10 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/14

  Kızıl Bayrak'tan
  Barack Obama’nın Türkiye ziyareti…
  ABD ve işbirlikçilerine karşı bölge halklarının yanındayız!..
Kapitalist emperyalizmin vurucu
Adana’da NATO karşıtı protesto…
Obama protestolarla karşılandı...
  Efendi Obama’ya uşaklara yaraşır bir karşılama!
  Türk sermaye devletinin NATO şovu...
  1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  1 Mayıs Taksim tartışmaları üzerine...
  Devrimci seçim çalışmamızın sonuçları
  Adana: Tempolu bir devrimci seçim çalışması...
  Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kurtiş işçilerinden açıklama:
  İnsanca yaşayabileceğimiz onurlu bir gelecek için mücadeleye, 1 Mayıs’a!
  Tokat Eğitim-Sen Şubesi’nin soruşturma terörüne maruz kalan sosyalist kamu emekçisi ile konuştuk…
  Gençlikten...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkının kaderi işçi sınıfı ve emekçileri nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir!

Tuzaklar boşa çıkarılmalıdır!

2009 yerel seçimleri geride kaldı. Ancak seçimlerin öncesinde kopartılan onca gürültü-patırtı biçim değiştirerek seçim sonrasına da sarkmış bulunmaktadır. Seçimler, burjuva siyaset sahnesinde bir yenilenme işlevi görürken, işçi ve emekçilerin gözünde de demokrasi rolünü oynaması amaçlanmaktadır ve dolayısıyla bir aldatmacadan ibarettir.

Sınıf devrimcileri tarafından ısrarla vurgulanan bu gerçek, seçimlerin hemen sonrasında bir kez daha açığa çıkmıştır. Bir yandan yerel seçimler üzerinden düzen partileri, bozuk düzenin çarklarından biri olmak için kıyasıya bir mücadele içindeyken, öte yandan ortaya çıkan ilk bilgiler, seçimlerin hilesiz hurdasız yapıldığı bir yerin bulunmadığını, hemen her yerde oyların, sandıkların çalındığını, değiştirildiğini vb. göstermektedir. Düzen partilerinin bile bazı bölgelerde seçimlerin iptalini ya da oyların yeniden sayılmasını istiyor olmaları da bu seçim oyununun en komik sahnelerinden biri olsa gerek.

Bugün burjuva medyada seçimlerin gerçek galibinin kim olduğu tartışılmakta, seçimlerin sonucuna dair değerlendirmeler yapılmaktadır. Elbette ki bu tartışmalar daha çok medya üzerinden yürütülüyor görünse de kurulu düzenin tüm organları seçim sonuçlarını kendi cephelerinden değerlendirmektedir.

Seçimlerin usulsüzlüklerinin ayyuka çıktığı bir gerçek olsa da gözlerden saklanmaya çalışılan bir başka gerçek daha vardır ve bu sermaye düzenini savunan herkesi bir araya getirmektedir. Hâlihazırda Kürdistan’da ölüm kuyularından ve tarlalarından çıkarılan cesetlerin sorumluluğu birkaç “Ergenekon” sanığı katile yüklenirken ve düzen partileri “batı”da birbirleriyle kapışırken, devlet, şimdi sistematik bir şekilde Kürt halkının DTP şahsında yaptığı tercihe karşı tahammülsüzlük göstermektedir.

Hemen seçimler sonrası en yetkili ağızlar tarafından bu öfke kusulmaya başlanmıştır. Kürt halkına duyulan bu inkârcı, imhacı nefretin yeni saldırılar için bir komut olduğunun ortaya çıkması için de sermaye devleti tarafından ilk fırsat değerlendirilmiştir.

Genelkurmay Başkanlığı, yerel seçimlerde “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde alınan sonuçlara ilişkin değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığını” belirtirken, “ama bu sonuç üzerinde düşünmemize de engel değildir” diyerek ilk adımı atmıştır. Bir başka resmi ağız olan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek “Iğdır’ı aldılar, yani Ermenistan sınırına dayandılar” diye panik havasında konuşurken aynı zamanda Kürt halkını da tehdit etmektedir. Başbakan Erdoğan ise katıldığı G-20 zirvesinden yaptığı bir açıklamayla gerçeklerin nasıl tersine çevrilebileceğini göstermiştir. Erdoğan’a göre, “tehditlerle bir seçim yarışı orada yaşanmıştır. Vatandaşlar evlerinin altından atılmış mektuplarla ciddi tehditler almıştır. Yani demokratik ortamdır buna diyemem. Sıkıntılı bir ortamda ne yazık ki Güneydoğu’da bir seçim yaşanmıştır.”

Ağrı’da DTP’nin seçimi kazanmasını engellemek için sergilenen hukuksuzluklar, itirazların kabul edilmemesi ve gelinen yerde Kürt halkına dönük azgınca saldırıların, kentte adeta sıkıyönetimin hâkim olması, burjuvazinin demokrasi anlayışını, “demokratik ortamdan” ne anladığını da gözler önüne sermektedir. Ağrı’da devreye sokulan devlet terörü Kürt halkından seçimlerin rövanşını almaya dönüktür. Urfa-Amara’da Öcalan’ın doğum günü vesilesiyle toplanan kitleye kolluk güçlerinin saldırması sonucu iki kişinin yaşamını yitirmesi, onlarcasının yaralanmasıyla bu süreç devam etmektedir.

4 Nisan günü Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinin Ömerli Köyü kırsalında binlerce insana “kamu güvenliğini tehdit ediyorlar” gerekçesiyle ateşli silahlarla saldırılması, otopsi raporlarından da anlaşılacağı gibi yaşamını yitiren 2 kişinin ateşli silah ve plastik mermi ile öldürülmesi, sadece Öcalan’ın doğum gününe karşı gösterilen bir tahammülsüzlük ile açıklanamaz. Gerçekte TRT Şeş ile yetinmeyen, AKP-düzen Kürdü olmayı reddeden, dağıtılan sadakalarda değil kimliğinde ısrar eden Kürt halkının tercihine karşı gösterilen bir tahammülsüzlüktür bu. Erdoğan’ın deyimiyle “kimlik siyaseti” yapanlar ile “sadaka siyaseti” yapanların seçim sandıklarındaki karşılaşmasının sonucu düzen sahiplerini öfkelendirmeye yetmiştir.

Bugün Kürt halkına karşı artmakta olan şiddet politikasının gerisinde basit bir seçim yenilgisi yoktur. Zira kaybedenlerin cephesinde AKP’nin temsil ettiği bir çizgi vardır. “Tek bayrak, tek devlet, tek dil” resmi çizgisinin AKP şahsında reddedilmesidir bu. Yenilgiyi tadanların öfkesini arttıran, görünürde yapılan bazı sahte açılımların, dağıtılan sadakaların Kürt halkına bir yem olarak yutturulamamış olmasıdır.

Ancak Kürt halkı için asıl tehlike şu an yaşanmakta olan bu saldırılar değildir. Çünkü böylesine acıları defalarca yaşamış mazlum bir halkın trajedisiyle dolu bir tarihsel kesitin içinde bulunmaktayız. Urfa Halfeti’nin Amara köyü yakınlarında polis ve askerlerin halka saldırdığı sırada yaşamını yitiren Mustafa Dağ ve Mahsum Karaoğlan’ın cenazelerine onbinlerce insanın katılmış olması bir gerçeği anlatmaktadır. Kürt halkı acılarını kalbine gömmekte ve mücadeleden kopmamaktadır. Lakin asıl yenilgiler cephede, kavga alanında başlamamaktadır. Düzen cephesinden yükselen tüm öfkeli sözlerin arkasında, bir sükûnet içinde ABD patentli bir çözüm platformu sinsice devreye sokulmaktadır.

Kürt halkını bekleyen asıl büyük tehdit ve tehlike budur. Bu sinsi tehdidi boşa çıkaracak yegâne ve tek gerçek seçenek ise, Kürt halkının tercihini sosyalizmden yana yapmasıyla mümkün olacaktır. Diğer bütün seçenekler şu an yaşandığı gibi ya dolambaçlı ve sonuçsuz bir yol olacak, ya da “son Kürt isyanının” çaktığı kıvılcımın yeni bir yangını ateşleyemeden sönmesine neden olacaktır.

Özgürlük, eşitlik ve gönüllülük temelinde bir birlik için, kendi kaderini özgürce tayin edebilmek için kardeş Kürt halkının kaderi, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerini nihai kurtuluşa götüren yolla kesişmektedir: Sosyalist cumhuriyetler birliği!

 

Ağrı’da devlet terörü!

Ağrı’da belediye başkanlığını AKP’nin kazanması ve DTP’nin 3 bin oyunun iptal edilmesi üzerine “seçime hile karıştığını” söyleyerek protestolar gerçekleştiren DTP’liler, DTP’nin İl Seçim Kurulu’na yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine 2 Nisan günü de eylem yaptılar.

30 Mart akşamından itibaren kentteki hareketlilik devlet tarafından estirilen terör eşliğinde sürerken, polis saldırısından DTP milletvekilleri ve yöneticileri de payını adı.

Ağrı kolluk güçleri tarafından abluka altına alınırken, kentin caddelerinde “Herşey vatan için” yürüyüşü gerçekleştirildi. Onlarca kişinin yaralandığı, 100’e yakın kişinin de gözaltına alındığı saldırılara Ağrı Valisi de arka çıktı.

Ağrı’ya destek için çevre illerden gelen DTP’liler, 2 Nisan günü seçim bürosu önünden kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirirdiler. Yürüyüşte Van Belediye Başkanlığı’na seçilen DTP’li Bekir Kaya da yer aldı.

DTP’liler çevik kuvvetin tazyikli su ve biber gazlı saldırısına maruz kaldı. Gösterilere DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Van Milletvekili Özdal Üçer de katıldı. Polis saldırısının ardından açıklama yapan DTP Milletvekili Pervin Buldan, “Bu halk kendi iradesini ortaya koydu Murat Öztürk’ü seçti, ama güvenlik güçleri ve AKP hükümeti buna müdahale etti, buna engel oldu. Biz, bir kez daha ifade ediyoruz, bu ilde AKP belediye başkanı seçilen insan belediye başkanlığı yapmayacaktır. Bu halk o insana belediye başkanlığı yaptırmayacaktır. Bu ilin belediye başkanı Murat Öztürk’tür bu iyi biline” diyerek, AKP’li belediye başkanını tanımayacaklarını ifade etti. Özdal Üçer ise olayların sorumlusunun Ağrı Valisi, emniyet müdürleri ve hükümet olduğunu belirtti.

Ağrı Valisi Halil İbrahim Akpınar ile görüşmek isteyen DTP milletvekilleri ise vali tarafından açık biçimde tehdit edildi. Akpınar DTP milletvekillerine, “Siz bundan sonra göreceksiniz, bundan sonra neler yapacağız” tehdidini savurdu.