15 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/02

İşçi sınıfı yeni fırtınalara gebe
“Elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür!*
”Big Brother” (F)işliyor!
Sultanahmet Katliamı’nın faili AKP ve sermaye devletidir
Kürt halkına karşı yeni İstiklâl Mahkemeleri!
Taraf olan Kürt basını hedefte
Savaş ekonomisi emekçileri vuruyor
Sınıf davasına inanmak yürek ister!
Öfkeyi daha örgütlü ve güçlü hale getirmek için!
Sultanbeyli Greif’te baskılar artıyor!
Gençlik hareketi ve partinin gençlik çalışması
Geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Çocuklar öldürülüyor
İşçi ve emekçi kadınlar Kadın İşçi Kurultayı’nda buluşuyor!
M. Akif Ersoy EAH’ta kölece çalışma koşulları
Ezilen halklarla emekçilerin direnişini birleştirelim!
Madaya: Emperyalizmin kanlı yüzü
Bir esintiden fırtınalara...
Hrant için adalet, işçi sınıfının ellerinde!
Kızıl Bayrak yukarı! Daha daha yukarı!

Devrimin kartalı: Rosa Luxemburg

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sultanbeyli Greif’te baskılar artıyor!

 

Greif dünyanın birçok ülkesinde fabrikaları olan Amerikan sermayeli bir tekel. Greif’in dünya genelinde tekel olmasının tek sebebi işçileri azgın sömürü koşullarında çalıştırmasıdır. Türkiye’de her geçen gün kârını arttıran Greif patronu işçilerine düşük ücret, yoğun çalışma ve baskılar dayatmaktadır.

2 yıl önce Greif’in Hadımköy’deki işçileri, bu sömürü koşullarını değiştirmek için sınıfın yıllardır yapamadığını yapmış ve sınıfın örgütlü gücünü sadece Greif patronlarına değil tüm sermayeye göstermiştir. Sınıf mücadelesinde son dönem önemli bir eşik olan Greif işgali, mevcut sendikaların da maskesini düşürmüş ve sözde ilerici olan sendikaların nasıl gericileştiğini göstermiştir.

Hadımköy’deki fabrika işgali Greif yönetimi ve DİSK Tekstil’in kirli oyunlarıyla son olarak polis baskınıyla bitirildi. Fakat işgal, yönetimin ve sendikanın korkulu rüyası olmaya devam etti. İşgal sonrası işgalci işçilerin kırmızı çizgisi olan taşeronluk kaldırıldı. Bütün işçiler sendikaya üye yapıldı, üyeliğe yanaşmayan işçileri yönetim işten atma tehditleriyle zorla üye yaptı. 550 işçinin çalıştığı ve bütün işçilerin taşeronda olduğu Sultanbeyli’de yönetimin bu adımları ilk olarak olumlu karşılandı. Taşeronluğun kalkması demek, işçiler için iş güvencesi demekti.

Greif yönetimi, Sultanbeyli’deki işçilerin, Hadımköy’deki işçilerin yolunu tutmaması için işi çok sıkı tutmaya başladı. İhanetçi ve işbirlikçi sendika ile birlikte kol kola görüntüler vererek işçilerle sık sık toplantılar yaptılar. Hadımköy Greif işçilerinin taleplerini kendi lütuflarıymış gibi sundular. Öyle ki, herkesi kadroya alma gerekçesi olarak yaptıkları araştırma sonrası taşeronların fabrikalarda gereksiz olduğu ve yıllardır işçilerin sırtından haksız kazanç sağladıklarını ifade ettiler. Bu yüzden taşeronların kazandıklarını işçilere dağıtacaklarını söylediler. Yaşananların bir kandırmaca olduğu ise kısa süre sonra anlaşılmıştır. İşgal gibi ileri bir eylemin tekrar yaşanmaması için yönetim tarafından işçilere yönelik bir algı operasyonu işletildi. Sendika ile imzalanan sözleşmede 4 ikramiye kazanılmıştı fakat yıl sonunda verilecek ikramiyeyi Greif yönetimi şarta koşmuştu. Şart, işçiler yıl boyunca uslu dururlarsa ikramiye hakkı kazanacaklardı.

Ücretlerin iyileştirileceği, daha iyi çalışma koşulları sağlanacağı sözü verilen Sultanbeyli’de aradan geçen iki yıl sonrasında işçiler DİSK Tekstil bürokrasisini ve Greif yönetimini daha iyi tanımış oldular. Fabrikada çalışma koşulları eskisinden daha da ağırlaşmış durumda. Amirlerin baskısı artık çekilmez hale gelirken, üretim hızı her geçen gün arttırılarak işçilerden daha fazla çuval dikimi isteniyor. İşçilere zimmetli, makas, gözlük gibi kişisel eşyalar işçilerden habersiz amirler tarafından alınıyor ve işçilere kaybettiğine dair raporlar tutularak, tehdit unsuru olarak kullanılıyor. Çalışma saatleri aynı kalmasına rağmen taşerondakinden daha az ücret alan işçiler ses çıkardığında ya yerleri değiştiriliyor, ya da kapı dışarı ediliyor.

Son olarak 4 işçinin işine son veren yönetim buna tepki gösteren bazı bölümlerde iş durduran işçilere tehditler savurarak “Burada sendika da patron da biziz beğenmeyen çekip gider” diyebilmiştir.

Sendika ve kadro hakkını mücadele ederek kazanmayan Sultanbeyli Greif işçileri bugün Hadımköy işçilerini daha iyi anlıyor. Şimdiye kadar kendi sınıf çıkarları doğrultusunda Greif yönetimi ve işbirlikçi DİSK Tekstil bürokratları işçileri kandırdı. Ama şimdi işçiler yaşanan son olaylarla birlikte yönetime ve sendikaya tepkililer. Kendi mücadele dinamiklerine yaslanmayan bir kazanım yok olmaya mahkumdur ve gerçekleri görmeye başlayan Sultanbeyli Greif işçileri kendi dinamiklerine yaslanarak düşmanlarından hesap sormak için arayış içindeler.

 

 

 

 

Güç birlikten gelir!”

 

1 Kasım seçimlerinden sonra en çok konuşulan, tartışılan şey AKP hükümetinin “asgari ücret 1300 TL olacak” vaadiydi. İşçi arkadaşlar buna hayli sevinmişti. “AKP’ye oy vermeyenler dahi bundan yararlanacak” diyenler vardı. Ancak unuttukları bir şey vardı. Yıllardır asgari ücret artıyor ama kendi konumumuzda bir değişiklik yok. Ne insanca çalışabiliyoruz ne de insanca yaşayabiliyoruz. Ay sonunu zor getiriyoruz. Bize kaşıkla verilen kepçeyle alınıyor. Ancak yılbaşında saat 00.00 olmasıyla gelen zamlar, aslında hiçbir şeyin değişmediğini gösterdi bize.

Şu anda işçi arkadaşlar “asgari ücret 1300 TL oldu da, dışarıda da her şeye zam geldi” diyor. Buna bir de maaşların geç yatması da eklenince hoşnutsuzluk daha da artıyor. İşçi arkadaşlardaki bir diğer hoşnutsuzluk ise, asgari ücretin üzerinde ücret alanların ne olacağı konusunda yaşanıyor. “Olur mu böyle şey” diyenler oldu. Yani patron mantığıyla düşünmeye başladılar. Yıllardır patronlar “sen vasıflısın, sen vasıfsız“ diyerek bizleri yarıştırarak bölüyor. Bunu da “daha fazla nasıl kâr elde ederim“ diyerek yapıyor ama iş sömürmeye gelince hiç fark gözetmiyor. Şimdi taban fiyat 1300 TL gerisi ise 1350, 1400 civarında olacak. O yüzden işçi arkadaşlar da “ben makineciyim ya da ütücüyüm, ortacıyla aynı maaşı mı alacağım” diyor.

Diğer bir sorunsa işsizlik. Asgari ücretin fiyatı kesinleşmeden bazı fabrikalarda işten çıkarmalar oldu. Birden fazla fabrikası olan patronlar küçülmeye gitti, böylece birçok işçi arkadaşı işsiz bıraktı. Hal böyle olunca bunu fırsata çeviren patronlar ise bizler üzerindeki baskılarını daha da arttırdı. Mesai saatleri arttı. Bu şekilde korkutuluyoruz.

Fakat bu şekilde yaşamak daha nereye kadar sürecek? Bütün haklarımız elimizden alınıyor, sesimiz çıkmıyor. Birisi işten atılıyor sesimiz çıkmıyor, ama yarın aynısı bize yapılınca ne olacak. Mesailerimiz tam yatmıyor, susuyoruz. Hakaret ediliyor, susuyoruz. Daha nereye kadar devam edecek! Bu böyle gitmemeli. Artık birlik olmanın zamanı geldi de geçiyor. Bugün bizleri çeşitli şekillerle korkutup, bölenler, bizim birliğimizi görünce asıl o zaman onlar bizden korkacaklar. Unutmayalım güç birlikten gelir.

Mersin Serbest Bölge'den bir işçi

 
§