23 Ocak 2009
Sayı: SİKB 2009/03

  Kızıl Bayrak'tan
  Metal işkolunda durum ve görevlerimiz
  Ergenekon sermaye devletinin gerçek yüzüdür…
İsrail’den tek taraflı ateşkes...
Krizin faturasını kapitalistlere ödetme mücadelesini kapitalizmi yıkma mücadelesiyle birleştirelim!
2008 sermayenin yoğun saldırılarına konu oldu…
TORGEM direnişi 10. gününde zaferle sonuçlandı!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile krizin tersanelerdeki etkisi ve TORGEM direnişinin kazanımları üzerine konuştuk...
  DESA direnişinde kazanma kararlılığı ve devrimci sorumluluk!
  Sinter ve Gürsaş direnişleriyle dayanışma büyüyor…
  Yerel seçimler ve komünistler
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Kriz ve tersaneler
  Yerel işçi bültenlerinden...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı…
  Hrant Dink kitlesel eylemlerle anıldı!
  İşgal, direniş, grev ve sabotaj / 2 Volkan Yaraşır
  Obama illüzyonu… M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ergenekon sermaye devletinin gerçek yüzüdür…

Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmeler dağıtılsın!

Son operasyon Ergenekon tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Emekli generaller, polis ve avukatlar, halen görevli bazı subaylar ve patronlarla yeni gözaltılar, silah depolarının bulunması için yapılan kazılar, bulunan çok sayıda bomba ve suikast silahları, gözaltına alınan muvazzaf subaylardan bazılarının ev ve bürolarında ele geçirilen silahlar, Susurluk çetesinin mensubu olarak yargılanmış “eski” özel harekâtçı İbrahim Şahin’in bazı generallerin isimlerini vererek, “onların istemleri doğrultusunda hareket ettiğini” açıklaması, Genelkurmay’ın “sessiz” müdahalesi ve hükümetin inandırıcılık krizine girmiş söz konusu davayı “demokrasi oyunu”nun yeni bir dayanağına dönüştürme çabası vb... Tüm bunlar “Ergenekon Davası”nın yeni bir boyuta ulaştığına işaret ediyor.

“Ergenekon Davası” gelinen noktada Veli Küçük çetesi ile İbrahim Şahin gibi ipliği pazara çoktan çıkmış tetikçi eskilerine daraltılmaya çalışılıyor. Sermaye düzeninin, gözden çıkardığı bu eli kanlı uşaklarının asıl “marifetlerini” sorgulama ve yargılama gücünü kendisinde bulamayacağı açıktır. Çünkü Ergenekon olarak adlandırılan kontrgerilla mensuplarının kanlı icraatları devletin temel tercih ve politikalarından bağımsız değildir. Kısacası işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkı bir kez daha, “temiz eller” adı altında sergilenen bir ortaoyunu ile karşı karşıyadırlar.

Burada dikkat çeken nokta, devletin çeşitli kurumlarının bilgisi altında örgütlenmiş bir gizli örgütün varlığının bizzat örgütün içinde görev yapmış olanların açıklamalarıyla açığa çıkmasıdır. Bugün Ergenekon olarak adlandırılan kontrgerilla örgütlenmesinin Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi vb. gibi isimlerle günümüze kadar varlığını sürdürdüğü biliniyor. Bu örgütün icraatlarından bir bölümünün, 6-7 Eylül provokasyonu, 1 Mayıs ‘77 katliamı, 16 Mart, ‘78 Beyazıt Katliamı, Çorum, Maraş, Sivas, Malatya provokasyonları, çok sayıda aydın ve gazeteci cinayetleri, binlerce “faili meçhul” cinayet, Ziverbey işkenceleri, köylerin yakılması ve boşaltılması gibi eylemler olduğu da artık biliniyor.

Tüm NATO üyesi ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de kurulan kontrgerilla örgütü; din adamları, gazeteciler, hukukçular, işadamları, üniversite görevlileri, hekimler, işçi ve gençlik temsilcileri, eğitimciler, polis, asker vb. personelden oluşan, ayrı bir bütçesi ve ayrı silah depoları olan, kural olarak kanuni statüye tabi olmayan bir örgüttür. Örgütün yapacağı faaliyetler; tedhiş, sabotaj, kundaklama, adam kaçırma, işkence, kötürüm hale getirme, yalan haber yayma, cinayet ve katliam vb.’dir...

ABD emperyalizmi, çıkarları için tehlikeli gördüğü devrimci ve muhalif güçleri ortadan kaldırmak için 1950’li yıllardan itibaren dünya genelinde kontrgerilla örgütlenmelerine gitti. Bu çerçevede dünyanın dört bir yanında CIA denetiminde ölüm mangaları oluşturuldu. Bir yandan baskıcı faşist rejimler desteklenirken, diğer yandan devrimci akımlar ile devrimci halk hareketleri kirli operasyonlarla ezilmeye çalışıldı.

Kontrgerilla burjuva demokrasilerinin en yerleşik olduğu Avrupa’da bile tam teşekküllü olarak örgütlendi. Bu çerçevede İtalya’da sayısız provokasyon ve katliam gerçekleştirildi. ’89 yıkılışının ardından bile Fransız kontraları Ruanda’da iç savaşın çıkmasında ve katliamlarda özel görevler üstlendiler. Her ülkede kontrgerilla aynı işi yaptı. Kontrgerilla örgütleri, burjuva devletler tarafından bir giyotin gibi çalıştırıldı. Kuruldukları ülkelerde ortaya çıkan toplumsal mücadeleleri bastırmak temel varlık nedenleriydi. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi, yasaları ve kurumları aracılığıyla gerçekleştiremediği kirli işleri kontrgerilla örgütlenmesine havale ederek çözmede ortaklaştı.

Türk sermaye devletinin kontrgerilla örgütlenmesi de, tıpkı diğerleri gibi, devrimci güçlere ve toplumsal muhalefete karşı yürüttüğü mücadelede sayısız cinayetin ve katliamın altına imza attı. Olağanüstü Hal Bölgesi’nde Hizbullah adı altında yapılan yüzlerce yargısız infazın, JİTEM adı altında gerçekleştirilen sayısız kirli işin, cinayetin ve katliamın failleri olan kontrgerilla elamanları, “ne yaptıysak devlet için yaptık” dediler ve böylece gerçek adrese işaret etmiş oldular.

Kuşkusuz son operasyonlarda ortaya çıkan “ipuçları”, bu kanlı ve kirli aygıtın varlığını daha geniş bir kesim için açık hale getirmiştir. Yasalarıyla, kurumlarıyla, sivil-resmi, asker-polis, politikacı-işadamı mensuplarıyla, çeteci-kontracı “eski” özel harpçi-özel harekâtçıların işaret ettikleri general rütbesindeki görevlileriyle, devletin en üst kademelerine kadar uzanan ağ içinde örgütlü bir aygıttır sözkonusu olan.

Bugün Ergenekon operasyonlarıyla, kontrgerilla olarak bilinen örgütün bir bölümünün (doğal olarak ABD’ye karşı çatlak sesler çıkaran bölümünün) tasfiyesi gerçekleştiriliyor ve böylece örgütün ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin ihtiyaçlarına uygun olarak yenilenmesi amaçlanıyor. ABD emperyalizmi Kürt sorunu ve Kıbrıs sorunu gibi konular üzerinden kendisine karşı muhalefete soyunan eski uşaklarını cezalandırıyor. Böylece ABD stratejilerinin güncel ihtiyaçları konusunda yalpalayan güçlerin direnci kırılarak devlet yeniden biçimlendirilmeye çalışılıyor.

Şu gerçeği bir kez daha vurgulayalım ki, sermaye düzeninin kontrgerilla pisliğinden arınma gibi bir sorunu yoktur. Çünkü bu suç örgütü, düzenin değil, halkın gözünde pisliktir. Çok yönlü bir kriz içinde debelenen düzenin bugün bu kirli ve karanlık örgütlenmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Çözme gücünden yoksun olduğu diğer sorunlar bir yana, sadece Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaş için bile kirli ve karanlık örgütlenmelerini kullanmaya devam edecektir. Dolayısıyla, bu sürecin demokratikleşme ve kontrgerillanın tasfiyesi gibi gösterilmesi, bu operasyonun gerçek amaçlarını gizlemek ve istenilen yönde ilerletilmesi için gerekli siyasal desteği sağlamak içindir.

Adına ister Susurluk, ister Ergenekon denilsin, “devlet adına” işçi ve emekçilere, Kürt halkına ve onların politik temsilcilerine karşı örtülü bir kirli savaş sürdüren kontrgerilla, birkaç kuruma, kişiye, gruba yada belli bir döneme indirgenemez. Sermaye egemenliği koşullarında kontrgerilla örgütlenmesi sürekliliğini korur. Sermaye devletinin kontrgerilla uygulamalarına ihtiyaç duymadığı dönemlerde sadece geri plana çekilir.

En özlü ifadesiyle; kontrgerilla devlettir, devlet kontrgerilladır!

Kontrgerillanın odağında yer alan isimlerden Mehmet Ağar’ın “her şey MGK’nın bilgisi dahilindedir, her şey devletin zirvesinde kararlaştırılmıştır. Deşifre olmamış arkadaşlarımız görevinin başında” demesi, bunu açıkça ifade etmesi boşuna değildir. 2002 Martı’nda, sayısı bir hayli kabarık emekli ve muvazzaf generalin, “Susurluk Davası”nda göstermelik ceza alan Korkut Eken’i savunurken, “Korkut Eken kahraman bir subaydır, her şeyi bilgimiz dahilinde yapmıştır” sözleri de, kontrgerillanın gerçekte çeteleşmiş sermaye devleti olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Asalak sermaye sınıfının bekçiliğini yapan bu devletin, işçilere, emekçilere, onun devrimci öncülerine ve Kürt halkına karşı katliamlar, provokasyonlar tezgahlayan bir yapı haline gelmesinin gerisinde, mevcut burjuva düzenin iliklerine kadar çürümesi ve kokuşması gerçeği durmaktadır. Burjuva düzen bataklığı sürekli pislik üretmekte, bu pisliğin üstünün örtülemediği, dahası pisliğin bazı icraatçılarının bataklığın selameti açısından sorun haline geldiği durumlarda “Ergenekon” türü operasyonlarla tasfiye etme yoluna gitmekte, günün moda deyişi ile “bağırsak temizlemekte”, bu yolla da kendisini tahkim etmeye çalışmaktadır.

Bugün Ergenekon operasyonuyla ortaya saçılan pislikler, kontrgerilla gerçeğinin sadece küçük bir kısmıdır. Ergenekon 6-7 Eylül olaylarıdır, Ergenekon faşist MHP’yle birlikte organize edilen Maraş, Çorum, Malatya katliamlarıdır, Ergenekon 12 Eylül’dür, Ergenekon Sivas, Gazi katliamlarıdır, Ergenekon Şemdinli’dir, Ergenekon Hrant Dink’in katledilmesidir… Kısacası, kontrgerilla hala işbaşındadır.

Kontrgerilla pisliğinin temizlenmesi ancak işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye devletini yerle bir edip kendi iktidarını kurmasıyla mümkün olabilir. Geride kalan yüzyılda, mülk sahibi sınıfların bekçiliğini yapan devletlerin bu tür pisliklerinin nasıl açığa çıkarılıp temizlendiğine ilişkin en güzel örneği 1917 Sosyalist Ekim Devrimi vermiştir. Devrimci işçi iktidarı, yıkılan Çarlık devletinin yaptığı gizli anlaşmaları ve gizli polis arşivlerini açıklamış, tüm dünya önünde teşhir etmiştir.

İşçilere olduğu kadar Kürt halkına da kan kusturan sermaye devleti ve onun kanlı ve kirli örgütü kontrgerilla denen pisliği köklü ve kalıcı bir biçimde temizlemenin yolu, işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleşecek bir toplumsal devrimdir. Sermaye devletinin “Ergenekon Davası” adı altında yürüttüğü, gerçekte ise “demokrasi maskaralığı”ndan ibaret olan mevcut durum karşısında öne çıkarılması gereken, komünist işçi sınıfı partisinin programında yer alan “Açık-gizli tüm faşist /militarist örgütlenmelerin dağıtılması”,” Tüm faşist yasaların iptali” , “MGK ve Kriz Yönetim Merkezi” türünden yapılanmaların dağıtılması vb. talep ve şiarlarıdır. Köklü ve kalıcı bir temizliği isteyenlerin devrimi istemekten ve devrimci işçi sınıfıyla kaderlerini bu talep ve şiarlar etrafında birleştirmekten başka yolları yoktur.