14 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/45

Devrimci Gençlik Birliği 30 Kasım’da kuruluyor
Polise sınırsız yetki!
Düzen partileri Alevi oylarının peşinde
Sefalet ücreti dayatmasına karşı birleşik mücadele!
2015 hedefi: Daha fazla sömürü ve kölelik
Ermenek’te AKP-patronlar göçük altında
Yırca’da yürütme durdu, direniş sürüyor!
9 ayda 5 milyar lira ciro! Nasıl mı?
Sömürünün yolu Ülker’den geçer
GOP’ta örgütlenme tartışıldı
Metal TİS’lerinde 'uyuşmazlık'
GÜRMAK’ta kıyım ve eylem
Mersin Belediyesi işçi ve emekçi düşmanı
Sermaye işçi kanıyla besleniyor
Kürt sorunu, “çözüm süreci” ve devrimci çözüm
Kobanê direnişi 2. ayında
Şimdi bir savaş var ya yüzyıllardır... - G. Umut
Emekçi kadınlar 25 Kasım’a hazırlanıyor!
Kadına yönelik şiddetin son bir yılı
“Demokrasi tehdidi“ ve bitmeyen anti-komünist histeri - A. Eren
Kudüs’te intifada rüzgarı
Meksika’da öfke dinmiyor
Gençlik hareketine müdahale olanakları
DGB genel kurula hazırlanıyor
Savaşımız aynı...
Sverdlov’dan Habipler'e, Habipler'den Alaattin’e!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sefalet ücreti dayatmasına karşı
birleşik mücadele!

 

Asgari Ücret Tespit Komisyonu önümüzdeki ay toplanacak. Hükümetin asgari ücrette, ilk ve ikinci altı ay için %3’er artış önermeye hazırlandığı komisyona, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türk-İş ve TİSK temsilcileri katılacak.

Asgari ücretle ilgili ilk dikkat çeken şey ücretlerdeki artışla emekçilerin mücadelesi arasındaki doğru orantıdır. Asgari ücretin her dönem için sefalet düzeyinde bir yaşamı ifade etmesi bu gerçeği değiştirmez. Emekçilerin mücadelesinin yoğun olduğu ‘70’li yıllar boyunca asgari ücrette yıllık ortalama en az %40 artış yaşanmıştır. Sermaye devleti, 1980 askeri faşist darbesiyle toplumsal muhalefeti ezmesine rağmen, emekçilerin haklarını hemen ortadan kaldırmaya cesaret edememiş ve dolayısıyla da asgari ücretteki artış, ‘80’li yıllar boyunca ve 1997’ye kadar %51’in altına düşmemiştir. ‘90’lı yıllar iç ve dış dinamikler açısından önemli dönüşümlerin yaşandığı yıllardır. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte bu dönüşüm için gerekli koşullar doğmuştur. İç muhalefetin ezilmesi ve geriletilmesi ise ‘90’lar boyunca temel bir devlet politikası olarak uygulanmıştır. Bu amaçla devlet, her türlü şiddet, faili meçhul, terör, işkence vb. yöntemi kullanmaktan geri durmamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde sermayenin önü büyük ölçüde düzlenmiş ve koşullar hazır hale getirilmiştir.

Artık kârlılık, büyüme ve rekabet her şeyin üzerindeydi. Büyüme ve kârlılığın yegâne kaynağı ise işçi emeğiydi. Ücretler ne kadar düşürülürse, çalışma saatleri ne kadar uzarsa, emekçi ne kadar yoğun çalıştırılırsa ve bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için emekçiler ne kadar örgütsüzleştirilirse büyüme o kadar fazla olacaktı. Rekabet, yüksek kârlılık ve büyüme daha da fazlasını gerektiriyordu. Emek-gücü, kârlılığı en yüksek düzeye çıkarabilecek şekilde esnekleştirilmeliydi. Emekçi bir işte ve bir işyerinde çakılı kalamazdı; nereye, ne zaman gerekiyorsa oraya o zaman gönderilebilmeliydi. İşçi, iş ne olursa olsun, hangi saatte çağrılırsa çağrılsın o saatte hazır olmalıydı. Üretim en az maliyetle gerçekleştirilmeliydi. Bunun için emekçiyi gece-gündüz dolap beygiri gibi karın tokluğuna koşturmak yetmezdi. Gerek bu yoğun çalışma ve koşuşturmanın yarattığı risklere karşı ve gerekse işin niteliği gereği oluşan risklere karşı hiçbir güvenlik önlemi alınmamalıydı. Sonuçta güvenlik önlemleri hem maliyeti arttırıyor hem de işi yavaşlatıyordu. Durmak, işe ara vermek (madenlerde havalandırmak için vb.) rekabette geri kalmaktı.

Bu dönüşümün asgari ücreti etkilememesi mümkün değildir. 1997’den beri asgari ücretteki artış sürekli düşmektedir. Nihayetinde, son on yıldır asgari ücretteki artış %6 ile %4 arasında oynamaktadır. Bu son on yıl aynı zamanda, bazı lokal direnişleri saymazsak, emekçilerin, saldırılar karşısında önemli bir varlık gösteremediği, mücadelenin iyiden iyiye gerilediği yıllardır. Pek çok işçinin asgari ücretin altında kayıt dışı çalıştırılması bir yana gerçekte asgari ücret kölece çalışma ve yaşam demektir. Gelinen noktada asgari ücret, genel bir ücret biçimini almış gözükmektedir.

Bir kere nominal olarak artan asgari ücret, gerçekte düşmektedir. Temel gıda fiyatlarındaki sadece son bir aydaki artış %20 civarındadır. Üstelik bu artışın, küresel düzeyde devam edeceği Birleşmiş Milletler tarafından duyurulmuştur. Buna elektriğe ve doğalgaza yapılan zamları ve ev kiralarında yaşanan yüksek artışları da ekleyebiliriz. Eğitim ve sağlıktaki özelleştirmelerle bu alandaki masraflar da katlanarak çoğalmıştır. Eğitimde bilginin parça parça satılması söz konusudur. Sağılıkta ise her geçen gün daha fazla sağlık hizmeti ve ilaç, genel sağlık sigortasının kapsamı dışında bırakılmaktadır. Emeklilik süresinin uzaması ve genel sağlık sigortasının kapsamının her geçen gün daraltılması da emekçileri ikinci hatta üçüncü bir sigorta yaptırmaya itmektedir. Buna ayrıca, doğrudan ve dolaylı vergilerdeki artış da eklenebilir. Sonuçta %3 ya da %5 artış, emekçilerin yaşama koşullarında en ufak bir iyileşmeyi ifade etmez.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda, “işçileri temsilen”, her yıl açlık ve yoksulluk sınırını bildiren, ancak her defasında, asgari ücretin açlık sınırının çok çok altında kalmasını hiçbir şekilde sorun yapmayan bir konfederasyon olan Türk-İş yer almaktadır. Bu konfederasyonun komisyon temsilcileri, komisyonda bazı itirazlarını dile getirirler, bazı şerhler koyarlar. Sonuçta bu konfederasyon için emekçilerin haklarını savunuyor görünüp, sermayeye çalışmak işin esasıdır. Türk-İş ayrıca, “Komisyondan hangi karar çıkarsa çıksın, sessiz sedasız, huzur ve sükûnet içinde çıksın. Varsın işçilerin ve ailelerinin hayatı bir yıl daha zehir olsun” anlayışında hareket eder. Her türlü işçi direnişine, fiili duruma şüpheyle bakan ve bu direnişlerden en az patronlar kadar nefret eden bu konfederasyonun bazı ilerici bileşenleri ise konfederasyonun bu durumuna etkili bir müdahale etmekten uzak gözükmektedir.

Asgari ücretin belirlenmesinde DİSK ise henüz KESK’le birlikte gerçekleştirdiği basın açıklamalarından öte bir direniş göstermemektedir. Bu konfederasyon, uzun bir süredir, gerçekleşen saldırılara karşı, programsız bir şekilde, hiçbir bir ön hazırlık olmaksızın göstermelik tepkilerle cevap vermektedir. Bu durum Asgari Ücret Tespit Komisyonu için de geçerlidir.

Emek mücadelesinin gerilediği bu son on yıl, emekçilerin en temel haklarının yanı sıra toplamında ücretlerin de büyük ölçüde eridiği yıllardır. Asgari ücrete yapılması planlanan %3+3’lük zamla, yandaş sendika Memur-Sen’in memurlar için imzaladığı %3+3,6’lık zam, emekçilerin kader birliğini ortaya koyar. Üstelik pek çok firma şirket vb. yine sadaka gibi ücret artışları gerçekleştirmişlerdir.

Bugün birleşik kitlesel bir emek mücadelesinin olanakları her zamankinden çok daha fazladır. Neoliberal yıkıma, piyasalaşmaya, esnek ve güvencesiz çalışmaya ve iş cinayetlerine karşı emekçilerde ciddi ölçüde birikmiş bir tepki söz konusudur. TEKEL, Seydişehir, Yatağan, GREIF başta olmak üzere irili-ufaklı pek çok lokal fiili militan işçi eylemi gerçekleştirilmiştir. Üstelik emekçilerin tüm kesimlerinde, taşeron çalışmaya karşı bir nefret söz konusudur. Yandaş sendika Memur-Sen’in, imzaladığı ihanet sözleşmesi kamu emekçilerinde her geçen gün daha fazla tepki toplamaktadır. Kamu alanındaki özelleştirme esnek ve kuralsız çalışma koşulları ise her geçen gün yaygınlaşmaktadır. Üstelik başta eğitim olmak üzere tüm kamu alanında hükümetin açık bir kadrolaşması söz konusudur. HES ve Haziran Direnişi gibi eylemler de bu yıkım politikalarının etkilediği kesimlerin aslında ne kadar geniş olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca hemen her gün yaşanan ve artık bir katliama dönüşen iş cinayetleri de bu yıkım politikalarının sonuçlarını tüm emekçilerin gözünde daha görünür kılmaktadır.

Bütün bu tepkiler birleşik bir mücadeleye dönüşebilir. Bu potansiyelden korkan hükümet, mevcut azgın sömürü koşullarını zorla kabul ettirmeye yönelik sıkıyönetim yasaları çıkarmaya hazırlanmaktadır. İş cinayetlerinin katliam boyutuna vardığı, taşeron, esnek, kuralsız çalışmanın kural haline geldiği günümüzde, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun oynadığı orta oyununu bozmak, insanca yaşanacak çalışma ve yaşam koşullarına kavuşmak, birleşik, kitlesel, fiili-meşru militan bir mücadele hattının örülmesiyle olanaklıdır.

 
§