25 Mayıs 2012
Sayı: SYKB 2012/21

 Kızıl Bayrak'tan
G-8 ve NATO zirveleri
Sermaye düzeni Roboski katliamını
açıkça sahiplendi!..
HDK Genel Kurulu’nun
gösterdikleri
42. TMMOB Genel Kurulu’na doğru
Metin Lokumcu’nun katillerinden hesap sormak için mücadeleye!.
BDSP’den TOGO işçilerine ziyaret
CEHA işçileri: Üretimden gelen gücümüzü kullanmalıyız!..
Avrupa Serbest Bölgesi’nde ilk grev, ilk kazanım
Soda Sanayi’de 530 işçi grevde
“Sokakları kazanmak lazım!”
Emekçiler grev alanlarında
birleşti!
Kamu emekçileri sefalet dayatmasına grevle yanıt verdi
“Mücadelemiz sürecek!”
Fransa’da “sosyalist” François Hollande dönemi
Uluslararası Otomobil İşçileri toplantısı Münih’te yapıldı
“Opel Bochum’dur, Bochum kapatılamaz!’
“21. yüzyılda devrimin güncelliği”
Öğrenciler Şili’yi salladı!
Yaz dönemi üzerine
ÇOMÜ’de muhbirlik dayatması
BDSP Mayıs şehitlerini andı
Mayıs şehitleri anmaları
Psem Yipe Nap
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa’da “sosyalist” François Hollande dönemi…

Tek çıkış yolu kapitalizmle hesaplaşmaktır!

Fransa’da 6 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan “sosyalist” aday François Hollande, emekçiler nezdinde farklı bir hava estirmeye çalışıyor. Afganistan işgali, kemer sıkma politikaları, vergilerin arttırılması gibi konularda sandığa gömülen faşizan zihniyetli Nicolas Sarkozy’den farklı bir politika izleyeceğini açıklayan Hollande, “seçmenlere verdiğim sözlerin arkasındayım” mesajı vermeye çalışıyor.

ABD’nin başını çektiği emperyalist saldırganlık ve savaşa tam destek veren Sarkozy, bunun bedelini sandığa gömülerek ödedi. Hem işçi sınıfı ve emekçilerin biriken öfkesi hem Sarkozy’nin akıbeti, Hollande’ın seçim vaatlerini etkilemiş görünüyor. Neoliberal yıkım politikalarına karşı işçi ve emekçilerde biriken tepkiyi dikkate alan “sosyalist” başkan, emperyalist işgallerin gayr-i meşru hale geldiğini de gözden kaçırmadı. “Kemer sıkma” yerine “ekonomik büyüme” söylemini krizden çıkış yolu olarak sunan Hollande, zenginlerden alınan gelir vergisini arttırma ve işgalci askerleri bu yıl içinde Afganistan’dan çekme vaatlerinde de bulundu.

Seçmenlere, Afganistan’dan çekilme sözü veren Hollande, sözünü tutacağını açıklayarak, işgalci Fransız askerlerinin bu yıl Afganistan’dan çekileceğini, NATO zirvesi öncesinde ilan etti.

“Sosyalist” Hollande’ın, askerleri Afganistan’dan çekme kararı, emperyalist savaş ve işgale karşı olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim NATO zirvesi öncesinde ABD Başkanı Barack Obama ile görüşen Hollande, Afganistan’ı harabeye çeviren vahşi işgale farklı araçlarla destek vermeye devam edecekleri sözünü vermiş bulunuyor. Bu tutum, “sosyalist” başkanın zihniyetini somut olarak ele vermekte; Hollande’ın, Fransız emperyalizmini temsil edeceğini, ancak bazı konularda Sarkozy’den farklı yöntemler tercih edeceğini göstermektedir.

Ekonomik krizin Avrupa’yı sarsmaya devam ettiği bu dönemde, Hollande’ın politikaları başarılı olursa, Fransız burjuvazisi için “can simidi” misyonunu oynamış olacak. Fakat tüm veriler, “sosyalist” başkanın iyi bir “başarı öyküsü” yazmasının zor olduğuna işaret ediyor.

Fransa işçi ve emekçilerinin tercihlerine gelince…

Görünen o ki, hem Fransız işçi ve emekçilerin hem Sarkozy’nin ırkçı politikalarla bezdirdiği göçmenlerin önemli bir kesimi, seçimde Hollande’ı desteklediler. Bu tercih, Sarkozy’nin neoliberal yıkım programını pervasızca uygulamasına ve Libya örneğinde görüldüğü gibi, azgın bir hal alan emperyalist saldırganlığa karşı biriken öfkenin dışa vurumu olmuştur.

Vurgulamak gerekiyor ki, Avrupa burjuvazisinin faşist parti ve örgütleri palazlandırdığı bu dönemde sola yönelim, Fransa ile sınırlı değil. Bu eğilim, Yunanistan başta olmak üzere, son dönemde seçim yapılan birçok Avrupa ülkesinde görülmektedir.

İşçi ve emekçilerin eğilimini dikkate alarak politikalarını saptayan Hollande, kapitalist düzeni korumak adına ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda bazı geri adımlar atmak zorunluluğunu hissetmiş görünüyor. Bu geri adımlar işçi sınıfının, emekçilerin ve sistemin geleceksizliğe mahkum ettiği genç kuşakların daha radikal/devrimci bir çizgiye yönelmelerinden duyulan korkunun dışa vurumudur aynı zamanda.

İşçi sınıfının genel grevleri ve emekçilerle birlikte sergilediği militan kitle gösterileri olmasaydı, emperyalist Fransız rejiminin geri adım atması söz konusu bile olmazdı. Zira hem bir sınıf olarak burjuvazinin hem onun sınıfsal çıkarlarının bekçisi olan gerici devlet, sömürü ve baskı konusunda sınır tanımayacak derecede barbarlaşmıştır. Tepeden tırnağa kadar militerleşen burjuvaziye ve onun devletine geri adım attırmanın temel yollarından biri, militan kitle gösterileri, genel grev ve direnişlerdir. Fransa da bunun güncel örneklerinden biridir.

Hollande’ın izlemeye çalıştığı “yeni çizgi”, eğer uygulanma şansı bulursa, işçi ve emekçilerde birtakım beklentiler yaratmaya müsait görünüyor. Sistemi sarsan kriz bu çizgiye hayat hakkı tanır mı? Henüz belli değil. Buna karşın Hollande’ın işçi sınıfının, emekçilerin ve genç kuşakların taleplerini karşılayıp, sorunlarına çözüm üretmesi, hiçbir koşulda olası görünmüyor. Sorunların kaynağı kapitalist sistem iken, dahası sistem bu sorunları her gün yeniden üretirken, “sosyalist” başkanın yapabileceği fazla bir şey olmayacak.

Hal böyleyken, işçi ve emekçiler Hollande’den sorunlarına çözüm beklemeleri, zaman ve enerji kaybından başka bir işe yaramayacaktır. Emperyalist saldırganlık ve savaşa destek veren bir zihniyetin, emekçilerin sorunlarına çözüm üretmesi mümkün olmadığı gibi, temel taleplerini karşılaması da olası değildir.

Dünyada olduğu gibi, Avrupa’da da egemen sınırlar, bir takım tavizler vermeye değil, daha sert sınıf savaşımlarına hazırlık yapıyorlar. AB ülkelerinin egemen sınıfları hem polis devletinin hukuksal ve teknik altyapısını oluşturuyor hem faşist parti ve örgütleri destekleyip palazlandırıyor. Fransa dahil olmak üzere neredeyse bütün AB ülkelerinde faşist partiler parlamentoda konumlanmış durumdalar. Parlamentoya girerek “meşru” görünüm kazanmaya çalışan faşist partiler, buradan aldıkları mali destekle de paramiliter güçlerini donatıp tetikçilik için hazırlamaya başladılar bile.

Sınıf savaşımları konusunda fazlasıyla deneyimli olan Avrupa burjuvazisi ve gerici devletleri, kısmi tavizlerin bir yere kadar işe yarayacağını, o durumda ise işçi ve emekçilerin düzen dışı alternatif arayışına yöneleceğini öngörmekte güçlük çekmiyor. Faşist çetelerin tahkim edilmesi, ufukta görünen sert sınıf çatışmalarına hazırlıktan başka bir şey değildir.

Parlamentolarının kapılarını ardına kadar faşist partilere açan Avrupalı kapitalistler, işçi ve emekçilere, “ya birtakım kırıntılarla yetinirsiniz ya da devletin militarist aygıtlarıyla faşist çeteleri üzerinize salarız” tehdidini şimdiden savurmaya başladılar.

G-8 zirvesinin gündemini kaplayan AB ülkelerindeki mali iflas, işçi ve emekçilerin faturayı ödemeyi reddetmeleri ile daha da derinleşecek. “Sosyalist” başkan Hollande farklı bir politika izleyerek bu sorunu aşacağını iddia etse de, AB’deki gidişat “meçhul” görünüyor. Yunanistan’ın AB’den ihraç edilmesi noktasına varan tartışmalar, kapitalizmin beşiği Avrupa’da egemen sınıfların derin bir açmazla karşı karşıya bulunduklarının işaretlerini veriyor. Krizin daha da derinleşmesi durumunda (ki, eğilim o yöndedir) AB’nin başını çeken Fransa-Almanya ikilisinin de bu girdaba kapılmaları kaçınılmaz olacak.

Bu koşullarda Hollande’a destek veren Fransa işçi ve emekçilerinin, çözümü “sosyalist” başkandan beklemeleri değil, genel grevler ve militan kitle gösterileri silahını elden bırakmadan, rejim üzerindeki basıncı arttırmaları gerekiyor. Bu hattın izlenmesi hem Hollande’ı sözlerini tutmaya zorlamak hem giderek sertleşen sınıf savaşımlarına hazırlanmak açısından en isabetli tercih olacaktır.