23 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/12

 Kızıl Bayrak'tan
Newroz’un isyan ateşiyle
devrimci baharı kazanmaya!
Newroz provokatörü
“polis” çıktı!
İstanbul’da Newroz’a
devlet terörü
İstanbul’da Newroz coşkusu
Newroz coşkuyla kutlandı
Kürt halkı Newroz alanlarını doldurdu
Sivas katliamı davasında
zamanaşımına öfke
Elta işçileri hakları için direniyor
Bosch işçisi kazandı,
buz kırıldı yol açıldı!
Bosch işçileri yuvaya döndü
MEPA direnişi
patronlara korku salacak!
Tarihsel çağ ve yeni tarihsel dönem
H. Fırat
Suriye’ye emperyalist saldırı için
zemin düzleniyor!
NATO’nun Libya saldırısı
birinci yılında
Dünyada grev ve
eylemlerden
8 Mart eylemlerinin
ardından
4+4+4’e karşı grev uyarısı
Ekim Gençliği’nin
çalışmalarından
16 Mart’ın yıldönümünde
katliamlar lanetlendi
16 Mart eylemleri üzerine
HEY Tekstil penceresinden
kadın sorununa bir bakış
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

HEY Tekstil penceresinden kadın sorununa bir bakış

Güncel bir örnekten, gün be gün gelişmelerini takip ettiğimiz, direniş alanının havasını soluğumuz HEY Tekstil direnişinden 8 Mart ve kadın sorununa bir pencere açmaya çalışalım. HEY Tekstil’in süren hikayesi önemli. Çünkü sınıfa karşı sınıf mücadelesi verenleri anlatıyor. Tıpkı 1857 8 Mart’ında grev diyerek sokakları dolduran New Yorklu dokuma işçilerinin hikayesi gibi.

New Yorklu dokuma işçileri “eşit işe eşit ücret” ve “çalışma koşullarının iyileştirilmesi” talepleri ile grev silahını çekmişlerdi. Patronu, devleti, kolluk güçlerini karşılarına almışlardı. Bir sınıfın kenetlenmesinin en güzel örneklerinden birini sergiliyorlardı.

420 HEY Tekstil işçisi de ücret gasplarına ve işten atmalara direnişle yanıt verdiler. Direnişteki 420 işçinin çoğunluğu kadın. Sınıf mücadelesinin içerisinde özgürleşen, geleceğine sahip çıkan çoğunluğu kadın 420 işçi...

Açıktır ki dünyadaki bütün insanların “kaderi” bir olmadığı gibi, bütün kadınların da “kaderi” bir değildir. Kadın cinsi, farklı sınıfsal kökenleri yani toplumsal kesimlerin her birinin yansımasını kapsayan heterojen bir katmandır. Tüm kadınların sorunları ve dolayısıyla çıkarları ortak değildir, olamaz. HEY Tekstil patronu Aynur Bektaş ile HEY Tekstil’de çalışan yüzlerce kadının çıkarları bir olabilir mi? Patronlar her fırsatta işçiyi etkisizleştirmek ve mücadelesinin önüne set çekmek için “aynı gemideyiz” der. Patronlarla işçiler “aynı gemide” olmadığı gibi, tüm kadınlar da “aynı gemide” değildir.

HEY Tekstil kendi sektöründe adı sanı olan bir firma. İşçilerin kanını emerek, alınterine el koyarak konumunu sağlamlaştıran bir marka. İstanbul İkitelli’de ve Batman’da fabrikaları mevcut. HEY Tekstil saltanatını sözde dişiyle tırnağıyla yaratmış olan bir isim Aynur Bektaş. Nam-ı değer TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı. Sınıfının kurallarını kuralsızca yerine getirdiği için sırtı 11 Mayıs 2011 Türk Kadın Lider Ödülü ile sıvazlanan bir burjuva kadın.

HEY Tekstil dünyasına bir de içeriden bakalım. 2008’den beri işçiler kuralsız çalışma koşullarına maruz bırakılıyor. Maaşlar ve mesai ücretleri zamanında yatırılmıyor. İşçiler çeşitli bahanelerle işten atılıyor. İşçilerin haklarının yok sayıldığı, maaşlarına dahi el konulduğu, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın hüküm sürdüğü bir ücretli kölelik cehennemi.

HEY Tekstil patronu Aynur Bektaş ile işçi Aynur’lar aynı sabahın düşünü kurabilir mi? İşçi Aynur “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” bir dünyanın hayalini kurar. O dünya ki sonu demektir patron Aynur’un dünyasının. Bir taraf fabrikasının karını, Türkiye sermayesinin güçlenmesini düşünürken, diğer taraf eve götüreceği ekmeği, ay sonunu nasıl getireceğini düşünür. Dünyaları, düşleri, gelecekleri, özlemleri ayrı olan bu iki kadının mücadelesini bir kılabilir misiniz?

HEY Tekstil direnişinden bakarak üretenlerle üretim araçlarına sahip olanların uzlaşmaz iki dünyadan olduğunu vurguladıktan sonra, kadın-erkek işçilerin sermayeye karşı ortak mücadelesinin zorunluluğu üzerinde durabiliriz. Üretim sürecinde yan yana gelen tüm güçler (kadın-erkek işçiler) gerek hak arama mücadelesi için, gerek sermayenin boyunduruğunun son bulması için birlikte örgütlenmek, mücadele etmek zorundadır. İşçi sınıfını kadın-erkek diye cins temelli bölmek sınıfsal yaklaşımdan mahrumiyettir. Sermayenin sömürü çarkında kadının öğütülmeye, yok sayılmaya çalışıldığının üzerinden atlamadan yine de görünen açık bir gerçeğin altını çizelim ki sermaye sömürdüğünün cinsine, etnik kökenine, dinine, yaşına bakmadan davranıyor. İster fabrika kapısının önünde tek başına bir kadın işçi olarak direnirken, isterse Maltepe Belediyesi taşeron işçileri veya MEPA işçileri gibi sadece erkek işçiler olarak direnirken, isterse de TEKEL’de, HEY Tekstil’de olduğu gibi omuz omuza direnirken olsun, sınıfının bütünlüğü içerisinde ve bütünsel bir sınıf kini ve bilinciyle davranmaktadırlar.

Kadının gerçek kurtuluşu için sınıf mücadelesi...

Komünistler açısından kadın sorunu işçi ve emekçi kadınların yaşadıkları sorunlardır. Tüm kadınlar eziliyor, yok sayılıyor diyerek kadınların kurtuluşunu kadınların dayanışmasına bağlamak, sistemi değil de erkeği hedefe koyan bir yaklaşım sergilemek sınıfsal bakıştan yoksun, gerçek çözümden uzak burjuva bir aldatmacadan öte bir şey değildir.

Kadının gerçek kurtuluşu, özel mülkiyetin ortadan kalkmasına, insanın insanı sömürmesinin son bulmasına, toplumsal yaşamın kolektif düzenlenmesine, komünist bir toplumsal yaşama bağlıdır. Komünist bir dünyaya çıkan yol sınıf mücadelesinden geçer. Kadın sorununun çözümünde devrimci bir yaklaşımın dışındaki herhangi bir çaba sorunun asıl kaynağının üzerine en fazla yamalar dikerek görüntüyü kurtarmaya yarar. Ama sorun olduğu yerde durur, yani kadının yaşadığı çifte sömürüsü devam eder.

Kadın sorununu ele alıştaki farklılıklar çerçevesinde örgütler 8 Mart’ları örgütlüyorlar. 2005’in ardındaki ayrımdan beri feminist yaklaşım ile devrimci yaklaşım arasındaki fark alanlarda kendini gösteriyor. 8 Mart’ı yaratanlar kadınıyla erkeğiyle omuz omuza bir mücadele ile bugünü bizlere miras bırakmışlardır. Greve gelmekte olan fabrikalardan birinde işçilerin üzerine kapı kilitlenmesi ve fabrikanın ateşe verilmesiyle çoğunluğu kadın 129 işçi yanarak can verdi. 8 Mart 1857 tarihe işçi kadınların kanıyla kazındı. Clara Zetkin’in 26-27 Ağustos 1910’da Danimarka Kopenhag’da gerçekleşen Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’nda sunduğu öneri ile “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak ilan edildi. Ama 8 Mart’ı sadece kadın günü olarak görenler, fabrikanın önünde kadınıyla erkeğiyle kolkola direnen HEY Tekstil işçilerini de alana sadece kadınları götürerek bölmektedir.

HEY Tekstil deneysel bir alan olarak görülüp incelenmelidir. Aslında geçmişten günümüze sınıf mücadelesinin tüm deneyimlerine bakılmalıdır. Tek başına direnen Emine Arslan’a da HEY Tekstil’e benzer bir örnek olan TEKEL’e de bakılmalıdır. Bu güncel örnekler anlaşılabildiğinde New Yorklu dokuma işçileri anlaşılacaktır. New Yorklu dokuma işçileri anlaşıldığında 8 Mart’ların neyi-nasıl ele alması gerektiği anlaşılacaktır.

Erkeği düşman belleyip/belletip, erkeği alanın dışına atan, kurtuluş mücadelesinin dışına atan yaklaşım kötürümdür. Sınıfı, işçi ve emekçileri cins temelli bölmeden, ama kadının cins temelli yaşadığı sorunları da ele alarak mücadele dilmelidir. 8 Mart’ın tarihselliği de güncel bir örnek olarak fabrika önünde direnen HEY Tekstil işçileri de kadınıyla erkeğiyle verilen sınıf mücadelesi içerisinde kadının özgürleşebileceğinin örnekleridir.

Z. İnanç