18 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/48

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist ablukayı yarmak için!…
  Kürt halkıyla eylemli
dayanışmayı yükseltelim!...
DTP’nin kapatılması ve düzen
güçlerinin timsah gözyaşları
Yeni bir sosyal demokrat
parti arayışı
Ölümlerin gerçek sorumlusu
aynı karanlık odaktır!
  İşçi ölümlerinin hesabını sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  İş cinayetlerinin sorumlusu barbarlık düzeninden hesap soralım!
  TEKEL işçilerinin Ankara nöbeti sürüyor!.
  Entes direniş güncesi
  Bursa’da “İşten atmalar yasaklansın!
İşsize iş!” forumu
  İşçi ve emekçi hareketinden
  Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti
  Karadağ cinayeti dosyası açıklandı...
  Yeraltı nehirlerimizin
asi damarı Alaattin Karadağ’a!
  Erdal Eren eylem ve
etkinliklerle anıldı
  İzmir Devrimci Liseliler Birliği’ne
gözaltı terörü!
  Metal işçileri kurultay kürsüsünde
birliğini ve mücadelesini tartıştı...
  Dünyadan..
  Kopenhag’daki iklim zirvesi emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye yetmiyor...
  Hillary Clinton Latin Amerika
ülkelerini tehdit etti!
  DTP’nin kapatılmasının
hatırlattıkları -M. Can Yüce
  Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!

Burjuvazinin tarihi katliamlar tarihidir. Sermaye düzeni Ulucanlar katliamı ile başlayan cezaevi saldırıları, 19 Aralık 2000’de 21 cezaevinde gerçekleştirilen adına “Hayata dönüş’’ denilen bir operasyonla devam etti. İçeriyi teslim almadan dışarıyı teslim alamayacağını öngören ve bu korkusunu her fırsatta dile getiren sermaye düzeni, Ulucanlar’da çarptığı direniş duvarından sonra 28 devrimcinin ölmesine ve onlarcasının yaralanıp sakat kalmasına neden olan bir katliama daha imza attı. Devrimci tutsakları tecrit etmek için F Tipi (hücre) sistemini uygulamaya çalışan sermaye sınıfı Ulucanlar’da on devrimcinin katledildiği bir operasyonla saldırılarını başlatmış, Burdur’da bir prova daha yapmış ve en sonunda 19 Aralık’ta yapılan operasyonla devrimci tutsaklar F Tiplerine zorla götürülmüşlerdir. Böyle bir operasyonun sermaye sınıfı tarafından İMF anlaşmasının öncesinde yapılmış olması tesadüf olmasa gerek.

2000’li yıllarda yeni bir İMF programının uygulamasıyla başlayan mali kriz, sermaye sınıfı tarafından yine emekçilere fatura edilmiştir. Temel tüketim maddelerine yapılan zamlar, ücretlerin düşürülmesi, özelleştirmeler, işsizlik gün geçtikçe artmış ve emekçilerdeki öfkeyi de arttırmıştır. Hareketlenmeye başlayan işçi ve emekçiler irili ufaklı birçok eylemle sokaklara inmiş, taleplerini haykırmıştı.

Krizden çıkış için işçi ve emekçilere, el birliği ile krizin atlatılacağı, ulus olarak hoşgörülü olmak gerekliliği söylevleri verilirken bir yandan da sermaye sözcüleri F tiplerini överek tutsakların yaşam standartlarını arttırdıkları yalanlarıyla emekçilerin kafalarını karıştırıyordu.

Tecridin içeride kimliksizleştirme, devrimci kimliği yok etme, devrimci bilinçten uzaklaştırma politikası olduğunu dışarıda da emekçileri moral olarak yıkma, kolay denetim altına alma, bireycileştirme ve tek tipleştirme, düşünmeyen sorgulamayan bireyler yaratma politikası olduğunu bilen devrimciler bu politikayı boşa düşürmek için direnişe geçtiler. Bedenlerini ölüme tereddütsüz yatıran devrimci tutsaklar, 20 Ekim 2000’de F tipi hücrelere karşı Ölüm Orucu direnişine başladılar. 19 Aralık’ta, “ölürüz de hücrelere girmeyiz” diyen devrimci tutsaklar kimyasal silahlara, gaz bombalarına, kurşunlara karşı devrimci siper yoldaşlığının en güzel örneklerini sergileyerek direndiler. Devrimci iradenin teslim alınamayacağını destansı bir direnişler kanıtladılar.

Katliamdan bu yana 9 yıl geçti. Operasyonu öncesi ve sonrasıyla bir bütün olarak düşünen sermaye sınıfı günümüze değin yaşanan ekonomik-sosyal-siyasal saldırıların önemli ayaklarına bu dönemde başlamıştır. O dönemin başbakanı olan Ecevit, emperyalistlere yapılan kölelik anlaşmalarına dayanarak “geleceğe umutla bakıyoruz” demişti. Bunun için dikensiz bir gül bahçesi yaratmaları, yani toplumsal muhalefeti ve onun en ileri unsurlarını teslim almaları gerekiyordu.

Asalak burjuvazinin umut çığlıkları işçi ve emekçiler için yıkım anlamına gelen neo-liberal saldırı programları, İMF reçeteleriydi. İMF programıyla birlikte özelleştirme saldırıları hızlandı ve birçok kamu iktisadi teşekkülü özelleştirildi. Sahte sendika yasası meclisten geçti. İşçi ve emekçiler daha fazla yoksulluğa ve sefalete itildi. Örgütlenmelerinin önüne yeni engeller çıkarıldı. Sözleşmeli çalışma ve taşeronlaştırma yaygınlaştırıldı. Gün geçtikçe emekçilerin çalışma şartları ağırlaştırıldı. Uzun çalışma saatleri dayatıldı. Emekçiler sefalet ücretlerine mahkûm edildiler. Eğitimden sağlığa birçok temel sosyal hakkın özelselleştirilmesine, parayla alınıp satılır hale gelmesine yine bu süreçte hız verildi.

İşçi ve emekçiler bu tabloyla yüz yüze iken gençlerin birçoğu eğitim hakkından yoksun bırakıldı, işsizliğe ve geleceksizliğe mahkûm edildi. Öğrenci gençlik nezdinde en ufak bir hak arama mücadelesi soruşturma, uzaklaştırma terörüyle bastırılmaya çalışıldı.

Kürt halkının en temel eşitlik ve özgürlük talepleri zor yoluyla bastırıldı. Düzen içi sınırlara çekilmesi için önemli adımlar atıldı.

Bu topraklarda bu saldırılar hayat bulurken Türkiye, Ortadoğu’da ABD’nin jandarmalığını yapma görevi üstlendi. Irak’taki emperyalist savaşta üzerine düşen uşaklığı yaparken Lübnan’daki işgalin bizzat parçası oldu. Şimdi ise Afganistan’daki varlığını güçlendirmeye yönelik yeni adımlar atılıyor.

Toplumsal koşullar her geçen gün ağırlaşırken en ufak bir kıpırtı dahi şiddetle bastırılıyor. Sermaye sınıfı hakkını arayan, direnen işçilere, emekçilere saldırıyor, işten atıyor, yalnızlaştırıyor. Burjuva ideolojisiyle kuşatarak kötürümleştiriyor.

Düzene muhalif ilerici, devrimci güçlere pervasızca sistematik baskı uygulanıyor, denetim altına alınmaya çalışılıyor. Sınıfı devrime kazanma iradesiyle hareket eden sınıf devrimcileri kurşunlar, tutuklama terörü, yargısız infazlarla durdurulmaya çalışılıyor.

9 yıl önce devrimci tutsakları F tipi hücrelere zorla yerleştiren sermaye sınıfı tecrit-tredman uygulamalarını ısrarlı bir şekilde sürdürüyor. F tiplerindeki disiplin cezaları, genelgeleriyle teslim alınamayan devrimci iradenin ta kendisidir. Kimlikleri teslim alınmaya çalışılan devrimciler, siyasal kimliklerini savunarak tecrit duvarlarını kırıyorlar.

28 devrimcinin katledilmesiyle hayata geçen hücre saldırısı bugün milyonlarca işçi ve emekçinin köleleştirilmiş yaşamlarına turnusol görevi yapmaktadır. Kölelik koşullarında yaşamaya mahkum bırakılan işçilerin etraflarına örülen hücrelere karşı direnmesi bugün için yaşamsaldır. 9 yılı dikkate aldığımızda hücrelerin işçiler ve emekçilerin mücadelesine yönelik bir tehdit olduğu görülür. İşçilerin ve emekçilerin kapitalizmin küresel kriziyle yoksulluğa ve sefalete mahkum edildiği bugün, toplumsal öfke her geçen gün artmaktadır. Hücre duvarları, sömürü koşullarına karşı işçi sınıfının birleşik, kitlesel, militan hareketiyle parçalanacaktır. Sincan Kadın Hapishanesi’nden sınıf devrimcileri olarak 19-22 Aralık’ta ölümsüzleşen devrimcilerin anısı önünde eğiliyor kapitalizmin korkusunu gerçeğe çevirme çağrımızı büyütüyoruz. Sermaye sınıfına karşı temel hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi yükseltelim.

Sincan Kadın Hapishanesi’nden
BDSP’li Tutsaklar

 

 

 

Gazi’de 19 Aralık paneli

19 Aralık katliamı ve direnişini konu alan panel 12 Aralık günü Gazi Çema Kafe’de gerçekleştirildi. Panelde, “19 Aralık’ta yanan direniş ateşini unutma, içerde dışarıda tecriti parçala” adlı “sinevizyon” gösterimi yapıldı.

Daha sonra, paneli düzenleyen kurumlar adına ortak hazırlanan basın metni okundu. Basın metninde 19 Aralık katliamı hatırlatıldı. Katliamın bilançosu özetlendi. Ortak metinde ayrıca hasta tutsakların serbest bırakılması talebi dile getirildi. Demokratik hak ve özgürlükler için mücadele çağrısı yapıldı.

Ardından her biri ayrı cezaevinde 19 Aralık direnişini yaşamış devrimci tutsaklar, katliam ve direniş sürecini anlattılar. Bayrampaşa, Bursa ve Gebze zindanlarında katliamı yaşamış olan tutsaklar, katliamda yaşanan vahşeti gözler önüne sererken, düşman saldırısının devrimci idarenin duvarına çarptığına, operasyon karşısında sınanan iradenin büyüklüğüne de işaret ettiler.

Tutsakların anlatımlarından sonra müzik dinletisine geçildi. Raber ve Grup Gece Tutuştu devrimci marşlarını sundular.

Paneli; Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Partizan, Proleterce Devrimci Duruş, Ezilenlerin Sosyalist Partisi-Girişimi ve Demokratik Haklar Federasyonu düzenledi.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

 

 

 

Ayazmalılar belediye önündeydi 

İstanbul’da İkitelli-Ayazma Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında 2007 yılında evleri yıkılan ve bu tarihten itibaren kendi imkânlarıyla ayakta kalmaya mağdur aileler 10 Aralık Perşembe günü Küçükçekmece Belediyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Ayazma’da kiracı olarak yaşayan ve yıkımlar sonrasında çadırlarda direnişe geçen dönüşüm mağduru aileler yaptıkları basın açıklamasında Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay tarafından kendilerine bir yıllık kira süresi verildiğini ve bu süre sonrasında ise yapımı süren TOKİ Bezirganbahçe konutlarından ev tahsis edileceğini hatırlattılar. Bu bir yıllık süreç içinde belediye tarafından mağdur ailelere kira yardımı yapılacağı sözü verildiğini ancak bir yıllık kira süresinin dolmasına rağmen belediyenin ne yeni bir kira sözleşmesi ne de söz verdiği konutları vermediği belirtildi. Belediyenin dönüşüm mağdurlarına yardım etmediği gibi, bununla birlikte mağdur ailelerin kendi imkanlarıyla kurdukları barakaların bizzat belediye ekipleri ve polis tarafından yıkıldığı belirtildi.

İMECE’den mağdur ailelere destek

Evlerini kaybeden aileleri Toplumun Şehircilik Hareketi İMECE üyeleri 12 Aralık günü ziyaret etti. Dönüşüm projesi mağduru Kasım Aydın’ın evinde gerçekleştirilen ziyarette İMECE üyeleri konu ile ilgili bilgi aldı ve önümüzdeki süreç içinde neler yapılabileceği üzerine sohbet gerçekleştirdi.

Mağdur Kasım Aydın ise talepleri yerine getirilmediği, belediye tarafından verilen sözler tutulmadığı müddetçe mücadeleye her koşulda devam edeceklerini ve yılmayacaklarını dile getirdi.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları