Kızıl Bayrak'tan...
Bugün önümüzde üstesinden gelmemiz gereken bir dizi mücadele görevi duruyor.
Bu görevlerden biri İstanbul’da yapılacak olan İMF-DB Zirvesi’ne karşı güçlü bir mücadele barikatıyla çıkabilmektir. Halihazırda bunun için hazırlıklara başlanmıştır. Merkezi bir mücadele platformu kurulmuş ve bir eylem programı çıkarılmıştır.
Birkaç haftayı bulan bu eylem programını hayata geçirmek büyük önem taşıyor. Zira hedef kendi başına emperyalist haydutlara İstanbul’u dar edip etmemek değil, işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesini yükseltebilmek, işçi sınıfını politikleştirmek ve mücadele alanlarına taşımaktır.
Bundan dolayıdır ki, bu süreci etkili bir kitle çalışması olarak düşünmeli, kurgulamalı ve örgütlemeliyiz. Bunun için bir yandan yaygın ve etkili bir ajitasyon ve teşhir çalışmasıyla işçi ve emekçileri mücadeleye çağırmalıyız. Diğer yandan ise böylelikle oluşturulacak duyarlılıkları yaratıcı yol ve yöntemlerle örgütlemeliyiz. Öyle ki, yapılacak eylemlere, sürekli artan sayıda işçi ve emekçiyi katabilmeyi hedeflemeli, elimizdeki güç ve imkanları bu doğrultuda seferber etmeliyiz.
Önümüzdeki mücadele görevlerinden bir diğeri ise Ulucanlar direnişidir. Vahşi bir katliamla birlikte unutulmaz bir direnişin adı olan Ulucanlar 10. yılında. 10. yılında olması bu tarihsel yıl dönümünü çok daha anlamlı kılıyor. 10. yılında Ulucanlar şehitlerini anmak, Ulucanlar vahşetini ve nedenlerini anlamak ve en önemlisi de Ulucanlar direnişinden öğrenmek büyük önem taşıyor. Özellikle bu katliamda kaybettiğimiz iki önder yoldaşımız şahsında partinin değerlerini ve birikimlerini kavramak, özümsemek ve işçi-emekçilere taşımak sorumluluğu önümüzde duruyor.
Bu kapsamda Ulucanlar direnişinin 10. yıl dönümünü hak ettiği biçimde karşılamak için hazırlıklarımızı büyük ölçüde tamamladık. Şu an mezar anmaları, basın toplantıları, eylem ve etkinlikler biçiminde özetlenebilecek bir program oluşturulmuş durumda. Bu programı en güçlü biçimde hayata geçirebilmeliyiz. Ancak bununla birlikte onu besleyecek ve güçlendirecek bir tarzda da hareket etmeliyiz. Bu çerçevede özellikle de Ümit ve Habip’in davasını genç güçlere anlatmayı temel önemde bir görev olarak görmeliyiz.
Net bir programa bağlanmış olan bu mücadele görevlerinin yanı sıra, sınıf mücadelesinin olağan seyri içerisinde her zaman yapılması gereken mücadele ve müdahale görevlerimiz de var elbette. Ayrıca sel felaketinde olduğu gibi olağanüstü bir takım gelişmeler de önümüze anlık reflekslere karşılanması gereken görevler çıkarıyor. Fakat bu yoğunluk bizi dağıtmamalı, güç ve imkanların yetersizliği umudumuzu kırmamalıdır. Önemli olan mevcut güç ve imkanları devrimci iktidar hedefi doğrultusunda belli bir plan dahilinde değerlendirmek, mücadele görevlerini siyasal yaşamımızın oturduğu sınıf zeminde gerçekleştirmektir. Günlük ile tarihsel, olağan ile olağanüstü, öncelikli ile tali, örgütlenme ile eylem, strateji ile taktik arasında doğru ve sağlıklı ilişkiler de böylelikle kurulmuş olur. |