21 Mart 2014
Sayi: KB 2014/12

Düzenin krizine devrimci yanıt
Greif işçileri saldırılara karşı saldırıyla yanıt verdi
DİSK’in seçim taktiği ve örgütlenme seferberliği üzerine
Düzenin korkusunu büyütmek için!
Düzenin seçim oyununu bozalım!
Sömürü ve kölelik düzenine oy ve onay vermiyoruz!
Devrimci sınıf çalışmalarından...
Gençlik 16 Mart’ı unutturmadı
Liseliler Berkin’in sapanını devraldı!
Halepçe katliamını
protesto eylemleri
İllerde KESK eylemleri
“Hakları kazanmanın yolu direniş!”
Bosch’un ikinci yılında çıkarılacak en büyük ders...
DİSK Greif’tir! DİSK’in fiili-meşru mücadele değerlerine işçiler sahip çıkmalıdır!
Greif işçileri göreve çağırıyor!
Ya Greif işçisi kazanacak her yer Greif olacak ya da...
İhanetin ve işbirlikçiliğin belgesi!
DİSK/Tekstil’de inisiyatif Greif işçilerinde!
Tekel’den Greif’e direniş sürüyor,
sendikal bürokrasi ise engelliyor!
Greif direniş günlüğü
Çanakkale, sosyal şovenizm ve enternasyonalizm - M. Yılmaz
Suriye krizi 4. yılında… - M. Dağlı
Batılı emperyalistlerde “Kırım hezeyanı”
Gezi’den Greif’e Greif’ten 1 Mayıs’a...
Çocuklar alacak dünyayı ellerimizden!*
30 Mart'ta seçiminiz Kızıldere olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İhanetin ve işbirlikçiliğin belgesi!

 

DİSK Tekstil Sendikası yönetimi 15 Mart’ta yaptığı bir açıklamayla hem kendisinin hem de DİSK yönetiminin, Greif işgal fabrikasına yönelik olarak hayata geçirilen saldırıya ortak olduğunu belgeledi.

Öyle ki açıklamada verilen bilgiler ve dünkü saldırı sırasında ortaya çıkan gerçekler, bu konuda herhangi bir kuşkuya yer bırakmıyor. Anlaşılıyor ki DİSK ve Tekstil Sendikası’nın yöneticileriyle Greif patronu ve taşeronları işgale karşı aynı safta birleşmiş ve onu bitirmek için dümen çevirmektedirler. Doğrusu tüm bunlar DİSK yönetimi ve özellikle de bu yönetimde bulunan Arzu Çerkezoğlu payına ortada vahim bir durumun olduğunu göstermektedir.

Dünkü taşeron saldırısına ortaklar!

DİSK Tekstil yönetimi, itirafname niteliği taşıyan açıklamasına direnişi kırmaya yönelik patron saldırısına arka çıkarak başlıyor. Direnişi kırmaya yönelik bu girişimi, çalışmak isteyen işçilerle eylemi sürdüren sendika üyeleri arasında bir gerilim gibi göstermeye kalkıyor. Oysa dün fabrikanın önüne gelenlerin bir kısmı işçi bile değildir. Dahası bazıları da zaten taşeron patronlarıdır. Ayrıca bu güruhu temsil eden de tescilli bir taşeron olmuştur.

İşte bu aleni gerçeği böylesine çarpıtan yönetim, İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğan ile Süleyman Çelebi’nin iki işçi grubu arasındaki bu gerilime engel olduklarını iddia ediyor. Böylelikle de utanmazca bu saldırıyı farklı fikirlere sahip işçiler arasında bir gerilim gibi sunmaya devam ederken saldırıdaki rolünü de açığa vuruyor. Demek ki olan biten her şey baştan hazırlanmış bir mizansendir. Eğer işçiler kararlı bir direnişle bu mizanseni bozmasalardı, Doğan ve Çelebi aracı olarak bu düzmece seçimi gerçekleştirecek ve böylelikle de direniş sözde kırılacaktı. DİSK Tekstil yöneticileri de tıpkı Dudullu’da yaptıkları gibi bunu işçilerin iradesi diye yutturacaklardı. Hesapları böyleydi.

İşte dün bu mizansen bozuldu, ama DİSK Tekstil’in utanmaz yöneticileri tutup hala da ona yaslanmaya çalışıyor.

Belirtelim ki bu işbirliği dün de olaylar yaşanırken açık görünümler kazanmıştı. Örneğin gerilime müdahale etiği iddia edilen Kazım Doğan ancak grev kırıcı güruhun yanında yakalandıktan sonra kendi üyelerinin yanına gelebilmiştir. Öte yandan bizzat Genel Sekreter Arzu Çerkezoğlu başından itibaren sürecin içindedir. Daha bir gün önce işçiler tarafından bilgilendirilen Arzu Çerkezoğlu, işçilerin ertesi gün aramalarından sonra “fabrikaya geliyorum” demiş, ama bir hakem rolü biçildiği anlaşılan Çelebi’nin kendileri adına orada bulunduğunu açıklayarak daha sonra ortada görünmemiştir. Tüm bunlar, DİSK yönetiminin de bu mizansenin kurulmasına ortak olduğunu gösteriyor. Aksi ispatlanmadıkça mevcut tüm kanıtlar bu kapıya çıkmaktadır.

Taşeron patronlarıyla işçi iradesini
tespit edeceklermiş!

Sendika yönetimi gelenlerin çalışmak isteyen işçiler olduğu yalanına sarıldıktan sonra bir de üstüne DİSK’in ilkelerini kendisine paspas yapmaya kalkıyor. “Gelinen son aşamanın DİSK’in tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesine uygun olarak değerlendirilmesi gereklidir” diyerek Hadımköy fabrikasında işçilerin iradesinin serbest şekilde açığa çıkmadığını iddia ediyor. Böylelikle dünkü saldırının arkasında olduğunu kabul ediyor.

DİSK’in ilkelerini bu ölçüde ayaklar altına alan bu yöneticiler, dünkü saldırının ardından yüzlerce işçinin bir kez daha gösterdiği iradesini çiğnemeye kalkıyor. Bu tutumlarıyla da direnişin karşısında patronun safında yer aldıklarını bir kez daha göstermekten başka bir şey yapmıyorlar.

Yüzlerce işçinin haklı direnişinin yanında olmayan bu sendika ağaları, bir yandan taşeron patronlarını işçi diye yutturmaya çalışıyorlar diğer yandan ise direnişi sürdüren yüzlerce işçinin karşısına 40-50 kişiden oluşan ve sendika üyesi dahi olmayan, dahası “Sendika istemiyoruz!” şeklinde slogan atan güruhla aynı konumda yer alıyorlar. Onların katıldığı bir oylamayla direnişin kaderini belirleyeceklerini sanıyorlar. Bunu da bize işçilerin iradesinin serbestçe belirlenmesi diye yutturuyorlar.

Dudullu örnekmiş!

İşte bu ağalar bu üç kağıtçılığı yaparken bir de direnişe sonradan katılan Dudullu fabrikasında patronla yaptıkları düzenbazlığı örnek gösteriyorlar. Greif işçileri bu düzenbazlığın ayrıntılarını ilgili açıklamalarında anlattılar. Burada bunun için bu ayrıntılara girmeye gerek duymuyoruz.

Elbette Greif işçileri onların bu düzenbazlıklarını kabul etmeyecek, elbette demokrasi adına asalak taşeronlar ve satın alınmış adamlarla gelip direnişe leke sürmelerine izin vermeyecektir.

Ayrıca belirtelim, Dudullu’da bu ağaların fabrika yönetimiyle işbirliği yaparak neler çevirdiği iyi biliniyor. Gelinen aşamada Dudullu’daki fabrikada da direnişin bu şekilde bitirilmesine yönelik tepkiler büyüyor.

Patron ve taşeronla işbirliği yapanlar
kimse müdahale etmesin diyor!

Ama patronla el ele verip bu dümenleri çeviren, dün görüldüğü gibi taşeronların yönetiminde bir güruhun arkasında saf tutarak oyun çeviren bu ağalar, açıklamalarında bir de, “işçilerin sendikal örgütlenmesine hiçbir siyasi grup, işveren ve devletinin kurumu ve polisi müdahale etmemeli, karışmamalı, dış müdahalelerle işçinin tercihini etkilemeye çalışmamalıdır” diyebilmektedir. Bu utanmazlığın ve ikiyüzlülüğün çarpıcı bir örneğidir. Bu, bu bürokratların ne kadar çürümüş olduklarına tutulmuş bir aynadır aynı zamanda.

Yönetim, açıklamasında ayrıca fabrikanın kapatılacağı yönündeki patronun tehditlerine arka çıkarken aynı kapanma halinde de sorumluluk almayacağını bildiriyor. Böylelikle safını bir kez daha gösterirken “mücadelesini yasal ve meşru zeminde sürdüren sendikamız” ifadeleriyle de yasalcı konumuna işaret ediyor. Bu halde de fiili mücadeleyi gayri-meşru ilan etmiş oluyor.

Direnişe yönelik bu ithamlarda bulunan sendika yönetimi, açıklamasında TİS sürecinde gelinen noktanın sektörün en iyi sözleşmesi olduğunu bildirirken bunun da “işverenle müzakereler sonucunda” gerçekleştirdiğini iddia ederek komik bir duruma düşüyor.

İbretlik bir işbirliği!

Sonuç olarak DİSK Tekstil yönetiminin bu açıklaması direniş karşısındaki gerçek konumunu ve işbirliğini belgeliyor. Aslında Rıdvan Budak’ın başında bulunduğu yönetim bu tutumuyla da kimseyi şaşırtmıyor. Ama bu belgeyle aynı zamanda da Arzu Çerkezoğlu da dahil DİSK yönetiminin bu işbirliği içerisinde olduğu ortaya çıkıyor. Doğrusu, aksi net bir biçimde ortaya konulmaz ve bugüne kadar sürdürülen vurdumduymaz tutum aşılmazsa bu gerçek kesin olarak kabul edilmiş olacaktır. Doğrusu bu halde de taşerona karşı mücadelede iddialı Arzu Çerkezoğlu, direnişi kırmak için yapılan bir saldırının suç ortağı olacak, asalak bir taşeronla aynı konuma düşecektir. Doğrusu bu da devrimcilik iddiasındaki biri ve bağlı bulunduğu siyaseti açısından son derece ibretlik bir durumdur.

Greif işçisi bugüne kadar bu işbirlikçilerin oyunlarına düşmedi. Direnişi sürdürerek bugünlere geldi. Hiç kuşku yok ki bundan sonra da aynı kararlılığı sürdürecek ve başına örülmeye çalışılan çorapları yırtıp atacaktır.


 
§