23 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/12

 Kızıl Bayrak'tan
Newroz’un isyan ateşiyle
devrimci baharı kazanmaya!
Newroz provokatörü
“polis” çıktı!
İstanbul’da Newroz’a
devlet terörü
İstanbul’da Newroz coşkusu
Newroz coşkuyla kutlandı
Kürt halkı Newroz alanlarını doldurdu
Sivas katliamı davasında
zamanaşımına öfke
Elta işçileri hakları için direniyor
Bosch işçisi kazandı,
buz kırıldı yol açıldı!
Bosch işçileri yuvaya döndü
MEPA direnişi
patronlara korku salacak!
Tarihsel çağ ve yeni tarihsel dönem
H. Fırat
Suriye’ye emperyalist saldırı için
zemin düzleniyor!
NATO’nun Libya saldırısı
birinci yılında
Dünyada grev ve
eylemlerden
8 Mart eylemlerinin
ardından
4+4+4’e karşı grev uyarısı
Ekim Gençliği’nin
çalışmalarından
16 Mart’ın yıldönümünde
katliamlar lanetlendi
16 Mart eylemleri üzerine
HEY Tekstil penceresinden
kadın sorununa bir bakış
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

 

 

 

 

 

 

NATO’nun Libya saldırısı birinci yılında…

Emperyalist müdahaleler halkları köleleştirir!

Geçen yıl Libya’da başlayan kitle eylemlerinin ilk andan itibaren kolluk kuvvetlerinin zorbalığına maruz kalması, Kaddafi karşıtı gerici güçler için bulunmaz bir fırsat olmuştu. Zira emperyalistlerin güdümündeki bu güçler, rejimin zorbalığından da faydalanarak kısa sürede silahlı çatışmayı başlatmış, dahası bunu savaş aygıtı NATO’nun Libya’ya saldırısının dayanağı haline getirmişti.

Demokratik, sosyal, siyasal taleplerle başlayan eylemleri hedefinden saptırıp yozlaştırmayı başaran gerici güçler, aylar süren NATO bombardımanıyla Kaddafi yönetimini devirmeye muvaffak olmuşlardı. Emperyalistlerin güdümünde kukla bir yönetim kuran gerici güçler, Kaddafi rejiminden kaynaklı sorunları çözmek bir yana, daha gerici daha zorba icraatlara imza atıyor.

NATO’nun 25 bini aşkın saldırı gerçekleştirmesinden sonra Kaddafi yönetimini yıkıp yönetimi ele geçiren gerici güçler, aradan aylar geçmesine rağmen, Libya’daki parçalı duruma son verebilmiş değiller. Emperyalistlerin güdümünde şekilsiz, bütünlükten yoksun, dinci bir yönetim kuran gerici güçler, zorbalık konusunda da Kaddafi yönetimini aratıyorlar. Nitekim Uluslararası Af Örgütü’nün raporları, işkence ve cinayetlerin devam ettiğini kanıtlarıyla ortaya koymaktadır.

NATO sivilleri korumaz katleder

Emperyalizmin vurucu gücü NATO’nun Libya’ya müdahalesi, güya sivil halkı Kaddafi’ye bağlı güçlerden korumayı amaçlıyordu. Bu sahte gerekçeye dayanarak Libya’da uçuşa yasak bölge ilan eden bir karar alan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, emperyalist saldırıya “meşru” zemin hazırladı. BM’nin sunduğu utanç verici hizmete dayanarak Türk devleti/AKP iktidarının aktif suç ortaklığıyla gerçekleştirilen NATO saldırısı, sivilleri korumak bir yana, binlerce Libyalı’nın katledilmesiyle sonuçlandı.

BM kararı uçuşa yasak bölge ilan etmekle sınırlı olmasına rağmen, savaş aygıtı NATO, Libya kentlerini aylarca bombaladı. Bu süre boyunca Kaddafi yönetimine bağlı uçaklar hiç havalanmadığı halde, yani BM kararına göre saldırı için koşullar oluşmadığı halde, emperyalist güçler başkent Trablusgarp ile Zlitan, Mecir, Sirte, Breyga gibi kentler başta olmak üzere Libya’nın birçok bölgesini yerle bir ettiler.

NATO saldırısı başladıktan sonra sivillerin korunması da, eylemleri başlatan emekçilerin talepleri de unutturuldu. Zira artık gerici planlar tüm iğrençliğiyle ortalığa saçılmıştı. Kaddafi karşıtı gerici güçlerle emperyalistlerin derdi ne sivil halkın can güvenliğini sağlamak ne emekçilerin demokratik/sosyal taleplerini karşılamak. Tersine, gerici güçlerin hedefleri Kaddafi yönetimini devirmek, Trablusgarp’ta gerici bir kukla yönetimi işbaşına getirmek, Libya üzerinde hegemonya kurmak, enerji kaynaklarını yağmalamak, Türk devleti gibi suç ortaklarına ise bazı kırıntılar vermek şeklinde özetlenebilir.

Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra geçen aylar, işbaşına getirilen kukla yönetimin Libyalı emekçilerin sorunlarını çözmek bir yana, daha da ağırlaştırdığını kanıtlıyor. İşsizlik de, yolsuzluk da, zorbalık da, işkence ve katliamlar da devam ediyor. Diğer bir ifadeyle, kitle eylemlerini tetikleyen sorunların hiçbiri çözülmedi, bir kısmı ise daha da ağırlaştı. Özellikle işkence ve cinayetler aylardan beri devam ediyor. Üstelik bu insanlık suçunu hem bazı silahlı çeteler hem kukla yönetiminin kolluk kuvvetleri işliyor. İnsan hakları örgütleri de bu suçlara döne döne dikkat çekiyor.

NATO’nun sivil halkı koruyacağını iddia edenlerle bu yönde yayın yapan medya tekelleri, hem Libya kentlerinin yakılıp yıkılmasının hem bu ülke halkının vahim duruma düşürülmesinin suç ortağı oldular. 30 bin kişinin katledilmesine yol açan NATO saldırısı, halen devam eden cinayetler, ülkenin iç çatışmalara gebe olması vb… Tüm bunlar, NATO saldırısının sivil halkı korumadığını, tersine daha fazla katledilmesine neden olduğunu kanıtlıyor. Zaten bunun farklı olması da mümkün değil. Zira emperyalistlerle Türk devleti gibi suç ortaklarının şu veya bu ülkenin halkını korumak gibi bir dertleri olamaz. Sicilleri kanlı dosyalarla dolu bu gerici güç odaklarının esas derdi egemenlik alanlarını genişletmek, sömürü ve yağmadan daha büyük pay almaktır.

Gerici iktidar değişimleri emekçilerin kurtuluşu olamaz!

Yozlaşmış/zorba Kaddafi yönetimine karşı başlayan kitle hareketinin kısa sürede gerici koalisyonun denetimine girmesi, Libyalı emekçiler için büyük bir talihsizlik olmuştur. Zira emperyalistlerin güdümünde olan birtakım düşkünler ile düne kadar Kaddafi rejiminin kilit mevkilerinde bulunan ancak olaylar başladıktan sonra saf değiştiren, sefil çıkarları peşinde koşan güç ve kişilerden müteşekkil olan bu koalisyonun, eylemleri başlatan emekçilerin sorunlarıyla yakından uzaktan bir alakası bulunmuyor. Emperyalistler ya da Suudi Arabistan, Katar gibi ortaçağ kalıntısı rejimlerin güdümünde olan gerici koalisyon yazık ki, emekçilerin Kaddafi yönetimine karşı biriken öfkesini gerici iktidar hesaplarının dolgu malzemesi haline getirmeyi başardı.

Kaydadeğer bir kitle desteğinden yoksun, “sefil dalkavuklar ittifakı” olarak tanımlanabilecek olan gerici güçler, kapitalist/emperyalist sistemin vurucu gücü NATO’nun hava bombardımanları ile silahlandırdıkları gençleri Kaddafi güçlerine karşı savaşa sürerek iktidara gelebildiler. NATO bombardımanlarıyla iktidara tırmananların emperyalistlerin kuklaları olmaya mahkûm olmaları, eşyanın tabiatı gereğidir. Sefil çıkarları uğruna emperyalistlere uşaklık etmeye mahkum olan rejimlerin ise, emekçilerin sorunlarıyla ilgilenmeleri, dolayısıyla dertlerine derman olmaları mümkün olmadığı gibi yeni belalar açmaları da kaçınılmazdır.

Devrimci önderlikten yoksunluk,
kitle hareketlerinin temel açmazıdır!

Demokratik, sosyal, siyasal taleplerle meşru zeminde kendiliğinden başlayan kitle hareketi, devrimci bir siyasal önderlikten yoksun olduğu için gerici güçler tarafından kolaylıkla hedefinden saptırılıp yozlaştırılabildi. Dahası, kısa sayılabilecek bir zamanda yazık ki, gerici koalisyonun elinde vurucu güce de dönüştü.

Kaddafi rejiminin zorbalığı hareketi gerici güçlerin denetimine sürüklerken, önderlikten yoksunluk ise, eyleme geçen gençleri fiilen “emperyalizmin askeri” durumuna düşürdü. Bu vahim duruma düşüşe kısa sürede yozlaşma ve zıddına dönüş eşlik etti. İnisiyatifin gerici koalisyona kaptırılması, meşru zeminde başlayan kitle hareketini “çapulcu çeteler” görünümüne büründürdü. Bu dramatik dönüşümün nispeten kolay gerçekleşmesinde hem devrimci bilinç hem devrimci önderlikten yoksunluğun yarattığı çaresizlik belirleyici olmuştur.

Hem Libya’da yaşanan süreç hem şu sıralar Suriye’de devam eden olayların mahiyeti, haklı/meşru zeminde gelişen kitle hareketlerinin devrimci önderlikten yoksun kalmaları durumunda kolaylıkla yozlaştırılıp hedefinden saptırılabileceğini kanıtlayan örneklerdir. Bu da sömürüye, eşitsizliğe, baskıya karşı mücadele eden işçi ve emekçiler için devrimci siyasal önderliğin nasıl da hayati bir önem taşıdığını gösteriyor.

Meşru zeminde haklı taleplerle başlayan kitle hareketlerinin gerici güçlerin güdümüne düşüp yozlaşma tuzağına düşmemesi için hem gericiliğe hem emperyalizme karşı net bir duruş sergilemeleri gerekiyor. Bu duruş ise, ancak harekete devrimci siyasal öznenin önderlik ettiği koşullarda güvence altına alınabilir. Diğer bir ifadeyle işçi sınıfı ve emekçilerin emperyalistlerle işbirlikçilerine karşı birleşik bir mücadele yükseltmeden özgürleşmeleri mümkün değildir.