18 Eylül 2009
Sayı: SİKB 2009/36

  Kızıl Bayrak'tan
  “Bölgesel güç” hayalinin gerisindeki
tarihsel suç ortaklığı
  “Kürt açılımı”nın inandırıcılık krizi derinleşiyor
Emperyalist haydutlara geçit vermemek için etkin bir faaliyet!
Kapitalizm kirli ve kanlı
bir düzendir!
Kapitalizm sular altında boğmaya
devam ediyor!
  Sel felaketine ilişkin açıklama ve eylemlerden.
  Eğitim emekçileri hak gasplarına karşı eylemde!
  Kent AŞ işçilerinden Ankara yürüyüşü
  İşçi ve emekçi hareketinden..
  Kürt ulusal sorunu üzerine değerlendirmelerden seçmeler...
Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/2
  Metal İşçileri Kurultayı 3. hazırlık semineri gerçekleşti
  Ulucanlar katliamı ve direnişi 10. yılında..
  Binler 12 Eylül düzenine karşı
alanlara çıktı
  “Sesimizi boğmaya gücünüz yetmez!”
  Zindanlarda tecrit ve işkence artarak devam ediyor.
  Filistin sorununda emperyalist çözüm planları.
  Almanya’da devrimci seçim faaliyetlerinden
  “Devrimin komutanı” devrimle birlikte yaşamaya devam edecek!
  İkiz kardeş: Zorbalık ve ikiyüzlülük! -
M. Can Yüce
  Ape Musa’nın katili sermaye devleti
Kürt sorununu çözemez!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye devleti ABD’nin çıkarları doğrultusunda yeni maceralara hazırlanıyor!

Türk sermaye devletinin ABD’den 12 Patriot bataryası ile 72 adet füze almak için Kongre’den “olur” beklediği ortaya çıktı. Bu silah satışının iki önemli politik boyutu bulunuyor. Bunlardan birincisi, ABD silah tekellerinin bu alışverişten elde edecekleri devasa kârlardır. İkincisi ise, Türk sermaye devletinin ABD emperyalizminin bölgesel hegemonyasının pekişmesi politikası çerçevesinde üstleneceği yeni rollerdir.

Bu, Türkiye’nin tarihteki en büyük silah alımıdır. Bu silah alımı ile ABD emperyalizminin silah tekellerine 12 milyon TL tutarında para ödenecek. Böylece Türkiye ABD’den en fazla silah alan ülkeler sıralamasında birinci sıraya yükselecek.

Sorunun ikinci boyutu ise politiktir. ABD Türkiye’ye silah satışını İran’ın füze sistemlerine sahip olmasına dayandırıyor. Bu silah satışı ile İran-Türkiye çatışmasını körüklemek istiyor. Amerikan füzelerine sahip olan Türk sermaye devleti, İran’a karşı ABD ile birlikte aynı safta yer almış olacak. ABD hesabına yeni silahlanmayla daha da güçlenen Türkiye, Rusya, Suriye, Yemen’i, ilerde belki de başka bölge ülkelerini tehdit etmeye başlayacak.

Bu silah alımı, Türk sermaye devletinin ABD safında yeni görevlere soyunacağının habercisidir. Bu füze sistemine Türkiye, bölgede ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği için sahip olabilecektir. Zira, ABD emperyalizminin politikaları doğrultusunda bir rol üstlenmeden, sermaye devletinin bu türden silah sistemlerine sahip olması mümkün değildir.

Bu silah satışı için ABD Kongresi’nden onay istendi. Onay gerekçesi, “bölgede barış ve istikrarın devamı için ABD’nin ortağı olan Türkiye’nin etkili bir savunma kapasitesine ulaşması ve bölgede askeri bir denge oluşturulması”na dayandırıldı. Pentagon’a bağlı olan Savunma Güvenlik ve İşbirliği Dairesi’nin (DSCA), silah satışına ilişkin olarak yaptığı açıklamada ise şunlar söylendi: “Türkiye, bölgede ABD’nin barış ve istikrarı sağlamada ortağıdır. Bölgede kabul edilebilir bir askeri denge sağlamaya katkı çerçevesinde NATO müttefikimize, güçlü, kendini savunma kapasitesine sahip olmada yardım sağlamak ABD’nin ulusal çıkarı için elzemdir. Bu önerilen satış da bahsedilen bu amaçlarla tutarlıdır.” Tüm bu açıklamalar, silah alımıyla Türk sermaye devletinin, ABD’nin safında yeni çatışma alanlarına sürüleceğinin açık göstergesidir.

30 Ağustos’ta öne çıkarılan “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye!” sloganı da böylece ete-kemiğe büründü. Bu sloganla hedeflenenin, orduyu silah teknolojisi açısından güçlendirmek olduğu anlaşılıyor. Oysa gücünü sadece silahtan alan ordular, en güçlü oldukları zamanda bile, kendilerinden daha zayıf ama haklı olan halkların orduları karşısında bozguna uğramışlardır.

Almanya ve Japonya’nın faşist orduları en güçlü ordulardı ama yenildiler. Ondan önce de Napolyon’un orduları Avrupa’nın en güçlü ordusuydu ama o da yenildi. ABD ordusu Vietnam’da yenildi. Irak’ta, Afganistan’da ise hiçbir modern silah teknolojine sahip olmayan halkların direnişi karşında büyük bir çaresizlik içinde kıvranıyor. TSK da silah üstünlüğüne rağmen Kürt halkının mücadele direncini kıramıyor.

12 milyon TL’lik silah alımı ile aynı zamanda dinci partinin, dış politikaya dair iddiaları da tamamen boşa çıktı. AKP’nin sözcülerinin “komşularla sıfır sorun” esasına dayalı söyleminin koca bir yalandan ibaret olduğu görüldü.

ABD açısından bölgede yeni bir dengeye ihtiyaç duyulmasında, birçok ayrıntının yanı sıra bazı temel gelişmeler rol oynuyor. ABD Irak’tan çekilmeyi planlıyor. İran’ın geliştirmekte olduğu nükleer enerji programı ile Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesiyle birlikte Kafkaslar’da eski etkinliğine geri dönmesinden endişeleniyor. Bu gelişmeler, Obama’nın Türkiye ziyaretinde de birçok kez vurguladığı gibi, Türk devletinin ABD açısından önemini arttırıyor.

ABD aynı zamanda, İran’ın iç dengelerine daha fazla müdahale etmeye ve İran ile Rusya arasındaki mesafeyi açmaya çalışıyor. Bunu için de sermaye devletinin eline havucu ve sopayı tutuşturuyor.

Türkiye aracılığıyla gerçekleştirilen “Ermenistan açılımı”yla da, Ermenistan’ın Rusya etkisinden uzaklaştırılması hedefleniyor.

ABD emperyalizminin desteği ile Türk devleti Ortadoğu’da önemli bir askeri güce ulaşmış, askeri donanım açısından bölge ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar güçlenmiştir. Dünden bugüne Türk ordusu, hem ABD’nin silah tekelleri için önemli bir pazar oldu, hem de bölgede ABD çıkarları için tepe tepe kullanıldı. Şimdi de ABD’nin ihtiyaçları çerçevesinde kullanılmak için silahlandırılıyor. Şimdi de 12 milyar TL’lik silah alımı yaparak kanlı hizmetlerine hız vermek istiyor.

12 milyar YTL’lik silah alımının nedenlerini ve yaratacağı sonuçları işçi ve emekçilere anlatmalı, bu çerçevede etkin bir ajitasyon ve teşhir faaliyeti yürütmeliyiz. Emperyalist köleliğe, emperyalistlere tanınmış her türlü ayrıcalığa, gizli ve açık kölelik anlaşmalarına son verilmesi, emperyalist askeri üs ve tesislerin kapatılması vb. istemlerle mücadeleyi örgütleme sorumluluğu önümüzde durmaktadır.

 

 

 

 

Taşeronluktan aktif saldırganlığa geçiş!

Geçtiğimiz günlerde ABD yönetiminin, “İran’dan gelecek tehdide karşılık” Türkiye’ye 7.8 milyar dolarlık (12 milyar TL) Patriot füzesi satışı için Kongre’ye başvurduğu kamuoyuna yansıdı. ABD yönetiminin Kongre’ye sunduğu gerekçede şunlar denilmektedir: “Türkiye bölgede barış ve denge unsuru olarak ABD’nin ortağıdır. NATO’nun müttefikinin etkili bir savunma kapasitesine ulaşmasına ve bölgede denge oluşturmasına yardımcı olmak, ABD’nin yaşamsal ulusal çıkarıdır.”

ABD’nin “barış ve denge” ile neyi kastettiğini bugün artık sokaktaki çocuklar bile bilmektedir. Afganistan işgali öncesinde “ya bizden yanasınız ya bizim karşımızdasınız” tehditinin Ortadoğu halkları üzerinde ne tür yıkım ve trajedilere yol açtığı da biliniyor.

Obama ile birlikte ABD’nin saldırganlığından vazgeçeceğine dair pompalanan liberal hayallerin çökmesi için çok fazla zaman gerekmedi. Emperyalist-siyonist politikaların çözümsüzlüğü, Filistin sorununun çözümsüzlüğü ile bir kez daha belgelendi.

Bir zamanlar Amerika’nın “arka bahçesi” olan Latin Amerika’da yükselen “sol dalga” karşısında yaşanan çaresizliğe karşı Honduras’taki gibi faşist darbeleri tezgâhlamak da Obama yönetimine “kısmet” oldu.

Yine Rusya ile Gürcistan krizi üzerinden tırmanan gerilimin “füze kalkanı” projesindeki ısrardan ve nükleer silah tehditinin yeniden savrulmasından kaynaklandığı ortada.

Öte yandan, merkez üssü ABD olan kapitalist ekonomik kriz de, Obama yönetiminin “esneme” olanaklarının sınırlarını göstermiştir.

İran konusunda da Obama yönetimi ile yaratılmaya çalışılan “iyimser hava”nın yerini saldırgan bir hava almaktadır. Son olarak ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Temmuz ayında “İran’ın nükleer çalışmalarından vazgeçmemesi durumunda, komşularının silahlandırılacağı ve bölgede Amerikan savunma şemsiyesinin kurulacağı” yönündeki açıklaması da bunun göstergesidir.

Kısacası, kapitalist krizle birlikte ABD’nin, başta Ortadoğu olmak üzere dünya genelinde emperyalist çıkarları ve politikaları doğrultusunda saldırganlığını sürdüreceği görülmektedir.

ABD’nin Ortadoğu’ya dönük plan ve stratejilerinde temel rol biçilen ülkeler arasında ise İsrail ve Türkiye öne çıkmaktadır. Obama yönetiminin ABD Kongresi’ne, Türkiye’ye satılması istenilen Patriot füzelerinin “ABD’nin yaşamsal ulusal çıkarı” gereği olduğunu söylemesi bunu anlatmaktadır.

ABD’nin Türk sermaye devletini kendi çıkarları doğrultusunda daha aktif kullanmaya dönük planlarını işlettiği bir süreçten geçiliyor. Bu “aktiflik”, yeri geldiğinde ABD adına diplomatik alanda taşeronluk, yeri geldiğinde ise bizzat saldırganlık olacaktır.

Elbette bu süreç yeni başlamış değildir. Gürcistan krizinde sermaye devletinin üstlenmeye “çalıştığı” rol, Ermenistan’la ilişkilerin düzeltilmesine dönük bir dizi çaba, İran’a karşı ABD’nin sözcülüğünün üstlenilmesi, Irak ve Kürt Federe Devleti ile geliştirilen ilişkiler, Suriye ve Filistin ile İsrail arasında soyunulan arabuluculuk rolü, enerji nakil hatlarına ilişkin projelerde üstlenilen roller ve tabiî ki Afganistan’daki işgale verilen destek, sermaye devletinin hizmetlerinden bazılarıdır.

ABD’nin sermaye devletini Ortadoğu’ya dönük planlarında daha aktif kullanma planı, Obama yönetimince peşpeşe gerçekleşen üst düzey ziyaretlerden de yansımaktadır. Bu süreçte sermaye devleti ABD’nin “Kürt planı”nı, özünde Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesini tasfiye etmeyi amaçlayan “demokratik açılım” aldatmacasını devreye sokmuştur.

Öte yandan, Afganistan işgaline dönük NATO çerçevesinde Türkiye’den talep edilen muharip güç sorunu, ABD’nin aktif işbirliği beklentisinin en başında yeralmaktadır. Nitekim Obama’nın Türkiye ziyaretinde gündeme getirdiği ilk konulardan biri olmuştur. Aynı talep NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in geçtiğimiz haftalara gerçekleştirdiği ziyaret sırasında da tekrarlanmıştır.

Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere ABD, sermaye devletine biçtiği aktif taşeronluk rolünü daha aktif politika ile birleştirme çabasındadır. Patriot füzelerinin satışı için ABD Kongresi’ne yapılan başvuru bunu anlatmaktadır. Bu girişimin, Erdoğan’ın efendisinin huzuruna çıkacağı günlerin öncesine denk gelmesi de rastlantı olmasa gerek.

Sermaye devleti, tıpkı Kore’de olduğu gibi, bir kez daha emperyalistlerin çıkarları uğruna işçi ve emekçi çocuklarının kanını dökmeye hazırlanmaktadır. Füze alımı için 7.8 milyar doların gözden çıkarılması bunu göstermektedir.