İçindekiler:

31 Ocak 2022
Sayı: KB 2022/05

Yatağını arayan toplumsal öfke
Demokrasi mücadelesi ve işçi sınıfı
IŞİD baskını ve yayılmacı hevesler
Enerjide "kademeli satış"!
Zam yağmuru ve AKP yalanları
6. Yargı Paketi'yle nafaka hedefte
Metal TİS süreci üzerine
Farplas'ta kıyıma karşı işgal
İnisiyatif tekstil işçilerine!
Sinbo yönetiminden kumpas
Marksizm ve sosyal-şovenizm / 3 - H. Fırat
Sınır tanımayan bir dava insanı
Kazakistan'da Çin-Rusya işbirliği
"LL Konferansı"nın ardından
Yemen'de çatışmalar şiddetleniyor
DGB MYK ocak ayı toplantısı
Eğitim Sen'in eğitimde yarıyıl raporu
Gelecek ve özgürlük buluşmaları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

IŞİD’in hapishane baskını ve
rejimin yayılmacı hevesleri

 

IŞİD 20 Ocak tarihinde Haseke’deki Sina Hapishanesi’ne yönelik saldırı gerçekleştirdi. Saldırının ardından Demokratik Suriye Güçleri (QSD) şehir çevresindeki IŞİD’lilerin yenilgiye uğratıldığını açıkladı. SDG tarafından 23 Ocak’ta yapılan açıklamada bilanço ortaya konuldu ve çatışmaların hala sürdüğü ifade edildi.

21 Ocak’ta ise Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ) tarafından sermaye devletinin SİHA’larla yaptığı saldırı paylaşıldı. HPG Basın İrtibat Merkezi, Türk devletinin 16 Ocak ve 21 Ocak tarihleri arasında Zap, Metina, Avaşin, Gare bölgelerinde çok sayıda yeri bombaladığını açıkladı.

Türkiye’nin Ağustos’tan bu yana Suriye’de SİHA’larla 11 saldırı düzenlediği ve 25 Aralık’ta düzenlenen saldırının hedefinin Kobane’deki Devrimci Gençlik Hareketi olduğu ifade ediliyor.

Cizre Bölgesi Yasama Meclisi Eşbaşkanı Hikmet Hebîb, Mezopotamya Ajansı’nda yer alan röportajında, IŞİD’in Haseke’ye yönelik saldırısının Türkiye ile bağlantılı olduğunu belirtti. Hebîb, bu “planlı bir saldırıdır ve bu konuya müdahale eden büyük devletlerin gizli elleri de var” dedi. 

Sina Hapishanesi’ne yapılan saldırı ile birlikte beş bin IŞİD’linin kaçması planlanırken, Fehim Taştekin bu saldırının IŞİD’in tekrar canlanması için kullanılacağına işaret etti: “IŞİD açısından bu baskın büyük kayıplarla sonuçsuz kalsa da yarattığı etki önemli. Bunu dağılan üyelerine bir umut mesajı olarak kullanacaktır ki yayın organlarında cihadın başarısı olarak bunun propagandasına başladılar.”

Sina Hapishanesi’ne dönük IŞİD saldırısı ile eş zamanlı olarak Türk sermaye devleti Til Temir, Şengal ve Eyn İsa’ya dönük saldırılar düzenledi. IŞİD’in saldırıyı düzenlerken, TSK denetimindeki bölgelerden geçtiği ve ele geçirilen bazı silahların NATO menşeli olduğunun tespit edildiği duyuruldu. Saldırı üzerine Kobane’den yola çıkan birliklere karşı Türkiye’nin hava saldırısında bulunması, IŞİD’e havadan destek anlamına geliyor.

Irkçı-yayılmacı saldırganlık sürüyor!

Cihatçı çeteleri kullanan Türk ordusu, Suriye topraklarını işgal etti. Cihatçılarla kol kola giren AKP-MHP rejimi ırkçı-yayılmacı saldırganlığını sürdürüyor. 

“Fırat Kalkanı” adıyla başlatılan saldırı ile “IŞİD’e karşı savaşma” bahanesiyle Suriye topraklarına girilmişti. IŞİD ile anlaşarak Celabrus’u çatışmadan ele geçirmişler ve hemen ardından PYD güçlerine saldırmışlardı. Temel hedefi Kürt halkının kazanımları olan gerici rejimin Rojava’ya dönük hesapları sürüyor. Yayılmacı hedefleri arasında Membiç ve Rakka vardı. Rusya ve ABD’nin müdahaleleri ile elleri bağlandığı için saldırılarına ara vermek zorunda kalsalar da, özerk bölgelere yönelik planlarından hiç vazgeçmediler.

Saray rejimi “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı” adını verdiğı operasyonlarda kullandığı cihatçı çeteleri orduya çevirmeye çalışıyor.

Saray rejiminin IŞİD’e verdiği destek ve SİHA’larla yaptığı saldırılar yayılmacı heveslerinin sürdüğünün yeni bir göstergesi. Saldırı hedeflerinde Kürtlerin PYD önderliğinde oluşturdukları özerk bölgeler yer alıyor. Bu planlarla birlikte “Suriye yağma”sından aldığı payı arttırmak isteyen rejim, iç politikada ise ırkçı- şoven histeriyi körükle tek adam diktasını ayakta tutmayı hedefliyor.

***

IŞİD’i ABD emperyalizmi yarattı ve beslendi. IŞİD, Suriye’nin parçalanması ve büyük bir yıkımı yaşamasında özel bir rol oynadı. IŞİD Kobane’de Kürt halkının üzerine sürüldü ve bu açıkça Türk devleti ve ABD desteği ile yapıldı. AKP iktidarının hesabı Kürt hareketinin kazanımlarını boğmak, ABD’nin hesabı ise Kürtleri kendine mecbur etmekti. Ardından gelişen süreçte ABD’nin hesabı tuttu, Amerikan emperyalizmi Suriye’de Kürtler sayesinde etkin bir rol aldı.

Haseke üzerinden saldırı planı bölgede gelişecek süreç açısından önemli bir yerde duruyor. SDG’nin açıklamalarına göre şimdilik Haseke’de saldırı püskürtülmüş durumda. Arka planına dair ayrıntılar ortaya çıkmasa da, gelişen süreç IŞİD saldırılarının süreceğini ve saray rejiminin yayılmacı heveslerinden vazgeçmeyeceğini gösteriyor.

 

 

 

 

 

AKP-Erdoğan iktidarı farklı seslere tahammülsüz

 

Ayakta kalabilmek için dizginsiz bir zorbalığa başvuran gerici-faşist iktidarın son hedeflerinden biri gazeteci Sedef Kabaş oldu. Sedef Kabaş, Tele 1 televizyonunda 14 Ocak’ta yayınlanan programda aktardığı bir Çerkes atasözü nedeniyle hedef alındı ve tutuklandı. Kabaş, programın yayınlanmasından bir hafta sonra, tetikçi Takvim’in kışkırtması ile Aktroller tarafından da sosyal medyada tehdit edildi. Gece yarısı evi basılarak gözaltına alındı. Akabinde, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün “Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır” açıklamasından saatler sonra, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlaması ile tutuklandı. Tutuklanmasına itiraz da reddedildi.

Mesele bununla da kapanmadı. Sarayın işlevsel aparatlarından RTÜK, Sedef Kabaş’ın konuk olduğu program nedeniyle Tele 1’e ve Uğur Dündar’a ceza yağdırdı. RTÜK Tele 1’e gelirlerinin yüzde 5’i gibi çok yüksek bir “idari” ceza kesmekle yetinmedi, Uğur Dündar’ın programına da beş hafta yayın yasağı getirdi. Saray’ın bu kadarla tatmin olmayacağı hesabıyla, Uğur Dündar’ın RTÜK’ü eleştiren sözleri nedeniyle de gene Tele 1’e ek bir yüzde 3’lük idari para cezasına daha “hükmetti”.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik de Kabaş’ı hedef aldığı konuşmasında, “Bu en son gazeteci sıfatı taşıyan Sedef Kabaş’ın yaptığı hareket kabul edilemeyecek bir davranış biçimidir. Başlı başına ahlak yoksunluğu, pespayeliktir.” ifadelerini kullandı.

Hukuksuzluklar bunlardan ibaret değildi. Kabaş hakkında soruşturmayı başlatan, gözaltı kararı çıkaran ve ifadesini aldırıp tutuklamaya sevk eden savcının 2018’de mezun olduğu, 2 yıl staj yaptığı, 2021’de Osmaniye’ye, 6 gün içerisinde de yönetmeliğe aykırı biçimde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atandığı ortaya çıkarıldı. Bunu ortaya çıkaran gazeteci ise ölümle tehdit edildi.

Muhalif gazetecileri susturmaya yönelik saldırılar elbette yeni değil. Kabaş üzerinden yaşananlar gerici faşist rejimin kendisinden olmayan tüm toplum kesimlerine yönelik saldırılarının yalnızca bir parçası. AKP-MHP iktidarı siyasal, ekonomik ve pek çok alanda yaşadığı çıkışsızlık, tabanında meşruluğunu yitirmesi gibi nedenlerle saldırganlığın dozunu iyice arttırmış durumda. Havuz medyası dışında kimseden ses çıkmasını istemeyen gerici faşist rejim, karşısına yasalar çıktığında da gemisini orman kanunları ile yürütmeye devam ediyor.

Bu yüzden eylemlerde basın emekçilerine saldırı genelgeleri çıkarılıyor, basın çalışanları hedef gösteriliyor, gazete ve haber sitelerine engellemeler getiriliyor. Gerçekleri dile getirenler baskı ve sansür politikaları ile yıldırmak, tutumunda ısrar edenlere cezalarla bedel ödetmek ve iktidara muhalif her kesim üzerinde korku ikliminin kalıcı kılınması amaçlanıyor.

Geçtiğimiz günlerde yaptığı parti konuşmasında “Gündemi belirleme konusunda güzel ivme yakaladık. Bunu devam ettirelim” diyen Erdoğan’ın saldırılarını sürdüreceği açıktır. Burjuva hukuk normlarında bile ifade özgürlüğünü hiçe sayan bu saldırıları püskürtecek olan, işçi ve emekçilerin, emeğin sesi soluğu olan gazetelere, yayınlara, gazetecilere sahip çıkmasıdır. Muhalif basının cezalarla, yasaklara, gözaltı ve tutuklamalarla susturulmak istenmesi doğrudan işçi ve emekçilerin haber alma haklarına bir saldırı ve muhalif seslere gözdağıdır.