10 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Barack Obama’nın Türkiye ziyareti…
  ABD ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının yanındayız!..
Kapitalist emperyalizmin vurucu
Adana’da NATO karşıtı protesto…
Obama protestolarla karşılandı...
  Efendi Obama’ya uşaklara yaraşır bir karşılama!
  Türk sermaye devletinin NATO şovu...
  1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...
  Devrimci seçim çalışmamızın sonuçları
  Adana: Tempolu bir devrimci seçim çalışması...
  Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kurtiş işçilerinden açıklama:
  İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!
  Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…
  Gençlikten...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...

1 Mayıs'ta Taksim yasağı kaldırılmalıdır!

Sermayenin her geçen gün yoğunlaşan saldırıları kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı krizle birlikte daha da artmıştır. Bu saldırılar işçi ve emekçi kitlelere kitlesel işten atmalar, daha fazla gaspedilen ve tırpanlanan haklar, düşük ve ödenmeyen ücretler, ücretsiz izinler vb. şeklinde yansımaktadır.

Krizin sonuçlarının ağır bir sosyal yıkımla birlikte tüm dünyada ve ülkede büyük sosyal olaylara ve siyasal çalkantılara yol açabileceği, esası itibarıyla örgütsüz ve dağınık haldeki işçi ve emekçi kitlelerin ortaya koyduğu sınırlı tepkilere dahi bakıldığında, görülebilmektedir. Keza bir başka açıdan seçimlerin ortaya çıkardığı sonuçlar da politik açıdan bunun ipuçlarını taşımaktadır.

Günün devrimci görevi, ekonomik krizi aşmak için çabalayan kapitalist sistemin iflasını her yolu ve yöntemi kullanarak işçi ve emekçilerin bilincine yerleştirmek, kitleleri sistemin aşılması mücadelesine çekmek için her türden sosyal ve siyasal gelişmeye devrimci amaçlar doğrultusunda müdahale etmektir.

Krize karşı mücadelenin görevlerine çubuk büken ve devrimci olma iddiası taşıyan her unsur, krizle iflası açığa çıkmış kapitalist sistemin çelişkilerini sınıf mücadelesi lehine derinleştirmek, işçi ve emekçileri haklı ve meşru talepleri doğrultusunda harekete geçirmek, kitlelerin eylemini ve bilincini sistemin sınırları ötesine taşımak görev ve sorumluluğuyla karşı karşıyadır.

Bu açıdan yaklaşmakta olan 1 Mayıs’a ve ön hazırlık sürecine krize karşı mücadelenin devrimci görevlerinden bakmak, krizin ortaya çıkardığı toplumsal tepkiyi birleşik, kitlesel, kararlı ve militan bir mücadele ekseninde örgütleme hedefiyle yaklaşmak hayati önemdedir.

Son iki yıldır İstanbul’da gerçekleşen 1 Mayıslar’ın Taksim üzerinden devletle açık bir irade savaşına dönüşmesi, Taksim 1 Mayısı’nın kararlılığı ve militanlığının Türkiye genelinde işçi ve emekçilerin, devrimci, ilerici unsurların coşkusunu etkilemesi, her şeyiyle birbirine düşman iki sınıfın ülke düzeyine yayılmış mücadelesinde ileri bir mücadele mevzisi haline dönüşmesi, Taksim kararlılığının damgasını vurduğu son iki yılın 1 Mayısı’nın sınıf ve emekçi hareketinin gelişimi yönünde önemli bir çıkış anlamına gelmesi, krize karşı mücadelede Taksim 1 Mayısı’nın sınıf mücadelesi açısından anlamına ve önemine işaret etmektedir.

Zira Taksim, bir alan tartışması değil devletle işçi ve emekçilerin, devrimci güçlerin irade savaşıdır. İşçi ve emekçi kitleler son iki yıldır bu irade savaşında belirgin bir şekilde kendi özgücüne güvenmeyi, militan mücadele yöntemleriyle saldırılara karşı koyabileceğini, sendikal ihanet barikatının artık parçalanması gerektiğini görmüş, bilince çıkarmaya başlamıştır. Bu yılki 1 Mayıs’ın işçi ve emekçi kitlelerin kapitalizmin krizine karşı tepki ve öfkesinin haykırıldığı, birleşik, kitlesel ve militan bir mücadele mevzisine dönüşmesinin, bunun Taksim 1 Mayısı’nda açığa çıkmasının anlamı ve önemi burada yatmaktadır.

Ancak daha açıktan ifade eden EMEP örneğinde olduğu gibi bir takım reformist liberal anlayışlar, bu anlam ve önemi karartan, Taksim 1 Mayıs’ı iradesini boşa düşürmeye çalışan bir tutum içerisindedirler. Bu liberal yaklaşım, işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı düzen cephesinin krizin yükünü emekçilere yıkma girişimlerine karşı bir yanıt günü olarak anlamlı olacağını ileri sürmekte ancak “dünyanın bugünkü hali içinde 1 Mayıs’ı başka yanlara çekmek, başka türden hesapların vesilesi yapmak, hedef saptırma olur…

Geçmiş yıllardan ders alarak şunu söylemeliyiz ki; bahanesi ve tarihsel iddiaları ne olursa olsun, böyle bir dönemde 1 Mayıs’ta ‘sermayeye bir tokat’ atılmasını ‘alan tartışmaları’na dönüştürmek, yanlışların en büyüğü olacaktır” vb. söylemler eşliğinde Taksim 1 Mayısı’nın altını oymaya çalışmaktadırlar.

Taksim 1 Mayısı’na düzen güçleri de kendi cephesinden saldırmakta, son iki yıldır olduğu gibi bu yıl da Tayyip Erdoğan şahsında rüşvet ve tehditlerle, baskı ve karalamalarla Taksim 1 Mayısı’na saldırmaktadır. Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamalarla, “1 Mayıs’ın tatil ilan edilmesi için gerekli talimatı verdim” rüşvetiyle sendikal bürokrasiye göz kırpmakta, “‘İstediğim yerde istediğimi yaparım’ anlayışı illegal örgütlerin, yeraltı örgütlerinin işidir” söylemleriyle Taksim 1 Mayıs’ını provoke etmeye, 1 Mayıs’ı “davullu zurnalı” kutlanan “emek ve dayanışma” günü olarak ilan ederek altını boşaltmaya çalışmaktadır. “Taksim Meydanı her gün mitinglerin yapıldığı bir meydan haline döner ki artık oranın bütün cazibesi ortadan kalkar. Kusura bakmasınlar” ifadelerini kullanarak bu yıl da Taksim 1 Mayısı’na saldıracaklarının sinyallerini vermektedir.

Çünkü düzen cephesinden de Taksim tek başına alan tartışması değildir. Taksim üzerinden devlet cephesinden yükseltilen tartışmaların, savrulan tehditlerin, baskı ve terörün arkasında sermaye iktidarının işçi ve emekçilere yönelik saldırılarına kararlılıkla devam edeceğinin ilanı, krizin faturasının işçi ve emekçilere ödettirilmek istenmesinin pervasızlığı, sayısız katliamlara imza atan kontrgerillanın ve yöntemlerinin savunulması, hak ve özgürlüklerin artan baskı ve terörle gaspına devam edileceğinin itirafı, uyanmakta olan işçi hareketine yönelik gözdağı yatmaktadır.

Krize karşı 1 Mayıs’ta “sermayeye bir tokat” atılması gerektiğini iddia eden ancak Taksim 1 Mayısı’nı “alan tartışmaları”na indirgeyen ve altını boşaltmaya çalışan bir takım liberal reformist anlayışlar, ne krizin ortaya çıkardığı toplumsal hoşnutsuzluğun sistemi hedef alan bir mevziye dönüştürülmesi tarihsel görevinden, ne Taksim 1 Mayısı’nın anlam ve öneminden, ne de krize karşı mevzi kazanan militan bir işçi ve emekçi hareketi yaratma devrimci görevinden hiçbir şey anlamamaktadırlar. Böylesi önemli bir süreci bir kez daha heba etmektedirler.

Taksim 1 Mayısı’nın politik kazanımlarını göremeyenlerin, bu kazanımları sınıf mücadelesini geliştirmek ve güçlendirmek için bir çabaya konu etmeyenlerin, zoru gördüklerinde teslim bayrağını çekenlerin, Taksim 1 Mayısı’nı zayıflatmak için ellerinden geleni yapanların bu tablosu komünistler açısından şaşırtıcı değildir. Zira son iki yılın Taksim 1 Mayısı sendikal bürokrasiyle reformistlerin düzenin terörü karşısında hızla teslimiyetçi konuma geçmelerinin belgesi niteliğindedir.

Kapitalizmin krizi ve sonuçları önümüzdeki dönem toplumsal çalkantılara gebe olduğunu göstermektedir. Sınıf mücadelesinin mevzi kazanan, moral bulan, kendi gücüne güvenen militan bir seyir izlemesi açısından Taksim 1 Mayısı’nın imkana çevrilmesi görevi ortadadır. Bu görevi sendikal bürokrasinin, reformist liberal anlayışların yerine getiremeyeceği, böyle bir iddia ve iradeden yoksun oldukları açıktır. Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun bu anlamda gösterdiği çaba ve irade bu yanıyla fazlasıyla anlamlıdır. Ancak sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına ve görevlerine devrimci kaygılarla yaklaşan tüm ilerici güçler bu çabayı güçlendirmek ve bir parçası olmak durumundadır.