23 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/40

Düzenin seçim oyununda son hafta
Sokağa, eyleme, direnişe!
Hep aynı eşgal!
Kriz mücadele dinamiklerini güçlendiriyor
Seçimler, HDP ve sol hareket
Devrim mi reform mu?
İşçi sınıfı “anda yaşayan geçmiş”in tortularını sırtından atmalıdır!
Genel kurulda eleştiriye tahammülsüzlük
Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi Genel Kurulu
Gürmak Amortisör'de direniş ve kıyım
B/S/H işçilerinden adliye önünde eylem
Ereğli OSB’de ‘infial’ yaşanıyor
Yeni dönem, devrimci sınıf hareketi ve devrimci parti
Dünyadan eylemler
Avrupa DGB 1. Genel Kurulu gerçekleştirildi
DGB Türkiye Meclisi Ankara’da toplandı
Sandıklar değil, çare SİZsiniz!
Siyasal tablo üzerine söyleşiler
Ankara Katliamı’nda yitirilenler uğurlandı
Ankara’da katledilenler anıldı
Sosyal-şovenizmin günümüzdeki adı - D. Yusuf
Hapishaneler ve devrimci mücadele
Hapishaneler’de hasta tutsaklar katlediliyor!
"Kanlı Pazar"dan Kanlı Cumartesi’ye...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz mücadele dinamiklerini güçlendiriyor

 

1 Kasım seçimleri sonrasında Türkiye’yi ekonomik ve siyasi bir krizin beklediği bir sır olmaktan çıkmıştır. Türkiye kapitalizmi için kriz çanları son dönemde olmadığı kadar yüksek tonda çalıyor. Türk burjuvazisi daha şimdiden ekonomik krizin yol açacağı yıkımın faturasını emekçilere ödetmenin hesaplarını yapıyor.

Ekonomik krizin alametleri artıyor

AKP iktidarı uzun süre Türkiye kapitalizminin bıçak sırtında dengelerini korumayı başardı. Ancak özellikle son süreçte ortaya çıkan ve sermaye düzenini tehdit eden siyasal belirsizlikler ekonomideki dengelerin bozulmasını da tetikledi. Kapitalist dünya ekonomisinin parçası olan Türkiye risk primi en yüksek 10 ülke arasına girdi.

Türkiye’nin önümüzdeki 1 yıl içinde kısa vadeli dış borçlarını çevirmek ve cari açığını finanse etmek için yaklaşık 220-230 milyar dolarlık uluslararası sermayenin finanse edebileceği kaynağa ihtiyacı var. Böylesi bir uluslararası borç yükünü Türk burjuvazisinin kaldıramama riski ise artıyor. Bu nedenle Türk devletinin; dış yükümlülüklerini yerine getiremediği için bir süre önce iflasını ilan eden Arjantin’in durumuna düşme tehlikesi de bulunuyor.

Ocak 2015’ten bu yana TL’deki değer kaybı yüzde 30’a dayandı. Özellikle yoksul, emekçi aileleri yıllardır geçimlerini büyük ölçüde borçlanarak sürdürürken, son birkaç ay içinde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle mevcut borçlarını bile çeviremeyecek duruma geldiler.

Türkiye kapitalizminin siyasal alanda yaşanan çatışmalı süreci, ekonomide yaşanan sorunları daha da ağırlaştırıyor. Yıllarca Türkiye’nin ekonomik anlamda büyük adımlar attığını, dünyanın “güçlü” ekonomileri arasında yer aldığını iddia edenler, Türkiye’nin kendisi ile aynı kategoride bulunan ülkeler arasında nasıl hızla “en kırılgan ekonomi” olarak liste başı olduğunu açıklayamıyorlar.

Ekonomik ve siyasal gelişmeler birbirini doğrudan etkiler. Bütün ekonomik göstergeler ülkenin 2001 krizine kıyasla çok daha ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ekonomik kriz koşulları ise en çok işçi ve emekçileri etkiliyor.

Siyasal kriz ve baskılar,
mücadele dinamiklerini arttırıyor

AKP hükümetinin baskıyı toplumsallaştıran yaklaşımının temel nedeni sadece kendini kurtarmak değil, burjuva sınıf iktidarına yönelecek emekçi tehdidini de engellemektir. Siyasal süreçler ve seçimlerle bu hedefe ulaşmanın olanaksızlığının daha fazla farkına varan AKP hükümeti, genelde hizmetinde olduğu Türk burjuvazisinin, özelde ise kendisinin çıkarları için kirli savaşın ipine dört elle sarıldı. Bu çerçevede Kürt sorununa ilişkin çözüm masası AKP’nin ebedi şefi tarafından tekmelenerek devrildi.

AKP sözcüleri daha seçimlerden önce HDP’nin barajı aşmasının siyasal kaosa yol açacağını ilan etmişlerdi. Nitekim seçimlerden sonra içerde ve dışarıda tam bir savaş hali yaşanmaya başlandı. Barış mitingleri ve yürüyüşleri yasaklandı. Suruç ve Ankara katliamları yaşandı. Başta Kürt halkı olmak üzere ilerici-devrimci güçlere yönelik gözaltı ve tutuklama terörü ayyuka çıktı. Doğrudan HDP’yi hedef alan saldırılar yaşanmaya başlandı. Şoven histeri dalgası kabartıldı. Muhalif medya tam bir sansür kıskacına alındı. Suruç katliamı kirli savaş ve faşist saldırganlığın büyüdüğü siyasal krizi tetikledi.

Kriz ve bunalım dönemleri burjuvazinin yeni bir istikrar arayışı içerisine girdiği dönemlerdir. Türk burjuvazisi açısından bugünkü verili durum ele alındığında; herhangi bir düzen partisinin bu istikrarı kolayca hayata geçirebilmesi mümkün gözükmemektedir. Böyle bir özne ortaya çıksa bile, AKP kolay kolay kendini yedirmeyecektir. AKP’siz bir Türkiye, ya da Erdoğan’sız bir AKP seçeneği de istikrarsızlığı büyütme potansiyelini arttıracaktır.

Ekonomik ve siyasi kriz aynı zamanda emekçilere yönelik saldırı dalgasının da artacağının işaretidir. Son yaşanan gözaltılar, tutuklamalar, katliamlar emekçilere yönelik saldırganlığın en yalın ifadesidir. Bununla birlikte kapitalizmin yaşadığı krizler ve bu krizlerin yarattığı sorunlar emekçilerin hoşnutsuzluğunu derinleştiriyor, mücadele eğilimini güçlendiriyor.

Gelinen yerde bu dinamiklere de yaslanarak ekonomik-sosyal ve siyasal saldırılara karşı militan bir işçi ve emekçi barikatı oluşturmak sınıf devrimcilerinin en yakıcı görevleri arasında yer almaktadır. Sınıf devrimcileri tam bir seferberlik ruhuyla bu görevlere sarılmalı çözüm olarak seçim sandığını gösteren reformist sola rağmen işçi ve emekçilerin sınıf savaşımını büyüterek sürece odaklanmalıdırlar.

 

 

 

 

“Yaralılara biber gazı kullananlar yargılansın!”

 

Ankara Katliamı’nda patlamanın hemen ardından yaralıların bulunduğu alanda polisin biber gazı kullanmasına ilişkin 17 Ekim günü İHD İstanbul Şubesi’nde bir basın toplantısı düzenlendi.

Biber Gazı Yasaklansın İnisiyatifi adına basın açıklamasını Selin Top okuyarak katliamın ardından ilkyardım yapılması gerekirken biber gazıyla saldırıldığına dikkat çekti. Bunun hızla yapılabilecek tedavilere engel olduğu ve devletin kendi yurttaşlarını düşman olarak görmesinden kaynaklandığı vurgulandı. Polisin ve bu saldırıyı kollayanların katil, cani; insanlık ve vicdan namussuzu ilan edildiği açıklama, “bu tür insanlık dışı tutumlara yarım yüzyıldır maruz kalan Filistinlilerden ödünç, direnişçi Leyla Halid’in Çiçeklerimizi koparabilirler, ama baharın gelişini durduramazlar” sözleriyle noktalandı.

Ardından konuşma yapan Ali Çerkezoğlu da tepkilerini dile getirerek “Bunların ve bunların sırtını sıvazlayanların yargılanmasını istiyoruz. Sıkandan amire, emniyet müdüründen içişleri bakanına, başbakandan cumhurbaşkanına hepsi yargılansın. Hepsi sorumludur” dedi.
Sonrasında söz alan Selin Top, biber gazı kullanımlarından kaynaklı yaşanan diğer ölümleri hatırlatarak hukuki mücadelenin yanında sokağı da bırakmamak gerektiğini vurguladı.

Konuşmaların ardından toplantı sonlandırılırken DİSK, KESK, TMMOB, TTB hukuk dairelerinin Ankara Katliamı’nda biber gazı kullanımına ilişkin suç duyurusunda bulunacağı bildirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§