19 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/38

  Kızıl Bayrak'tan
   Soluğu kesilen kapitalizm
   İşbirlikçi sermaye devletinin iyimser vaazları sahtedir!
Mehmetçik medyayı toplayan ordu sefere mi hazırlanıyor?
Kürt halkına ve diline özgürlük!

Kadıköy Belediyesi’nde grev!

İşçi ve emekçi hareketinden…
  Direnişteki UNO işçileriyle konuştuk...
  12 Eylül protestolarından…
  12 Eylül askeri faşist darbesi ülke çapında protesto edildi...
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu’nun
6. Toplantısı’nda buluşalım!
  Bir deney üzerine gözlemler…
  Pakistan: Emperyalist savaşın yeni cephesi!
  Bolivya ile Venezüella’da ABD destekli darbe hazırlıkları…
  Dünyadan…
  Yeni dönem mücadele gündemleri ve komünist gençliğin görevleri...
  Anti-faşist mücadelenin sorunları ve faşizme karşı mücadele
  Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve kolera günleri / 3
Volkan Yaraşır
  Küçük-burjuva dükkancı zihniyet festivallerde de iş başında!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bolivya ile Venezüella’da ABD destekli darbe hazırlıkları…

Emperyalistler ve işbirlikçilerini işçi ve emekçilerin kararlı direnişi bozguna uğratabilir!

Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) lideri Evo Morales başkanlığındaki Bolivya yönetimi, ABD destekli karşı-devrimci güçlerin provokatif saldırılarını etkisizleştirmeye çalışıyor. Ancak bu çaba, çatışmaların giderek yayılmasını önlemeye yetmediği gibi, sokaklara salınan silahlı faşist devşirmeler cinayet işlemeye de başladı. Son günlerdeki çatışmalarda ona yakın insan öldürülürken, onlarca kişi de yaralandı.

Morales yönetiminin, emekçiler ile yoksul yerliler lehine adımlar atmasına tahammül etmeyen Bolivya burjuvazisi, Washington’daki neo-faşist çeteden aldığı desteğin de etkisiyle karşı saldırıya geçmiş görünüyor. Para-militer güçlerin de katılımıyla kitle gösterileri organize eden karşı-devrimciler, kamu binalarını işgal etmeye, Morales’e destek veren emekçilere saldırmaya, gösterilerde “mersönerler” adı verilen paralı askerleri hazır bulundurmaya başladılar.

Büyük sermeyenin hizmetindeki kiralık katiller çetesinden başka bir şey olmayan mersönerlerin, faşist devşirmeleri kitlesel bir şekilde eğitmeye başlaması ise, kanlı çatışmalara hazırlık olarak değerlendiriliyor. Karşı-devrimci girişimleri kontrol etmeye çalışan Morales, birkaç hafta önce, elinde muhalefetin, ABD ve ordudan bazı subaylarla işbirliği içinde bir darbe hazırlığı içerisinde olduğuna dair istihbarat ve kanıtların bulunduğunu açıklamıştı. Karşı-devrimcilerin şefi kabul edilen Santa Cruz valisi Ruben Costas’ın ülkenin silahlı kuvvetlerine ve polisine paralel güçler yaratmaya çalıştığına dikkat çeken Morales, “ülkenin ABD destekli birplanla iç savaşa sürüklenmesine izin vermeyiz” açıklamasını yapmıştı. Ancak gelişmeler, Morales’in bu uyarısının pek etkili olmadığını gösterdi. Zira ülkenin zenginliklerinin yağmalanmasıyla elde edilen büyük bir servete, gericiliğin etkisi altındaki belli bir kitle desteğine, kiralık katiller sürüsüne ve busürünün eğittiği faşist milis örgütlenmesine, daha da önemlisi ABD emperyalizminin çok yönlü desteğine dayanan karşı-devrimci burjuvazi giderek küstahlaşıyor.

Morales’in provokatif girişimlere son tepkisi, ülkenin içişlerine karıştığı ve ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan ayrılıkçı valilere maddi ve kişisel destek sunduğu gerekçesiyle, ABD’nin Bolivya Büyükelçisi Philip Goldberg’in derhal ülkeyi terk etmesini istemek oldu. Başkent La Paz’daki ABD büyükelçisini sınırdışı eden Morales, Washington’daki neo-faşist çetenin girişimlerine karşı sessiz kalmayacaklarını gösterdi. ABD de misilleme yaparak, Washington’daki Bolivya büyükelçisini sınırdışı etti.

Bu arada Morales yönetimine destek veren Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez de, başkent Caracas’taki ABD büyükelçisinin 72 saat içinde ülkeyi terk etmesini istedi. ABD’nin başta Venezüella, Bolivya, Küba ve Ekvador olmak üzere kıta devletlerini istikrarsızlaştırmaya çalıştığına dikkat çeken Chavez, “aynen Bolivya’daki gibi Venezüella’da da bir darbe planlıyorlar. Elimizde planları var” açıklamasını yaptı.

“Bütün bu planları yenilgiye uğratmalıyız. Bir darbe yapmayıhedefleyen, sivil savunma komutasını, donanmayı, kara kuvvetlerini elegeçirmeyi hedefleyen ya da bir uçağı imha etmeyi içeren planlar bunlar. Hepsinin etkisiz hale getirilmesi şart. Halkın sakin olmasını istiyorum çünkü bu planları etkisiz kılmak üzere harekete geçmiş durumdayız” diyen Chavez, durumun kontrol altında olduğunu belirtti.Darbe planlarına ilişkin birçok subayın sorgulanmakta olduğunu belirten Chavez, “şu anda askeri istihbarat karargâhında bazı muvazzafve emekli subayları sorguluyoruz. Cadı avı başlatmak istemiyoruz,sadece bize planları açıklamalarını istiyoruz. Görevden alınması gerekenler hakkında bu işlem derhal yapılacaktır” dedi.

Ülkelerindeki enerji kaynaklarının gelirinden emekçilerin yararlanmasına olanak tanıyan, önemli işletmeleri kamulaştıran, büyük tekellerin alışık oldukları yağmalamaya sınırlamalar getiren Chavez ile Morales’in icraatları, hem iki ülkedeki asalak kapitalistler hem Washington’daki gangsterler açısından kabul edilecek şeyler değil. Karşı-devrimci faaliyetlerin yaygınlaştırılması, dahası faşist darbe planlarının ortalıkta dolaşması, gerici cephenin süreci tersine çevirmek için çırpınmakta olduğunun göstergeleridir. Bu koşullarda, emekçi kitlelerin yaygın desteğinin yanısıra, bu kitlesel desteğin basıncı altında da bulunan Chavez ile Morales yönetimlerinin programlarından vazgeçmeleri beklenmiyor. Bundan dolayı, ABD kuklası karşı-devrimci güçlerle ilerici yönetimler arasındaki çatışmanın farklı mevzilerde şiddetlenmesi kaçınılmaz görünüyor. Son günlerdeki gelişmeleri bu eğilimin bir yansıması saymak gerekiyor

Hem Bolivya hem Venezüella’daki çatışmaların seyri, geçici olduğu kadar iğreti de olan verili koşulların sonunu getirebilir. Karşı-devrimci güçlerle arkalarındaki emperyalistlerin geriletilmesi, her iki ülkedeki işçi sınıfı ile yoksul müttefiklerinin çatışmada devrimci bir duruş sergilemelerine bağlıdır. Chavez ile Morales yönetimlerinin yansıra, bu ülkelerdeki emekçilerin politik öncüleri olan devrimci/sosyalist güçlerin de çatışmanın yönünü belirlemek için yapacakları hazırlıkların da büyük önemi olacaktır. İşçi sınıfı ile emekçilerin sürece her düzeyde iyi hazırlanmaları, karşı-devrimci güçlerin yenilgisini kaçınılmaz kılacaktır.

 

Irak’ta hezimet itirafı

Neo-faşist çetenin şefi Bush, emperyalist orduların Irak’ı işgal etmesinden kısa süre sonra, 1 Mayıs 2003’te medya karşısına çıkarak Irak’ta zafer kazandıklarını iddia etmişti. Bush’un ilan ettiği zaferin sahte olduğu kısa sürede anlaşılmış, ABD ordusu ile suç ortaklarını Irak’ta bataklığa sürükleyen işgal karşıtı direniş, küstah emperyalist şeflerin zaferden söz etmelerine bir daha fırsat tanımamıştır. Sahte zafer ilanından yaklaşık beş buçuk yılsonra ise, işgal ordularının şefi, zaferden söz edemeyeceğini itiraf etmek durumunda kaldı.

BBC’ye demeç veren işgal ordularının şefi general David Petraeus, Irak’ta güvenlik alanında yakın zamanda elde edilen kazançların kesin olduğunu, ancak ABD’nin hala uzun bir mücadeleyle karşı karşıya bulunduğunu söyledi. “Bu ülkede zafer elde edildiğini hiçbir zaman söyleyemeyeceğini” itiraf eden Irak’taki ABD birliklerinin şefi Petraeus, “Irak’ta ufukta gerçek sorunlara dönüşecek birçok fırtına bulutunun bulunduğu”nu da teslim etti. İşgal orduları saflarında bir süre üstü örtüldükten sonra açığa çıkan “intihar salgını” ise, kirli amaçlarına ulaşamayan vahşi işgalin ABD ordusunun saflarında yarattığı çürümeyi bir kez daha gözler önüneserdi.

Öyle ki, ordu şefleri, Vietnam yenilgisinden sonra intihar vakalarının ilk defa bu kadar yaygınlaştığını söylüyorlar. Irak’taki işgal birliklerinde görülen intihar vakalarındaki artış, ordu şeflerinin saptamasını teyit ediyor. Bağdat’ta haklarında Iraklı aileleri keyfi bir şekilde katletmekten dava açılan 21 işgalci askerin intihar ettiği, bunlardan beşinin intihardan sağ kurtulduğu, 16’sının ise öldüğü bildirildi. Iraklı ailelere karşı birçok defa katliam yapmakla suçlanan askerlerin intiharının 27 gün saklandığı anlaşıldı.

Ortaya çıkan olay, emperyalist orduların işgalle ilgili pek çok olayın üstünü örttüğüne dair kanıları daha da güçlendirdi. Resmi verilere göre, intihar vakaları son 28 yılın en yüksek düzeyinde seyrederken, bu verilere göre Irak işgalinden bu yana yarısı ölümle sonuçlanan 600 intihar vakası gerçekleşmiştir. Tam bu günlerde Amerikalı bir görevlinin, “terörle mücadelede” ABD Silahlı Kuvvetlerinin başlıca birimi olan Kara Kuvvetlerinde stres, çürüme ve çözülme olduğunu dile getirerek, bu sorunlara çözüm bulunması gerektiğini yetkililere hatırlatması, sorunun giderek yayıldığının bir başka göstergesidir.

İşgalci ABD ordusundan yansıyan tablo, vahşi işgallere girişen orduların derin bir çürüme içine yuvarlanmalarının kaçınılmaz olduğunun yeni bir kanıtıdır aynızamanda.