10 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Barack Obama’nın Türkiye ziyareti…
  ABD ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının yanındayız!..
Kapitalist emperyalizmin vurucu
Adana’da NATO karşıtı protesto…
Obama protestolarla karşılandı...
  Efendi Obama’ya uşaklara yaraşır bir karşılama!
  Türk sermaye devletinin NATO şovu...
  1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...
  Devrimci seçim çalışmamızın sonuçları
  Adana: Tempolu bir devrimci seçim çalışması...
  Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kurtiş işçilerinden açıklama:
  İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!
  Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…
  Gençlikten...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…

“Uzlaşmacı sendikal anlayışa karşı devrimci sınıf sendikacılığını temsil ediyoruz!”

- 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü sonrasında Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nde yaşananlar, basınımıza belli oranda yansımıştı. Bu olayla ilgili son gelişmeleri anlatır mısınız?

Tokat’ta yaşadığımız soruşturma skandalını basına yansıtmadan önce de bir dizi eylem gerçekleştirmiştik zaten. Olayı anlatan kısa bir metin hazırlayıp KESK’in tüm şubelerine mail olarak gönderdik. Hem bu yazı, hem de olayın ilerici-devrimci yayın organlarına yansıması işin ciddiyetinin anlaşılmasını sağladı diye düşünüyorum. Zaten bizim de amacımız, içine düşürülmeye çalışıldığımız girdabı belli oranda ilerici kamuoyuna anlatmaya çalışmaktı. Bu olay kısa sürede sadece Tokat’ta değil birçok şubede tartışılır oldu.

- Bu tartışmaların size yansıması nasıl oldu?

Bize açılan soruşturma gerekçeleri inanılmaz tepki aldı. Özellikle 8 Mart’ı “Emekçi Kadınlar Günü” olarak anmanın bir suçlama olarak karşımıza çıkarılması emekçilerde büyük bir şaşkınlığa neden oldu. Diğer soruşturma gerekçeleri için de aynı şeyler söylendi. Birçok şubeden arkadaşlar bizleri arayarak desteklediklerini, hatta bu olayla ilgili imza kampanyası başlatacaklarını belirttiler. İmza kampanyası da başladı hemen sonrasında. Bizler de Tokat’ta imza kampanyası başlattık.

Bu olay mücadeleci sendikal anlayış ile uzlaşmacı sendikal anlayışı Tokat’ta karşı karşıya getirmiş oldu. Uzlaşmacı sendikal anlayış uzun yıllardır sendikalarımıza hakim olan bürokratik reformist anlayıştır. Bu anlayışın sendikalara bakışı da mülkiyetçi ve yasakçıdır.

Sadece devrimci, ilerici unsurları değil kendisinden farklı düşünen ve bu düşüncelerini pratiğe dökmeye çalışan emekçileri yeri geldiğinde bürokratik mekanizmalarla susturmaya, ezmeye çalışmak bu anlayışın dışavurumudur.

Mücadeleci sendikal anlayış ise, 8 Mart’ı örgütleyen emekçilerin savunduğu sınıf sendikacılığı anlayışıdır. Bizler sendikaları emek örgütü olarak görmekteyiz. Sendikaların gerçek sahiplerinin de 8 Martlar’ı, 1 Mayıslar’ı yaratanlar olarak görüyoruz.

Bu iki anlayış yıllardır bizim sendikamızda şu veya bu şekilde karşı karşıya geldi.

 - Tokat Eğitim-Sen Şube Başkanı tarafından diğer şubelere ve basına “Basına ve Kamuoyuna” başlıklı bir metin gönderildi. Olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Metni biz de okuduk. Ağlanacak duruma güler hale geldik. Zira bahsi geçen metin “ava giderken avlanan” bir anlayışın dışavurumu ve bunun acısıyla yazılmış bir metindi. Onlar soruşturma ile bizi hizaya çekeceklerini sanıyorlardı, ama kısa sürede sorgulanan onlar oldu.

Sırası gelmişken Kızıl Bayrak’ta da çıkan haberle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Haber işçinin ve emekçinin sesi Kızıl Bayrak gazetesinde çıkınca şubede deprem etkisi yarattı. Yönetimden kişiler haberi çoğaltarak bazı üyelere dağıttılar ve karalama kampanyasına başladılar. Bizi “ilkesizlik”le suçlayan arkadaşlar inanılmaz ölçüde  “ilkeli”  davrandılar ve “bize iyi ki gerici diyorlar başımız belaya girmez en azından” diyerek sevindiler. “Bu bürokratik yoz anlayıştan hesap soralım!” çağrısını ise fiziki bir hesap sorma olarak anlayacak kadar politik birikimden mahrum olduklarını gösterdiler.

Düşünebiliyor musunuz, Kızıl Bayrak’ta çıkan metnin çıktısını alarak ev ev dolaşan ve aktif üyelerini karalamaya çalışan yönetici arkadaşlar SSGSS Yasası çıkarken, TİG süreci yaşanırken ya da herhangi bir işyerinde herhangi bir sorun yaşanırken kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Sermayenin saldırıları sözkonusu olduğunda emekçilerin tepkisini örgütlemeyen, mücadeleyi büyütmeyen bu anlayışlar bizleri karalamak için canla başla çalıştılar! Doğrusu buna söyleyecek söz dahi bulamıyoruz…

- Olaya hem KESK hem de Eğitim-Sen genel merkezlerinin yaklaşımı nasıl oldu?

Sorunla ilgili genel merkezle de görüştük. Sekreterimiz yaşanan olayla ilgili üzgün olduğunu belirtti. Olayın kısa sürede bitirilmesi için talepte bulundu ve “kol kırılır yen içinde kalır” misali sessizce beklememizi rica etti. Biz de bu atasözünün doğruluğuna inanmadığımızı belirttik. Zira bu tür gerici tutum ve davranışlar ancak tabanın basıncıyla geri püskürtülebilir. Bunu bildiğimiz için, amacımız yapılan yanlışı en geniş emekçi kesimlere duyurmak ve ilerici, devrimci kamuoyu oluşturmaktı. Bunun için sessizce beklemedik. Eğer bekleseydik bürokratik mekanizma işleyecek ve muhalif sesler bir kez daha susturulmuş olacaktı.

- Olaya dair Eğitim-Sen Genel Merkezi’nin herhangi bir girişimi oldu mu?

5 Nisan’da Eğitim-Sen Örgütlenme Sekreteri ve Genel Sekreterimiz Tokat’a geldiler. Olayı önce şube yönetim kurulu, disiplin ve denetleme kurullarının olduğu bir toplantıda değerlendirdiler. Bu toplantı sonrasında 8 Mart’ın örgütlenmesinde emeği bulunan yaklaşık 15 arkadaşla birlikte, genel merkezden gelenlerle biz de toplantı yapmak istedik.

Bir saat süren toplantıda 8 Mart’ı örgütleyen arkadaşların herbiri sürecin farklı noktalarını anlatarak yaşanan sıkıntıları dile getirdiler. Hem zamanın sıkışıklığı hem de üye toplantısı yapılacağı gerekçesiyle bu konu genel üye toplantısına bırakıldı. Toplantının ilk dakikalarında sendikamıza üye olamayanstajyer ve ücretli eğitim emekçileri “hukuksal” gerekçelerle dışarı çıkarılmak istendi. Bir arkadaşımızın “Eğitim-Sen bu anlayışlar yüzünden kaybediyor, ben bu sendikaya üye olamıyorsam bu benim suçum değil!” sözleri yine hukuksal gerekçelerle bastırılmaya çalışıldı. Genel merkez yöneticilerinin “Sen kaç yıllık öğretmensin? Böyle nasıl konuşursun?” şeklindeki müdahalesi gerilimi daha da tırmandırdı. Hatta konuşmaların birinde genel merkez yöneticisi arkadaşlarımızın “bu yönetimleri beğenmiyorsanız yönetime gelin!” öğüdü ile de karşılaştık.

Buradan bir kez daha belirtmek istiyoruz ki, bizler devrimci sınıf sendikacılığını savunuyoruz. Bu anlayışı işyerinde, sendikada, yönetimde, kısaca nerede olursak olalım savunmak bizlerin görevi ve sorumluluğudur.

-  Dışarıya çıkarılmaya çalışılan arkadaşlar 8 Mart sürecinde Eğitim-Sen adına yapılan etkinlikte görev alan arkadaşlar değil mi?

Tabii ki! Bunu defalarca belirttik. Bu tartışma sonrası kısa bir ara verildi. Toplantının sonucunda genel merkezden gelen arkadaşlar yaşanan olayla ilgili üzgün olduklarını, bir daha yaşanmamasını umut ettiklerini, denetleme kurulunun hatasını kabul ettiklerini belirttiler. Tokat Şube Başkanı da yaşanan olumsuzluklardan dolayı özür dileyerek bir daha yaşanmamasını temenni etti.

Ancak bu türden “özür”lere rağmen samimi bir tutumla karşılaştığımızı söyleyemeyiz. Bize açılan soruşturma maddeleri gerçekten inanılması zor maddelerden oluşuyordu. Bu keyfi tutum karşısında gösterdiğimiz tepki ve bu tepki sonucunda Türkiye genelinde emekçiler tarafından sahiplenilmemiz, hem şubede hem de merkezde yankısını buldu. Sürece müdahale etmek zorunda kaldılar. Gelen arkadaşlar konuşmaları boyunca soruşturma maddeleri konusunda tek kelime etmediler.

Ayrıca denetleme kurulunda yer alanların bu toplantıda “gene olsa gene aynısını yaparız” söylemi ve bunun karşısında tutumsuz kalınması bu özürlerin samimi olmadığını gösteriyor.

- Hem soruşturmaya uğrayanlar hem de 8 Mart sürecine katılanlar olarak başka talepleriniz de vardı. Bu talepleriniz ne oldu?

Mesela komisyonların tekrar kurulması ve çalıştırılması, devrimci, ilerici basının sendikamıza sansürsüz girebilmesi, her emekçinin fikirlerini özgürce belirtmesi gibi. Bu taleplerimizin de karşılanacağı konuşmalarda söylendi. Ama bizlerce meşruluğu kalmayan denetleme kurulunun istifasının olmayacağını söylediler. Oysa denetleme kurulunun “gene böyle bir şey olsa aynısını yaparız ” söylemi orta yerde durmaktadır.

- Son olarak ne söylemek istersiniz?

Bizler en baştan beri sendikamızdaki bürokratik mekanizmaya karşı mücadele verdik. Bizim bireylerle hiçbir işimiz olmadı. Kimseyi karalamadık, yalan yanlış haber yapmadık. Ne yaşadıysak bunları ilerici kamuoyuyla paylaştık. Bu süreçten sonra da olayın takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bizler şunu çok iyi biliyoruz ki, bürokratik mekanizma var oldukça bu sorunlar döne döne yaşanacaktır. Sendikalarımızdan bu bürokratik, uzlaşmacı anlayışları etkisizleştiremezsek, yerine devrimci sınıf sendikacılığını yerleştiremezsek, bu ve benzeri olaylar devam edecektir.

Bizler bu sürecin takipçisi olmaya, hem yerelde hem de merkezi düzeyde devam edeceğiz. Tabanda birlikte davranırsak birçok olumsuzluğu aşabileceğimizi gördük. Nasıl gerici yasalara karşı savaşıyorsak, sendikamızdaki bürokratik anlayışla da savaşmalıyız diye düşünüyoruz.

Son olarak, bu süreçte bizleri yalnız bırakmayan Tokat’taki ve ülke genelindeki tüm emekçi dostlarımıza, yoldaşlarımıza ve ilerici, devrimci basına teşekkür ediyoruz.