkaya.” 

Bu sözlerin sahibi, 2014 yılında Güney Kürdistan Özerk Bölgesi Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin özel temsilcisi, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin politbüro üyesi ve aynı zamanda örgütün genel sekreteri Melle Bahtiyar’dır. Melle Bahtiyar 2014 yılında Siverek’te Osman Baydemir ve İsmail Beşikçi gibi aydınların da hazır bulunduğu Necmettin Büyükkaya’nın mezarı başında yapılan anma töreninde sözlerine şöyle başlar:

“Değerli Dostlar,
“Aslında bu konuşmayı benim yerime Mam Celal Talabani yapacaktı. Fakat onun bilinen rahatsızlığı yüzünden ne yazık ki kendisi bu onurlu görevi yerine getiremedi. Onun yerine şu an ben buradayım. Necmettin Büyükkaya’ya karşı olan vefa ve vicdan borcumuzu ödemek için.” 

Celal Talabani’nin zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a “Siz Necmettin Büyükkaya’yı öldürmekle bana evlat acısı yaşattınız” dediğini hatırlatan Melle Bahtiyar konuşmasında Necmettin’in kendileri için neden özel olduğunu soruyor ve şöyle devam ediyor:

“Bizler, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin varlığını tümüyle Necmettin Büyükkaya’ya borçlu olduğumuzu düşünüyoruz. (…) İran ve Irak kendi aralarında bir anlaşmaya varıyorlar. (…) Anlaşma gereği Saddam Hüseyin tüm güçleriyle bulunduğumuz alana yüklendi. Saddam’ın amacı Talabani’nin de içinde bulunduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin yönetim merkezini ve ileri kadrolarını tümüyle ortadan kaldırmaktı. Talabani ve bütün merkez komite üyeleri ile birlikte çatışmanın tam ortasında kalmıştık. Yaşanan bu şiddetli çatışmalar bizim için var olma ya da yok olma savaşıydı. Çatışmanın sonucu ülkemizin geleceği açısından çok önemliydi. (…) Bir haftanın sonunda mühimmatımız bitme noktasına gelmişti. Bütün kaçış yollarımız tutulmuştu. Hiçbir yerden en ufak bir yardım alamıyorduk. İmha olmamız an meselesiydi. İçine alındığımız bu hain çemberden nasıl kurtulacağımız konusunda herhangi bir fikrimiz yoktu. Kurtulmamız için ilahi bir mucizeye ihtiyaç vardı. (…)

“Yapabileceğimiz fazla bir şey kalmamıştı. Mühimmatımız bitmek üzereydi ve dört bir yandan tamamen kuşatılmış durumdaydık. Umutsuz bir halde sabahı beklerken beklenilmeyen bir mucize gerçekleşti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Necmettin Büyükkaya kış kıyamet ortasında birçok pusuyu atlatarak bize ulaştı. Allah’tan istediğimiz mucize gerçekleşmişti. Necmettin İran’dan bulunan bir miktar cephaneyi olağanüstü koşullarda bize ulaştırmıştı. (…) Sonuçta ablukayı yararak kendimizi emniyetli bir alana atmıştık. (…) Necmettin’in bu fedakârlığı olmamış olsaydı Kürdistan Yurtseverler Birliği diye bir hareket bugün olmamış olacaktı. Ve yine Kürdistan’daki federal yapı var olmayacaktı! En azından biz böyle düşünüyoruz. İşte bu nedenle de Süleymaniye’deki parti binamızın kapısında sadece Necmettin Büyükkaya’nın heykeli vardır.” *

“Necmettin Hızır gibi yardımımıza yetişti”

Melle Bahtiyar ziyaret günlerinde Necmettin Büyükkaya’nın henüz bir buçuk yaşındaki torununu kucağına aldığında yine minnet dolu sözcüklerle konuşur:

“Kak Necmettin’in halkımız için yaptığı hizmetleri saymakla bitiremeyiz. Onun Kürdistan Yurtseverler Birliği için yaptığı fedakârlıkların haddi hesabı yoktur. Bu konuda söylenecek çok şey vardır. Sizinle özelikle bir anımı paylaşmak istiyorum. Kürdistan Yurtseverler Birliği daha yeni kurulmuştu. Yurtdışında bulunan Mam Celal her şeyi geride bırakarak mücadele alanına dönmüştü. Geleceği belli olmayan çok genç bir harekettik. İmkânlarımız son derece kısıtlıydı. Bize destek veren dostlarımızın sayısı oldukça sınırlıydı. Bu yüzden barınmaya çalıştığımız alanlarda birçok sorunla boğuşuyorduk. Bu sorunların başında ne yazık ki lojiktik destek geliyordu. Erzak sorunu bizim açımızdan ciddi bir problemdi. Bazen günlerce yardım alamıyorduk ve bu durum karşısında çok zorlanıyorduk. 1976 yılının nisan ayında erzak stokumuz bitme noktasına gelmişti. Mam Celal ile birlikte resmen açlıkla boğuşuyorduk. Soruna çözüm bulması için Kak Necmettin’den yardım istedik. Bütün umutlarımızı yitirdiğimiz bir gün Necmettin Hızır gibi yardımımıza yetişti.”

Bu sözler Necmettin Büyükkaya’nın Kürt ulusal davası için yaptıklarını anlatmayı gereksiz kılıyor. Yekiti temsilcisinin vefa dolu sözleri Güney’deki Kürt solcuları ile Kuzeydekiler arasındaki farkı da anlatıyor.

“Gelme, Diyarbakır seni yutacak oğul!”

Necmettin Büyükkaya,“Güney şu anda öncelikli” diyerek 1982 yılı Nisan ayına kadar asıl olarak savaş sahasında kalır. Arada savaş yükünün altında bunalımlı günler yaşasa da, bu Kuzey’i tümüyle ihmal ettiği anlamına gelmez. O tek parçayı değil Kürdistan’ın tümünü kucaklayacak öncü devrimci bir partiyi hedefler.

1978’de bir grup arkadaşı ile birlikte Komeleya Azadiya Kürdistan (KAK) isimli bir örgüt kurar. Ama asıl amacı grubunu büyütmek değil, değişik gruplardaki komünistlerden öncü bir çekirdek örgüt yaratmak ve bütün yurtseverleri tek cephede buluşturmaktır. Bu amaçla Kuzey’de başta Ala-Rızgari olmak üzere birçok Kürt grubunun önderleriyle görüşmeler yapar. Bu grupların içinde komünist hücreler oluşturmayı planlar ve buna uygun bazı adımlar atar. Fakat henüz ilk sonuçları elde ettiği bir sırada 12 Eylül cuntası işbaşına gelir. Kürt grupları peş peşe büyük darbeler yemeye başlar. Kuzey’e daha fazla zaman ayırmaya başlar. Sınırdan Suriye tarafına geçmeye çalışan Kürt yönetici ve militanlarına yardımı elden bırakmazken, kendi yoldaşına şöyle yazar:

“Bizim durumumuzda fazla bir değişiklik olmadı. Bazı arkadaşlarımız, önceki yurtsever-demokratik-legal çalışmalarından (sendika, Töb-Der, Tüm-Der vs.) yakalandılar. Şimdiye kadar taviz verip çözülen olmadı” (…) “Son çareye kadar, ülkemizde halkımız içinde kalarak (mektup Diyarbakır’dan yazılıyor) devrimci görevlerimizi yerine getirmeğe ve hazırlıklarımızı yapmağa karar aldık.” (Necmettin Büyükkaya, Kalemimden Sayfalar, s.147) Çok kimsenin Kuzey’den kaçtığı günlerde Necmettin ve ekibi sonuna kadar Kuzey’de kalma kararı alırlar.

Güney’e aralıklarla gitmek zorundadır. Son olarak 13 Nisan 1982 günü Hatay’dan Kuzey’e yeniden giriş yapar. Annesinin “Diyarbakır seni yutacak, gelme oğul” uyarısına aldırış etmez. Ona göre önemli olan gizlilikte kural hatası yapmamaktır. Bunu defalarca söylediği halde son gelişinde Diyarbakır’da kendisi kural hatası yapar ve yakalanır.

İşkenceciler peşmerge kıyafetleriyle fotoğraflarını önüne koydukları zaman umursamaz bile. O sınır tanımayan bir özgürlük savaşçısıdır. Önderi olduğu çekirdek ekibe ilişkin düşmanın pek bilgisinin olmadığını farkettiğinde ise çok rahatlar. Eşini işkenceye aldıklarında tutumu değişmez. Ragıp Zarakolu’nun ifadesiyle “Necmettin, İbrahim Kaypakkaya gibi, ne ser ne de sır verir en ağır işkencelerde…”

Cemile Büyükkaya üç ay sonra çıkarıldığı mahkemede serbest bırakıldıktan sonra poliste olup biten öğrenilir. Onun anlatımına göre, biri Bismilli, biri Siverekli ve üçüncüsü de Hakkarili olan üç kişi Necmettin Büyükkaya hakkında çok ağır ifadeler verirler. İşkence seansları esnasında onlar da sanki işkence timinin elemanlarıymış gibi davranırlar. Cemile Büyükkaya’nın Bismilli dediği KİP-DDKD şefi Ömer Çetin, Siverekli dediği 1979 yılında Ömer Çetin’in sol gruplara karşı kullandığı şiddet nedeniyle ondan yolunu ayıran Mahmut Çıkman ve Hakkarili dediği de KİP-DDKD yöneticisi Hafız Tugan’dır. 1977 yılı başından itibaren onlarla ilişkisini kestiği halde Necmettin’e dair bildikleri herşeyi anlatırlar, dahası uydururlar. Güney’e giden silah sevkiyatından, bunu Necmettin’in organize ettiğinden, onun silah depolarının yerlerini bildiğinden söz ederler. Kemal Burkay’ın anılarında belirttiğine göre, tüm bunlar Ömer Çetin’in yazılı ifadelerine de geçer.

12 Eylül işkencelerini bilen tüm devrimciler böyle bir ifadenin bir devrimciyi öldürtmek için verileceğini bilir. “Silah deposu ve nakliyat güzergahı” bilgisi işkencecileri çıldırtmıştır. Buna bir de Kürtlere ve devrimcilere düşmanlık eklendiğinde, işkencede sınır tanımazlar. Üç aylık işkenceye rağmen tek kelime alamayan işkenceci şef dönüp ona “yırttım diye sevinme, daha 5 No’lu var” diyecektir.

İhanetlerin tanığı Necmettin Büyükkaya

Necmettin Büyükkaya 1971 yılından beri T-KDP süreçlerinin tanığıdır. Parti önderlerinden Hasan Yıkmış’ın (Brusk) alınıp öldürülmesiyle Ömer Çetin’in serbest bırakılması arasında Ömer Çetin’le ilgili bir bağlantı kurmaz. Böyle olmasını Kürt toprak ağalarının araya girmesine bağlar. Fakat bir dönem sonra böyle düşünmenin fazlasıyla safça olduğunu, böyle düşünmeye kendisini zorladığını farkeder. Gerçekten de Ömer Çetin bir görev verilerek bağışlanmıştır, tıpkı Nazmi Balkaç gibi. Onun görevi, Dr. Şivan’dan arta kalan partiyi etkisizleştirmek ve zamanla tasfiye etmektir. Ama belli ki Ömer Çetin bunun daha ilerisine gitmiştir. Necmettin Büyükkaya hareketin dışına çıktıktan sonra vurucu timler oluşturarak bunları devrimcilere karşı kullanmıştır.

Güney’deki savaşa verilen desteği engellemek, mümkün olmayınca sabote etmek, olmadı “Necmettin Büyükkaya kaçakçılık yapıyor” diyerek hedef göstermek Ömer Çetin’in üstlendiği bir başka görevdir. KİP adını almak T-KDP’nin politik tasfiyesinin paravanıdır. Sürecin bütün tanıkları Ömer Çetin’in başında olduğu örgütün sömürgeciliğe karşı tek bir eyleminin olmadığını söylerler. Ömer Çetin’e ilişkin olarak “Kawa Hareketinin Kırılma Süreçleri”** adlı kitabında Hasan H. Yıldırım kan dondurucu bilgiler verir. Buna göre Ömer Çetin 12 Eylül sorgucularına tam 400 kişlik bir liste verir. Onu yakalamak için bir operasyon yapılmaz. Kardeşi Lokman Çetin köye helikopter gönderir ve onu aldırır.

Ömer Çetin 12 Eylül’den önce sola şiddet uygulayacak timler kurar. Gücünün olduğu yerlerde sol grupları, özellikle de devrimcileri barındırmaz. Kawa’nın da içinde olduğu Mao ya da Enver Hoca yanlılarına nefes aldırmaz. Sözkonusu gruplar özellikle Diyarbakır’da DDKD’ye karşı gizli çalışmak zorunda kalırlar.

Sol ve devrimci çevrelere yönelik düşmanlık ve şiddet Ömer Çetin ve Mahmut Çıkman’ı 1979 yılında karşı karşıya getirir ve örgüt bölünür. Ağa çocuğu Ömer Çetin’in vurucu timi onları da pusuya düşürür ve kurşunlar. Mehmet ölür, Mahmut yaralı kurtulur. Kendisinden uzaklaşanları susturmak için sistematik şiddet Ömer Çetin’de bir kuraldır. Onlarca devrimci ve yurtseverin kanını döken Ömer Çetin, Dr. Şivan olayıve sol içi şiddeti niye örgütlediğine ilişkin bir açıklama yapmadan, sırlarıyla gömülür.

Necmettin Büyükkaya’yı işkencede öldürtmek istemesinin gerisinde onun tanıklığını ortadan kaldırma amacı vardır. Çünkü Haziran 1977’de Necmettin Büyükkaya, geç de olsa Ömer Çetin gerçeğini çözmüştür.

“Aslında baştan itibaren bazı hatalar yapmışım. Bunu kabul etmem gerekir. Niteliklerini bildiğim halde kendi kendimi kandırarak onları kendim gibi görmeğe kendimi zorladım. Nihayet gelişme bunun hata kabul edecek bir iş olmadığını bana gösterdi.” (Necmettin Büyükkaya, age, s.80-82)

“Sosyalist, devrimci ve ulusal bazı kelimeleri geveliyen[ler] Türkiye Kürdistanı ulusal ve demokratik mücadelesine ve genel olarak ta Kürdistan ulusal ve demokratik mücadelesine karşı durmağa başladılar.”

“Altı senedir şehit düşmüş Genel Sekreterlerinin canice katledilme nedenini bir haber şeklinde dahi olsa kitleye, hatta kendi parti saflarına dahi duyurmadılar. Duyurmak ta istemiyorlar.”

“Her davranışta başıbozukluk, laubalilik, ihmalkarlık ve kasıtlı davranış hakim.”

“İçte ve dıştaki bütün ilişkileri başkalarını kandırma ve günlük olarak durumu kurtarma ile menfaat elde etme ve diğer fraksiyonlara kara çalma prensibi ve anlayışı ile hareket ediyorlar.” (Necmettin Büyükkaya, age, s.81-82)

Bu satırları yazdıktan tam üç hafta sonra, 28 Haziran 1977 günü yurtdışına gönderdiği mektupta, “benim burdaki hakim sınıf çocukları arkadaşlarla aram giderek açılıyor” dedikten sonra şöyle devam eder:

“Şivan’ın ölümünden hemen sonra Parti safındaki hakim sınıf mensuplarının ihanetin[den] gerekli dersleri almak birinci prensibimdir.” (Necmettin Büyükkaya, age, s.85)

Necmettin Büyükkaya’nın böyle bir dersi bütün boyutlarıyla almak için yeterli zaman ve fırsatı bulamadığını biliyoruz. Ama onun Diyarbakır zindanı müdürü Binbaşı Birol Şen’in “Seni araştırdım. Senin kalemini kırdık!” sözlerine verdiği cevapla ölümsüzleştiğini biliyoruz:

“Senin gibilerin çocukları babalarının işkenceci olduğunu öğrendiklerinde vicdan azabı çekecekler, ömür boyu sizden, sizin çocuklarınız olduklarını düşündükçe nefret edecekler. Ama bizim çocuklarımız yaşam boyunca bizimle gurur duyacaklar!”

Elbette yalnızca çocukları değil, Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’nin komünistleri, devrimcileri ve ilericileri, ‘68’in devrimci ruhunu hep koruyan ‘68 kuşağının devrimci gençlik önderlerinden Necmettin Büyükkaya’yı Denizler’in yoldaşı olarak anacaklardır.

 

* Büyükkaya, Kadir. "Necmettin Büyükkaya'nın anısına"

** Yıldırım, Hasan H. "KAWA Hareketinin Kırılma Süreçleri"