23 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/12

 Kızıl Bayrak'tan
Newroz’un isyan ateşiyle
devrimci baharı kazanmaya!
Newroz provokatörü
“polis” çıktı!
İstanbul’da Newroz’a
devlet terörü
İstanbul’da Newroz coşkusu
Newroz coşkuyla kutlandı
Kürt halkı Newroz alanlarını doldurdu
Sivas katliamı davasında
zamanaşımına öfke
Elta işçileri hakları için direniyor
Bosch işçisi kazandı,
buz kırıldı yol açıldı!
Bosch işçileri yuvaya döndü
MEPA direnişi
patronlara korku salacak!
Tarihsel çağ ve yeni tarihsel dönem
H. Fırat
Suriye’ye emperyalist saldırı için
zemin düzleniyor!
NATO’nun Libya saldırısı
birinci yılında
Dünyada grev ve
eylemlerden
8 Mart eylemlerinin
ardından
4+4+4’e karşı grev uyarısı
Ekim Gençliği’nin
çalışmalarından
16 Mart’ın yıldönümünde
katliamlar lanetlendi
16 Mart eylemleri üzerine
HEY Tekstil penceresinden
kadın sorununa bir bakış
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

 

 

 

 

 

 

Suriye’ye emperyalist saldırı için zemin düzleniyor!

Emperyalistlerin giderek saldırganlaştığı son yıllarda, bu güçlerin hedefindeki ülkelerin bir anda savaşın yıkımı ile karşı karşıya kalmaları durumu yaygın bir hal aldı. ‘99 yılından bu yana eski Yugoslavya, Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin, Libya ile bazı Afrika ve Latin Amerika ülkeleri emperyalist/siyonist orduların vahşi saldırılarına maruz kaldılar. Barbarlıkta sınır tanımayan emperyalist/siyonist güçlerle suç ortaklarının şimdiki hedefleri Suriye’yle birlikte İran’daır.

Beşar Esad liderliğindeki Baas rejiminin yıkılıp Şam’da emperyalistlerin kuklası bir yönetimin işbaşına getirilmesi, İran’ı yalnızlaştırmanın önemli bir adımı olacağı için, Suriye öncelikli hedef durumundadır. Bu gerici plan gereği Suriye’ye dönük dolaylı saldırılar aylar önce başlatılmış, İran’a karşı askeri saldırı hazırlığı ise devam ediyor.

Verili koşullarda savaş aygıtı NATO ilk hedef olan Suriye’ye doğrudan saldırı düzenleme olanağından yoksun görünüyor. Bu durum, saldırı planında Ankara’daki işbirlikçi takımına özel bir rol biçilmesine vesile oldu. “Etkin taşeron” olmaya hevesli olan AKP iktidarı ise, CIA şefinin son Ankara ziyaretinin ardından olası bir saldırı için yol düzleme çalışmalarını daha da hızlandırdılar.

Emperyalist saldırganların tetikçisi rolüyle sahneye çıkan Ankara’daki dinci-gerici takımı, Suudi Arabistan-Katar ikilisiyle birlikte Suriye’nin içişlerine doğrudan müdahale ediyor. Emperyalistlerden medet uman Suriye muhalefeti, “Özgür Suriye Ordusu” gibi gerici oluşumlar, dış müdahalenin iç dayanağı işlevi görüyorlar. Bu güçler emperyalistlerden olduğu kadar bölgesel gericiliğin kaleleri olan Türkiye-Suudi Arabistan ikilisinden de dolaysız destek alıyorlar.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun himayesi altında toplantılar yapan Suriye muhalefetinin dağınıklık ve şekilsizliği aşamaması, bu gericiler üzerinden Suriye’ye etkili bir müdahale gerçekleştirmeyi zorlaştırıyor. Bu güçler hem parçalı hem bazı kentler dışında kitlesel destekten yoksun görünüyorlar. Verili halleriyle ne Baas yönetimini yıkma ne alternatif bir iktidar adayı olma vasıflarına sahipler.

Batı güdümündeki Suriye muhalefetinin siyasal alandaki zayıflığını terör saldırılarıyla dengelemeye çalıştığı gözleniyor. Nitekim son günlerde kent merkezlerinde bombalar patlatan ve intihar saldırıları gerçekleştiren silahlı çetelerin taktik değiştirdiği ve bu terör eylemlerinin hem emperyalistler hem Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi bölgesel suç ortakları tarafından desteklendiği gözlenmektedir. Bu saldırıların siyasal alandaki zaafları gidermesi olası değil ancak silahlı çetelerin El Kaide tarzı saldırılara başlaması, bunların Baas rejiminden beter olduklarını ortaya koymaya yetti.

Geçerken belirtelim ki, çok sayıda sivilin hayatına malolan terör eylemlerinin “Suriye dostları” tarafından desteklenmesi, gerici güç odaklarının sivil halkın korunmasıyla değil, rejim değişikliğiyle ilgilendiklerini gözler önüne sermektedir.

Tampon bölge oluşturma fiili dış müdahaledir!

Türkiye-Suriye sınırında tampon bölge oluşturma çabası yeni değil. Bölge halklarına karşı emperyalist güçler adına taşeronluk yapan AKP iktidarı, aylar öncesinden bu niyetini belli etmiş, ancak bu adımı atacak koşullar oluşmadığı için, gerici emellerine ulaşmamıştı. AKP şeflerinin son günlerde yaptıkları açıklamalar, tampon bölge oluşturma çabalarının yeniden hız kazandığına işaret ediyor.

Bir süreliğine Humus ve İdlib kentlerinin bazı bölgelerini kontrol eden gerici güçler güdümündeki “Özgür Suriye Ordusu”, bu kentlerde yaşanan şiddetli çatışmalardan sonra Baas yönetimine bağlı güçler karşısında yenilgiye uğradı. Bu çatışmalardan kaçan veya yönetim karşıtları tarafından yönlendirilen birkaç bin kişinin Türkiye’ye sığınması, AKP şeflerinin tampon bölge oluşturma tartışmalarını yeniden gündeme getirmelerinin gerekçesi oldu.

Hem Tayyip Erdoğan hem müritlerinin yaptığı açıklamalar, tampon bölge oluşturma çabalarının yoğunlaştırıldığını gösteriyor.

Beşir Atalay’ın tampon bölge oluşturulacağına dair sözler sarf etmesinin ardından basına demeç veren AKP şefi de, Türkiye’nin Suriye büyükelçisinin çekilebileceğini, tampon bölge ya da güvenlik bölgesi kurulması önerilerini değerlendirdiklerini belirtti. Dışişleri Bakanlığı da bir süre önce Suriye’de ikamet eden Türk vatandaşlarının ülkelerine dönmesi çağrısında bulunmuştu.

Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada şunlar söylendi: “Suriye’deki gelişmelerin seyrinin vatandaşlarımız için ciddi güvenlik risklerini beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu itibarla, Suriye’de ikamet eden vatandaşlarımızın yurda dönmeleri kuvvetle tavsiye edilmektedir”. Bu arada Şam’daki Türk büyükelçiliğindeki faaliyetlerin 22 Mart itibarıyla durdurulacağı da ilan edildi.

Belirtmek gerekiyor ki, bu uğursuz açıklamalar, emperyalist müdahalenin gündemde olduğuna, Ankara’daki işbirlikçi takımının ise olası bir saldırıda koçbaşı olacağını gösteriyor.

Zira “tampon bölge” veya “güvenlik bölgesi” kurma girişimleri, rejim karşıtı silahlı çetelere, emperyalistlerin tetikçisi Türk devleti tarafından himaye edilecek bir üs sağlama çabasıdır. Baas yönetiminin topraklarındaki bir bölgenin yabancı güçler tarafından işgal edilmesine tepkisiz kalamayacağı hesaba katıldığında, böyle bir üssün kurulması, AKP iktidarının Suriye’deki çatışmalara fiilen de katılması anlamına geliyor. Bu ise, Türk devletinin etkin taşeronluğuyla Suriye’ye karşı emperyalist saldırının fiilen başlatılması da olacaktır.

Saldırı “Suriye’nin dostları” toplantısında netleştirilecek

İlk toplantısını Tunus’ta gerçekleştiren “Suriye Dostları Grubu” adlı gerici-saldırgan oluşum, ikinci toplantısını 2 Nisan’da İstanbul’da yapmaya hazırlanıyor. Yansıyan bilgiler, bu toplantıda Suriye’ye karşı saldırının kapsam ve içeriğinin netleşeceğine işaret ediyor. Nitekim AKP şeflerinin açıklamaları da bu kanıyı güçlendiren niteliktedir.

Konuyla ilgili açıklama yapan AKP şefleri, 2 Nisan’da İstanbul’da yapılması planlanan “Suriye’nin Dostları” grubu zirvesinde, “sonuca yönelik” bir toplantı yapmayı planladıklarını ifade ediyorlar. Bu açıklamanın, “Suriye ve Arap Birliği özel temsilcisi” olarak atanan eski BM şefi Kofi Annan ile CIA şefinin Ankara’yı ziyaretlerinin ardından gelmesi bir tesadüf değil. Belli ki, Tayyip Erdoğan’la müritleri CIA şefiyle yaptıkları görüşmelere dayanarak bu sözleri sarfetme pervasızlığını sergilediler. Tunus’taki toplantıyı boykot eden Rusya-Çin ikilisinin İstanbul’daki zirveye katılmaları için özel çaba sarf eden APK iktidarının, bir an önce Şam’da kukla bir yönetim görmek istediği anlaşılıyor.

Suriye’de olayların başlamasından kısa süre sonra ani bir dönüş yapan dinci-gerici koalisyon, Baas yönetiminin yıkılması konusunda kraldan daha kralcı bir politika izleyerek, bölgesel gericiliğin kalesi olduğunu savaş baronlarına kanıtlamış da oluyor. Dinci-gerici koalisyonun çatladığı, AKP-Fethullah Cemaati arasında patlak veren iktidar savaşında kılıçların çekildiği dikkate alındığında, Pentagon’daki savaş baronlarının desteğini almanın önemi daha da artıyor. Görünen o ki, AKP iktidarının Suriye’ye karşı daha da saldırganlaşmasının savaş baronlarına yaranmakla da dolaysız bağlantısı var.

Kürt halkı ve ilerici ve devrimci güçlere karşı estirdiği terörü had safhaya çıkartan AKP iktidarı, aynı anda komşu halklara karşı “etkin tetikçi” olarak sahneye çıkıyor. Hem içe hem dışa yönelik bu gerici, saldırgan politikaya karşı direnişi yükseltmek sadece devrimci ve ilerici sol güçlerin değil, halkların kardeşliğinden yana olan güçlerin de görevidir.