20 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/07

Dinci-gericiliğin faşist saldırılarına karşı fiili-meşru mücadele!
Devrimci bir bahar mücadelesi!
Özgecan’ın hesabını sormak için örgütlü mücadeleye!
İdam tartışmaları üzerine - B. Olgun
İşçi ve emekçiler vahşete karşı sokaktaydı!
Özgecan’ın kentinde büyüyen öfke!
Metal grevi ve reformist sol
“Yarın ne yapmamız gerektiğini öğreniyoruz!”
Grev yasağı ve sonrası
Ezber bozan sınıf ve AKP’nin oyunları
Yapı yükseliyor
Yeni mücadele sahaları ve Bilecik
Yeni Yunan hükümeti ve parolası: "Ne itaat, ne çatışma"
Ukrayna: Hegemonya savaşının yeni sahnesi
Gerici Körfez rejimlerinin Yemen telaşı
Almanya'da metal işkolundaki uyarı grevleri ve işçileri bekleyen tehlike
"Etkinlikte işçiler güçlerini gördüler"
8 Mart'ta mücadele alanlarına!
Kapitalizmin kâr yasaları kadının köleliğinin sürmesidir
Ankara EKK'nın 8 Mart programı
Liselerde Özgecan fotoğraflarına engelleme!
"Burjuva gericiliği katiller yaratmaya devam ediyor..."
Eğitimde gericiliğe karşı okul boykotu!
Başkaldıran dizelerin işçisi - K.Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metal grevi ve reformist sol

 


Metal sektöründe yaşanan grev süreci; reformist solun, soluğunun ve ufkunun sınırını da bir kez daha gözler önüne sermiş bulunuyor. Aynı zamanda Birleşik Metal-İş Sendikası’na da hakim olan liberal-reformist siyasal yaklaşımlar; metal işçilerinin fiili-meşru mücadeleye olan eğiliminin baltalanmasına, grev sürecinin ise sürüncemeye itilmesine neden olmuş, toplamda sınıf hareketinin önünde bir engele dönüşmüştür. Gelinen noktada grev ve toplu sözleşme hakkı gibi işçi sınıfının dişe diş mücadelelerle kazandığı haklara dönük sermayenin saldırılarına aynı kararlılıkla yanıt verilememiştir.

Birleşik Metal-İş üyesi işçiler, Türk Metal ve Çelik-İş çetelerinin 3 yıllık satış sözleşmesini imzalamasıyla birlikte, iş yerlerinde ve Gebze mitinginde aldıkları tutumla grev eğilimini ete kemiğe büründürdüler. Bu tepkilere karşı Birleşik Metal İş yönetimi sessizliğini korurken, reformist siyasal çevreler, yönetimin üç maymun oyununa ortak oldular. Pratikte ve politikada sendika yönetiminin söylemlerinin dışına çıkmadılar.

Her şeye rağmen “Açlıktan Ölmeyiz!” diyen metal işçileri süreci greve kadar getirdiler. AKP faşizminden, gericilikten ve AKP’nin acilen yıkılmasından bahsedenler, metal işçilerinin grev iradesine omuz verip toplumun diğer kesimlerine de bu iradeyi taşımayı dahi tercih etmediler.

Şovenizm zehri ile yaratılmaya çalışılan toplumsal kutuplaşmalara karşı en iyi panzehir işçilerin birliğidir. Ama mevcut liberal-reformist yaklaşım bunu da görmezden geldi. Sermayeye ve onun gerici propagandalarına karşı en tok yanıt olacak olan grev ateşini büyütmek için kıllarını dahi kıpırdatmadılar diyebiliriz.

En nihayetinde metal patronlarının emrini daha grevin ilk günlerinde yerine getiren AKP iktidarı, grevi yasakladı. Reformist çevrelerden yapılan çeşitli açıklamalar “Sendikanın yanında olunacağına” dairdi. Aslında yapılan açıklamalar bu çevrelerin hangi tarafta olduklarının bir beyanıydı. Çünkü yönetim “mücadeleyi başka alanlara taşıma”yı hedefliyor, metal işçisi ise kıran kırana bir mücadelenin hazırlıklarını yapıyordu. Reformizm bir bütün olarak boyun eğenlerin tarafında saf tuttu. Bunun elbette doğal bir yanı var. Zira Birleşik Metal-İş’in yönetim kademeleri, siyasal planda düzen solu ve çeşitli reformist çevreler tarafından tutuluyor.

Diğer taraftan, metal işçilerinin fiili meşru mücadelesinin yanında olduğunu, “sınıfa karşı sınıf”, “grev, işgal, direniş” söylemlerini dillendirenler de vardı. Fakat bu kesimler de söylemden öteye geçmemiştir. Tuttukları mevzilerde, yönetim ile kol kola girerek metal işçilerini düzenin icazet alanına çekmişlerdir. Ya da kendinden menkul hesaplar güderek işçilerin fiili-meşru mücadele bilincini ileri çekmek için çaba harcamamışlardır.

Yasak karşısında “sınıfa karşı sınıf” perspektifini büyütmek dururken, liberal-reformist anlayış meseleyi AKP karşıtlığına, oy vermemeye indirgeyerek hareketi geriye çekmişlerdir. Yine işçiler arasında MESS’in temsil ettiği sermaye sınıfına karşı oluşan öfkeyi “oy verirsen böyle olur” mantığı ile dinamitlemişlerdir.

Grev yasağı karşısında reformist sol, kendi korkularını, çekincelerini, ufuksuzluklarını yansıttı. İşçilerin geri bilincine yaslandılar. İşçilere “işten tazminatsız atılmaktan, polis teröründen” bahsederek uğursuz bir rol oynadılar. “Fabrikalarda olmayan” grevi “artık fabrikalara taşıyacaklarını” iddia edenler, işçilere söz hakkı dahi vermediler. Düzenin kurucu partisi CHP’nin temsilcilerini yanlarından ayırmayanlar, işçilerin farklı basın-yayın organlarına kendi düşüncelerini söylemesini dahi engellediler.

Grev öncesi süreci sayfalarına taşıyanlar, işçilerin yönetimin kararından duyduğu rahatsızlığı görmezden geldiler. Sanki öyle bir şey yokmuş gibi davrandılar. İçeride maddi gücü olmayanlar ise sessizliklerini DİSK’in söylemlerinin arkasına gizlediler. CHP’nin vekillerinden, il, ilçe başkanlarına kadar adını haberlere konu edenler, sınıf devrimcilerine sansür uyguladılar. Uygulamayanlar da yönetimde yer alamayanlar oldu.

Fakat gördüğümüz manzara yeni bir manzara değildir. Son da olmayacaktır. Liberal-reformist solun grev karşısındaki tutumu Birleşik Metal İş yönetiminin tutumundan farksız olması şaşırtıcı değildir. Çünkü greve devam etmek, savaşmaktan geçiyor. Gerekirse ağır bedeller ödemeyi gerektiriyor. Fakat reformizmin bu savaşa girecek ufku ve cesareti yoktur.

Sonuç olarak grev süreci, reformist solun işçi sınıfına ve emekçilere duyduğu güvensizliği bir kez daha ortaya koymuştur. İşçi sınıfını küçümseyen ve kendisini onların üzerinde gören bu anlayış tarzı, dün olduğu gibi bugün de sınıfın gerisinde kalmıştır ve kalacaktır. Haziran Direnişi’nde, liberal-reformist anlayışların icazetçi politikaları kitleler tarafından sahiplenilmemiş, tersine lanetlenip ona karşı tepkiye dönüşmüştü. Şimdilerde gelişen işçi sınıfı mücadeleleri, devrimci bir önderlikle buluştuğu koşullarda icazetçi liberal-reformist anlayışları ezip geçecektir.

 

 

 

 

Grev hakkı için beş kentte eylem

 

Tüm dünyada grev hakkını savunmaya yönelik 18 Şubat Küresel Eylem Günü'nde işçiler bir dizi kentte eylemdeydi.

TÜMTİS ve Birleşik Metal-İş sendikaları grev hakkı için küresel eylem günü nedeniyle eylemler gerçekleştirdi.

TÜMTİS üyesi işçiler üç kentte basın açıklamaları gerçekleştirirken Birleşik Metal-İş ise meclis önündeydi. Bursa’da Prysmian işçileri de eylemle işbaşı yaptılar.

TÜMTİS üyeleri İstanbul Anadolu Yakası’ndaki Adana Ekspres, Mersin Depo ve Ankara Şaşmaz Temsilciliği önünde grev hakkını savunan dövizlerle eylemler gerçekleştirdi.

TÜMTİS adına yapılan açıklamada; “İşçi sınıfının en önemli hak alma araçlarından birisi olan grev hakkı, tüm dünyada ve ülkemizde sermaye sınıfının ve siyasi iktidarların hedefi olmuş durumda” denilerek grev hakkına yönelik saldırılar teşhir edildi.

Açıklama şu mücadele çağrısıyla son buldu: “Grev hakkına yönelik saldırıları boşa çıkarmak için ülkemiz işçilerini ve emekçilerini dünya işçileri ile birlikte omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz. Dünyada ve ülkemizde hükümetleri yasakçı politikalardan vazgeçmeye ve grev hakkına saygı göstermeye çağırıyoruz!”

Grev hakkı gasp edilen metal işçileri
meclis önündeydi

Birleşik Metal-İş Sendikası ise Meclis Dikmen kapısındaydı. Metal işçileri “Ekmeğimizden elinizi çekin! Grev hakkımız yasaklanamaz!” pankartını taşıdı. İşçiler eylemde meşru grev hakkının “erteleme” adı altında gasp edilmesini teşhir etti. “Grev yasaklamaları, sermayenin işçiler üzerindeki diktatörlüğüdür” denildi.

Ayrıca Bursa’daki Prysmian işçileri de 18 Şubat Küresel Eylem Günü vesilesiyle işe girişte eylem yaptı.

Birleşik Metal-İş üyesi Prysmian işçileri iş girişinde okudukları bildiriyle grev yasaklarını teşhir etti.

 
§