15 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/02

İşçi sınıfı yeni fırtınalara gebe
“Elinde çekiç olan her şeyi çivi olarak görür!*
”Big Brother” (F)işliyor!
Sultanahmet Katliamı’nın faili AKP ve sermaye devletidir
Kürt halkına karşı yeni İstiklâl Mahkemeleri!
Taraf olan Kürt basını hedefte
Savaş ekonomisi emekçileri vuruyor
Sınıf davasına inanmak yürek ister!
Öfkeyi daha örgütlü ve güçlü hale getirmek için!
Sultanbeyli Greif’te baskılar artıyor!
Gençlik hareketi ve partinin gençlik çalışması
Geleceğimizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Çocuklar öldürülüyor
İşçi ve emekçi kadınlar Kadın İşçi Kurultayı’nda buluşuyor!
M. Akif Ersoy EAH’ta kölece çalışma koşulları
Ezilen halklarla emekçilerin direnişini birleştirelim!
Madaya: Emperyalizmin kanlı yüzü
Bir esintiden fırtınalara...
Hrant için adalet, işçi sınıfının ellerinde!
Kızıl Bayrak yukarı! Daha daha yukarı!

Devrimin kartalı: Rosa Luxemburg

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Öfkeyi daha örgütlü ve güçlü hale getirmek için!

 

1 Kasım seçim vaatlerinden olan asgari ücrete yönelik zam, AKP ve Asgari Ücret Tespit Komiyonu'nun sergildikleri orta oyununun sonunda Asgari Geçim İndirimi ile beraber 1300 TL olarak belirlendi. Yapılan zammın seçim vaatlerinde bahsedildiği gibi net 1300 TL olmaması, TÜİK tarafından belirlenen açlık ve yoksulluk sınırının altında kalması, işçi yığınlarının beklentisini karşılamadı. Asgari ücrete yapılan zammın ardından temel tüketim maddelerine ve vergilere gelen zamlarla asgari ücretin şimdiden erimesi, düzenin dümenini tutan AKP’nin ikiyüzlü, düzenbaz kimliğini bir kez daha tescillemiş oldu.

Son durumla birlikte sendikalı ve sendikasız işçilerde sosyal yardımlar haricinde neredeyse bir fark kalmamış oldu. Sendikaların başına çöreklenerek kendi imzaladıkları sözleşmenin daha iyisinin imkansız olduğunu savunan asalak kesimin lakırdıları boşa düştü. Mayıs ayında -en çok da aldatılmışlığa karşı- ayağa kalkan metal işçileri bir kez daha bu duruma önden fiili tepki gösterenler oldu. Günler geçtikçe de bu tepki mayalanmaya ve artmaya devam ediyor. Elbette sadece metal işçileri değil, tüm sektörlerden işçiler yapılacak olan zammın kendilerine yansımasını beklemekte ve bunu tartışmakta.

Metal işçilerinin bu kadar tepkili olmalarının temel nedeni; yıllardır çalışıyor olmalarına rağmen yeni işe girecek bir işçi ile ya da ağır sanayi koşullarında çalışmayan bir işçi ile neredeyse saat ücretlerinin aynı olması diyebiliriz. Asgari ücretin güncel karşılığı olan brüt 7,32 TL net 5,23 TL saat ücreti düzeyine bugün metal sektörü içindeki çok büyük bir işçi kitlesi girmektedir. Bu saat ücreti 5 ila 10 yıl arasında ücret alanları somutta eşitlemiş durumda. Bu duruma en büyük tepkiyi de doğal olarak 7,32 saat ücretine çok yakın alan işçi göstermektedir. Ancak yeni işe giren işçilerin de bu durumdan memnun olmadığını unutmamak gerekiyor.

Sendikasız yerlerde kısmen bu durum mücadele iradesini kıran bir rol oynayacak olsa da, gelen zamma AGİ’nin dahil olması ve 2017’ye kadar başka zammın olmayacak olması aynı şekilde mücadeleyi de birleştirici role dönüşmektedir. Bu yüzden “insanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret” talebi halen güncelliğini korumaktadır.

Bunun haricinde, MESS kapsamında çalışan işçilerin asgari ücrete verilen zammın bütün işçi gruplarına yansıtılması talebinin yanında, yeni giren işçinin sözleşme kapsamında 7,32+56 kuruş alma talebi de bulunmaktadır. Bu talepler bugün metal işçileri içinde yavaş yavaş mayalanmakta ve gittikçe metal işçilerinin temel talebine dönüşmektedir.

Metal fabrikaları tüm bu gündemler ve taleplerle kaynamaya devam ediyor. Metal işçileri çok derinden istedikleri bu talepler için şimdiden kimi fabrikalarda mücadelenin yol ve yöntemlerini tartışıyor. Bu öfkenin önümüzdeki günlerde daha birikerek dışa vuracağını bugünden yansıyan tepkilerden görebilmekteyiz. Her bir fabrikada olan gelişmenin diğer fabrikarı ve işçi bölüklerini tetiklediğini yaşanan gelişmelerden görüyoruz. Bu yüzden fabrikalardaki gelişmeleri yakınen takip etmeli ve bu gelişmeleri hızla diğer fabrikalara taşımalı ve kıvılcımı yangına dönüştürmeliyiz.

Sınıfın bu taleplerini her bir fabrikaya ve işçi havzasına taşımalı işçileri yan yana getirmeli, öncü unsurları ile işyeri komitelerini oluşturarak ortaya çıkacak öfkeyi daha örgütlü ve güçlü hale getirmeliyiz.

 

 

 

 

Sınıf çelişkilerini okumak iyidir!

 

Soyut devrimci program, strateji ya da taktiklerin kendi başına bir anlamı, gücü ve dolayısıyla işlevi yoktur. Önemli olan bunların oluşturduğu devrimci çizgiyi, onun taşıyıcısı olabilecek toplumsal sınıf içinde ete kemiğe büründürmektir. Devrimci teori, program, strateji ve taktiklerin havada asılı kalan soyut söylemler olmaktan çıkıp maddi bir güce dönüşmesi, böylece hayata geçmesi, böylece toplumsal güç dengelerini değiştirmeye yönelmesi ancak bununla olanaklıdır. Aynı şekilde sınıfı temsil etmek iddiasındaki devrimci bir partinin toplumsal düzeyde bir güç odağı olarak öne çıkması ve devrimci süreci başarıyla geliştirebilmesi de ancak bununla, bu sayede olanaklıdır.” (TKİP V. Kongre Bildirgesi)

Kitle çalışmasının sorunları ve politikanın nasıl yapılacağı, yukarıdaki paragrafta detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Hayata geçirilemeyen bir politikanın, söylemin ötesine geçemediği sürece bir karşılığı var mıdır? Politikalarımız kitlelere nasıl taşınmalıdır?

Bu soruların çözümü de aslında birçok kez yazılmış, konuşulmuş ve tartışılmıştır. Karşımızdaki sınıf kitleleri, burjuvazinin yoğun ekonomik, siyasal, sosyal, ideolojik vb. araçları ile kuşatılmıştır. Bu kuşatılmışlık her ne kadar bir çok yönüyle güçlü gözükse de, sınıf çelişkilerinde kırılmaktadır.

Sınıfın bulunduğu zemin üzerindeki çelişkileri kullanabilmek, orayı doğru temeller üzerinde okumakla alakalıdır. Buradan bir örnek vermek gerekirse “Greif’te başlangıç adımı performans dayatmaları üzerinden atılmıştır. Bir bölüm üzerinden yoğunlaşan baskılar örgütlenmeye yol açmış, bu bölümde oluşturulan komite üzerinden mücadele başlatılmıştır. Dışarıda toplantılar yapılarak bu dayatmaya karşı tutum geliştirme kararı alınmıştır. İşçilerin birlik halinde tepkilerini ortaya koyarak performans baskısına son verilmesini talep etmeleri sonuç vermiş, bölüm şefi işten çıkarılmıştır.

İşçilerin kendilerine güven duymalarını sağlayan bu ilk adımın ardından diğer bölümlere dönük çalışma başlatma kararı alınmıştır. Diğer bölümlerden işçilerle yapılan toplantılarda kendi girişimleri anlatılmış, fakat bunun yeterli olmadığı, fabrika çapında bir örgütlülük yaratılamadan etkili bir mücadele yürütülemeyeceği tartışılmıştır. Bu toplantıların sonucunda bölüm komiteleri kurma düşüncesi ortaklaştırılmıştır.” (Greif deneyimi üzerine sınıfa devrimci müdahale! Ekim, Sayı: 297, Kasım 2015)

Bu yazıda, işgale giden süreç ve örgütlenmenin gelişimi, sırası ile anlatılmıştır. Sınıfın o anki talepleri ve ruhunu anlamadan, sınıf kitleleri ile siyasal öznenin yan yana yürümesi ve birleşmesi zordur. Ama burada okunan sınıf çelişkisi doğru zeminde geliştirilerek, sınıf savaşı derinleştirilmiştir. “Karşıda bir köy var uzakta”, evet var ama nasıl gidilecek o köye?

Örneğin sadece sosyalizm demekle, sosyalist propaganda yapılmış olmuyor. Sosyalizmin neden gerekli olduğu yaşamın içinde sınanmadan, sosyalizm de kitleler için bir zorunluluk olmayacaktır. Güzel bir ajitasyon olarak kalacaktır.

Sınıfın kendisi için sınıf olma mücadelesi ve siyasallaşma sürecinin de tek başına soyut söylemler ile olmayacağını yaşadığımız birçok deneyim göstermektedir.

Halihazırda bu konu aşılmayı bekleyen bir sorun olarak tartışılmaktadır. İlerlemenin sağlanması için de tartışılmaya devam edecektir.

Bursa’dan bir işçi

 
§