21 Mart 2014
Sayi: KB 2014/12

Düzenin krizine devrimci yanıt
Greif işçileri saldırılara karşı saldırıyla yanıt verdi
DİSK’in seçim taktiği ve örgütlenme seferberliği üzerine
Düzenin korkusunu büyütmek için!
Düzenin seçim oyununu bozalım!
Sömürü ve kölelik düzenine oy ve onay vermiyoruz!
Devrimci sınıf çalışmalarından...
Gençlik 16 Mart’ı unutturmadı
Liseliler Berkin’in sapanını devraldı!
Halepçe katliamını
protesto eylemleri
İllerde KESK eylemleri
“Hakları kazanmanın yolu direniş!”
Bosch’un ikinci yılında çıkarılacak en büyük ders...
DİSK Greif’tir! DİSK’in fiili-meşru mücadele değerlerine işçiler sahip çıkmalıdır!
Greif işçileri göreve çağırıyor!
Ya Greif işçisi kazanacak her yer Greif olacak ya da...
İhanetin ve işbirlikçiliğin belgesi!
DİSK/Tekstil’de inisiyatif Greif işçilerinde!
Tekel’den Greif’e direniş sürüyor,
sendikal bürokrasi ise engelliyor!
Greif direniş günlüğü
Çanakkale, sosyal şovenizm ve enternasyonalizm - M. Yılmaz
Suriye krizi 4. yılında… - M. Dağlı
Batılı emperyalistlerde “Kırım hezeyanı”
Gezi’den Greif’e Greif’ten 1 Mayıs’a...
Çocuklar alacak dünyayı ellerimizden!*
30 Mart'ta seçiminiz Kızıldere olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çanakkale, sosyal şovenizm ve enternasyonalizm

M. Yılmaz

 

Birleşik Metal-İş Sendikası facebook adresinden Çanakkale Savaşı ile ilgili, bu savaşta çekildiği iddia edilen ve epeyce revaçta olan üzerlerindeki elbiseleri dökülen iki kişiye ait fotoğrafın altından bir mesaj yayınladı.

Mesajda şunlar söyleniyor:

Onları saygıyla anıyoruz

99 yıl önce bugün, 18 Mart’ta, Çanakkale’de verdiği mücadele ile, bu halk tarihin akışını değiştirdi. Emperyalizme, onun silah ve teknolojik üstünlüğüne rağmen direnen, tek yürek ve tek yumruk olarak savaşan dedelerimiz, bu mücadele ile bağımsız bir devletin yolunu açtılar. Bu savaşta canlarını feda eden şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve saygı ile anıyoruz.”

Bu tutumu, şovenizmin bir türevi olan sosyal şovenizmin bir örneği sayarak bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz.

Resmin bütününe bakmak!

Savaşlar söz konusu olduğunda ayrıntılara, resmin küçük bir parçasına değil bütününe bakmak gerekir. Eğer ayrıntılara odaklanarak, ayrıntıları gösteren resimler üzerinden yargılar oluşturmaya kalkarsanız fena halde yanılır, yanlış yollara saparsınız. Bu resim de büyük resmi görmemize engel olmak için kullanılıyor.

Zaten egemenler tarih boyunca kendi suçlarına emekçileri ortak etmek için hep küçük resimleri gözlerine sokmuştur. Bunu yapabildikleri ölçüde de milyonları kendi gerici çıkarları uğruna seferber edebilmişlerdir.

Hatırlatalım, Çanakkale Savaşı, Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında yapılan kurtuluş savaşının değil, daha genel bir savaşın, 1. emperyalist paylaşım savaşının bir parçasıydı.

Dönemin yöneticileri, ülkeyi Alman ve İngiliz emperyalizminin liderliğini yaptığı iki kamp arasındaki haksız bir paylaşım savaşına sokmuştu. Böylelikle de bu haksız ve gerici savaşın bir parçası haline getirmişlerdi. Çanakkale Savaşı da bu savaş içerisinde İngiliz emperyalistlerinin bir harekatının sonucuydu. Amaç stratejik önemi büyük Boğazları tutmak, böylelikle de ortağı olan Çarlığa yardım götürmekti. Öte yandan ise karşılarında sadece Osmanlı devleti yoktu aynı zamanda Alman emperyalizmi askeri güçleriyle mevzilenmişti.

Yine unutulmasın ki, böyle savaşlarda saldırı savaşı ile savunma savaşı arasında ayrımlar silinir. Emekçi halkı savaşa seferber etmek için bu özellikle de yapılır. Bunun için modern tarihin hemen tüm savaşları, tüm taraflar için “yurt savunması” adı altında yürütülür, böyle sunulur.

Kuşkusuz hemen her savaşta olduğu gibi ülkenin emekçi halkının büyük fedakarlıklarıyla bu savaş kazanıldı. Ama ne oldu, emperyalist savaş sürdü ve yüzbinlerce emekçi insan bu savaşta kırıldı. En sonunda da İngiliz savaş gemileri Çanakkale’yi geçip İstanbul’u işgal ettiler. Yani bu yönüyle savaş tarihin akışını değiştirmedi, aksine onu sadece bir dönem için geciktirdi.

Bu savaş on binlerce canın yok edilmesinin ardından da devam etti ve daha yüzbinlerce insanın yok edilmesinin ardından 1918’de sona erdi. İşte ülkeyi bu emperyalist savaşın parçası yaparak emekçi halkın büyük bedeller ödemesine yol açan dönemin egemen sınıfı ve yöneticileri de ya tam bir teslimiyet gösterdiler ya da ülke dışına kaçtılar. İşte bu savaşın bir parçası olduğu haksız paylaşım savaşının sona ermesinden sonra emperyalistler Anadolu’yu işgale kalkınca Cumhuriyet’in kuruluşuyla sonuçlanacak bir “ulusal savaş” da ortaya çıkmış oldu. İşte bunun için Çanakkale Savaşı ile 1919’dan sonra başlayacak olan savaş arasında bir organik bağ kurulamaz.

Dolayısıyla bu savaşı anarken, onun haksız bir savaşın parçası olduğunu ve bu savaşa yol açan dönemin ülke yönetenlerinin sorumluluklarını anmamak olmaz. Oysa o ülke yönetenleri, emperyalizmin eteğinde sefil çıkarlar uğruna, ülkesi için fedakarlık yapmaktan çekinmeyen emekçi halkın emeğini ve canını heba etmiş, Sarıkamış yollarında 90 bininin ölümüne yol açmıştır. İşte bu gerçeği unutursak, ülke yönetenleri tarafından emperyalizme karşı savaş diyerek daha pek çok gerici savaşın içerisine çekilmemiz zor olmaz. Ayrıca o savaşlarda can veren emekçi insanımıza da büyük yazık etmiş oluruz.

Bugün de kurban olmamak için...

Belirtelim ki bunları öyle tarihsel bir hatırlatma için değil, günümüzün dünyasının güncel bir politik sorununa değinmek için söylüyoruz. Çünkü bugünün dünyası da genel hatlarıyla bakıldığında, 1914’ün dünyasından pek farklı değil. Ağır bir kriz, keskin bir emperyalist bloklaşma, militarizm ve savaş tehdidi ile şurada burada patlak veren yerel ve bölgesel savaşlar... Türkiye’nin egemen sınıfı ve onların yöneticileri dahi bu sahnede 1914’teki gibi davranıyorlar. Tıpkı dönemin yönetici kadroları gibi emperyalizmin eteğinde “Büyük Osmanlı hayalleri” kuruyorlar.

İşte bu tabloda DİSK’e bağlı bir sendikanın tutup Çanakkale üzerine şehitlik edebiyatı yapması da bize “anayurt savunması” adı altında işçi sınıfına ihanet edenleri hatırlatıyor. Bunun için önemsiyor ve üzerinde durma gereği duyuyoruz. Öyle ya yarın dünyadaki gelişmelerin yeni bir emperyalist savaşı doğurması halinde, bugünkü AKP hükümeti değil de onun yerine gelecek başka bir burjuva hükümeti de bu savaşa katılmaktan çekinmeyecektir.

Yine bir hatırlatma yapalım, 1914’te “anavatan savunması” adı altında, kendi burjuvalarının savaşına destek veren sözde işçi önderleri, kaybedilen devrimler başta olmak üzere işçi sınıfına büyük bedeller ödettiler. Oysa dönemde başka bir yol seçip emperyalist savaş cephesine sürülmek yerine Çarlığa karşı devrimi derinleştirmeyi seçen Bolşevikler, tarihin akışını değiştirdiler.

Komünarlar’ı hatırlamak...

Son bir nokta olarak belirtelim ki, Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü olan 18 Mart gününün aynı zamanda göğü fethetme gözüpekliğiyle tarihin ilk işçi iktidarını kuran ve bunun bedeli olarak hayatlarını kaybeden onbinlerce işçinin kanlarıyla yazdıkları o şanlı tarihin ilk günü olduğunu anımsatalım. Ama işte “devrimcilik” iddiasında olan ve “enternasyonalizm”den de zaman zaman dem vuran bu aynı sendika yöneticileri, Çanakkale’den bir kahramanlık destanı yazarken Paris Komünarları’nı hatırlamıyor bile.

Kuşkusuz bu tutum, onların sosyal-demokrat siyasal kimlikleriyle uyumludur. Ama umut her zaman var. Öyle ki fabrika işgal eylemini sürdüren Greif işçileri, aynı gün çıkardıkları bültenden Paris Komünü’nü selamladılar. Bu işçi sınıfının evrensel değerlerinin ve devrimci geleneğinin işçi sınıfı saflarında, bizzat yeni bir dönemi temsil eden Greif’in elinde yaşatıldığını gösteriyor. Yani Greif bu alanda da mevcut sendikal anlayışa karşı işçi sınıfının gerçek devrimci değerlerini temsil ediyor. Burjuvazinin şovenizm ve sosyal-şovenizme bayrağına karşı işçi sınıfının enternasyonalizm bayrağını yükseltiyor.


 
§