30 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/04

  Kızıl Bayrak'tan
  Ergenekon operasyonu Özbek çetesine yöneldi…
  Çankaya’da Ergenekon toplantısı…
Şer üçlüsü toplandı…
Emekçiler krize karşı alanlara çıktılar…
15 Şubat İstanbul mitingi üzerine...
Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma gecesi gerçekleşti...
  Direnişçi Gürsaş işçileri ile konuştuk...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Yerel yönetimler ve liberal yanılsamalar -
H. Fırat
  ÜNSA’da yarım direniş, çeyrek zafer!
  Devlet madalyasından Kocatepe törenine kontrgerilla gerçeği…
  Kriz karşıtı faaliyetlerden...
  Gençlikten...
  Ateşkes sonrası Gazze...
  “Davos Zirvesi”ne hazırlık…
  Bolivya’da anayasa açık farkla kabul edildi!
  Obama ve yıkılan hayaller...
  Avrupa’da krize karşı paneller…
  Yerel seçimler ve devrimci tutum - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk Metal çetesi asalak burjuva sınıfın bir parçasıdır!

“Ergenekon soruşturması” çerçevesinde Türk Metal-İş Sendikasının faşist başkanı Başkanı Mustafa Özbek tutuklandı. Tutuklanma değişik tepkilere konu edildi.

Açıktır ki, ne Türk Metal sınıfın çıkarlarını gözeten bir sendika, ne de Mustafa Özbek sınıftan yana bir sendikacıdır. 34 yıldır saltanat süren ülkücü faşist Özbek, metal patronlarıyla birlikte sözleşme taslağı hazırlayabilecek kadar pervasız bir haindir. Sahibi olduğu ART Avrasya adlı televizyon kanalından darbeci paşaları açıkça sahiplenen, düzine düzine mal varlığını açıklamaktan çekinmeyen ihanetçi bir kimliktir.

Mustafa Özbek’in devasa serveti

Mustafa Özbek Türk Metal Sendikası’nın 34 yıldır değişmez genel başkanı unvanını elinde tutuyor. Sendika yönetimini 1975’te ele geçirdi. Sendika içindeki her türden muhalif eğilimi baskı ve şiddetle, mafya yöntemleriyle bastırdı. Bu sayede sendikada 34 yıllık saltanatını pekiştirdi.

Özbek 1957 yılında metal işçisi olarak çalışmaya başladı. 1971 yılında atıldığı sendikacılık hayatında, basamakları hızla tırmandı. 1975 yılında Türk Metal-İş Sendikası’nın genel başkanı oldu. Değişmez genel başkanlık unvanı ve işçi sınıfına ihanette sınır tanımayan kişiliği ile sermayedarların en gözde müttefiklerinden biri olmayı başardı.

Faşist sendika ağası, metal patronlarına yaptığı hizmetler sayesinde “hatırı sayılır” bir servetin sahibi oldu. Kırıkkale-Samsun yolunda HABAŞ Gaz Dolum Tesisleri, Ankara Çankaya’da iki apartman, Ankara Çubuk yolunda Metal Kooperatifi’nde dubleks villa, Ankara Keçiören’de iki daire, Ankara Bahçelievler’de iki daire, Ankara Bilkent’te villa, Ankara Gazi Üniversitesi Kooperatifi’nde dubleks villa, Kırıkkale’de 5 katlı, 10 daireli apartman, Kıbrıs-Girne Çatalköy’de 15 dönüm arazi üzerinde iki villa, Ankara OSTİM’de tüp gaz dolum tesisi, kendine ait bir jeep, eşi ve çocuklarına ait 4 otomobil, Ankara Beysukent’te 4 katlı villa, Çubuk’ta havuzlu çiftlik... Bunlar, servetinin bir bölümünü, daha doğrusu bilinen kısmını oluşturuyor.

Kıbrıs’ta Özbek ile sendikaya ait mal varlığı da basına yansımış bulunuyor. Özbek’in Kuzey Kıbrıs’taki mal varlığı 1 milyon 189 bin 200 sterlin. Sendika adına kayıtlı malların toplam değeri ise 2 milyon 730 bin sterlin.

Bu ihanet şebekesi, sendikanın sahip olduğu varlığı kişisel gücü gibi kullanıyor. 270 bin dolayında üyesi bulunan Türk Metal Sendikası, her işçinden bir günlük yevmiyesini, sendika üyelik aidatı olarak alıyor. Yani 1000 TL ücret alan bir işçiden 33 TL sendikaya gidiyor. Mustafa Özbek ve çetesinin yönettiği aylık gelir yaklaşık 12 milyon TL’yi aşıyor.

Mustafa Özbek ve tayfası her açıdan asalak burjuva sınıfının bir parçasıdır. Onlar işte bunun için işçi sınıfı hareketi içinde burjuvazinin ajanı rolünü üstleniyorlar. Ancak ABD’nin ihtiyaçları çerçevesinde sermaye devletinin yeniden yapılandırılması süreci ile uyumsuzluk içindeler. Diğerleri gibi, salt bu nedenle operasyonun konusu oldular.

Kontra sendikacıların ve emek düşmanı kontrgerilla devletinin tüm kirli icraatlarını açığa çıkaracak biricik güç işçi sınıfı ve emekçilerdir. İşçi sınıfı ve emekçiler için sürekli yıkım yaratan sermaye devleti ayakta kaldığı sürece, kontrgerilla örgütlenmeleri de, Mustafa Özbek türünden elamanları da var olmaya devam edecektir. Bu hainlerden hesap sormanın yolu devrimci mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.


OPSAN’da hak gaspları ve sendikal ihanet

Ekonomik kriz Türkiye’yi vurmadan önce OPSAN’ı vurmaya başladı. Haziran ayında fabrikada çalışanların sayısı 400’e yaklaşıyordu. Bugün 60-70 işçi var fabrikada. Fabrika Ford’un tedarikçisi olarak çalışıyor.

İşyeri Topkapı’dan Gebze Organize’ye taşındı. Topkapı’dan buraya büyümek için geldi tabii. Ama geldiği günden beri bir kez bile işçilerin maaşlarını zamanında vermedi. Üç bazen dört taksitte aldık maaşlarımızı. Krizin vurduğu son aylarda ise iyiden iyiye maaşlarımızı alamaz olduk. Üstelik bizim fabrika dünyanın en büyük sendikası Türk Metal’de örgütlü. Türk Metal’de örgütlüyüz ama sendikanın varlığıyla yokluğu anlaşılmıyor işyerinde. İşçiler patronla karşı karşıya geldiğinde ise, nasıl oluyorsa sendikacılar ortaya çıkıyor ve arayı bulmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu işçiyi kandırıyorlar. Bunu özellikle şube başkanı yapıyor. Şube başkanının Mustafa Özbek’in yeğeni olduğu söyleniyor.

Gebze’de sendika şubesi varken bir de Aksa şubesinin açılmasını başkanın yeğenine torpil diyorlar. Biz de yaklaşık bir ay önce OPSAN’dan işten atılanlar kervanına katıldık. Ne bizim atılmamıza ne de altıncı aydan beri devam eden işçi atımlarına sendikadan gık çıkmadı. Bazı arkadaşlarımız tazminatsız 25/2’den atıldılar. Bize maaşların verileceğinin söylendiği günde gittik, maaşlar verilmedi. Son aylarda paralarımızı almak iş bırakmakla mümkün olmaya başladı. İşyerimiz aynı zamanda MESS Grup Sözleşmesi kapsamında ama MESS’in kurallarını bile uygulamıyorlar.

İş bırakma eylemlerini toplu sözleşme döneminde yaptık. Eylemlerden sonra maaşlarımızı aldıysak da OPSAN’da bir şey değişmedi. En son işten atılan 68 kişinin maaşları ödenmedi. Biz de birbirine ulaşan bir grup işçi olarak 27 Ocak günü fabrikaya gittik ve alacaklarımızı istedik. Fakat muhasebe müdürü “ne zaman verileceği belli değil. Para olunca biz sizi ararız ” deyip, gülerek çekip gitti.

Aynı akşam başka arkadaşlara haber verip bir toplantı yaptık. Sorunu nasıl çözeceğimizi tartıştık. Bir arkadaş “fabrikaya girelim, muhatap bulalım, kesin bir cevap alalım” dedi. İşçilerin çoğu kabul etti. Ertesi gün fabrikaya gittik ama yine muhatap bulamadık. Bunun üzerine idari binayı işgal etmeye karar verdik ve içeri girdik. Panik halinde olan finans ve muhasebe yöneticileri, kendilerini dövebileceğimizi ama yapacak bir şeyleri olmadığını söylediler. İşçilerin çoğu “buraya adam dövmeye gelmedik, paramızı almaya geldik” deyince sakinleştiler ama bizi de jandarmaya ihbar etmişler. Güvence verilmeden buradan çıkmayacağımızı söyledik. Uzun süren tartışmadan sonra idari binaya jandarmalar girdi. “Özel mülkü işgal ettiğimiz” gerekçesiyle suç işlediğimizi söyledi. Jandarmayla sert tartışmalar yaşandı. İşçileri orada tutmak için uğraştık ama başaramadık. Dışarı çıktıktan sonra biraz kapı önünde beklendi. “Burada beklemeye devam edelim paramızı alana kadar” önerisi kabul edilmedi. Çünkü çoğu kira verememiş, hastalarına ilaç alamamış ve faturalar birikmiş. Herkes çalışmak, başının çaresine bakmak zorunda olduğunu söyledi.

Son olarak, hiçbir sorunumuzda bize sahip çıkmayan sendikaya gidip basmayı düşündük. Sendikaya gittik, sabahtan beri sendikada bulunamayan başkan yarım saatte geldi. İşçilerle uzun uzun konuştu, bir kısmına iş bulabileceğini söyledi, patronla görüşüp sorunu çözeceğini vaat etti. İşçileri kandırıp başından savmış oldu. Bir kısım işçi başkana açıktan, sendikanın sendika olmadığını, özellikle temsilcilerin fabrikada işçiyi sattığını ve patronun uşaklığını yaptığını söyledi. Eleştirilere yanıt veremeyen başkan da ne söylediğini bilmeyerek işçilere hak verdi! İşçilerin ücretleri almak için iş bırakma önerisini ise “başka işten atmalar olur, zaten işçiler de iş bırakmaz, buna ben yaptıramam” diyerek reddetti. Tüm işçiler sendika başkanına küfrederek çıktılar şubeden.

Opsan’dan BDSP’li işçiler