19 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/07

Savaş kundakçılarına geçit verme!
Suriye politikasının iflası ve maceracı çıkış arayışları
Türkiye ve Suudi Arabistan...
AKP’den polise rüşvet, emekçiye sefalet!
Patronlardan AKP’ye “asli görev” hatırlatması!
Patronlardan AKP’ye “asli görev” hatırlatması!
İşçi sınıfı eskiyi yıkarken "yeni"yi elleriyle inşa ediyor!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
“Sorunsuz” sendikacılık
DİSK 15. Genel Kurulu
Sınıf çalışmasının sorunları
19. yüzyıl Britanyası ve Kibritçi Kızlar Grevi
Emeğin özgürlüğü için Kadın İşçi Kurultayı’na yürüyoruz!
8 Mart’ta alanlara
Mücadelede biz de VARIZ!
Asalak bir burjuvanın ardından...
Meslek liseleri devrim meselesidir!
Katliamlar sürüyor
Sesimizi boğmaya gücünüz yetmez..
Bu doyumsuz dünyada soluğu hiç tükenmeyenlere
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye politikasının iflası ve maceracı çıkış arayışları

 

Hem Rus hava destekli rejim güçleri hem de Rusya ve ABD’nin de desteğini alan YPG ilerlemeye devam ediyor. Suriye güçleri Halep kapılarına, YPG de Azez’e dayandı. Rejim güçleri ve YPG stratejik mevziler kazanıken, dağılma ve çözülme süreci yaşayan El Kaide kökenli El Nusra ve Ahrar’u Şam çeteleri ağır darbeler aldılar.

Halep’in Suriye devlet güçlerinin eline geçmesi, rejimin daha sağlam dayanaklara kavuşması anlamına geliyor. Bu ise sermaye devletinin yeni bir yenilgisi, başka bir ifade ile Suriye denkleminin tamamen dışına düşmesidir. El Azez’in YPG’nin denetimine geçmesi ise, Rojava kantonlarının birleşerek özerk oluşumun güç kazanması demektir.

Bu durum Türk sermaye devletini çılgına çevirmiştir. Günlerdir YPG mevzilerine top atışları yapıyor, ardı arkası gelmeyen tehditler savuruyor. YPG’nin Azez’den ve buraya yakın hava üssünden uzaklaşmasını istiyor. Bu konudaki ısrarı ve yeni bir ilerleyişi savaş gerekçesi sayacağını, bir kara harekatına girişeceğini belirtiyor.

Sermaye devletinin Suriye’ye dönük savaş çığırtkanlığını yeniden tırmandırması gerçekte bir acz ve çaresizliğin ifadesidir. Erdoğan ve Davutoğlu’nun giderek sertleşen demeçleri ve YPG’ye dönük ultimatomları “karanlıkta ıslık çalmaya” benziyor.

Yeni bir maceraya doğru!

Bugün Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin “yeni Osmanlıcılık” hayallerinin şekillendirdiği maceracı, saldırgan ve yayılmacı dış politikanın sonuçları yaşanıyor.

Sermaye devleti düne kadar IŞİD kirli silahını kullanıyordu. Bir türlü giremediği Suriye’de onun aracılığıyla bir savaş yürütüyordu. IŞİD’i Kürtlerin üzerine de gönderdi. IŞİD Kobanê’yi işgal etti, ancak hesap yine tutmadı. IŞİD ve Türk sermaye devleti unutamayacakları bir yenilgi aldılar.

Sermaye devleti “IŞİD’e karşı koalisyona dahil olma“ yalanı eşliğinde, Suriye’deki savaşını bu kez de El Kaide’nin Suriye’deki kolu olan El Nusra gibi çeteler aracılığıyla yürütmeye başladı. Ancak Rusya’nın Suriye’ye yerleşmesi ve bölgedeki dengeleri değiştirme nitelikli hamleler yapması tüm hesapları altüst etti. Esad’sız Suriye tartışması geriye itildi, IŞİD karşıtı mücadele öncelikli hale geldi. YPG, ABD ve diğer emperyalistler için en yararlı “müttefik” artık.  Sermaye devletinin tüm çabalarına karşın “terörist örgüt” olarak görülmüyor. YPG’nin yanı sıra Rusya’nın açtığı koridorlardan yararlanan Suriye rejim güçleri de ilerliyorlar.

Gelinen yerde her şey sermaye devletinin aleyhine dönmüştür. Tüm çığırtkanlığına karşın, Suriye’nin geleceğinin tartışıldığı masanın dışına düşmüştür. Emperyalist ağababalarının telkinlerini dinlememesi, itidal çağrılarını duymazdan gelmesinin nedeni budur. “Suriye’ye gireriz“ tehditleri eşliğinde, şimdilik YPG’yi top atışları ile durdurmaya çalışıyorlar.

Ancak YPG, ABD ve batılı diğer emperyalistlerin telkini ile bir yerde dursa ya da geri çekilse bile, bu Türk sermaye devleti için yeterli değildir. Onun için asıl sorun Rojava özerk bölgesinin varlığıdır. Onun tasfiye edilmesini, bu olmazsa eğer, kendisine bir tampon bölge izninin verilmesini istiyor.

Bu ise Suriye topraklarına bir kara harekatı anlamına geleceği için, Suriye krizini yeni boyutlara taşıyarak içinden çıkılmaz hale getirecektir. Suriye’ye dönük bir savaş, Türkiye dahil tüm Ortadoğu’yu kapsayacak emperyalist bir yıkım savaşı demektir. Zira sermaye devleti sınırdan giriş yaparsa, karşısında sadece rejim güçlerini ve YPG’yi bulmayacaktır. Rusya ve ardından İran ile de karşı karşıya kalacaktır. Nitekim Rusya böylesi bir çılgınlığa karşı hazır bekliyor.

Bu nedenle ABD ve Avrupalı emperyalist devletler devreye giriyor, sermaye devletine itidalli olmasını telkin ediyorlar. YPG’ye dönük top atışlarını durdurmasını istiyorlar. Başından itibaren Türk devletinin tampon bölge girişimine karşılar. Bunun, Suriye’ye, dolayısıyla Rusya’ya karşı savaş anlamına geleceğini biliyorlar.

Türk devletinin Rojava’yı tasfiye talebini bölgeye ilişkin plan ve ihtiyaçları için de uygunsuz buluyorlar. Onu içine sindirmesini tavsiye ediyorlar. Çünkü bugünkü bölge koşullarında, dinamik, savaşma gücü gelişkin Kürt hareketi ile 40 milyon Kürt onlara gerekli. Bu gücü Rusya’ya kaptırmak istemiyorlar.

En önemlisi de, ABD ve batılı müttefikleri bu aşamada Rusya ile karşı karşıya gelmek istemiyorlar. ABD’nin Rusya ile sürekli görüşmesi, Suriye krizine askeri değil, diplomatik siyasi çözüm aradığının ifadesidir.

Gelinen yerde Türk sermaye devleti tam bir tecriti yaşıyor. Yemen’de bataklığa saplanmış, yoksul Husilerle başa çıkamayan karanlık Suudi rejimi ve Katar gericiliği ile baş başa kalmış bulunuyor. İsrail’le son dönemdeki yakınlaşması da işe yaramayacaktır. Emperyalistler de sermaye devletine sürekli olarak “Esad’ı bırak, IŞİD'e karşı mücadeleye odaklan” çağrıları yapıyorlar.

Türk devleti tam bir acz ve çaresizliği yaşadığı için çıkışı yeni bir macerada arıyor. AKP iktidarı bir çılgınlık yapıp Suriye’ye savaş açabilir mi? Bu konuda kesin bir şey söylenemez ama böyle bir savaş onun sonunu getirecektir.

Tüm bölgeyi tam bir yangın yerine çevirecek bir olası savaştan, Türkiye işçi sınıfı, Kürt halkı ve Alevi emekçileri ile bölgenin kardeş halklarının hiçbir çıkarı yoktur. Çünkü kirli hesaplara dayalı bu savaş yalnızca ölüm ve yıkım getirecektir. Tüm bölgenin kardeş halklarının yakınlaşmaya, dayanışmaya ve devrimci bir kader birliğine, bu çizgide emperyalizme, bölgedeki işbirlikçilerine ve gerici çetelere karşı birleşik mücadeleyi yükseltmeye her zamakinden daha çok ihtiyacı var. Bölgenin ilerici ve devrimci güçleri de bu konuda her zamankinden daha yakıcı görev ve sorumluluklarla karşı karşıyalar.

 
§