18 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/48

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist ablukayı yarmak için!…
  Kürt halkıyla eylemli
dayanışmayı yükseltelim!...
DTP’nin kapatılması ve düzen
güçlerinin timsah gözyaşları
Yeni bir sosyal demokrat
parti arayışı
Ölümlerin gerçek sorumlusu
aynı karanlık odaktır!
  İşçi ölümlerinin hesabını sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  İş cinayetlerinin sorumlusu barbarlık düzeninden hesap soralım!
  TEKEL işçilerinin Ankara nöbeti sürüyor!.
  Entes direniş güncesi
  Bursa’da “İşten atmalar yasaklansın!
İşsize iş!” forumu
  İşçi ve emekçi hareketinden
  Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti
  Karadağ cinayeti dosyası açıklandı...
  Yeraltı nehirlerimizin
asi damarı Alaattin Karadağ’a!
  Erdal Eren eylem ve
etkinliklerle anıldı
  İzmir Devrimci Liseliler Birliği’ne
gözaltı terörü!
  Metal işçileri kurultay kürsüsünde
birliğini ve mücadelesini tartıştı...
  Dünyadan..
  Kopenhag’daki iklim zirvesi emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye yetmiyor...
  Hillary Clinton Latin Amerika
ülkelerini tehdit etti!
  DTP’nin kapatılmasının
hatırlattıkları -M. Can Yüce
  Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

DTP’nin kapatılması ve düzen güçlerinin timsah gözyaşları

İki yıldır süren DTP kapatma davası, Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir kararla sonuçlandı ve DTP Anayasa Mahkemesi’nin kapattığı 25. parti oldu. Böylece DTP’nin kapatılmasıyla sermaye devletinin 86 yıllık tarihi boyunca değişik mahkeme ve otoritelerce kapatılan parti sayısı 61’e yükselmiş oldu. Bu durum, sermaye rejiminin temelindeki harcın yasakçı ve anti-demokratik niteliğini de gösteriyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın sözkonusu kapatma kararını açıklarken AİHM’in “Batasuna” kararına gönderme yapması dikkate değer bir durumu ifade ediyor. Zira, bu açıklamayı daha önce AKP’nin Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek yaparak “AİHM’nin Batasuna kararını iyi okusunlar” demişti. AKP’nin kapatılma davasına “şerh” koyanların başında gelen Haşim Kılıç’ın bu pek “demokrat” tutumunu DTP’den esirgemiş olması, sermaye devletini tepeden tırnağa ırkçı-şovenist resmi ideolojinin nasıl şekillendirdiğinin yeni bir örneği oldu.

Hakkında açılan kapatma davası sürecinde ortalığı ayağa kaldıran AKP ve diğer düzen güçleri sözkonusu olan DTP’nin kapatılması olunca bu sonucu pek de gizleyemedikleri bir sevinçle karşıladılar. Yeri geldiğinde demokrasi havarisi kesilen başta Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan başta olmak üzere tüm düzen siyasetinin temsilcilerinin bu konuyla ilgili açıklamalarına tam bir çifte standart ve ikiyüzlülük damgasını vurdu. Yapılan bütün açıklamalarda “parti kapatmaya karşıyız” denildikten sonra “ama...” ile cümleler bağlandı ve DTP’nin kapatılmasını haklı gösteren gerekçeler sıralandı.

Kapatma kararının ardından siyasi partilerden gelen açıklamalar birbirini izledi. “DTP adeta ‘beni niye kapatmıyorsunuz’ diyor” sözleriyle davanın görülmesine davetiye çıkaran AKP başta olmak üzere düzen partileri, DTP’nin kapatılmasından “üzüntü” duyduklarını söylemeyi ihmal etmediler!

Bu açıklamaları, açılımın “mimarı” ilan edilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün demeçleri izledi. Gül, kapatma kararına “Herkes saygı duysun” diyerek sahip çıktı. Bununla da yetinmeyen Gül, “Gönül arzu ederdi ki parti yöneticileri, partilerini korumak için gerekli özeni ve dikkati göstermiş olsalardı. Anayasa ve kanunlar ortada, onlar bu özeni göstermeyince Anayasa Mahkemesi ne yapsın?” değerlendirmesinde bulundu. Kararı savunan açıklamasında DTP’ye yüklenen Gül, “Şu hepimizin şahit olduğu bir şey ki terör örgütünü, var oluş sebebi olarak ilan eden parti yöneticileri olduğu sürece, mahkeme ne yapacak?” dedi.

Oysa Abdullah Gül’ün cansiperane savunduğu Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül Anayasası’nın bekçisi olan, daha dün bizzat Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilememesi için askeri darbeye gerek bırakmayan 367 skandal kararına imza atan, AKP’nin kapatılma davasında üyelerinin oylarını milimle ölçerek dağıtan, bu sefer de oybirliğiyle bir başka siyasi karara imza atarak DTP’yi kapatan bir mahkemedir!

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, DTP’nin kapatılmasına ilişkin “Biz parti olarak prensipte parti kapatılmasına çok doğru bakmıyoruz” dedi. Ancak bunun sadece prensipte olduğunu Akdağ şu sözlerle ifade etti: “Ama sonuçta Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karardır. Hukuki bir süreç.”

Meclis’in AKP’li başkanı Mehmet Ali Şahin de alay edercesine şöle konuştu: “Sürecin sorumlusu üzerine düşen görevleri, gerek Anayasa değişikliği olarak, gerekse yasal değişiklik olarak yerine getirmeyen TBMM’dir. TBMM üzerine düşenleri kısa sürede yapmalı.”

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, “teröre destek verenleri ülkede istemediklerinin” altını çizerek, “DTP’nin kapatılmasından ne keyif, ne zevk alırız, sadece üzüntü duyarız” dedi. Demokrasilerde siyasi partilerin öneminden bahseden Kılıçdaroğlu, DTP’nin kapatılmasını şöyle savundu: “Siyasal partilerin kapatılmasını istemeyiz. Ama siyasi partilerin de o ülkenin anayasasına ve hukukuna göre çalışması da temel bir kuraldır. Kendi ülkemizde terörü istemiyoruz. Teröre destek verenleri de istemiyoruz. Keşke her parti anayasaya uygun ve onun koyduğu kurallar içerisinde faaliyetlerde bulunabilse.”

Kısacası, sermaye sınıfının demokrat geçinen bütün temsilcilerinin bu konuya ilişkin sözleri tam bir kakofoniden ibarettir. Aşağı yukarı hepsinin de söz kalıpları basitçe şundan ibarettir: Söze “siyasi olarak yanlış olmuştur” diye başlamışlar, “hukuken doğru olmuştur” ile devam etmişler ve “ama olması da gerekirdi” sonucuna vararak demokratik görünümlü maskelerini bir yana bırakmışlardır! Hepsi bu!

Bir de DTP’nin kapatılma kararını doğru bulan bu ikiyüzlüler ve arsızlar takımı, tam bir tutarsızlık nişanesi olarak DTP milletvekillerine “aman sine-i millete dönmeyin” çağrısı yapıyorlar. İyi de baylar, sizin işinize geldiğinizde toz kondurmadığınız 12 Eylül Anayasası ve rejiminin bekçisi Anayasa Mahkemeniz, DTP’yi “terör ve bölücülük odağı” olduğu kararına vararak kapatmış. Öyleyse sürekli dilinize doladığınız bu “terör ve bölücülük odağı”nı daha ne diye istiyorsunuz o meclisinizde? Onlardan kurtularak bir kere daha “tek” sesliliği sağlamış oldunuz. Ne kadar övünseniz azdır bu şanlı(!) zaferinizle!

DTP’nin kapatılması kararı, sömürgeci sermaye devletinin Kürt halkına yönelik belirlediği geleneksel politikanın somutlaşmış biçimi olmuştur. Hatay’da hükümet yöneticileriyle yaptığı bir değerlendirmede Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın “Nasıl ki AKP hakkında verilen karar politik olmuşsa, DTP hakkında verilecek kararın esasen politik olacaktır” şeklindeki sözleri, davanın hukuki kaygılarla değil, tamamen sermaye devletinin siyasi hesaplarıyla ilgili olduğunu yadsınamaz biçimde göz önüne seriyor.

Bir kez daha görülmüştür ki, Kürt sorunu rejimin turnusol kâğıdı olma işlevini görmeye devam ediyor. Öyle ki; DTP’nin kapatılması kararı, sermaye rejiminin imha, inkâr ve asimilasyon politikalarının doğrudan bir sonucu olması bir yana, “açılım projesi”nin demokratik bir yan taşımadığını ve tüm düzen güçlerinin timsah gözyaşlarını büsbütün açığa çıkarmıştır.

Kürt halkının talepleri uğruna yürüttüğü haklı ve meşru mücadelesi ise işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin demokratik hak ve özgürlük mücadelesinin temel bir bileşeni olarak duruyor. O halde, bugün sermaye rejimi karşısında özgür, eşit ve gönüllü bir birlikteliği savunmalı, her zamankinden daha fazla Kürt halkının taleplerini ve çeşitli milliyetlerden tüm işçi ve emekçiler olarak dayanışmayı geliştirmeli ve birleşik bir mücadele yükseltmeliyiz.

 

 

 

Kürt halkıyla tam dayanışmaya!

Türkiye’de siyasal atmosfer gitgide geriliyor. Sermaye devleti, Kürt halkına dönük kapsamlı bir saldırı paketini devreye sokmuş bulunuyor. Bir türlü dizginleyemediği mücadele dinamiklerini azgın bir faşist terörle ezmeye çalışmaktadır.

Sömürgeci faşist devletin en fazla zorlandığı alan ise, Kürt cephesidir. Dayanaksız hayallere neden olan “demokratik açılım” paketinin, bir tasfiye planı olduğu açığa çıkmıştır. Kürt halkı, bunu sokaklara çıkarak, militan ve kitlesel bir mücadele ile yanıtlamıştır. Sermaye devleti, tam bir acz ve çaresizlik içindedir. Kürt halkının sömürgeci zulme karşı meşru direnişini, şovenizm zehiri ile iyice şartlandırılmış polis ordularıyla ezmeye çalışmaktadır. Günümüzde Kürdistan’ın neredeyse her kenti, tam bir savaş alanına dönüşmüş bulunmaktadır. Günlerdir aralıksız bir biçimde sürdürülen saldırılar sonucu bir Kürt genci katledilmiş, çok sayıda insan yaralanmış, aralarında çocukların da olduğu yüzlerce kişi tutuklanmıştır. Tüm veriler saldırıların daha da tırmanacağını göstermektedir.

Öte yandan, Türkiye’nin metropollerinde, şoven bir kudurganlık tırmandırılmaktadır. Sivil faşist çetelerin aktif bir biçimde katıldığı linç girişimleri de bunun bir ifadesidir. Tokat’ta yaşanan olay ve İstanbul’da bir otobüste gerçekleşen yangın sonucu yaşamını yitiren bir genç kızın durumu buna alet edilerek, bir kez daha kirli silahlara başvurulmaktadır. Amaç, öteden beri var olan Kürt halkının etrafındaki ablukayı iyice daraltmak ve onu kayıtsız koşulsuz bir teslimiyete zorlamaktır. DTP’ye dönük tutuklama terörü ve kapatma davası da bunun bir ifadesidir.

Fakat boşuna. Kürt halkı günlerdir bu kuşatmaya, mücadeleyi daha da tırmandırarak yanıt vermektedir. Kürt halkının mücadeleden yana bir duruşu seçmesi, kuşkusuz ki önemlidir ve olması gerekendir. Kaldı ki Kürt halkı yıllardır bunu yapmaktadır. Ne var ki bu, kendi kendine yeterli bir mücadele değildir. Şimdi zaman sömürgeci zulme karşı, Türkiye’nin işçi ve emekçileri ile bir mücadele birliği kurma zamanıdır. Gelinen yerde, Kürt-Türk ve diğer milliyetlerden işçilerin birliği ve halkların kardeşliği her zamankinden daha da yaşamsaldır. Yaşamsaldır, zira, gitgide tırmandırılan şoven kudurganlığı geriletmenin, provakasyonları ve iki halk arasında kışkırtılan düşmanlığı boşa çıkartmanın ve Kürt halkı etrafında oluşturulan ablukayı dağıtmanın yolu bu birliktelikten geçmektedir. Kürt halkının en doğal hakkı olan özgürlüğünü de yine, Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı ile sağlanacak gerçekten samimi ve candan ittifak sayesinde elde edecektir. Kürt halkı, tercihini kesin olarak birleşik mücadeleden yana belirlemelidir.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu olarak, tüm uluslardan işçileri, emekçileri, ilerici ve devrimci güçleri, Kürt halkının özgürlük mücadelesini tereddütsüz bir biçimde desteklemeye, sömürgeci sermaye devletinin baskı ve terörüne karşı, Kürt halkıyla tam dayanışmaya ve saldırılara karşı, birleşik bir mücadelenin örülmesi için her türlü çabayı ortaya koymaya çağırıyoruz.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)

11.12.2009