15 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/02

İşçi sınıfı yeni fırtınalara gebe
“Elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür!*
”Big Brother” (F)işliyor!
Sultanahmet Katliamı’nın faili AKP ve sermaye devletidir
Kürt halkına karşı yeni İstiklâl Mahkemeleri!
Taraf olan Kürt basını hedefte
Savaş ekonomisi emekçileri vuruyor
Sınıf davasına inanmak yürek ister!
Öfkeyi daha örgütlü ve güçlü hale getirmek için!
Sultanbeyli Greif’te baskılar artıyor!
Gençlik hareketi ve partinin gençlik çalışması
Geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Çocuklar öldürülüyor
İşçi ve emekçi kadınlar Kadın İşçi Kurultayı’nda buluşuyor!
M. Akif Ersoy EAH’ta kölece çalışma koşulları
Ezilen halklarla emekçilerin direnişini birleştirelim!
Madaya: Emperyalizmin kanlı yüzü
Bir esintiden fırtınalara...
Hrant için adalet, işçi sınıfının ellerinde!
Kızıl Bayrak yukarı! Daha daha yukarı!

Devrimin kartalı: Rosa Luxemburg

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Big Brother” (F)işliyor!

 

George Orwell “1984” isimli romanında herkesi kontrol ve baskı altında tutmak isteyen iktidarı anlatır. İnsanların her hareketini izleyen, her yaptıklarından haberdar olan ve düzene aykırı en ufak bir eylemde onları cezalandıran aygıt “big brother” olarak adlandırılır. Sermaye devletinin “big brother”lığı aslında tescillenmiş niteliktedir.

Toplumun her kesiminde, kendi iç iktidar savaşlarında her daim devreye sokulan “tape”ler, görüntüler aslında devletin bekasının dışında bir kaide olmadığını gösteriyor. Egemenlerin krizlerinde “engele dönüşenler ve uyum sağlayanlar” denkleminde kullanılan bir yöntem olarak izleme, baskı altına alma ve itaat ettirme mantığının burjuvazi açısından bir ahlakı, özel olanı, kişisel olanı yoktur.

Köşeye sıkışan bir psikolojinin yapamayacağı şey yoktur. Sermaye devletinin azgınlaşan terörünü salt bu cümlelerle açıklamak elbette yetmez. Saldırıların arka planını ve kendi içerisindeki bütünselliğini görmek önümüzdeki yolu aydınlatmak açısından önemli.

Dünya çapında artan devlet terörü, azdırılan milliyetçi histeri, sistemin yapısal krizleri ve bundan çıkış çabaları emekçilerin yaşamında cebe giren paranın azalması ve sırtındaki sopanın artması olarak hissediliyor. Sırtımızdaki sopanın görünen ve görünmeyen bir çok yönü var.

Teknolojinin son hızla gelişimi, devletin “savunmaya“ ayırdığı bütçe propagandaları eşliğinde sermaye devletinin kendini güvenceye almasına hizmet ediyor. Egemenlerin bu noktadaki güvenlik serzenişleri, aslında milyonlarca işçi ve emekçinin izlenmesi, takip edilmesi, fişlenmesi ve potansiyel olarak ‘suçlu’ olanların engellenmesi demek oluyor. Sermaye devleti bu teknikleri yıllardır yasal veya yasal olmayan yollarla uyguluyor. Son dönemde ise teknolojinin bu yönlü kullanımının yanı sıra, mevcut uygulamalar hukuksal zeminde yapılan düzenlemelerle yasallaştırılmak isentiyor.

Yavuz hırsızlığa’ soyunan sermaye devleti

Orduya, kolluk güçlerine, bunların kullanabileceği teknolojiye her zaman büyük bütçeler ayrıldı. Burjuva yasalar ise zaten Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri işkencenin, devlet terörünün rahatça uygulanabilmesine olanak verecek şekilde hazırlanmıştı. 12 Eylül darbesi ile de kopkoyu bir faşist zihniyetin tüm burjuva hukukuna egemen olması sağlanmıştı. Halihazırda Türk devletinin tüm yasalarında, hatta AB’ye uyum, reform diye yapılan değişikliklerde bile bu zihniyetin hükmü sürüyor.” (Parti Değerlendirmeleri, Küresel hapishaneye dönüşen bir dünyada örgütsel güvenlik, s. 357, Eksen Yayıncılık)

‘Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı’ geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu’unda imzaya açıldı. Tasarının her maddesi sermaye devletinin yıllardır uyguladığı birçok yöntemi olağanlaştırma çabası olarak okunmalıdır. Zira ilgili yasa tasarısı milyonlarca insana ait verileri onların rızası olmaksızın (f)işleyen sermaye devletinin yaptıklarına ‘yasal’ kılıf hazırlanması anlamına geliyor.

Tasarıya göre insanların ismi, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmişi, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgileri, ırkı, etnik kökeni, cinsel hayatı gibi kişisel veriler MİT, polis ve jandarma tarafından herhangi bir ek yasal düzenleme gerekmeksizin işlenecek. Tasarıda, ayrıca kişisel verilerin işlenmesi konusunda geniş istisna getiriliyor. Bu çerçevede polis, jandarma ve MİT yasası kapsamına giren konular, “veri koruması” dışında bulunacak.

 

 

 

 

Tahir Elçi cinayeti soruşturulmuyor!

 

Tahir Elçi suikastıyla ilgili, soruşturma dosyasına gönderilen ve 15 gün sonra hazırlandığı belirtilen görevlendirme yazılarında sokakta 2 istihbaratçının olduğu, YDG-H’lıları takip eden 3 istihbaratçının da olay günü olay yerinde görevliymiş gibi gösterildiği anlaşıldı. Diyarbakır Barosu, bu durumun “olay günü resmi görevli olmadığı halde olay yerinde birilerinin bulunduğu kuşkusu” doğurduğunu belirtti.

Olaydan hemen sonra sokakta bulunan 26 polis ile kaçan YDG-H’lının attığı tabancanın balistik incelemesi yapılırken, sokakta olduğu sonradan ortaya çıkan istihbaratçıların silahlarının alınmadığı öğrenildi.

Polisin delillerle ilgili hazırladığı balistik incelemesinin ardından 42 ve 47 No’lu delillerin kaybolduğu anlaşılırken, Diyarbakır Barosu, soruşturmayı yürüten savcıya başvurarak delillerin akıbetinin araştırılmasını istedi.

Tahir Elçi’nin vurulup yüzüstü düştüğü Dört Ayaklı Minare’nin ayakları dibinde bulunan ve numaralandırılan bir mermi çekirdeğinin de alınmadığı görüntülerle tespit edildi.

 

 

 

 

Jandarmaya bilgi vermiş

 

Dink cinayeti azmettiricisi Yasin Hayal ile beraber Ramazan’da davulculuk yapan Süleyman Kartal’ın hem Trabzon Emniyeti’ne hem jandarmaya çalışan istihbarat elemanı olduğu ortaya çıktı. Kartal, suikastten önce Trabzon’da yaşanan olaylarla ilgili bilgi aktarımı da yapmış.

Kartal’ın “bilgi veriyordum” dediği jandarma istihbarat görevlisi Okan Şimşek ve Veysel Şahin, Dink cinayetinin işleneceğini aylar önce haber aldıkları halde ihbarın gereğini yerine getirmedikleri gerekçesiyle ceza almıştı.

 
§