18 Eylül 2009
Sayı: SİKB 2009/36

  Kızıl Bayrak'tan
  “Bölgesel güç” hayalinin gerisindeki
tarihsel suç ortaklığı
  “Kürt açılımı”nın inandırıcılık krizi derinleşiyor
Emperyalist haydutlara geçit vermemek için etkin bir faaliyet!
Kapitalizm kirli ve kanlı
bir düzendir!
Kapitalizm sular altında boğmaya
devam ediyor!
  Sel felaketine ilişkin açıklama ve eylemlerden.
  Eğitim emekçileri hak gasplarına karşı eylemde!
  Kent AŞ işçilerinden Ankara yürüyüşü
  İşçi ve emekçi hareketinden..
  Kürt ulusal sorunu üzerine değerlendirmelerden seçmeler...
Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/2
  Metal İşçileri Kurultayı 3. hazırlık semineri gerçekleşti
  Ulucanlar katliamı ve direnişi 10. yılında..
  Binler 12 Eylül düzenine karşı
alanlara çıktı
  “Sesimizi boğmaya gücünüz yetmez!”
  Zindanlarda tecrit ve işkence artarak devam ediyor.
  Filistin sorununda emperyalist çözüm planları.
  Almanya’da devrimci seçim faaliyetlerinden
  “Devrimin komutanı” devrimle birlikte yaşamaya devam edecek!
  İkiz kardeş: Zorbalık ve ikiyüzlülük! -
M. Can Yüce
  Ape Musa’nın katili sermaye devleti
Kürt sorununu çözemez!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ape Musa’nın katili sermaye devleti Kürt sorununu çözemez!

Musa Anter bütün bir yaşamını Kürt halkının özgürlük umudunu büyütmeye adadı. Mücadelenin karşısına çıkardığı görevlere bütün benliğiyle sarıldı. İnandığı çizgide kararlılıkla, inatla yürüdü.

Bundan dolayıdır ki, 20 Eylül 1992’de, 74 yaşındayken, kontrgerilla devletinin elemanları tarafından katledildi.

Sömürgeci sermaye devleti, halkların kardeşliği için mücadele eden, Kürt halkının özgürlük umudunu büyüten aydınlara hep düşman gözüyle baktı. Faşist çetelerini, kontrgerilla örgütlenmesini, Musa Anter vb. aydınları katletmek için harekete geçirdi.

Musa Anter: Kürt halkının baş eğmez kartalı!

Musa Anter 1918 yılında Nusaybin’in Zivin Köyünde doğdu. Dersim isyanı sırasında gözaltına alındı. Atatürk’ün annesine küfrettiği gerekçesi ile 45 gün gözaltında tutuldu. Ancak daha sonra ‘ağa’nın oğlu olduğu için affedilip serbest bırakıldı. 1941 yılında İstanbul Üniversitesi HukukFakültesini bitirdi, ancak hiçbir zaman avukatlık yapmadı.

Musa Anter henüz 16 yaşındayken ilk tutukluğunu yaşadı. 1959’da ‘49’lar davasından, 1970’lerde Devrimci Doğu Kültür Ocakları davasından, 12 Eylül döneminde ise Kürtçülük propagandası yaptığı gerekçesi ile tutuklandı. Ömrünün 10 yılı aşkın süresini cezaevinde geçirdi. 1971’de kapatılan TİP’in yöneticilerinden olan Musa Anter, Özgür Gündem ve Yeni Ülke gazetelerinde köşe yazarlığı da yaptı.

Bütün bir yaşamını mücadele içerisinde geçiren, mücadelenin karşısına çıkardığı birçok bedeli ödeyen, ömrü boyunca inançlarına sahip çıkan Musa Anter’in sesinden dinlediğimiz şiirde söylendiği gibi; yaşamanın bir başka adı direnmekti. Ape Musa yaşamına yüreğini koyanlardandı! Yüreğinin kovuğunda yaşamayı onursuzluk sayanlardandı!

Musa Anter’i kontrgerilla elemanları katletti!

Ape Musa Kürt halkının özgürlük mücadelesine gönülden bağlıydı. Yetenek ve özellikleri ile Kürt halkına ışık olma görevini aktif bir şekilde sürdürüyordu. Sermaye devletinin ölüm fermanının nedeni de bu özellikleriydi.

Musa Anter’in ölümü uzun yıllar faili meçhul olarak kabul edildi. Ancak ölümünden 13 yıl sonra, Musa Anter’in vurularak öldürülmesinin faillerinden biri olan, kontrgerilla elamanı Abdülkadir Aygan gerçeklere ışık tutan itiraflarda bulundu. Aygan’ın itirafları Musa Anter cinayetinin gerisindeki kontrgerilla devleti ile cinayetin JİTEM ile olan bağlantısını bütün açıklığı ile gözler önüne serdi.

JİTEM adına çalıştığını ifade eden Abdülkadir Aygan, Musa Anter’i öldürmek için eski bir PKK itirafçısını kullandıklarını itiraf etti. Aygan’ın anlatımlarına göre, “Hogir” kod adlı itirafçı Musa Anter’i tanıyordu ve O’nu tekrar PKK’ye katılmak istediğini söyleyerek görüşmeye çağırdı. Musa Anter’i almaya Hamit isimli biri gönderildi. Altlarında ise JİTEM’in Yeşil’e armağanı bir Land Rover vardı. Musa Anter, Orhan Miroğlu’nu da yanına alarak, onları Hogir’e götürecek Hamit’le beraber bir taksiye bindi. Taksi hareket ettikten bir süre sonra Hamit’in heyecanlı davranışlarından dolayı Musa Anter ortada bir gariplik olduğunu sezdi. Kendisinden şüphelenildiğini fark eden Hamit, “geldik” diyerek arabayı durdurdu. Orhan Miroğlu ile beraber araçtan inen Musa Anter’i birkaç el ateş ederek kafasından vurdu.

Kontrgerilla devletinin baskıları devam ediyor

Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen kirli savaş devam ediyor. Kürt halkına yönelik baskı ve terör devam ediyor. Şemdinli’de Umut Kitapevi’nin bombalanması eyleminin failleriyle ilgili verilen ceza Yargıtay tarafından bozuluyor. Katliam sanıkları olan kontrgerilla elamanları tek tek serbest bırakılıyor. KESK üyeleri, yöneticileri, halkların kardeşliğini savundukları, DTP yöneticileri Kürt sorununu dile getirdikleri için tutuklama terörüne maruz kalıyor. Meşru hakları için eylem yapan Kürt halkına, biber gazı, cop, tekme, tokatla yanıt veriliyor. Uyduruk gerekçelerle gözaltına alınıp işkencelerden geçirilen Kürt çocukları uydurma gerekçelerle tutuklanıyor. Haklarında onlarca yıl hapis cezası isteniyor.

Son gelişmeler, Kürt halkının boş söylemlere aldanmaması, Kürt sorununun çözümü çerçevesinde somut adımlar atılmasını beklememesi gerektiğini tüm açıklığıyla göstermiştir. Kürt halkı ancak Türkiye işçi sınıfı ile birlikte kararlı direnişini yükselterek demokratik hak ve özgürlüklerini kazanabilir, faili meçhul cinayetlerin hesabını sorabilir.


 

 

 

Devrimci ozanımızı ölümünün 24. yılında saygıyla anıyoruz...

Ruhi Su: Ezilenlerin gür sesi

20 Eylül 1985 tarihinde yitirdiğimiz Ruhi Su, ölümünün üzerinden geçen 24 yıla rağmen kendini halkına adamış devrimci bir ozan olarak hafızalarımızdaki yerini koruyor. Ruhi Su’nun devrim davasına adanmış “ezgili yüreği” burjuvazinin çürümüş ve kokuşmuş düzenine inat aradan geçen on yıllara rağmen ilerici ve devrimciler şahsında yaşamaya devam ediyor.

1912 yılında Van’da Ermeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen devrimci ozan Ruhi Su, annesini ve babasını hiç tanıyamadı. 10 yaşına dek ona sahip çıkan yoksul bir ailenin yanında kaldı, daha sonraki eğitim yaşamı öksüzler yurdunda ve yatılı okullarda geçti.

Öksüzler yurdunda tanıştığı müzikle emekçilerin acılarını ve isyanını birleştirdi. Halkın ezgilerini devrim davası için seslendirdi. Önce Müzik Öğretmen Okulu’na girdi, daha sonra Devlet Konservatuarı’nda Şan bölümünde eğitim gördü. Bir süre müzik öğretmenliği yaptıktan sonra opera sanatçısı olarak çalışmaya başladı.

Aldığı batı müziği eğitiminin yanında, hiçbir zaman türkü söylemekten vazgeçmeyen devrimci ozan, konservatuvarda aldığı eğitimle türküleri ustaca yorumlayarak kendine özgü tarzını yarattı. O kendine özgü sesi ve tarzıyla Pir Sultanlar’ı, Karacoğlanlar’ı, Nesimiler’i ve daha nice halk ozanını günümüze taşıdı. Türkülere sevdası, onu Anadolu’nun türkülerini derlemeye, Nazım’ın şiirlerini bestelemeye itti.

Ruhi Su, örgütsüz bir sanatçı olarak devrim davasının savunulamayacağını biliyordu. Bu yüzden tüm yaşamını devrim davasına adamayı seçti. 1950’li yıllarda devletin “komünist avı” sırasında gözaltına alındı, işkence gördü ve 5 buçuk yıl zindanda kaldı. Opera sanatçılığı ve hocalık görevi devlet tarafından sona erdirildi. Zindan hayatının ardından ise sefalet içindeki sürgün yılları başladı, kara listeye alındı. Konser vermesi, plak çıkarması ve program yapması yasaklandı.

1960’ta İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu’nda sahneye çıkan Ruhi Su, bir yandan da halk türkülerini kaydedip arşivleme görevini üstlendi. Bu arada radyoda da “Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor” adlı radyo programı yaptı. Bu programlardan birinde söylediği “Serdari halimiz böyle n’olacak? Kısa çöp uzundan hakkın alacak” türküsü nedeniyle radyodaki işine son verildi.

Söylediği türkülerdeki siyasi vurgular yüzünden aleyhinde kampanyalar başlatılan ve işini kaybeden sanatçı, türküleri derleyip yeniden yorumlama işine kendi başına devam etti. 1975’te Sümeyra Çakır’la birlikte Dostlar Korosu’nu kurdu. 1978’den sonra ürettiği kasetlerle halk müziğinin yaygınlaşmasını sağladı.

12 Eylül askeri faşist darbesine denk gelen hastalık sürecinde yurtdışında tedavi görmesi engellenen Ruhi Su, ilerleyen hastalığı nedeniyle 20 Eylül 1985 tarihinde yaşamını yitirdi. Ruhi Su’yu zindanlara atan, ilerleyen hastalığının tedavisini engelleyen 12 Eylül cuntası O’nun emekçilerle olan bağını koparamadı. Devrimci ozanın cenazesi de yaşamı gibi görkemliydi. Ruhi Su’nun cenaze töreni, 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından gerçekleştirilen en büyük ve görkemli gösterilerden birine tanıklık etti.

Devrimci ozan Ruhi Su, bugünün yoz kültürünün temsilcilerine ve sahte sanatçılarına karşı hala aramızda, hala işçilerin ve emekçilerin haklı mücadelesinin yanı başında.

Devrim ve sosyalizm mücadelesine olan inancıyla halkın ezgilerini dillendiren devrimci ozan Ruhi Su, sanatın bir “eylem” olduğunu söyledi ve böyle yaşadı. O, düşüncesini de sevgisini de sanatında ortaya koydu. Devrimci ozan olarak sanatı bir eylem aracıydı.

Ruhi Su, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemi taşıyan “ezgili yüreğiyle” sömürü düzenine karşı söylediğimiz marşlarda, türkülerde yaşamaya devam ediyor, edecek...

Yaşamını devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış devrimci ozan Ruhi Su’nun anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.