18 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/48

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist ablukayı yarmak için!…
  Kürt halkıyla eylemli
dayanışmayı yükseltelim!...
DTP’nin kapatılması ve düzen
güçlerinin timsah gözyaşları
Yeni bir sosyal demokrat
parti arayışı
Ölümlerin gerçek sorumlusu
aynı karanlık odaktır!
  İşçi ölümlerinin hesabını sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  İş cinayetlerinin sorumlusu barbarlık düzeninden hesap soralım!
  TEKEL işçilerinin Ankara nöbeti sürüyor!.
  Entes direniş güncesi
  Bursa’da “İşten atmalar yasaklansın!
İşsize iş!” forumu
  İşçi ve emekçi hareketinden
  Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti
  Karadağ cinayeti dosyası açıklandı...
  Yeraltı nehirlerimizin
asi damarı Alaattin Karadağ’a!
  Erdal Eren eylem ve
etkinliklerle anıldı
  İzmir Devrimci Liseliler Birliği’ne
gözaltı terörü!
  Metal işçileri kurultay kürsüsünde
birliğini ve mücadelesini tartıştı...
  Dünyadan..
  Kopenhag’daki iklim zirvesi emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye yetmiyor...
  Hillary Clinton Latin Amerika
ülkelerini tehdit etti!
  DTP’nin kapatılmasının
hatırlattıkları -M. Can Yüce
  Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kopenhag’daki iklim zirvesi emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye yetmiyor...

Yaşanabilir bir dünya,
insanca bir hayat için sosyalizm!

Dünyanın bu aralar önemli gündemlerinden birini, Kopenhag’da yapılan iklim zirvesi ve küresel ısınma oluşturuyor. Zirvedeki tartışmalardan görülüyor ki “küresel ısınma önlensin, dünyamız daha yaşanabilir kılınsın” gibi masumane talepler bile, emperyalistlerin elinde birbirleriyle rekabetin ve yıkımın silahına dönüşebiliyor. Dünyamız giderek yaşanabilir olmaktan çıkarken, emperyalistler birbiriyle dalaşıp kendi yol açtıkları gerçek sorunlara sırtlarını dönmekte ısrar ediyorlar. Bunun dışındaymış gibi görünen emperyalist odakların, özellikle AB emperyalizminin ise bir istisna oluşturduğunu söyleyemeyiz. İddialı bir söz olarak görünse de, biraz detaylara inildiğinde net görülecektir ki “çevreci politikadan pis kokular yükseliyor.”

Kopenhag’daki zirve, emperyalistlerin dünyanın kaderi üzerindeki pazarlığı sürerken, sokaklarda çevre tahribatının kurbanlarının protestoları eşliğinde geçiyor. Özellikle Afrika ülkelerinden gelen delegelerin, küresel iklimin etkilerinin sınırlandırılması konusunda acil talepler öne sürmeleri dikkat çekiyor. Çünkü Afrika, küresel ısınmada en az payı olmasına rağmen en fazla zararı gören kesimi oluşturuyor.

Görünen köy kılavuz istemez. Dünyanın, emperyalizm eliyle hazırlanmış bir küresel çevre felaketi yaşamakta olduğunu artık hayatımızın içinde hissediyoruz. Fakat Kopenhag’daki zirvenin temel tartışma noktası sera gazı salınımlarını, özellikle de karbondioksit (C02) gazı salınımlarını sınırlandırma etrafında dönüyor. Sadece bu durum bile aslında zirvenin ne kadar çözümsüz olduğunun bir göstergesi. Şirketlerin yaptığı orman katliamlarını (bu konuda McDonalds’ın yapmakta olduğu yağmur ormanları katliamı iyi bir örnektir) ve şirketler bazında sanayi atık gazlarını tartışmadan, hangi ülkenin yüzde kaç CO2 azaltımına gideceğini tartışmak, sahnesi önceden hazırlanmış bir tiyatroda kukla oyununa katılmaktan başka bir anlama gelmiyor.

ABD, küresel ısınmaya karşı en önemli anlaşma olan Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamaktan hala imtina ediyor. Yeni bir gelişmeyle Obama, Kopenhag’daki zirveye katılacaklarını ve alınacak önlemlere dahil olmak istediklerini belirtti. Fakat bunun için bir şart koştu: Gelişmekte olan Brezilya, Meksika, Hindistan, vb. 3. dünya ülkeleri CO2 salınımında önemli düşüşleri hayata geçirmeyi kabul edeceklerdi.

ABD’nin yaptığının ne kadar büyük bir yüzsüzlük olduğunu belirtmeye gerek var mıdır? Bugün CO2 salınımında başı çeken ülke odur. 2007 yılı verilerine göre 6.575 milyon ton ile ABD atmosferi kirletmede dünya birincisi. Sanayileşmiş ülkelerde zehirli gaz salınımı her yıl oransal olarak da artıyor. Avrupa bu konuda istisnai gibi dursa, eski Doğu Bloku ülkelerindeki sanayinin tasfiyesi gerçekleşmiş olmasaydı, tahminen onun için de aksini söylemek mümkün olmayacaktı.

Tam burada konunun önemli bir noktasına da değinmek gerekiyor. Bu da emperyalistlerin, gelişmekte olan ülkelerin sanayisine müdahale aracı olarak çevre politikalarını kullanması oluyor. Bir örnek, aynı durumda olmamasına rağmen ABD’nin Kopenhag zirvesinde 3. dünya ülkelerinin katılımını kendi katılımı için şart koşmasıydı. İkinci bir örnek, Doğu Avrupa ülkelerindeki sanayinin çevre kirliliğine yol açması ve teknolojinin eskiliği bahane edilerek yıkımı, ve o pazara emperyalistlerin kendi “çevreci”(!) ürünlerini sunmasıdır. Bunun sonucu olarak ciddi bir işsizlik sorunu ve sosyal yıkımın geldiğini belirtmeye ise gerek yoktur herhalde.

Zirveden ilginç bir detay daha göze çarpıyor. O da George Soros’un çevreci politikaların baş destekçisi kesilmesidir. Kapitalizmin en çirkin yüzlerinden birini oluşturan spekülatör ve adı burjuva medyanın deyimiyle “renkli devrimlerle” bizim deyimimizle de emperyalizm yanlısı gerici ayaklanmalarla anılan Soros, ne oldu da birdenbire çevre dostu kesiliverdi acaba? Çevre politikalarının, Soros’un “uzmanlık alanı” olan Doğu Avrupa pazarına emperyalistlerin açılması ile nasıl bir bağlantısı var? Her gittiği ülkeye yıkım getiren IMF’nin, küresel ısınmayı engelleyici projelere mali destek sunmasından, bu yolla o ülkelerin mali ve sanayi politikalarına müdahale etmesinden yana Soros oldukça istekli görünüyor. Bu isteğinin arkasında, kendi cebine girecek milyon dolarlar yatıyor.

Çevre politikalarının, emperyalistler için tekelci firmalar yararına pazara yönelik bir müdahale aracı olduğunun başka bir göstergesi daha var. O da son olarak patlak veren “İklimgate” skandalı diye de anılan ve bilim dünyasında üstü örtülmeye çalışılan İngiltere’deki East Anglia Üniversite’sinde Prof. Dr. Phil Jones başkanlığında yürütülen iklim araştırma verilerinin manipüle edildiği iddiasıdır. Rus hackerlar tarafından ele geçirilen e-mail yazışmalarına göre, aslında iklimin 2001 yılından beri ısınmasından bahsetmek mümkün değil. Fakat bu durum pek uygun görülmediği için sayıları “sabunlama”yı daha uygun görmüş İngiliz biliminsanları. Phil Jones, olayla ilgili yaptığı açıklamada e-maillerinin üzerinde bir oynama yapıldığını söylemektense, zaman zaman yanlış anlamaya yol açabilecek anlık ifadeler kullanmış olabileceğini söylemeyi tercih ediyor. Peki bu durum niye çok önemli? Çünkü CO2 salınımı ve küresel ısınma arasındaki bağlantılar, bu kurumun sunduğu araştırma verilerine dayanarak ortaya atılıyor. Bu kurum, konusunda otorite kabul edilen dünya çapında 2-3 araştırma merkezinden birisi.

Yanlış anlamaya mahal vermemek için belirtmek gerekiyor. Emperyalizmin çevre üzerindeki tahribatı somut bir durumdur, bir “gerçek”tir; ve bunda en büyük payı da ABD, AB ülkeleri, Japonya, Çin gibi ülkeler taşımaktadır. Fakat kendileri dünyanın geldiği noktada baş sorumlu değillermiş gibi yapıp, gelişmekte olan ülkeleri ağır yaptırımlar altında bırakmak, veya iklim sorununu kendi aralarındaki rekabetin oyuncağı yapmak (Çin ve Rusya’ya karşı), emperyalizmin çevre politikasındaki ikiyüzlülüğünü açığa çıkarıyor. Evet, çevreci bir sanayiye ihtiyacımız var, fakat bu kapitalizmin rekabet yasaları altında somut bir gerçekliğe oturmuyor. Tekelci sermaye, çevre kirliliğinin alternatifi olarak eski teknomoji üretim araçlarınının yıkımını ve yenileri için pazarın kendine açılmasını dayatıyor. Yani ölümlerden ölüm beğen ya da sıtmaya razı ol demeye getiriyor.

Bizim ise böyle bir dayatmada taraf olmak gibi bir zorunluluğumuz yok. Kâra değil, insana dayalı bir üretimde, hem çevreci hem de insan ihtiyaçlarını karşılamaya uygun bir sanayi mümkündür. Bugün bunun teknolojik ve maddi koşulları çoktan oluşmuş durumdadır. Böyle bir tarihsel sıçramanın önündeki tek engel asalak burjuvazinin kapitalist düzenidir. Kapitalizmin yıkılışı, sosyalizmin gelişi, insanlığın önünde her açıdan bir zorunluluk haline gelmiş durumdadır.

H. Akar

 

 

 

İklim Zirvesi protestolarla karşılandı

Danimarka’nın başkenti Kopenhag’ta 192 ülkeden temsilcinin katıldığı İklim Konferansı sürerken Alaska’dan Avustralya’ya kadar dünyanın birçok yerinde küresel ısınmaya karşı daha etkili mücadele edilmesi taleplerinin yükseltildiği gösteriler, yürüyüşler mitingler gerçekleşti. 12 Aralık Cumartesi günü Kopenhag’ta küresel iklimin korunması için düzenlenen yürüyüşe 100 bin kişi katıldı.

Diğer ülkelerde dünya çapında onbinlerce kişi İklim Zirvesi’ndeki pazarlıkları protesto etmek için sokaklara çıktı. En kitlesel gösteriler Avustralya’da gerçekleşti. Sydney, Melbourne, Canberra, Darwin, Adelaide, Perth, Hobart ve Brisbane’de onbinlerce kişi yürüdü. ABC Radyosu’nun internet sayfasından alınan bilgiye göre von başkent Canberra’da 90 bin kişi, Melbourne’de ise 40 bin kişi alanlardaydı.

Kopenhag’daki yürüyüşe dünyanın dört bir yanından çevre kuruluşları ve sivil toplum örgütleri katıldı. Yürüyüşte binlerce kişi mavi kıyafet giyerek iklim değişikliği nedeniyle bazı yerlerin su altında kalma tehlikesine dikkat çektiler.

Yapılan konuşmalarda özellikle de iklim değişikliği nedeniyle kendi yaşam alanlarını kaybetme riski ile karşı karşıya olan bölgelerden gelenler konuştu. Pasifik ve Bangladeş’te sel felaketleri ve deniz seviyesinin yükselmesi, Afrika’da kuraklık, su ve yiyecek sıkıntısı çekilmesi ve bunların sonuçlarına vurgu yapıldı.

Doğanın korunması isteği bile devlet terörüyle yanıtlandı. Danimarka devleti yürüyüş için 6500 polis görevlendirmişti. Polis daha yürüyüşün başında gösteri için toplanan grupları çevirerek yürümelerini engelledi, kablolarla ellerini bağladığı göstericileri saatlerce yerde oturtarak bekletti. 968 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 955’i gece serbest bırakıldı. 13 Aralık Pazar günü liman yakınlarında düzenlenen küresel ısınmaya karşı eylem çağrısı içeren gösteri sırasında da 200 kişi gözaltına alındı.