13 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/02

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfının gündeminde örgütlenme, dayanışma ve birleşik mücadele olmalıdır!
Anayasa tartışmaları yeniden ısıtılıyor!
Esenyurt’taki Roboski protestosuna tutuklama terörü!
Karadağ cinayeti davası: Polis vuruyor, mahkeme koruyor!
Faşist baskı ve terör
sökmeyecek!/ BDSP
"Aktif taşeronluk sürecek” mesaji
Cuntanın iddianamesinden saçılanlar..
Kölelik saldırıları kapıda!
Sendika yöneticileri taşeron sistemini değerlendirdi..
İşçi düşmanı CHP’ye işçi protestosu..
Karayolları işçileri özelleştirme kıskacında
Gerede’de deri işçileri ayakta!
ELTA’da kararlılık kazandı!
TTB MK üyesi Dr. Osman Öztürk ile sağlıkta dönüşüm üzerine konuştuk…
Emperyalistlerle suç ortaklığı rejimin açmazlarını derinleştiriyor!
Kapitalizm para ve dolandırıcılık demektir!.
Tutuklu öğrencilerle
dayanışma eylemi
Hacettepe’de rektörle görüşme...
Yerel işçi bültenleri:
Sömürü ve köleliğe paydos!
Karl Liebknecht - Rosa Luxemburg
Neonazi cinayetlerine dur de!
1905 Devrimi ve
Sovyetler... - V.Yaraşır
Alaattin yoldaşın anısına
Boyun eğmemenin adı: “Molly Maguires”
“Yaman çelişki”...
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Karadağ cinayeti davası:

Polis vuruyor, mahkeme koruyor!

TKİP militanı devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım 2009 tarihinde Esenyurt-Avcılar polisi tarafından sokak ortasında kurşunlanarak katledilmesinin ardından gelişen tüm yargı süreci, polis terörü ve cinayetlerinin bu düzenin değişmez gerçeği olduğunu ve düzen yargısının katliamcıları aklama mekanizması olarak çalıştığını defalarca gösterdi.

Yargı sürecinin özeti: Düzen katillerini aklıyor

Alaattin’i vuran polislerden Oğuzhan Vural’ın tutuksuz yargılandığı davanın ilk duruşması 16 Haziran 2010 tarihinde görüldü. Sanık ve tanık polislerin ifadelerinin yanısıra olay sırasında yaralanan dolmuş şoförü İsmail Durmuş’un da ifadesinin alındığı duruşma sırasında, mahkemede ifade veren tanıkların duruşma salonuna mahkeme kalemi ile salonu bağlayan koridordan alındıkları görüldü. Bu durumda, her tanık diğer tanığın ifadesini ve duruşma sırasında sorulan tüm soruları dinleyerek tanıklık yaptı.

Polis-mahkeme işbirliğini gözler önüne seren bu tutum, davayı takip etmek için Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi bünyesinde oluşturulan Karadağ Davası Takip Komisyonu üyesi avukatlar tarafından da mahkeme salonunda teşhir edildi.

Keşif kararına keyfi erteleme

Davanın 9 Kasım 2010’da görülen ikinci duruşmasında ise, olayı evinin balkonundan gördüğünü ve “vatansever olduğu için ifade verdiğini” belirten bir tanık ifade verdi. Yine aynı tanık, mahkemeye tarihsiz ve havalesiz bir dilekçe vererek, kendi evinin keşiften hariç tutulmasını talep etti.

112 Acil Hattı kayıtlarının olayın gerçekleşmesinden aylar sonra tutulduğunun da ortaya çıktığı ikinci celsede olay yeri incelemesi yapılmak üzere keşif kararı verildi. Ancak, üçüncü dava öncesinde, 25 Mart günü yapılması gereken keşif mahkeme başkanının Kocaeli İnfaz Hakimliği’ne kademe düşümü yapılarak tayin edilmesiyle keyfi biçimde engellendi. Yeni mahkeme heyeti ise keşfin yapılacağı gün, keşfi bilinmez bir tarihe erteledi.

Silahlı sivil polisler duruşma salonunda

Davanın 21 Nisan 2011’de görülen üçüncü duruşmasına da polislerin keyfi tutumları ve mahkeme-polis işbirliği damgasını vurdu.

Salonda mahkeme heyetine dönük olarak bellerinde silahla ayakta bekleyen kişilerin sivil polisler olduğu avukatlar tarafından tespit edildi. Avukatların talebi üzerine sivil polisler duruşma salonundan çıkarıldılar.

Yine aynı celsede polisin yönlendirmesiyle tanıklık yapan, olayı aynı anda ve birlikte gördüklerini ifade eden iki tanık birbirleriyle çelişkili ifadeler verdi. En son dinlenecek tanığın ise tanıklık yapmadan adliyeyi terk ettiği zapta geçirildi.

Tanıklar Karadağ’ın infazını anlattı

Davanın 4. duruşması 24 Haziran 2011’de yapıldı.

Geçmiş üç duruşma boyunca bulunamadığı belirtilen iki tanık bu duruşmaya katıldı. Tanıklardan Ayhan Talay, yaralı olan sanık polisi bizzat hastaneye götürdüğünü, Alaattin Karadağ’ı da hastaneye götürmek istediğini fakat buna polislerin izin vermediğini ve polislerin savcı gelene kadar hastaneye götürülemeyeceğini söylediklerini ifade etti. Ayrıca Karadağ’ın gece yarısına kadar orda bekletildiği, olay anında yaralı olduğu ancak uzun bekleme sonucu öldüğü de zapta geçti. Yine olay tarihinde MOBESE kayıtlarının Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından alınmış olmasının ortaya çıkması ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün kayıtların kendilerinde olmadığını belirtmeleri üzerine mahkemeden MOBESE kayıtlarının akıbetinin sorulması talep edildi.

Deliller yok ediliyor

26 Eylül 2011 tarihinde görülen 5. duruşmada da sivil polislerin yer alması mahkemenin katliamcı polisleri aklamak için çalıştığını gözler önüne serdi.

Mahkeme heyeti, katil polis Oğuzhan Vural’ın duruşma salonunda da silahlı korumaya alınmasını sahiplendi. MOBESE kayıtları, atış mesafesi vb. için adli tıp raporlarının dosyaya eklenmemesi ve tanıkların dinlenmemesi ise davanın sürüncede bırakılmak istendiğini gösterdi.

Bu duruşmadan yansıyan önemli noktalardan bir diğeri ise mahkeme heyetinin Karadağ avukatlarının yaptığı müdahalelere gülerek ve sırıtarak yanıt vermesi oldu. Duruşmayı takip eden avukatlar, heyetin bu tutumunun keyfiliğine dikkat çektiler.

Karadağ’ın ve ailesinin avukatlarının, Karadağ’ın katledildiği tarih olan 19 Kasım akşamı keşif yapılması talebi ise bir sonraki celsede değerlendirilmek üzere sürüncemede bırakıldı.

 

 

 

Şerzan Kurt davasında
polisten aynı savunma

Muğla’da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt’un, 12 Mayıs 2010 tarihinde Kürt öğrencilere yönelik faşist saldırı sırasında polis kurşunu ile katledilmesinin ardından polislerden Gültekin Şahin hakkında açılan dava 6 Ocak günü görülen duruşmayla devam etti.

Duruşmada konuşan baba Ömer Kurt “Oğlumun bulunduğu yer bir kaldırım kenarıydı, oğlum kurşunu yerken kafası kaldırım kenarına çarpmış” dedi.

Muğla’da ilk defa böyle bir olay yaşandığını ve polisin ilk kez silah sıktığını iddia eden sanık avukatı polisin on anki müdahalesinin “meşru” olduğunu söyledi. Polisin hedef gözeterek Şerzan’ı vurduğunu belirten gizli tanığın ifadelerinin yalan olduğunu söyleyerek, “O anda gaz bombası vardı ve göz gözü görmüyordu” dedi.

Şerzan Kurt’un polis kurşunu ile değil, sehpa ayağı ile darpedilerek hayatını kaybettiğini öne süren sanık avukatı hazırladığı raporu mahkeme heyetine sunarak tahliye talebinde bulundu.

Sanık polis Gültekin Şahin’in ise savunmasında “havaya ateş açtığını” söyledi.

Mahkeme heyeti raporu reddederken sanık polisin tutukluluğunun devamına karar verdi. Atış mesafesinin tespiti için olay günü Kurt’un üzerinde olan eşyalar ile görüntü kayıtlarının Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine karar veren mahkeme bir sonraki duruşmayı 17 Şubat’a erteledi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

 

 

 

 

Dink davasında 24. duruşma

Hrant Dink’in katledilmesi ile ilgili olarak İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın 24. duruşması 10 Ocak günü görüldü.

Duruşmada söz alan Dink Ailesi’nin avukatlarından Fethiye Çetin, TİB tarafından gönderilen 6 bin 235 görüşme ve 9 bin 300 numaranın yer aldığı kayıtlarda sanıklarla irtibatlı herhangi bir kişinin olmadığı bilgisinin doğru olmadığını söyledi. Kayıtlarda bulunan kimi telefon numaraları ile dosya sanıklarının doğrudan irtibatının tespit edildiğini vurguladı.

Mahkemede konuşan sanık Yasin Hayal, gardiyanlar tarafından tehdit edildiğini ve korktuğunu ifade etti. Hayal konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

‘’Devlet beni bu cinayette kullandı ve şimdi beni yok etmeye çalışıyor. Başıma bir şey gelirse sebebi Türkiye Cumhuriyeti’dir”

Hayal’in katilin devlet olduğunu itiraf eden açıklamalarının ardından mahkeme heyeti bir sonraki duruşmayı 17 Ocak’a erteledi. 17 Ocak’taki duruşmanın karar duruşması olabileceği ifade edildi.