18 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/48

  Kızıl Bayrak'tan
   Faşist ablukayı yarmak için!…
  Kürt halkıyla eylemli
dayanışmayı yükseltelim!...
DTP’nin kapatılması ve düzen
güçlerinin timsah gözyaşları
Yeni bir sosyal demokrat
parti arayışı
Ölümlerin gerçek sorumlusu
aynı karanlık odaktır!
  İşçi ölümlerinin hesabını sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  İş cinayetlerinin sorumlusu barbarlık düzeninden hesap soralım!
  TEKEL işçilerinin Ankara nöbeti sürüyor!.
  Entes direniş güncesi
  Bursa’da “İşten atmalar yasaklansın!
İşsize iş!” forumu
  İşçi ve emekçi hareketinden
  Bir yargısız infaz dosyası daha: Alaattin Karadağ cinayeti
  Karadağ cinayeti dosyası açıklandı...
  Yeraltı nehirlerimizin
asi damarı Alaattin Karadağ’a!
  Erdal Eren eylem ve
etkinliklerle anıldı
  İzmir Devrimci Liseliler Birliği’ne
gözaltı terörü!
  Metal işçileri kurultay kürsüsünde
birliğini ve mücadelesini tartıştı...
  Dünyadan..
  Kopenhag’daki iklim zirvesi emperyalistlerin kirli yüzünü gizlemeye yetmiyor...
  Hillary Clinton Latin Amerika
ülkelerini tehdit etti!
  DTP’nin kapatılmasının
hatırlattıkları -M. Can Yüce
  Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Faşist ablukayı yarmak için!

Son günlerde önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir süredir Kürt halkı militan eylemlerle devletin tasfiye planlarına karşı öfke ve tepkisini ortaya koyuyor. Devlet kendisini çaresiz bırakan bu öfke patlamasını kontrol altına almaya çalışırken hiçbir mantığa sığmayan Tokat eylemi gerçekleşti. Bu tümüyle tartışmalı eylem, Kürt halkının sokaklara taşan öfkesi karşısında kitlesel bir gerici cereyanın uyandırılması için bulunmaz bir fırsat oldu. Sokaklarda Kürt halkının karşısına sivil faşist güruhlar çıkarılmaya başlandı.

Bu aşamada DTP’nin kapatılması kararı düzen cephesinin yeni bir saldırı hamlesi olarak gündeme geldi. Bu saldırı Kürt hareketine yönelik açık bir meydan okuma anlamına geliyor ve gözdağı verilmeye çalışılıyordu. Fakat bu meydan okuma karşısında DTP milletvekilleri milletvekilliğinden istifa etme kararı aldılar. Bu durum düzen cephesini yeni bir açmaza sürükledi.

Bu durum doğal olarak Kürt halkının kurulu düzenden uzaklaşması sonucunu verecektir. Düzen ve devlet, dimyata pirince giderken elindeki bulgurdan olma tehlikesiyle yüzyüze kalmıştır. Bu noktada düzen cephesinden atılacak ilk adımlardan biri meclisten istifaların önüne geçebilmektir. Göründüğü kadarıyla istifalar kabul edilmeyecektir. Mevcut yasalar böyle bir olanağı tanımaktadır. Böylelikle Kürt hareketinin meclisle bağları korunmaya çalışılacaktır.

Fakat bundan daha önemlisi sokaktaki hareketliliğin nasıl dizginleneceğidir. Zira faşist güruhların sistematik olarak Kürtlerin karşısına çıkarılması giderek toplum düzeyine yayılan bir iç çatışmayı beslemektedir. Bu ise durumun iyice içinden çıkılamaz hale gelmesi demektir. İpleri çözülen faşistler son günlerde işi kalaşnikoflu katliamlara kadar vardırmışlardır. Tırmandırılan şovenist histeriden güç olarak silah kullanmaya başlayan faşist beslemeler, bu eylemlerinin sonucunda serbest bırakılarak açıkça da desteklenmişlerdir. Bu durum, bundan sonra benzer saldırıların artmasına yolaçacaktır. Olayların bu biçimde gelişmesi, Kürt-Türk çatışması tehlikesini arttırmakta, ateşle oynanmaktadır.

Kuşkusuz bu durum bir sıkıyönetim rejiminin yolunu açmak üzere de değerlendirilebilir. Ya da zaten olaylar düzenin belli bir kesimi tarafından bu çerçevede bilinçli bir biçimde yönlendiriliyor da olabilir. Sonuçta gelişmeler giderek bu tür bir rejimi düzen için bir ihtiyaç haline de getirebilir. Kendi ipinin de çekilmesini kolaylaştıracağı için AKP’nin işine gelmese de, mevcut siyasal gerilim ve çatışma denetlenemez hale gelirse, bu durum belli bölgelerde sıkıyönetime geçiş için güçlü bir bahane olarak kullanılabilir.

Diğer taraftan, bugün düzen cephesinin bir sıkıyönetim tehditini Kürt hareketini ve toplumsal muhalefeti terbiye etmek için kullandığını da unutmamak gerekir. Bu çerçevede bir sıkıyönetim rejimi, hem bir olasılık hem de bir tehdit olarak bugün egemenlerin elinde bir silah olarak durmaktadır.

Bu silahın tehdit olarak kullanılmasıyla Kürt hareketi denetim altına alınmaya çalışılmaktadır. Fakat baskı ve zor ile mesafe almak mümkün değildir. Çünkü onyıllardır en koyusundan faşist baskı ve terörle yüzyüze kalmış, büyük bedeller ödemiş olan Kürt halkı gelinen yerde yeni bedeller ödemekten kaçınmayacaktır. Bugün ancak kararlı bir mücadeleyle sonuç alınabileceği yönündeki inanç, Kürt emekçi kitleleri içinde her zamankinden daha fazladır. Dolayısıyla baskı ve terör silahının ters tepme ihtimali yüksektir.

Mevcut durumda düzen açısından başka adımların atılması da gündeme gelebilir. Gerekli olan, düzene yönelik çözüm beklentilerini yeniden diriltecek adımlardır. Ancak bunun bugüne kadar “açılım” kapsamında verileceği söylenen güdük haklarla olmayacağı açıktır. AKP hükümeti her şeye rağmen açılıma devam edeceğini söylemekle beraber, yapabileceği fazla bir şey yoktur. Açılım kapsamında atılacağı söylenen adımların anlamlı bir etki yaratması da mümkün görünmemektedir. Ancak Abdullah Öcalan ile yeni bir anlaşma zemini oluşturulduğu koşullarda “açılım süreci”ne yeniden ivme kazandırılabilir. Çünkü mücadele içideki Kürt kitlelerinin düzenin belirleyeceği sınırlara dönmesi ancak Öcalan’ın inisiyatifiyle mümkündür.

Buraya kadar düzen gericiliğinin izleyebileceği yollar üzerine durduk. Sermaye devleti, inkar üzerine kurulu Kürt politikasının iflasını “açılım” yoluyla aşmaya ve düzeni yeni temeller üzerinden restore etmeye çalışmaktaydı. Ancak gelinen yerde bir kez daha yaşanan tam bir iflas olmuştur. Kürt halk kitleleri üzerinde kurulmaya çalışılan denetim bir kesimi üzerinde önemli ölçüde kaybedilmiştir.

Kuşkusuz düzenin düştüğü durum devrimci mücadeleyi geliştirmek açısından önemli bir olanaktır. Fakat sorun bu olanağın bu doğrultuda değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorunudur. Bu hem Kürt hareketinin ve hem de her iki halkın devrimci geleceği açısından kritik önemdedir. Ancak bir kez daha devrimci bir sınıf hareketinden yoksunluk kendisini yakıcı biçimde hissettirmektedir. Zira devrimci bir sınıf hareketinin varlığı koşullarında, bugün düzenle köprüleri atan Kürt halkının mücadele enerjisi düzeni hedef alan bir devrimci iktidar mücadelesine bağlanabilir, egemenlerin halkları birbirine kışkırtma politikası kolayca boşa çıkarılabilirdi. Sermaye devletinin meşru ulusal-demokratik haklarını tanımak yerine ayak oyunlarıyla teslim almaya çalıştığı Kürt halkı ayağa kalktığında, işçi sınıfı ve emekçilerin tam desteğini yanında bulurdu. Bu da emekçi halklar arasında kardeşlik ve dayanışma bağlarını güçlendirir ve düzeni köşeye sıkıştırırdı.

Ancak yazık ki bugün devrimci bir sınıf hareketinden yoksunuz. Düzenin en büyük olanağı ve güvencesi de budur. Zira Kürt halkının haklı öfkesini ve seçilen yanlış hedefleri de kullanarak, en azından toplumun bir bölümünü Kürt halkına karşı belli bir kolaylıkla kullanabilmektedir. Bu da hem Kürt halkına hem de genel olarak işçi sınıfı ve emekçi hareketine büyük zararlar vermektedir.

Komünistlerin ve devrimcilerin önünde duran tablo budur. Olanaklarla, zorluklarla, engellerle dolu bu tablodan güncel görevler çıkarmak, eldeki güç ve imkanları bu çerçevede etkili biçimde kullanmak gerekmektedir. En öncelikli görevlerden biri Kürt halkının meşru mücadelesinin ve öfkesinin haklı nedenlerini döne döne işçi sınıfı ve emekçilere anlatabilmektir. Zira bugün yaşanan öfke patlamasının gerisinde, devletin meşru ulusal-demokratik haklarını tanımak yerine ayak oyunlarıyla Kürt halkını teslim almaya çalışması vardır. Bununla birlikte halkların kardeşliği vurgusu temelinde düzene karşı birlik ve mücadele bayrağını yükseltecek eylem ve etkinlikler büyük bir önem taşımaktadır. Tüm bunları etkili ve güçlü biçimde örgütlemek için ise, devrimci, demokrat, ilerici ve yurtsever güçlerin en geniş mücadele ve eylem birliğini geliştirmek gerekmektedir.