15 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/02

İşçi sınıfı yeni fırtınalara gebe
“Elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür!*
”Big Brother” (F)işliyor!
Sultanahmet Katliamı’nın faili AKP ve sermaye devletidir
Kürt halkına karşı yeni İstiklâl Mahkemeleri!
Taraf olan Kürt basını hedefte
Savaş ekonomisi emekçileri vuruyor
Sınıf davasına inanmak yürek ister!
Öfkeyi daha örgütlü ve güçlü hale getirmek için!
Sultanbeyli Greif’te baskılar artıyor!
Gençlik hareketi ve partinin gençlik çalışması
Geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Çocuklar öldürülüyor
İşçi ve emekçi kadınlar Kadın İşçi Kurultayı’nda buluşuyor!
M. Akif Ersoy EAH’ta kölece çalışma koşulları
Ezilen halklarla emekçilerin direnişini birleştirelim!
Madaya: Emperyalizmin kanlı yüzü
Bir esintiden fırtınalara...
Hrant için adalet, işçi sınıfının ellerinde!
Kızıl Bayrak yukarı! Daha daha yukarı!

Devrimin kartalı: Rosa Luxemburg

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

M. Akif Ersoy EAH’ta kölece çalışma koşulları

 

Mehmet Akif Ersoy Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hastane personellerine sendikasız çalışma ve düşük ücret dayatılıyor. Çalışanlar bağlı oldukları taşeron şirketi değiştiğinde işten atılmakla tehdit edildiği için en temel hakları olan tazminatlarını almaktan vazgeçiyorlar. Bir iş tanımı olmadığından, çalışma alanları dışındaki işlerde çalıştırılmak için baskı görüyorlar.

Hastane yönetimi sendikaya üye olmak isteyen işçileri vazgeçirmeye çalışarak örgütlenmeyi engelliyor. İşçiler gizli toplantı kararları alarak kollektif bir çalışmayla bu gidişe bir dur demek istediğinde, bir kaç işçinin maaşına zam yapacaklarını ya da kadroya alacaklarını söyleyerek örgütlülüğü parçalamaya, zayıf düşürmeye çalışıyor. Hastane yönetimi sendikanın işçilerin haklarını koruyamayacağını anlatıyor. İşçi sınıfının militan mücadele tavrını saldırganlık olarak ifade ediyor. 1 Mayıslarda Taksim’e çıkmanın devlete karşı gelmek anlamına geldiğini söyleyerek sendikanın 1 Mayıs çağrılarını karalayıp, 1 Mayıs’ın işçi sınıfı için anlamını yok etmeye çalışıyor.

Tüm bu baskılara ve kirli oyunlara rağmen, sendikaya üye olan işçiler var, ancak bunu söylemekten çekiniyorlar. Çünkü sendikaya üye olmayanlar üye olan işçileri hastane yönetimine bildiriyor. Hastane içinde işçiler arasında gruplaşmalar yaşanıyor.

AKP’ye oy veren işçiler asgari ücrete gelen zam oranından sonra mutlu oluyorlar; “İyi ki oy vermişiz” diyenler oluyor. Hastane yönetimi AKP dışında başka politik meseleleri konuşturmuyor. AKP tarafında yer alan işçiler bundan aldıkları cesaretle kendi taraflarını çok çabuk oluşturabiliyor. 1300 TL maaşı sadece oy veren işçilerin alması gerektiğini söyleyen ve neredeyse devlet eliyle yapılan katliamlar için iyi olmuş diyenler var. Sermayenin elindeki güçlü silahlar her geçen gün çeşitli sebeplerle emekçileri ayrı saflarda bırakarak sömürü çarkını sorunsuz döndürüyor. Emekçi kardeşlerimize anlatmamız gereken en önemli algı üretme gücümüzün sermaye devletinden daha güçlü olduğudur. Fabrika alanlarına, serbest sanayi bölgelerine, taşeron çalışmanın yoğun olduğu bölgelere daha çok ağırlık vererek işçilerle güven ortamı oluşturmalıyız.

Kadın işçilerin çalışma koşulları daha kötü

Hastanenin taşeron kadın temizlik işçilerine erkek işçiler şef olarak getiriliyor. Burada amaç cinsiyetçi yaklaşımın sürdürülmesi, erkek şefin kadın işçi üzerinde cins ayrımı politikasıyla baskı kurmasıdır. Bizler işçi kadın çalışmasını daha çok derinleştirerek kadınların sahip oldukları hakların neler olduklarını anlatmalıyız. İşçi kadın toplantılarına davet etmeli, evlerine misafir olmalı ve güvenlerini kazanmalıyız. Kadını bu tutsaklıktan kurtarmak ve bileklerine vurulmuş zincirlerini kırmak için onlara sömürü koşullarını farkettirmeliyiz.

Kadına gücünü farkettirecek olan bizleriz. Kadın ve erkek işçilere çalışma alanlarında sömürü koşullarını birlikte yaşadıklarını, cinsiyetçi ayrım politikalarının işçilerin ve emekçilerin kazanımlarının önünde bir engel olduğunun vurgusuyla yapabilmeliyiz.

Küçükçekmece’den bir EKK’li

 

 

 

 

Gerici ağızlar pislik saçıyor!

 

AKP iktidarının denetimindeki kurumlardan biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, son süreçte yaptığı açıklamalarla gericilik saçmaya devam ediyor. Dinci gericilik, geniş kesimler üzerinde denetimini arttırmanın bir parçası olarak gerici düşünceleri yaymak amacıyla her türlü aracı ve yolu kullanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ve “Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu” da, Ortaçağ karanlığına ait düşünceleri topluma empoze etmeye çalışıyor.

Nişanlıların elele tutuşmasının günah olması, kürtaj yaptıran kadının 5 deve bağışlaması ya da 212 gram altın (21 bin lira) vermesi vb. açıklamaların ardından son açıklama ise, dinci gericiliğin ne denli korkunç bir ahlaki yozlaşma ve çürümenin içine battığını da gösterdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı “Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu”na, bir babanın kız çocuğunu öperken şehvet duyması karşısında eşiyle nikahının düşüp düşmeyeceği soruluyor. Diyanet görevlileri, böylesi bir soruyu yanıtsız bırakmak, bunun “günah” olduğunu söylemek ya da çocuk istismarı olduğu için suç olduğunu belirtmek yerine, oturup detaylı açıklama yapıyorlar. Mezheplerin bakışlarını ortaya koyuyorlar. Hanefi mezhebinin görüşüne göre de kızın yaşının, üstündeki giysisinin kalınlığının, erkeğin ve kadının (yani sözkonusu kişinin kızı oluyor) hissettiklerinin nikahın düşüp düşmeyeceğini belirleyeceğini ifade ediyorlar.

Gelen tepkiler karşısında ne yapacaklarını bilemeyen Diyanet görevlileri, sıyrılmanın yollarını aramaya başladılar. Yazılanları inkar etmemekle birlikte “Diyanet’in itibarını zedelemek amacıyla bunun paralelcilerin bir komplosu” olduğunu söylediler, hatta yazıyı eleştirenlere saldırıya geçtiler. Her meselede olduğu gibi, işledikleri suçlara bir kılıf bulmaya çalıştılar.

Her satırından irin akan bu açıklama, dinsel gericiliğin yozlaşmasını da sergiliyor. Kimi veriler, çocuklarının ağırlıklı olarak yakınları (babaları, abileri, amcaları, dedeleri vb.) tarafından cinsel istismara uğradığını söylüyor. Böylesi açıklamalar, ensesti normalleştiriyor, toplumdaki yozlaşma ve çürümeyi meşrulaştırmaya çalışıyor.

Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama, dinsel gericiliğin bakışını ifade etmekle birlikte, kapitalizmin kadına bakışını da ortaya koyuyor. Zira, kadınları cinsel nesne, hatta özel mülkiyet düzeninde erkeğin mülkünün bir parçası olarak gören anlayışa dinci gericiliğin Ortaçağ artığı her türlü akıl dışılığı ekleniyor.

Görülen o ki, kapitalizm “kutsal aileyi” yerle bir ederken, dinsel gericilik ise onu çürütüyor, beraberinde kadını da aşağılıyor. Toplumda çürümenin boyutuyla birlikte son açıklamanın kendisi dahi, insani değerlerin toplumda hayat bulabilmesi için bile bu düzenin yıkılmasının şart olduğunu gösteriyor.

 
§