3 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/13

  Kızıl Bayrak'tan
  Yerel seçimler ve siyasal sonuçlar
  Yanıtımızı 1 Mayıs alanlarında vermeliyiz!
Seçim aldatmacası bitti, kapitalizmin krizi sürüyor…
Kayseri: Yoğun ve etkin bir devrimci seçim çalışması!..
Bursa: Devrimci seçim çalışmamızın kazanımlarıyla şimdi daha da güçlüyüz!..
  Manisa: Tempolu bir seçim çalışması...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Tescilli faşist katil Muhsin Yazıcıoğlu “kahraman” ilan edildi!
  Saldırganlık ve savaş aygıtı 60. yılında...
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden…
  Genç komünistlerin seçim faaliyetlerinden…
  Kızıldere şehitlerini anma eylem ve etkinliklerinden...
  Almanya’da kriz karşıtı gösteriler…
  G-20 Zirvesi Londra’da toplanıyor...
  Barack Obama’nın yeni Afganistan planı...
  Arjantin’de onbinler askeri faşist cuntadan hesap soruyor...
  Ekim Gençliği'nden...
  Seçim sonuçları hakkında birkaç söz
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek, emperyalizme karşı halkların kardeşliğini haykırmak için

1 Mayıs’ta alanlara!

Seçimleri geride bıraktık. Önümüzdeki süreçte sermayenin seçimler nedeniyle ertelediği saldırılar boyutlanarak sürecek.

Seçim sürecinin yarattığı atmosfer nedeniyle emekçilerin dikkati önemli ölçüde seçimlere yoğunlaştı. Bunda medya da önemli bir rol oynadı. Emekçiler kendi sorunlarından uzaklaştırılarak bu gündeme kilitlendiler.

Şimdi ise emekçileri, gerçeklerle karşı karşıya kalacakları ve krizi tüm yakıcılığıyla hissedecekleri bir dönem beklemektedir. Bir yandan krizin etkisiyle artan işsizlik, diğer yandan İMF’nin yıkım politikalarının emekçileri her açıdan sefalet koşullarına mahkum etmesi...

Kapitalizmin derinleşen krizi sonuçlarını hissettiriyor

Krizin Türkiye üzerindeki yıkıcı sonuçları bizzat sermayedarlar tarafından dile getirilmektedir. Üretim sürekli gerilemekte, Türkiye sanayi üretiminde yaşadığı düşüşle Japonya’dan sonra dünyada ikinci sırada yer almaktadır. Kapitalizmin krizinin etkilerini kendi cephelerinden hafifletme çabası içerisinde olan kapitalistler çözümü, sosyal hakları tırpanlamakta ve işçi çıkarmakta bulmaktadır. 6 milyon 223 bine ulaşan işsiz sayısı bunun en somut örneğidir. İşsizlik oranı üretimin daralmasıyla daha da artacaktır.

Diğer yandan, İMF ile yapılacak olan anlaşma için seçimlerin sona ermesinin beklenmesi ekonomik ve sosyal saldırıların ağır olacağının bir göstergesidir. Zira, Türkiye ağır bir dış borç yükü içerisindedir. İMF’den alınacak kredi kapitalistlere aktarılırken, borcun faturası ise emekçilere çıkarılacaktır. Emekçilerin alım gücü iyiden iyiye azalacak, bu ise tırmanan işsizlikle birlikte emekçilerdeki tepki ve hoşnutsuzluğu daha da büyütecektir.

Daha krizin ilk sonuçlarıyla beraber bir dizi grev, işgal ve direniş ile işçiler krizin faturasına karşı mücadele yolunu tutmuşlardır. Derinleşen kriz, bu tür mücadele pratiklerinin daha da yaygınlaşmasına yolaçacaktır. Burjuvaziyi en çok kaygılandıran da budur. Patlama noktasına gelecek olan öfkenin önünü alabilmek için, baskı ve terör önümüzdeki süreçte daha da boyutlanacaktır.

Krizin yol açtığı ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlar doğal olarak gençliği de doğrudan etkilemektedir. Özellikle artan işsizlikle beraber gençliğin gelecek sorunu yakıcılığını hissettirmektedir. Krizle beraber gençliğe sunulan sahte gelecek vaatleri de tuzla buz olmuştur. Bugün beyaz yakalılara dayatılan çalışma koşulları ve işten atılma kaygısı ile bu koşulların sineye çekilmesi, kapitalizmin “soğuk yüzünü” bir kez daha göstermiştir. Üniversite mezunu olarak, aslında çok önceden yitirilen “ayrıcalık”ların kafalarda yaratmış olduğu yanılsamalar kapitalizmin acı gerçeklerine çarpmaktadır.

Önümüzdeki dönemde kapitalizmin krizi gençliği derinden etkileyecektir. Gençliğin payına daha fazla işsizlik ve geleceksizlik düşecektir.

İşte, saldırıların çok yoğun olduğu fakat parça parça da olsa mücadele dinamiklerinin de ortaya çıktığı bir dönemde 1 Mayıs’ı kutlayacağız. 1 Mayıs işçi ve emekçilerin, gençliğin, emekçi kadınların, emekçi halkların kendi talepleri ile alanlara çıkacağı, mücadele azmini haykıracağı bir mücadele günüdür!

Böylesi bir dönemde, sosyal yıkım saldırılarına, emperyalizme, şovenizme karşı mücadeleyi yükseltme, kapitalizmin krizini daha da derinleştirme iradesini ortaya koyma görevi önümüzde durmaktadır.

1 Mayıs’a hazırlık krize karşı etkili bir faaliyet demektir!

Krizin yıkıcı sonuçları karşısında işçilerin gerçekleştirdiği grevler ve direnişler, bu çerçevede büyüyen sınıf dayanışması umut vericidir. Fakat aynı iyimser tablonun gençlik için geçerli olduğu söylenemez.

Üniversitelerde seçim dönemi sergilenen pratik bu açıdan önemli bir veridir. Kitlelerin politize olduğu bir dönemde siyasal gençlik örgütlenmelerinin bu olanağı kullanmaması anlaşılır değildir. Seçimleri boykot edenler de, “Birlikte Başarabiliriz Platformu” adı altında bir araya gelenler de, üniversitelerde güdük de olsa bir propaganda faaliyeti dahi yürütmemişlerdir. Oysa, seçimlerin politize ettiği bir atmosferde krizi gündemleştirebilmek önemli olanaklar sağlayabilirdi.

Diğer bir sorun ise, böylesine kapsamlı saldırıların sürdüğü bir dönemde siyasal gençlik örgütlenmelerinin kendi dar grupçu kaygıları ile birleşik hatta yürütülebilecek gündemleri heba etmesidir. Ya da bu gündemleri, yerellerde çalışma yapmaksızın tek başına eylemsel süreçlere katılmaktan ibaret görmesidir.

Siyasal gençlik örgütlerinin tablosu budur. Bileşik bir çalışma yürütme düşüncesi ve iradesi yoktur. Krizin etkilerinin alabildiğine hissedildiği, beraberinde mücadeleyi örgütleme imkanlarının arttığı bir dönemde, gençlik ne yazık ki 1 Mayıs’a örgütsüz bir halde girmektedir.

Bu nedenle, bu yılın 1 Mayıs’ına, kendi gücümüze güvenerek, etkili bir faaliyetle hazırlanmak sorumluluğu ile yüzyüzeyiz. Kapitalizmin krizini, genelde işçi ve emekçilere, özelde ise gençliğe dayattıklarını etkin bir propaganda-ajitasyon ve siyasal teşhir faaliyetine konu edebilmeliyiz. Krizin etkilerini yerel gündemlerle birleştirebilmeli, özgünleştirebilmeliyiz. Bulunduğumuz alanlarda elbette krizi birleşik bir çalışmaya konu etme çabalarımızı da sürdürmeliyiz. Fakat, seçimlerin ortaya çıkartmış olduğu tablo bunun olanaklarının zayıf olduğunu göstermektedir.

Gençlik kitlelerinin örgütsüzlüğü düşünüldüğünde, krizin sonuçlarının yakıcı bir biçimde hissedildiği bir dönemde etkili bir kitle çalışması örmek ve bu çalışmaya ileri unsurların katılımını sağlamak önemlidir. 1 Mayıs faaliyetimizi bu temelde kurgulamalı ve geniş kitlelere dönük bir faaliyet içerisinde olmalıyız. 1 Mayıs çalışmamız rutin kitle çalışmasını aşamazsa, krizin gençlik gündeminde yerini alması ve gençliği mücadele alanlarına taşıyabilme olanaklarımız sınırlı olacaktır.

Emperyalizme ve şovenizme karşı halkların kardeşliği şiarını 1 Mayıs alanlarına taşıyalım!

Amerikancı hükümetin Amerikan emperyalizmi ile ilişkilerini pekiştirmesi, önümüzdeki dönemin siyasal atmosferini belirleyecektir. Önce Clinton’un gerçekleştirdiği ziyaret, sonrasında Obama’nın Türkiye’ye gelecek olması, ABD emperyalizminin kirli işlerinde Türk sermaye devletine aktif taşeronluk misyonu yüklediğinin göstergesidir. Yapılan görüşmeler sonrası açıklamalar da bunu ortaya koymaktadır,

ABD emperyalizmi Ortadoğu, Kafkaslar ve Afganistan’ı egemenliği altına alarak, zengin enerji kaynaklarını yağmalayabilmek derdindedir. Bu amaca ulaşabilmek için ise Türk sermaye devletinden hizmet beklemektedir. Öncelikle Afganistan olmak üzere ihtiyaç olan bölgelere asker göndermek bu hizmetin içindedir. Yani ABD’nin halkları köleleştirme, olmuyorsa katletme görevinde, Türkiye’den gönderilen askerler önemli bir rol oynayacaktır.

Türk sermaye devletine biçilen taşeronluk misyonu, hem hükümet hem de Genelkurmay cephesinden büyük bir heyecanla karşılanmıştır. Oysa, bu talep geçen sene ABD tarafından dillendirildiğinde, dönemin Genelkurmay başkanı çekincelerini ifade etmişti. Türkiye kendi içinde “terörle” boğuşurken kimse ondan bir başka yerdeki teröre karşı mücadele için askeri destek beklememelidir diye vurgulamıştı. Bugün baktığımızda, Genelkurmay’ın verdiği desteğin gerisinde, ABD’nin Genelkurmay’ın isteklerini karşılama çabası vardır. Yani içteki “terör” alt edilecektir. Bu da Kürt sorununda bugün izlenen politikaların nereye oturduğunu işaret etmektedir. “Kürt sorununda güncel durumun en önemli yönü, ABD’nin öteden beri telkin edip durduğu Kürt politikasının bir ucundan başlayarak artık resmen uygulamaya konmasıdır. TRT Şeş adımı ve kamuoyu önünden sözü edilen öteki açılım hazırlıkları bunun ifadesidir…” (Güncel gelişmeler ve sol hareket, Ekim, sayı: 257)

Birtakım kültürel hak kırıntılarıyla Kürt halkının mücadele dinamiklerini düzen içi kanallarda etkisizleştirmek, sermaye devletinin önümüzdeki süreçteki temel politikası olacaktır. Kürt diline belli sınırlar içinde alan açılırken hiçbir biçimde anadil konusu tartışmaya konu edilmeyecektir. Amaçlanan, kimi kırıntılarla Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesini tasfiye etmektir. Dolayısıyla, Kürt halkının gerçek kurtuluşunun düzen içi iğreti “açılımlar”da değil, sosyalizmde olduğunu vurgulamak büyük bir önem taşımaktadır.

Tüm bunlar, 1 Mayıs’a çok yönlü bir hazırlığın çerçevesini de ortaya koymaktadır. Emperyalizme karşı zaferin direnen halkların olacağını, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin karşılığını sosyalizmde bulacağını, kriz içinde debelenen kapitalizmi tarihin çöplüğüne gömmeden kurtuluş yolunun mümkün olmadığını anlatan etkin bir propaganda ve ajitasyon faaliyetini örme sorumluluğu önümüzde durmaktadır.

(Ekim Gençliği’nin Nisan ‘09 tarihli 116. sayısından alınmıştır...)