20 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/07

Dinci-gericiliğin faşist saldırılarına karşı fiili-meşru mücadele!
Devrimci bir bahar mücadelesi!
Özgecan’ın hesabını sormak için örgütlü mücadeleye!
İdam tartışmaları üzerine - B. Olgun
İşçi ve emekçiler vahşete karşı sokaktaydı!
Özgecan’ın kentinde büyüyen öfke!
Metal grevi ve reformist sol
“Yarın ne yapmamız gerektiğini öğreniyoruz!”
Grev yasağı ve sonrası
Ezber bozan sınıf ve AKP’nin oyunları
Yapı yükseliyor
Yeni mücadele sahaları ve Bilecik
Yeni Yunan hükümeti ve parolası: "Ne itaat, ne çatışma"
Ukrayna: Hegemonya savaşının yeni sahnesi
Gerici Körfez rejimlerinin Yemen telaşı
Almanya'da metal işkolundaki uyarı grevleri ve işçileri bekleyen tehlike
"Etkinlikte işçiler güçlerini gördüler"
8 Mart'ta mücadele alanlarına!
Kapitalizmin kâr yasaları kadının köleliğinin sürmesidir
Ankara EKK'nın 8 Mart programı
Liselerde Özgecan fotoğraflarına engelleme!
"Burjuva gericiliği katiller yaratmaya devam ediyor..."
Eğitimde gericiliğe karşı okul boykotu!
Başkaldıran dizelerin işçisi - K.Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ukrayna: Hegemonya savaşının yeni sahnesi

 

Ortadoğu halen dünya olaylarının ağırlık merkezi, bu çerçevede, emperyalist nüfuz mücadelelerinin, özellikle de emperyalist müdahale ve savaşların ana sahnesi olma özelliğini koruyor. Öte yandan, emperyalistler arası hegemonya savaşı gitgide kızışıyor, sadece kızışmakla da kalmıyor, alanı da giderek genişliyor. Emperyalistler arası nüfuz mücadelesinin yeni sahnesi ise Ukrayna’dır.

Ukrayna ise en çok ve yakınen Almanya’yı, Almanya üzerinden de Fransa başta gelmek üzere Avrupa’yı ilgilendiriyor. Ukrayna krizi hala Almanya ve Avrupa’nın en önemli gündemlerinden biridir. Merkel ve Hollande Moskova, Minsk ve Kiev arasında gidip geliyorlar. Arada Angela Merkel’in Obama ile görüşmesi var. Fakat, Ukrayna konusunda yalnız da değiller. ABD ve Rusya da bu sorunun dolaysız biçimde tarafıdırlar. Her birinin farklı çıkarları, Ukrayna’nın geleceğine dair farklı kaygıları, hedefleri ve planları var. Buna göre de hamleler yapıyorlar.

Örneğin, Rusya Ukrayna’yı doğal etkinlik alanı olarak görüyor. Bundan hareketle Ukrayna üzerindeki geçmişten gelen etkisini korumak için, diğer emperyalist güçlerin burayı bir sıçrama tahtası olarak kullanarak Rusya’nın doğal etki alanını daraltmak, giderek de burada üstünlüğü ele geçirmek amaçlı hamlelerini boşa düşürmek istiyor. Bu arada, ABD ile AB arasında taktik planda da olsa bazı fikir ayrılıklarının olduğunu biliyor ve bundan yararlanmak istiyor. Nitekim, Putin bu amaçla Almanya başbakanı Angela Merkel ve Fransa Devlet Başkanı François Hollande ile iki kez görüştü. Sonuçta, uygulanıp uygulanamayacağından bağımsız olarak bir ateşkes kararı da alınmış bulunuyor.

Almanya, Ukrayna sorunu ile öteden beri yakından ilgileniyor. Önden pek çok kanlı, kirli ilişki ve icraatın altında imzası var. Gelinen yerde ise, başta işbaşındaki Ukrayna hükümeti olmak üzere önemli bağlantıları bulunmaktadır. Ukrayna Almanya için sadece kendisine çıkar sağlayacak kimi yatırımlarının olduğu bir bölge değil, başarabilirse eğer, etki alanını genişletmek için de önemli bir imkandır. Ve bunu, doğuya açılma tarihi hayallerini gerçekleştirmenin imkanı olarak değerlendirecektir.

ABD’ye gelince, ABD, Almanya ve Fransa’nın Rusya ve Putin’le görüşme trafiğini pek ciddiye almıyor. Zira, Almanya/Fransa ekseninin zaaflarını, gücünü ve bunun sınırlarını, bu bağlamda, Rusya’ya epeydir uygulanan ambargonun yetersizliğini, diplomatik manevralarının Rusya gibi tarihi tecrübelerle yüklü bir devlet ve Putin gibi deneyimli bir kurt üzerinde etkili olmayacağını biliyor. Zaten Obama da hiç boş durmuyor. Fransa’yı ve Hollande’ı kolayca etkileyeceğini ve yanına çekeceğini düşünüyor. Bu nedenle de özellikle Angela Merkel’e yükleniyor, onu kimi açmazları üzerinden sıkıştırıp, kendi çizgisine çekmeye çalışyor.

Gerçek şudur ki, ABD, Almanya/Fransa ekseni ile anlaşıp anlaşmamayı çok da önemsemiyor. O, Ukrayna’daki etkisini arttırıp pekiştirmenin, bunun için de rakiplerinin etkisini gün be gün sınırlamanın peşindedir ve tüm hamlelerini buna göre planlamaktadır. ABD amacına ulaşmak için, sadece bölgeyi bir büyük yangın yerine çevireceği muhtemel bir savaşı değil, ucu genel bir savaşa, yani, yeni bir emperyalist savaşa çıkacak olan bir savaşı dahi göze almıştır. Nitekim Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna merkezi hükümeti arasında imzalanan ateşkes kararını hiç kaale almadı, yine aynı yolda yürüdü. Rusya’ya dönük provokatif girişimlerine devam etti. Ukrayna ordusunu, tahrip gücü yüksek silahlarla donatma çağrısını yineledi, bunu vakit geçirmeden hayata geçireceğini açıkladı. 6-7 Şubat’ta Münih’te yapılan NATO Güvenlik Zirvesi'ndeki kararlılığını yineledi.

Rusya, Almanya, Fransa ve Ukrayna arasında sağlanan ateşkes gerçekten de kırılgan bir ateşkestir. Taraflardan herhangi birinin, özellikle de ABD’nin en küçük bir müdahalesi ile her an bozulabilir. Zaten anlaşmanın daha mürekkebi kurumadan ihlaller yaşanmaya başladı. Karşılıklı top atışları yapılıyor, provokatif demeçler birbirini izliyor.

Ve son bir nokta olarak, ABD, Ukrayna ordusunun saldırganlığının tamamiyle farkındadır. Bunun karşıdan Rusya yanlısı güçleri ve en çok da Rusya’yı provoke ederek hareketlendireceğinin de bilincindedir. Bundandır ki, Ukrayna ordusunu gelişmiş silahlarla donatıp, onun askeri saldırganlığına ek bir ivme katmaya çalışıyor. Diğer yandan, Angela Merkel’i, Rusya’nın bu dilden anladığını ve ona askeri seçeneği dayatmak gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyor. Münih’te de, sonraki görüşmesinde de Merkel’e bunları söyledi. Hiç kuşkusuz Barack Obama’nın buradaki bir amacı da, kendi emperyalist saldırganlığına AB’yi, daha önemlisi de Almanya’yı ortak etmek, bu sayede de ona bir meşruiyet kazandırmaktır. Elbette ki bu ona, bir süredir geriye düştüğü hegemonya savaşında yeniden üstünlük imkanı da sağlayacaktır.

Ukrayna krizi sanıldığından da ciddi bir krizdir ve gelişmelerin seyri de göstermektedir ki, çok şeye gebedir.

Yine Doğu Avrupa ve yine Rusya: Tarih tekerrür mü ediyor?

Ünlü Münih politikası hala en azından ilerici insanlığın hafızasındadır. Kapitalizm, daha birinci dünya savaşının şokunu atlatmamışken, bu kez de 1929 bunalımı yakasına yapışmıştır ve nefes alamaz haldedir. Hem bunu atlatmak hem de dünyayı ve insanlığı sarsan, kapitalist metropollerin işçi ve emekçileri de dahil, dünya halklarını kendisine çeken SSCB gibi bir çekim alanı yaratan Ekim Devrimi’ne cevap olsun diye, dünya halklarının başına bu defa da Hitler belasını ve faşizmi saldı. Gökyüzü savaş bulutlarıyla kaplıdır. J. Stalin’in veciz sözleriyle, savaş henüz resmen ilan edilmemiştir, ama, fiilen başlamıştır. Alman emperyalizminin, aç gözlü tekelleri ve onun öz be öz çocuğu olan Hitler’in gözü de yüzü de Doğu Avrupa ve Rusya’ya dönüktür. ABD, İngiltere ve Fransa miğferi bunun farkındadır ve bunu, değerlendirmek istemektedir. Bu yönde hamle yapmakta gecikmezler.

Taktik aslında çok basittir. Hitler’i dosdoğru SSCB’nin üzerine salmak. Sürekli bunun için uğraştılar, Hitler’i bunun için kışkırttılar. O kadar ki, onun önüne çıkmayarak, engelsiz biçimde ilerlemesine, Polonya’yı işgal etmesine göz yumdular. Almanya’nın öteden beri kendi etkinlik alanı olarak gördüğü Doğu Avrupa’ya dönük zaafını da okşayarak, tam hız Rusya steplerine kadar gitmesini beklediler.

Elbette Hitler eninde sonunda SSCB’ye saldıracaktı. Bu onun en büyük arzusuydu. Bu kirli ve kanlı tezgahı geçici bir süreliğine de olsa J. Stalin bozdu. Nedir ki, henüz yeterince hazırlıklı değildi ve bunu erken buluyordu. 1939 yılında Almanya ile bir saldırmazlık anlaşması imzalandı ve böylece saldırı ertelendi.

Hitler bu saldırmazlık anlaşması ile kazandığı zamanı kendince değerlendirip saldırıya hazır hale gelindiğine inanır inanmaz, saldırı için start verdi. Bilindiği gibi 1941 yılında tüm vahşetini kusmak üzere SSCB’ye saldırdı. Hitler bununla sadece 25 milyon Sovyet insanının değil, toplam 50 milyon insanın yaşamına mal olan bir savaşı dayatmıştı. J. Stalin, "Hitler bize bir savaş dayatıyor, ona istediğini vereceğiz" diyerek, Sovyet halklarının emperyalist saldırganlık karşısında alacağı tutumu özetlemişti. Hitler’in saldırısı çılgınca bir saldırıydı. Bu çılgınca saldırı Stalingrad’da durduruldu. Sonrası biliniyor. Alman emperyalizmi ve o günkü kanlı silahı Hitler faşizmi, başta Sovyet proletaryası ve halkları olmak üzere, tüm ülkelerdeki komünistlerin önderliğindeki paha biçilmez bir direnişle, tüm Avrupa halklarının eseri olan gerçekten de destansı bir direnişle ağır bir yenilgiye uğratıldı. Bu bir zaferdi ve bu zafer, sadece J. Stalin’nin önderliğinde hayranlık verici kahramanlıklar sergileyen Sovyet insanının değil, yanı sıra da, günümüzde, şüphesiz ki, emperyalist burjuvazinin kışkırtması ile her vesileyle Stalin’e amansız bir düşmanlık olarak kendisini dışa vuran anti-komünizm ile malul Avrupa halklarını da Hitler belasından kurtaran bir zaferdi.

İşte Alman burjuvazisi ve aç gözlü Alman tekelleri bunu unutmadı, yıllar geçmesine rağmen bu yenilgiyi içine sindiremedi. O, bugün, yine aynı amaç, aynı hırs ve aynı hayallerle, yine Doğu Avrupa’ya Rus steplerine doğru yeni bir yolculuğa çıkmıştır. Elbette ki, farklı koşullarda, farklı biçimde ve yine temkinli olarak.

Şöyle ki, bugün SSCB de, J. Stalin de yok. Rusya ve başında da Putin var. Yaşadığı altüst oluşa karşın, Rusya hala süper bir güçtür ve o da dünya egemenliği savaşında bir taraftır. Dolayısıyla, bu çerçevede bir kapışmanın çok zorlu olacağı kesindir.

Bunu en çok da Alman emperyalizmi biliyor. Temkinliliği bundandır. Hemen bir saldırıyı erken buluyor. Şimdilik daha da ağırlaştırılmış ekonomik ambargolarla, diplomatik çok yönlü sıkıştırmalarla yetinmek istiyor. Bir açıdan da Ukrayna yönetimi ile tümüyle kirli ve karanlık amaçlar taşıyan izdivacını pekiştirmek, elde ettiği mevzilerine rakiplerini yaklaştırmamakla meşguldür. Çok değil, daha yakın dönemlere kadar Fransa ABD ile teşvik-i mesai halindeydi. Almanya’dan uzaklaşmıştı. Bugünlerde ise Almanya ile sıkıfıkı duruyor. A. Merkel ve F. Hollande omuz omuzalar bu sıralar. Bu da Almanya’nın elini güçlendiriyor. Fransa ile birlikte kimi diplomatik manevralarla, çok sallantılı ve bir o denli de kırılgan ateşkes manevralarıyla zamana oynuyor. Gerçekte ise Almanya harıl harıl yeni bir savaş için çok ciddi bir hazırlık yapıyor. Bu, sadece, halihazırda A. Merkel’in başbakanlığındaki SPD ortaklığı ile işbaşında olan hükümetin politikası değildir kuşkusuz. Tam tersine, Cumhurbaşkanı Gauck’un ağzından dile getirilen ve Savunma Bakanı Leyen’in her fırsatta hatırlattığı "Almanya kriz bölgelerinde daha fazla sorumluluk üstlenmelidir" şeklinde formüle edilen yeni bir savaşa çağrı niteliği taşıyan bu politika, Alman devleti ve tekellerinin resmi ve bağlayıcı politikasıdır, savaşa hazırlık startıdır.

Böyle olduğunun pek çok kanıtı var. Bugünlerde üzerinde çalışılan ve çıkacağı kesin olan Savunma Reformu, tek başına bunu kanıtlamaya yeterli bir örnektir. Almanya’nın popüler gazetelerinden biri olan Deutsche Welle "Alman savunma bakanının orduyu daha çekici kılacak uzun dönemli bir askeri reform üzerinde çalıştığını" aktarıyor ve Alman devletinin önceki dönemlerdekiyle kıyaslanmaz bir düzeyde gırtlağına kadar militarizme gömüldüğünü, her zamankinden de fazla savaş harcamaları yaptığını, sözgelimi askeri harcamalar için ayrılan 500 milyon Avro’luk miktarın 750 milyon olarak değiştirildiğini ve dahası, Almanya’nın insansız savaş uçakları satın almaya hazırlandığı bilgilerini veriyor.

Demek oluyor ki, Almanya’nın Fransa ile birlikte Ukrayna krizine barışçıl çözüm arayışlarının gerçekte bir inandırıcılığı yoktur. Bu sadece ileride gündeme sokacağı askeri seçenek için bir zaman kazanma ve hazırlık tamamlama manevrasıdır. Almanya tartışmasız olarak savaş suçlusu bir devlettir, yine başa güreşmektedir ve yine emperyalist bir savaşın aktif bir tarafı olacaktır. Bu konuda ABD ile farklı düşünmemektedir. O, dün de Doğuya doğru genişlemek istiyordu, bugün de bu amacı var. Almanya ne kadar gizlerse gizlesin yeni bir savaş suçu işlemek üzere hazırlık yapıyor. O’nun hegemonya savaşındaki yeni sahnesi ya da sahnelerinden biri Ukrayna’dır.

ABD, Ukrayna ile ilgilenmesini ve iç işlerine müdahale edecek kadar sorunun içine dalmasını, her müdahale ve işgal bölgesinde yaptığı gibi, yine Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumak, halkının güvenliğini güvenceye almak olarak açıklıyor. Bu da diğerleri gibi aşağılık bir yalandır. ABD bir dünya jandarmasıdır. Emperyalist saldırganlık ve savaşın başını çekmektedir. Bu nedenle de dünya halklarının baş düşmanıdır. ABD kontrolünde tuttuğu NATO denen savaş ve iç savaş aygıtını da yanına alarak her yere ölüm ve yıkım taşımaktadır. Dolayısıyla ABD Alman emperyalizmi kadar, hatta ondan da fazla savaş suçlusu bir devlettir.

Kızışan hegemonya mücadelesi, yaklaşan savaş tehlikesi ve devrimci sorumluluk

ABD ve Almanya’sı ile emperyalizm insanlığı geçmiştekilerden de yıkıcı bir yeni savaşa sürüklemektedirler. Hepsi de aç gözlü bir avuç petrol ve silah tekelinin sefil çıkarları uğruna insanlığa daha karanlık bir gelecek hazırlamaktadır.

Tartışmasız olarak, bu savaştan öncelikle dünya işçileri ve emekçi halkları etkilenecektir. En büyük acıları ve yıkımları yine onlar yaşayacaktır. Kesin olan bir diğer gerçek de şudur, Almanya ve tüm bir Avrupa da yine bu savaşın sahnesi olmaktan kurtulamayacaktır.

İlk caniyane savaş olan Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı büyük sosyalist Ekim Devrimi ile karşılandı. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı ise büyük Çin Devrimi ile taçlandırıldı. Başta Almanya olmak üzere, kimi ülkeler emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı pek çok devrimci kalkışmaya ve destansı anti-faşist direnişe sahne oldu.

Şimdi, dönem bir kez daha, bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemidir. Elbette ki, dünya tablosu sadece bunalımlardan ve savaşlardan ibaret değildir. Bunların da dolaysız sonucu olan, son derece zengin ve yaygın sosyal mücadeleler bu tabloyu tamamlamaktadır. O kadar ki, gelişmiş ülkeler proleter kitle hareketleri ile, yoksul olanlarsa gitgide çoğalan emekçi halk isyanları ile sarsılmaktadır. Emekçi sınıflar kapitalizmin azgın sömürü, soygun ve yıkım politikalarına isyan etmekte, giderek ivme kazanan direnişlerle karşılık vermektedirler. Bunlar devrimci sınıf mücadelelerinin geri geleceğini müjdelemektedir. Hepsi de bu sarsıntıların doruğu olan devrimleri mayalamaktadır. İnsanlık adım adım yeni bir devrimler dönemine doğru seyretmektedir.

Tüm dünyada ve tek tek ülkelerde emperyalist saldırganlık ve adım adım yaklaşan savaş tehlikesine, en başta Avrupa olmak üzere tırmanan ırkçı-faşist saldırganlığa karşı, devrimci sınıf mücadeleleri ile ve devrimci bir sınıf mücadelesinin tabanına dayalı birleşik devrimci direnişlerle karşılık vermek; kapitalist barbarlığı ve emperyalist saldırganlığı tarihe gömecek biricik sınıfı, işçi sınıfını devrimci partisinin öncülüğünde her alanda ve her bakımdan devrime hazırlamak, bu yönlü devrimci seferberliği büyütmek günümüzde de en yakıcı görev ve sorumluluktur.

 
§