20 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/07

Dinci-gericiliğin faşist saldırılarına karşı fiili-meşru mücadele!
Devrimci bir bahar mücadelesi!
Özgecan’ın hesabını sormak için örgütlü mücadeleye!
İdam tartışmaları üzerine - B. Olgun
İşçi ve emekçiler vahşete karşı sokaktaydı!
Özgecan’ın kentinde büyüyen öfke!
Metal grevi ve reformist sol
“Yarın ne yapmamız gerektiğini öğreniyoruz!”
Grev yasağı ve sonrası
Ezber bozan sınıf ve AKP’nin oyunları
Yapı yükseliyor
Yeni mücadele sahaları ve Bilecik
Yeni Yunan hükümeti ve parolası: "Ne itaat, ne çatışma"
Ukrayna: Hegemonya savaşının yeni sahnesi
Gerici Körfez rejimlerinin Yemen telaşı
Almanya'da metal işkolundaki uyarı grevleri ve işçileri bekleyen tehlike
"Etkinlikte işçiler güçlerini gördüler"
8 Mart'ta mücadele alanlarına!
Kapitalizmin kâr yasaları kadının köleliğinin sürmesidir
Ankara EKK'nın 8 Mart programı
Liselerde Özgecan fotoğraflarına engelleme!
"Burjuva gericiliği katiller yaratmaya devam ediyor..."
Eğitimde gericiliğe karşı okul boykotu!
Başkaldıran dizelerin işçisi - K.Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya'da metal işkolundaki uyarı grevleri ve işçileri bekleyen tehlike

 

Almanya’da bir süreden beri metal işkolunda yoğun ve yaygın bir hareketlilik yaşanıyor. Nedeni ise, TİS görüşmelerinde yaşanan tıkanmadır. Epeydir gündemde olmasına karşın, metal patronları ile IGM arasında toplam 7 bölgede devam etmekte olan bu görüşmelerde hala bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Metal işçileri bu duruma oldukça tepkililer ve bu tepkilerini her fırsatta eylemli biçimde dışa vuruyorlar. Nitekim Ocak ayı sonundan bugüne irili-ufaklı yüzlerce fabrika birer eylem alanı haline gelmiştir. Yüzbinlerce işçi üretimi durdurup, uyarı grevlerine katıldı.

İşçi tabanındaki homurtular artarak devam ediyor. Taleplerini görmezden gelen metal patronlarının kibirli ve küstah tutumlarına karşı öfke büyüyor ve harekete geçirilmeyi bekliyorlar.

Metal işçileri, ilk elden, tastamam bir sefalet ücreti olan ücretlerine %5.5 oranında bir zam istiyorlar. Önemli bir diğer talepleri de “yaşlılıkta kısmi emeklilik” dedikleri erken emeklilik hakkının tanınmasıdır. İşçiler bu başlıca talepleri için mücadele konusunda istekli oldukları gibi, bu kez her zamankinden daha kararlıdırlar. Her defasında farklı bir eyalette başvurdukları uyarı grevlerine kitlesel biçimde katılmaları ve eylemler sırasında attıkları sloganlar bunun en somut ifadesidir.

Karşı yönden ise, metal patronları işçilerin ileri sürdüğü talepleri ciddiye bile almıyorlar. Öyle ki, bugüne dek ciddi bir teklifle görüşme masasına gelmiş değiller. Metal İşverenleri Birliği (Gesamtmetall) her defasında IGM’nin ileri sürdüğü talepleri gerçekçi bulmadığını dile getiriyor ve IGM’yi hayal dünyasında yaşamakla itham ediyor. IGM’nin emeklilik yaşına ilişkin yasayı boşa çıkarmak ve çalışma saatlerini düşürmek istediğini belirtiyorlar.

Hiç kuşkusuz metal işçilerinin talepleri karşılanamaz talepler değildir. Aç gözlü metal patronlarının iddia ettiği gibi işçiler hayal dünyasında da yaşamıyorlar. Her şey işçilerin de çıplak gözle görebildiği üzere ayan beyan ortadadır. Kelimenin gerçek anlamıyla, işçiler açısından yoksulluk diz boyudur. Ürettikçe ve artı değer yarattıkça yoksullaşıyorlar. Buna karşın büyük metal fabrikalarının tümü de her yıl kar etmektedir. İşçilerin yoksulluğu deyim uygunsa metal patronlarının zenginleşmesinin kaynağı oluyor. Nedir ki, metal patronları açgözlüdür ve kara doymuyor. Zenginliğine zenginlik katmak istiyor.

Dahası var: Alman ekonomisi de güçlüdür ve sürekli bir büyüme trendi içindedir. Dolayısıyla, işçilerin istediği %5.5 oranlı zam da rahatlıkla karşılanabilir bir orandır. Hatta işçilerin yaşam koşulları düşünüldüğünde bu oran düşük bir orandır.

Belirtmek gerekir ki, metal patronları TİS görüşmelerinin başlangıcından beri işçilerin ne denli kararlı olduklarını, sabrını ve dayanıklılıklarını ölçüyor. Talepler karşısında küstah ve son derece ciddiyetsiz tutumlar alarak deyim uygunsa metal işçilerini provoke ediyorlar. Fakat yanılıyorlar. Metal işçilerinin, özellikle de taşeronda çalışanların çalışma ve yaşam koşulları o denli dayanılmazdır ki, işçilere mücadeleden başka bir yol bırakmıyor. Hiç değilse işçi tabanının hatırı sayılır bir bölümü greve hazır olduğunu dile getiriyor. Şu an için 3.8 milyon işçi 23 Şubat’taki TİS görüşmesine odaklanmış durumda. Öfke içinde ve sabırsızlıkla TİS görüşmesinin sonucunu bekliyorlar. Herhangi bir anlaşma olmazsa eğer, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden bağımsız olarak grev kendisini dayatacaktır.

Yerli ve göçmen sınıf devrimcilerini bekleyen görev ve sorumluluklar

Günümüzde, diğer işkollarında olduğu gibi metal işkolunda da koşullar dayanılmaz boyutlar kazanmıştır. İşçiler dişe diş mücadelelerin sonucunda ve ağır bedeller ödeyerek elde ettikleri pek çok haklarını kaybetmişlerdir. Her geçen gün homurtuları artmakta, sürekli öfke biriktirmektedirler. Tıpkı yakın dönemde grevleri yasaklanan Türkiye’deki metal işçisi sınıf kardeşleri gibi onlar da, “Grevse grev” diyor. Ne var ki ve ne yazık ki, tam da burada yabancısı olmadığımız bir engel karşılarına dikiliveriyor; sendika bürokrasisi ve işçilerin kendi öz örgütleri bildiği sendikal yapılar.

Şöyle ki, örneğin IGM sendikası Almanya’da en fazla üyeye sahip sendikalardan biridir. Geçmişte az çok mücadeleciliğiyle öne çıkmış, kimi kazanımların altına imza atmış, tam da bu nedenle işçilerin güvenini kazanmış bir sendikadır. Ancak uzun sayılacak bir dönemdir bu kimliğinden eser kalmamıştır. O da diğer sendikalar gibi her biri birer satış belgesi olan çok sayıda TİS’in altına imza atmış, her defasında işçileri arkadan hançerlemiştir.

Gelinen yerde ise işçi tabanı IGM’nin umurunda bile değildir. Fabrika temsilciği ve fabrika temsilcileri çoğunlukla adeta metal patronlarının yardımcı kurumlarıdırlar. İşçilerle iç içe olmaktan, onların çıkarlarını savunup kollamaktan çok, patronlarla mesai içindedirler, bir takım imtiyazlar karşılığı onları kollamaktadırlar. Demek oluyor ki, işçilerin kendi öz örgütleri bildiği ve aidatlarıyla yaşattıkları sendikalar onlara iyiden iyiye yabancılaşmıştır. Kendi oyları ile sendikalarının başına getirdikleri sendika yöneticileri de gerçekte birer işçi kahyasıdırlar.

İşçilerin söz, karar ve yetki olarak formüle edilen hakkına gelince, bu, belli periyodlarla, özellikle TİS ve işten atılma vb. nedenlerle yaşanan hareketli dönemlerde işyerlerinde yapılan, istisnasız tümü de işçilerin hoşnutsuzluğunu dizginlemek, deyim uygunsa havasını boşaltmak amaçlı işyeri işçi toplantılarındaki bir kaç dakikalık söz hakkından ibarettir. Yani, kulağa hoş gelen içi boş bir söz kalıbıdır.

İşçi tabanını hiçe saymak, TİS sürecinin dışında tutmak sendika bürokratlarının olağan davranış biçimidir. Şimdi sürmekte olan TİS görüşmeleri sırasında da aynı şeyler yaşanmıştır. Örneğin, IGM sendikası bugün gündemde olan TİS sürecinde işçi tabanı ile talepler konusunda bir ortaklaşma durumu bile sağlamamıştır. Keza, işçilerin bir kısmı %5.5 zammın yeterli olmadığını ileri sürüp, metal patronlarına %8-9 oranlı bir zammı dayatmayı önermişler, IGM bunu kabul etmemiştir. İşçiler, IGM’nin dediklerine uymak zorunda kalmışlardır.

Belirtilmesi gereken bir başka gerçek de şudur; Almanya’da sendikalar her yerdekinden daha fazla işçi mücadelelerinin önünde barikat işlevine sahiptir. O kadar ki, örneğin, Alman Sendikalar Birliği (DGB) adeta bir tekel gibidir. Alman sermaye sınıfı ile her daim iç içedir, sermaye partilerinin yönetiminde de her dönem birkaç yöneticisi vardır. Bu adeta kazanılmış bir haktır onlar için ve zamanı geldiğinde gereği yapılmaktadır.

Alman proletaryasının omurgası ve motor gücü olan metal işçilerinin öz örgütü, sözde ilerici IGM’nin de pek farkı yoktur. IGM de iktidar partisi sözde sosyal-demokrat, gelinen yerde ise gerçekte merkez-sağ bir parti olan SPD ile ortak çalışmaktadır. IGM şefleri SPD’nin her dediğini yerine getirmekte, seçimlerde de işçilere sosyal plan adı altında her defasında kitlesel tensikatları dayatan, kazanılmış haklarını gasp eden bu partiyi desteklemeleri çağrısı yapmaktadırlar. Ve dahası, öncü işçileri, özellikle devrimci partilere mensup olanlarını patronlarla utanç verici bir ortaklıkla işten atmak gibi kirli icraatların altında imzaları vardır. Dolayısıyla, bu TİS döneminde de metal işçilerini çok zor günler bekliyor.

Zira bugün de, işçiler sendika bürokrasisi engeline karşı, taban örgütlülüğü gibi yaşamsal bir önlemden yoksundurlar. Tüm eleştirilerine, tepkilerine ve öfkelerine karşın hala yıllardır sınıfa egemen anlayış, alışkanlık ve davranış kültürü ile hareket etmektedirler. Sendikal yapılara da hala şaşırtıcı bir bağlılık içindedirler. Kimi zamanlar patlak veren spontan eylem ve direnişler bir yana bırakılırsa, ‘sendikal disiplin’ denen barikat her zaman mücadele konusunda tayin edici rol oynamaktadır. İşte bu, her dönem ve şimdi en büyük tehlikedir. Bu tehlike muhtemelen bu kez de kendisini hissettirecektir.

Bu tehlikeyi bertaraf etmek, bu anlama gelmek üzere, fiili ve meşru mücadele  çizgisini adım adım sınıfa taşımak, sınıfın mutlak ihtiyacı olan taban örgütlülüğünün yaşamsal eksikliğini gidermek ve geçmişin mahsulü olan mevcut sendikal yapıların halihazırdaki niteliğini işçiler nezdinde açık hale getirip, işçilerin sırtında bir yük haline gelen bu yapıların aşılmalarının yolunu açmak, tüm bu görev ve sorumluluk, günün en temel görev ve sorumluluğudur. Doğal olarak ve herkesten önce Alman sınıf devrimcilerini beklemektedir.

 

 

 

 

Özgecan için Almanya'da eylemler

 

Özgecan Aslan’ın katledilmesine Almanya’da da tepki gösterilerek iki kentte eylemler gerçekleştirildi.

BİR-KAR Kadın İnisiyatifi’nin çağrısıyla 17 Şubat’ta Weisser Brunen’de eylem düzenlendi.

Eylemde Özgecan’ın karanfillerle süslenmiş bir resmi, “Kadın cinayetlerini ve tecavüzlerini durduralım!” pankartının yanı sıra, BİR-KAR bayrakları taşındı. “Özgecan’ın hesabını emekçiler soracak!”, “Özgecan’ın katili gerici-faşist sermaye düzenidir!”, “Bu pisliği devrim temizler!” ve olayı Özgecan’ın dilinden Almanca anlatan kısa bir yazının bulunduğu dövizler taşındı, mumlar yakıldı.

Başta Özgecan olmak üzere kadına yönelik şiddetin kurbanı olmuş tüm kadınlar anısına saygı duruşunun ardından konuşmalara geçildi.

BİR-KAR Kadın İnisiyatifi adına Almanca ve Türkçe açıklamalarda bu korkunç ve iğrenç cinayeti yapanların gerici-faşist sermaye düzeni olduğu, işçi ve emekçilerin örgütlü devrimci mücadelesi ile yıkılmadıkça yeni Özgecanların bu sistemin kurbanları olmaya devam edeceği vurgulandı.

Konuşmaların ardından, eyleme katılan kadın ve erkek emekçiler bu olaya ve bu olay şahsında Türkiye’deki AKP gericiliğine yönelik öfke ve tepkilerini dile getiren konuşmalar yaptılar.

Eylemde, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Özgecan onurumuzdur!”, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!” sloganları atıldı ve 'Üşür ölüm bile!' adlı parça söylendi.

MLPD’ye bağlı Courage adlı kadın örgütü de eyleme katılarak destek mesajını sundu.

Bielefeld

Özgecan Aslan’ın hunharca katledilmesi 16 Şubat’ta Bielefeld’de lanetlendi. Saldırıyı lanetleyen dövizlerin taşındığı eylem, Jahn Platz’da Montags Demo (Pazartesi eylemleri) sözcüsünün yaptığı kısa bir açılış konuşmasıyla başladı. Bunu saygı duruşu izledi.

Eyleme, MLPD, Bielefeld ve Çevresi Dersim Derneği, Gütersloh Alevi Derneği, MLKP, ÖDP, DİDF, Bielefeld Üniversitesi Öğrencileri katıldı. Katılımcılar oldukça öfke yüklüydüler.

Eylemde, önce Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu adına Almanca ve Türkçe olarak hazırlanan bir açıklama okundu. Ardından, MLPD, Bielefeld ve Çevresi Dersim Derneği, Güterwsoh Alevi Derneği ve MLKP adına kısa konuşmalar yapıldı. Bütün konuşmalarda Özgecan’ın katilleri lanetlenirken, ağırlıklı olarak, bu aşağılık canilerin ürediği bataklık, yani bugünkü düzen ve işbaşına geldiği ilk günden itibaren kadını aşağılamayı en önemli icraatı haline getiren dinci-gerici AKP teşhir edildi.

Özgecan’a dönük alçakça saldırıya dönük öfkenin hakim olduğu eylem, duyarlılık çağrılarıyla ve sloganlar eşliğinde sona erdi.

Kızıl Bayrak / Frankfurt- Bielefeld


 
§