İçindekiler:

31 Ocak 2022
Sayı: KB 2022/05

Yatağını arayan toplumsal öfke
Demokrasi mücadelesi ve işçi sınıfı
IŞİD baskını ve yayılmacı hevesler
Enerjide "kademeli satış"!
Zam yağmuru ve AKP yalanları
6. Yargı Paketi'yle nafaka hedefte
Metal TİS süreci üzerine
Farplas'ta kıyıma karşı işgal
İnisiyatif tekstil işçilerine!
Sinbo yönetiminden kumpas
Marksizm ve sosyal-şovenizm / 3 - H. Fırat
Sınır tanımayan bir dava insanı
Kazakistan'da Çin-Rusya işbirliği
"LL Konferansı"nın ardından
Yemen'de çatışmalar şiddetleniyor
DGB MYK ocak ayı toplantısı
Eğitim Sen'in eğitimde yarıyıl raporu
Gelecek ve özgürlük buluşmaları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Zam yağmuru ve AKP yalanları

 

2022 yılını, en temel tüketim maddeleri ile temel ihtiyaçlara yapılan fahiş miktarda zamlarla karşıladık. Ekmekten süte, yumurtadan tahıl ürünlerine en temel gıdalara bütçe ayırmak, asgari ücretle geçinen bir aile için eskisinden çok daha zor hale geldi. Üstüne bir de elektrik, su ve doğalgaz gibi temel ihtiyaçlara zam üstüne zam yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Özellikle karlı havanın hakim olduğu soğuk kış günlerinde en çok ihtiyaç duyulan bu temel ihtiyaçların faturaları, her geçen gün yapılan yeni zamlar ile birlikte ödenemez hale geldi. İşçi ve emekçilerin boğazındaki lokmaya göz diken dinci-faşist AKP-MHP iktidarı, yaşam koşullarını iyice zorlaştırarak, toplumu adeta ölüme terk etti.

Yandaş medya kameralarının önüne çıkan sarayın şefi Erdoğan ve onun dalkavukları, bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadayken, hiç utanmadan, yaşanan çok yönlü krizi yönettiklerini iddia edebiliyorlar. Krizin oluşmasında bir suçları yokmuş gibi, tüm suçu “dış mihraklara” atıyor, geçim sıkıntısına dair söz söyleyen herkesi “terörist” olarak damgalayıp, tehdit ediyorlar. Son üç ayda dövizi, faizi, enflasyonu yükseltip yeni zam ve vergilerle işçi ve emekçilerin üç kuruşluk maaşlarına göz diktiler. Dövizin rekor üstüne rekor kırdığı, zamların saatlik yapıldığı günlerde, artan geçim sıkıntısından ötürü birçok ilde ilerici, muhalif kitle örgütleri sokaklara çıkarak yaşanan krizin faturasını ödemek istemediklerini, krizin faturasını yaratanların ödemesi gerektiğini ifade ettiler. Yapılan eylemler toplumda yeterince karşılık bulmasa da dinci-faşist iktidarın en büyük korkusu olan halk hareketinin oluşmasının önüne geçmek için birçok eyleme polis saldırısı gerçekleşti. Eylemli tepkiler şimdilik bastırılabildi, fakat işçi ve emekçiler için yaşam daha fazla zor hale gelmiş, artık bıçak kemiğe iyice dayanmış durumdadır. Dolayısıyla, iktidarın korktuğu şey er ya da geç gerçekleşecektir.

Geçtiğimiz hafta AKP şefi Erdoğan, kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Her zaman olduğu gibi ülkede olumlu bir tablo yaratmaya çalıştı:

“Katma değer vergisindeki basitleştirmeyi ve adaleti sağlayacak çalışma tüm taraflar ile görüşülerek hazırlanıyor. Türkiye ekonomi modeli çerçevesinde çalışmaları kamuoyu ile paylaşmayı ve hayata geçirmeye devam edeceğiz. Gereken her türlü tedbiri alıyoruz. Kendi ülkesinin felaketi pahasına aç gözlülük yapanlara hareket alanı bırakmamakta kararlıyız. Nice büyük mücadelelerden alnının akı ile çıkan bir millet olarak, ekonomi programımızı başarıya ulaştıracağız. Türkiye’yi çift paralı bir ülke olmaktan çıkararak, herkesin işini de tasarrufunu da Türk lirası ile yaptığı bir duruma getirmek için herkesten destek istiyoruz. Dünyadaki değişimlerin ekonomide yeni uygulamaları gerektirdiği gerçeğini ilk gören ülkelerden bir tanesiyiz.”

AKP şefinin kurduğu her bir cümleyi çürütecek birçok örnek verilebilir. Yaşanan son döviz krizinin ardından herkesi Türk Lirasını kullanmaya “davet eden” Erdoğan, örneğin bugün hala otoyol, köprü vb. yerlerdeki geçişlerin dolar üzerinden yapıldığını es geçmektedir. Türkiye’nin dört bir yanını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekerken, birçok kamu hizmeti ve alanını yabancı sermayeye devrederken “yerli ve milli” teranesini unutan dinci-faşist iktidar, Türkiye halklarına “sözüm ona dış mihraklara” karşı “yerli ve milli” bir şekilde hareket etmeyi “tembihlemektedir”. Sarayın şefi konuşmasının devamında, yapılan zamlara değinip yine yalanlar sıraladı:

“Geçtiğimiz yıl sadece milletimize daha uygun fiyatlarla doğalgaz, elektrik ve akaryakıt vermek için yaptığımız fedakarlığın tutarı 165 milyar liradır. Bu tutarın bütçenin neredeyse 10’da 1’i kadar olduğunu hatırlatmak istiyorum. Yılbaşından itibaren bu ürünlerin fiyatlarında yaşanan artışlar da mümkün olan en alt seviyede yapılmıştır.”

Evlerimize gelen faturaların yüksek fiyatlarına baktığımızda iktidarın kastettiği “fedakarlığın” işçi ve emekçilere değil, sermayedarlara yapıldığını görmekteyiz. Örneğin kamunun elinden çıkarılan ve özelleştirilen elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin, son dönemde kârlarını ikiye-üçe katladığı birçok kez basına yansıdı. Kamu kurumu olan EÜAŞ (Elektrik Üretim Anonim Şirketi), zamlarla birlikte dağıtım şirketlerine 2022 itibarıyla elektriğin kilovat saatini 31,86 kuruştan satarken, halka gelen enerji bedeli ise 134,89 kuruş oldu. Yani enerji şirketleri tarafından kamu fiyatının üzerine 4,23 kat ücret konmaktadır. Bunun da gösterdiği üzere, ödediğimiz faturalar tükettiğimiz elektriğin ücreti değil, şirketler için toplanan “haraç”lardır.

Sarayın şefi, yapılan zamlarla birlikte artan geçim sıkıntısına dair oluşan tepkileri de göz ardı etmeyerek, konuşmalarının devamında şunları ifade etti:

“Son dönemde vatandaşımızdan gelen serzenişleri biliyoruz. Bunların da çözümü için gereken hazırlıkları yapıyoruz. Milletimiz müsterih olsun. Geçtiğimiz 20 yılda olduğu gibi bu ülkenin ve insanlarının çözülmedik hiçbir sorununu bırakmayacağız. Ülkemizde son 3 senede yıllık ortalama 2,1 milyon haneye toplamda 6,4 milyar lira kaynak tahsis edilmiştir. Elektrik desteği programının kapsamını kronik hastalığı sebebiyle cihaz kullanan vatandaşlarımızın sıkıntı yaşamalarının önüne geçecek şekilde destekliyoruz. 20 bin aileyi daha elektrik desteği kapsamına alıyoruz. Kömür yardımı alan aileler bunu doğalgaz desteği olarak da alabileceklerdir.”

Türkiye’de açlık ve yoksulluk sınırının altında bir yaşam süren milyonlarca işçi-emekçi ailesi olduğu düşünüldüğünde, övünülecek bir şeymiş gibi lanse ettiği “yardım” verilen aile sayısı gülünç seviyededir.

Halkı faturalarla soyan iktidarın, tüm bunların yanı sıra bir de İran’a borcunu ödemediği, bundan ötürü de Türkiye’ye doğalgaz akışının durdurulduğu ve ilerleyen günlerde de durdurulmaya devam edeceği tartışmaları gündemdedir. İktidar sözcülerinin ve İranlı yetkililerin konuyla farklı yaklaşımları olduğuna dair haberler de basına yansıdı. Bu alanda yaşanan sorunlar nedeniyle önümüzdeki günlerde Türkiye’de uzun süreli elektrik kesintilerinin yaşanabileceği belirtildi. Yandaş medyada konuya dair açıklama yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, İran’ın “teknik arıza” nedeniyle 10 gün süreyle gaz akışını kestiği, kesintinin gerçek sebebinin Türkiye’nin borçları olmadığını iddia etti. Ancak ilerleyen günlerde kesintinin devam etmesiyle birlikte BOTAŞ’tan (Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi) bir teknik heyet, söz konusu “sorunu” çözmek üzere İran’a gönderildi.

Türkiye’de rant, talan ve yağma üzerine kurulu olan kapitalist düzenin dümeninde oturan AKP-MHP iktidarı, içinde debelendiği çok yönlü krizlerin faturasını türlü yollarla işçi ve emekçilere fatura etmeye devam etmektedir. İktidardakiler bir yandan işçi ve emekçilerin ceplerindeki üç kuruşa gözlerini dikerlerken, diğer yandan ömürlerini uzatabilmenin telaşı içerisindedirler. Baskı ve zorbalıkta gemi azıya almaları, zor aygıtlarını daha fazla devreye sokmaları, büyüyen korkularındandır. Toplumda biriken öfkenin kurdukları saltanatlarına yönelme ihtimali, iktidarı daha saldırgan politikaları hayata geçirmeye itmektedir. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, işçi ve emekçiler için yaşam koşulları tümden çekilmez hale gelmiş, artık bıçak kemiği kesiyor vaziyettedir. Bu kötü yaşam koşullardan kurtulmanın yegane yolu ise, işçi ve emekçilerin birlikte hareket etmeleri, rant, talan ve yağma üzerine kurulu olan düzene karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmeleridir.