25 Mayıs 2012
Sayı: SYKB 2012/21

 Kızıl Bayrak'tan
G-8 ve NATO zirveleri
Sermaye düzeni Roboski katliamını
açıkça sahiplendi!..
HDK Genel Kurulu’nun
gösterdikleri
42. TMMOB Genel Kurulu’na doğru
Metin Lokumcu’nun katillerinden hesap sormak için mücadeleye!.
BDSP’den TOGO işçilerine ziyaret
CEHA işçileri: Üretimden gelen gücümüzü kullanmalıyız!..
Avrupa Serbest Bölgesi’nde ilk grev, ilk kazanım
Soda Sanayi’de 530 işçi grevde
“Sokakları kazanmak lazım!”
Emekçiler grev alanlarında
birleşti!
Kamu emekçileri sefalet dayatmasına grevle yanıt verdi
“Mücadelemiz sürecek!”
Fransa’da “sosyalist” François Hollande dönemi
Uluslararası Otomobil İşçileri toplantısı Münih’te yapıldı
“Opel Bochum’dur, Bochum kapatılamaz!’
“21. yüzyılda devrimin güncelliği”
Öğrenciler Şili’yi salladı!
Yaz dönemi üzerine
ÇOMÜ’de muhbirlik dayatması
BDSP Mayıs şehitlerini andı
Mayıs şehitleri anmaları
Psem Yipe Nap
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

HDK Genel Kurulu’nun gösterdikleri

HDK 1. Olağan Genel Kurulu 12-13 Mayıs tarihlerinde gerçekleşti. 15-16 Ekim’de yapılan kuruluş kongresinin ardından gerçekleşen ilk genel kurulda, geçtiğimiz altı aylık süreç değerlendirildi ve önümüzdeki seçimlere hazırlık çerçevesinde bir partinin kurulması için hazırlıklara başlanması kararı alındı. Ayrıca, altı aylık süreçte yaşanan başarısızlık, eksiklik ve yetersizlikler eleştiri konusu yapıldı ve ortaya çıkan bu tablonun “kuruluş sürecinin kendine has sorunlarından” kaynaklandığı, her şeye rağmen “mayanın tuttuğu” ifade edildi.

Solun yeni birlik macerası HDK yeni bir model mi?

Kuruluş Kongresi’nde HDK’nın kimi sözcüleri, HDK’nın yeni bir tarz olduğunu, geçmişte solun birlik deneyimlerinin olumsuz bir şekilde sonuçlanmasına rağmen HDK’nın farklı olacağını döne döne vurguladılar. Bu vurgular elbette yersiz değildi. ‘89 yılındaki Kuruçeşme toplantılarından ÖDP’nin kuruluşuna, Abdullah Öcalan’ın “Zeytin Dalı” projesinden geçtiğimiz yıllarda seçimlerde gündeme gelen birlik projelerine kadar hepsi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Başarısızlığın gerçek nedenlerine bakmayanlar, sınıfsal-siyasal arka planını ele almayanlar, kitle hareketi ile örgüt ilişkisini kavramayanlar, solun yapısal sorunlarını görmeyen ve bununla hesaplaşmaya girmeyenler, şimdi sorunu örgütün yapısı, “birliğin modeli” tartışmasına indirgemeye çalışıyorlar. Diğer birlik girişimlerinden “farklı” olduğu iddia edilen HDK için, “ittifak” değil “cephe” modeli, “meclis sistemi”, “demokratik çatı örgütü”, “solun güçbirliği değil tüm gövdeleriyle bir araya gelen, birleşik günlük çalışma örgütleyen ve mücadele veren cephe sistemi” vb. tanımlamalar yapıyorlar.

Oysa sözkonusu “model”in hiçbir yeniliği bulunmamaktadır. ÖDP’nin kuruluş sürecinden “zeytin dalı” projesine kadar iflas etmiş birlik girişimlerinin hepsi, benzer formülasyonları ve “modelleri” içermekteydi. Bugün HDK’nın kendisi, başarısızlıkla sonuçlanmış bu projelerin yeniden ısıtılıp sunulmasından başka bir şey değildir.

HDK’yi oluşturan bileşenlerin hangi politik zeminde bir araya geldiği, birliğin programatik çerçevesi yeterince açıktır. Tam bir çeşni olan bileşenleri (muhalif olan herkes, dili, kültürü, değerleri yok sayılan azınlık ve milliyetler, kadınlar, LGBT bireyler, çevreciler, gençler, işçiler, vb...) bir araya getiren “demokratik toplum” talebidir. Programda ifadesini bulan “barış içinde ve insanca yaşanabilecek bir Türkiye” hedefi, kurulu düzen zemininde demokratikleşme anlamına gelmektedir. İşçi sınıfı ezilen kimliklerden sadece birini oluştururken, adında “sosyalist” ibaresi bulunan bir dizi çevre bu şekilsiz oluşumda dolgu malzemesi olma işlevini yerine getirmektedir.

İdeolojik önderliğini Abdullah Öcalan’ın yaptığı “demokratik cumhuriyet” projesinin sola uyarlanmasından başka bir şey olmayan bu çerçevenin altını doldurmak görevi ise reformist sola düşmektedir. Kuruluş Kongresi’nde bir delegenin programa sosyalizm vurgusunun eklenmesi talebi karşısında HDK’nın yürütme kurulunda yeralan SDP Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, bunu “zamansız zorlama” olarak nitelendirerek, şunları söylemiştir:

Üçüncüsü, bir delegenin kanımca programın giriş bölümündeki ‘sömürüye ve ayrımcılığa son verilmesi’ vurgusundan hareketle programa sosyalizmin girmesi yönündeki önerisi ve bu konudaki ısrarıdır. Programın talepler çıtası beklentilerin üzerinde olabilir. Kongre, sömürüye ve ayrımcılığa son verme, antikapitalist mücadeleye vurgu yapabilir, ama bu Kongre’nin belli bir sosyalizm anlayışı etrafında gerçekleşen bir ‘sosyalist birlik’ olmadığı, bir başka deyişle ‘demokratik ittifak’ olduğu gerçeğini değiştirmez. Elbette sosyalistler, tarihsel olarak ‘demokratik ittifak’la yetinemezler. Ama zamansız zorlamalardan da özenle kaçınmaları gerekir. Henüz rüşeym halindeki bir örgütü bütün sorunları toptan çözebilecek bir maymuncuk görmeleri son derece yanlış olur.” (Sosyalist Demokrasi, Sayı: 109, 21 Ekim 2011)

Böylesi bir politik zeminde bir araya gelen HDK bileşenleri, tüm muhalefet odaklarını kucakladıklarını, kadınlara, siyasal örgütlere, bağımsızlara, gençlere, etnik azınlıklara vb. tanıdıkları kotalara dayanarak “gerçek bir demokrasi” inşa etmeye çalıştıklarını söylemelerine, “delegelik kapma” yarışlarının ardından “birlik ruhunu” kuşandıklarını ifade etmelerine rağmen, 1. Genel Kurul’a yansıyanlar, mayanın “tutmasına” değil “bozukluğuna” işaret etmektedir.

1.  Olağan Genel Kurul’un gösterdikleri

HDK 1. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi’nde, geride kalan süreçten, 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs etkinlik ve mücadelelerinden güçlenerek çıkıldığı ifade edilse de, genel kurulda dile getirilen eksiklik ve sorunlar, kongrenin kuruluşundan bugüne geçen sürecin başarısızlığını ortaya koymaktadır. Genel kurula sunulan raporlar ve delege konuşmaları, altı aylık hedeflere ulaşılamadığını göstermektedir.

Yerel alanlarda örgütsel inşa ciddi yetersizlikler taşırken, temel mekanizmaların işleyişinde önemli zaafiyetler yaşanmıştır. 131 kişiden oluşan genel meclisin son iki toplantısının asgari bir katılıma ulaşamamasından kaynaklı karar dahi alınamaması, hatta delegelerin neredeyse yarısının genel kurula katılım sergilememesi, bunun somut örnekleridir. Genel kurulda komisyonların yeterince işletilememesi, gerçekleşen etkinliklere katılımın son derece zayıf olması, geniş birliği harekete geçirecek enerjinin sergilenememesi, ilgili mekanizmaların karar alamaması, taktikler üretememesi, politika yapma becerisi gösterememesi, halka inecek çalışmaların yapılamaması, grupçu davranışlar sergilenmesi vb. eleştiriler sıklıkla yapılmıştır. Tüm bu sorunlar, yeni tarzı, HDK’yı anlamamak, 40 yıllık alışkanlıkları aşamamak, acemilik ve deneyimsizlik, küçük örgüt refleksini aşamamak, dahası kuruluş sürecinin kendine has sorunları olarak tanımlanmıştır.

Ancak bu tablo şaşırtıcı değildir. Bugün Türkiye’de etkili bir güç haline gelebilmek, bir sınıf zeminine dayanmayı gerektirir. Sınıftan ve sosyal mücadele dinamiklerinden kopuk güçlerin üstten oluşturacakları bir birlik üzerinden etkili bir odak haline gelmek mümkün değildir. HDK, ortaya çıktığı andan itibaren, AKP’nin saldırıları karşısında tek muhalefet odağı, toplumsal bir taraf olduğunu söylemektedir. Oysa HDK’nın bileşenlerinin tek dayanağı Kürt hareketinin kendisidir. Gerçek bir halk hareketi olan Kürt hareketine, onun politik kuvvetine dayanarak, metropollerde yukarıdan oluşturulan bir birlik üzerinden toplumsal hareket yaratılacağı hayalleri yayılmaktadır.

HDK bileşenleri, amaçlarının seçim eksenli bir birlik değil bir toplumsal hareket yaratma olduğunu söyleseler de, bileşenin en temel derdinin seçime hazırlanmak olduğu, bir an önce parti için hazırlık kararının alınmasından da anlaşılmaktadır.

HDK bileşenleri tarafından öncelikli olarak Kongre’nin önemsendiği söylenirken, örgütsel işleyişinin temel noktalarında boşluklar bulunurken, yerel örgütlerini bile oluşturmamışken, komisyonlar doğru düzgün işlemiyorken, çok yönlü kaynaşmış bir çalışma örgütlenememişken, “halkla bütünleşme” yönündeki adımlar çok zayıfken, parti hazırlıkları yapılmaktadır. Bunun, partiden ayrı bir oluşum olan Kongre’nin işletilmesi sürecini zayıflatacağı yeterince açıktır. Böylesine zayıf bir tabloda parti hazırlıklarına başlamak, seçim endeksli davranmak ve parlamenter hesaplar doğrultusunda hareket etmek değilse nedir?

HDK’de gerek Kürt hareketi gerekse Kürt hareketi ekseninde kümelenmiş irili-ufaklı sol çevreler açısından temel olan parlamenter hesaplardır. Kürt hareketi, Kürt sorununun demokratik çözümü ekseninde her türlü güç ve desteği istemekte, HDK ya da kurulacak çatı partisi bu desteği örgütlemenin bir aracı işlevi görmektedir. Çoktandır devrimci iktidar perspektifini yitirmiş sol yapılar ise, Kürt hareketinin gücüne dayanarak politika yapmaya çalışmaktadır. Son seçimlerde parlamenter zeminde sağlanan başarı ve sol hareket içinden üç milletvekilinin parlamentoya gönderilmesi, diğer sol güçlerin heveslerini kabartmakta, “ortak temsiliyete” dayanacağı ifade edilen parti ile birlikte parlamenter zeminde yer bulma umutlarını büyütmektedir.

HDK’nın sınıfsal duruşu!

1. Olağan Genel Kurul’da, seçim partisi kurulması hazırlıklarının yanısıra, Kürt sorununun demokratik çözümü ve müzakerelerin başlatılması, demokratik özerklik ve demokratik anayasa gündemleriyle ilgili çalışmalarının yapılması, “AKP’nin siyasal, sosyal, ekonomik baskı ve saldırılarına, UİS’e, iş cinayetlerine, nefret suçlarına, kadına yönelik şiddete, kültür ve sanatın gericileştirilmesine, sağlığın piyasalaştırılmasına karşı mücadele” kararları alındı.

Özellikle EMEP’li delegelerin konuşmalarında, işçi sınıfına yönelik saldırılar karşısında sınıfın örgütlenmesi amacıyla verilen mücadelede HDK’nın rol üstlenmesine dair vurgular, HDK’nın sınıfsal duruşuna ilişkin yanılsama yaratmamalıdır. HDK’nın gerek programında, gerekse de yürüttüğü çalışmalarda, işçi sınıfı diğer ezilen kesimlerin yalnızca bir parçasıdır. İşçi sınıfı, herhangi bir etnik kesim, çevre örgütü, kadın ya da LGBTT örgütü ile aynı yerde durmaktadır.

Geride kalan altı aylık süreçte yapılan çalışmalar, İstanbul ve Ankara’da yapılan iki temel etkinliğin belirgin zayıflığı, sınıfın örgütlenmesi sorununun HDK için özel bir önem taşımadığının açık göstergesidir. Genel kurul günü, iki ayı aşkındır İMO önünde direnişini sürdüren Cansel Malatyalı’ya karşı sergilenen tutum ise ibret vericidir. Bir patron örgütü gibi işleyen, ÖDP’lilerin yönetiminde yer aldığı İMO ile, ona karşı hak alma mücadelesi veren bir kadın işçi karşısında “tarafsız kalmak”, HDK’nın sınıfsal duruşu açısından yeterli bir fikir vermektedir.

Sonuç

1. Olağan Genel Kurul’un tablosu bir kez daha Kürt hareketi ile onun ekseninde hareket eden reformist güçlerin parlamenter hayallerle bir araya geldiklerini göstermektedir. HDK iddia edildiği gibi ciddi bir “muhalefet odağı”, “toplumsal bir taraf” değil, halen etkisiz bir reformist odak durumundadır. Kurulu düzen sınırları içinde az çok tutarlı bir demokratizm mücadelesi verme yeteneğinden bile yoksundur.

 

 

12 Eylül’ün Fatsa gerçekleri

12 Eylül dava süreciyle birlikte ‘80 döneminin Fatsa harekatı da detaylı olarak açığa çıkmış bulunuyor. Dava iddianamesinden başlayarak özel hedef yapılan Fatsa’da yaratılan mücadele karalanırken, devletin baskı ve zor aygıtı aklanmak isteniyor.

Son çıkan Fatsa belgelerinde Kenan Evren’in Fatsa harekatı öncesinde yaptırdığı çalışmalar sunuluyor. Fatsa’yı köy köy fişleyen türk sermaye ordusu gürcülerin Türk olduklarını iddia ediyor. Emekçi halkın devrimcilere desteğini kırabilmek için Bakkal ve Fırın gibi mahallede yer tutan önemli esnaflara para dağıtım yapılması telkin ediliyor.

Devrimcilerin karaborsaya düşen malzemeleri temin edip normal satış yaptırabilmesi “örgüt propagandası” diye nitelendiriliyor.

Alevi inancına sahip olanların “teröristlere yataklık” konusunda büyük bir kesimi oluşturduğu savunuluyor. Şoven milliyetçi düşüncenin açık bir örneği olan harekat planı baskı ve zor aygıtlarıyla birlikte emekçileri parayla satın alma düşüncesi üzerine kuruluyor. Bunun için Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun tarafından bazı komutanlara ‘7 bin 500 ile 10 bin TL’ arası para verildiği de belgeler­de geçiyor.

 

 

 

İt dalaşından saçılanlar

Eski MİT Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, yaptığı açıklamalarla düzenin kirli savaşta kullandığı yöntemleri ifşa etti. MİT’e çalışan çok sayıda gazeteci olduğunu söyleyen Eymür, Hanefi Avcı’yı suçlarken Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı savundu. Konuşmasında Yeşil için “öldürdüğü insanları kendi için değil devlet için öldürdü.” diyerek arka çıkan Eymür devletin içindeki kirli çıkar çatışmalarına dair iddialarda bulundu.

Ben Halil Berktay’ın yüzde yüz doğru söylediğine inanıyorum. Halil Berktay sıradan bir adam değil ki. Bu işlerinin içinden gelmiş bir adam.” diyerek son dönemde karartılmaya çalışılan katliama dair de konuşan Eymür gerçekleri çarpıtmaktan geri durmadı. Teşkilatın bu konuyla alakası olmadığını söyleyebilecek kadar yüzsüz açıklamalar yapan Eymür hala devlet adına çalıştığını da böylece kanıtladı.

İçinden geçtiğimiz süreçte benzer konumlarda yer almış eski kolluk güçleri, geçmiş yılların pratiklerini açıklayarak düzenin yeni dönem politikasına hizmet ediyorlar. Hanefi Avcı, Ayhan Çarkın ve de Mehmet Eymür gibi eli kanlı katiller geçmişe dair konuşmayı da “devlet görevi” olarak üstleniyor. Her konuşmalarında bir katliamı üstlenen, faili meçhul denen devlet eliyle işlenen suikastleri savunan bu katiller düzenin biçtiği misyonu yerine getiriyor.