12 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/37

  Kızıl Bayrak'tan
  Yiyici asalakların dalaşması neyi yansıtıyor
   Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti…
12 Eylül düzenine son vermek için devrimci sınıf hareketini yükseltelim!
Grev ve direnişlere daha güçlü destek!

Belediye TİS’lerinin gösterdikleri

Yol-İş Olağanüstü Genel Kurulu yapıldı...
  Metal grup TİS’leri tartışıldı
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Kamu emekçilerini hedef alan saldırılar gündemde…
Tabanda oluşturulacak örgütlenmelerle
mücadeleye hazırlanılmalıdır!
  KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme sürecine ilişkin şube yöneticileriyle konuştuk…
  Bunlar engerekler ve çıyanlardır!
  Metal TİS’lerinde esneklik dayatması!
  Tuzla tersanelerinin “mazlum” patronları!
  Kapitalizm kadını neden öldürüyor?
  Kapitalizm doğayı yok etmeye devam ediyor…
  Suikast kurbanı Benazir Butto’nun dul eşi cumhurbaşkanı…
  Özel savaş aygıtı kendisini
tahkim ediyor!
M. Can Yüce
  Sol liberalizm: İllüzyon tüccarları ve kolera günleri / 2
Volkan Yaraşır
  Bültenlerden
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bunlar engerekler ve çıyanlardır!

2008-2010 grup toplu iş sözleşmeleri ile bir kez daha metal patronları ile karşı karşıya geliyor, onlardan hakkımız olanı almak için mücadeleye hazırlanıyoruz. Peki ama bu mücadelede karşı karşıya geldiğimiz ya da hesaplaşmamız gereken sadece patronlar ve sendikası MESS mi? Her dönem bizlere ihanet eden, bizler adına satış sözleşmelerini imzalayan, bizleri değil patronları temsil eden sendikacılarla da hesaplaşmamız gerekmiyor mu?

Bu sorunun yanıtı oldukça açık ve net. Evet hesaplaşmalıyız. Özellikle de, hem kendi üyelerine hem de tüm metal işçilerine on yıllardır eziyet eden Mustafa Özbek ve Türk Metal’le hesaplaşmak biz metal işçilerinin kaçınılmaz bir görevidir. Çünkü Mustafa Özbek ve Türk Metal biz metal işçilerinin sırtında bir kamburdur. Bizim aidatlarımızla sırtımıza binen, iktidar sultasını bizler sustuğumuz için devam ettiren bir kambur.

Zaten Türk Metal’in kuruluş mantığı da bu amaca yöneliktir. Daha 1970’lerde mücadele eden işçilere ve sendikalara silahlarla saldıran, MESS başta olmak üzere sermayenin her dönem kolladığı ve kayırdığı bir ihanet şebekesidir Türk Metal. 12 Eylül darbesinin ardından sendikalar kapatılır, sendikalaşma yasaklanırken, Türk Metal doğrudan patronlardan aldığı işçi isim listeleriyle ve sendikalar yasasında yapılan ayak oyunlarıyla metal işçilerinin sözde temsilcisi haline getirilmişti. Çünkü sermaye metal işçilerinin mücadele dinamiğinden korkuyor, onları kendi örgütleri olan sendikaları aracılığıyla denetim altına almak istiyordu.

Yıllardır yaşananlara baktığımızda bunu da çok iyi başardıklarını ifade etmek gerekiyor. O günden bugüne metal işçilerinin tüm mücadele dinamikleri bizzat bu çete tarafından baltalandı. Türk Metal’in örgütlü olduğu tüm fabrikalarda hakkını arayan tüm işçiler patron-sendika elbirliği ile kapı önüne konuldu. Sendikasız binlerce işyeri ve milyonlarca işçi varken, Türk Metal her defasında sektörde yer alan diğer sendikaların örgütlendiği işyerlerine saldırdı. Özellikle Birleşik Metal’in örgütlendiği tüm işyerleri bizzat patronların yönlendirmesi ile müdür odalarında patron ve Türk Metal işbirliğiyle yapılan baskılar sonucunda Türk Metal’e zorla devredilmek istendi. Kalibre Boru’da, Bosal Mimaysan’da, Çolakoğlu’nda, DİTAŞ’ta, MKE’de hep bu aynı oyunlar oynandı. Hatta buralarda oynadığı ayak oyunları yüzünden yargılandı da Mustafa Özbek ve Türk Metal yöneticileri. Sadece kendi dışına değil mücadele etmek isteyen üyelerine de her türlü yöntemle saldırdı bu işbirlikçi çete. Yeri geldi insanlar işten attırıldı, yeri geldi ’98 eylemlerinde Renault’ta olduğu gibi, dışarıdan getirilen kareteciler önce fabrika kapısındaki sivil polislerle ve sendika temsilcileriyle kafa tokuşturdular, sonra da dönüp işçilere saldırdılar. Ya da zamanında Packard’da olduğu gibi patronların talimatıyla işçilere erzak yardımı istemediklerine dair zorla belgeler imzalattırdılar.

Bunlar Mustafa Özbek ve ihanet çetesinin sendikal mücadele anlayışının ufak tefek örnekleri. Bunlara benzer daha onlarca, hatta yüzlerce örnek vermek mümkün. Her gün bir yenisiyle karşılaştığımız bu örnekleri bizzat yaşamımızdan biliyoruz.

Peki Mustafa Özbek’in bizlerin üzerinden kurduğu saltanattan ve bağlantılarından haberimiz var mı? Mustafa Özbek her ay bizlerin aidatından oluşan yaklaşık 10 milyon YTL’lik bir parayı kontrol ediyor. Sendikanın toplam mal varlığının ise 1 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor. Peki, bu gücün biz işçilere ne kadar döndüğünü sormaya gerek var mı? Bunun cevabını hepimiz aldığımız ücretlerden ve her geçen gün daha da ağırlaşan çalışma koşullarımızdan çok iyi biliyoruz ki yok. Zaten bu servet de bizlerin böyle bir köleliğe razı edilmemiz sayesinde bizzat patronlar tarafından bahşediliyor. Bu arada birkaç sene öncesinde Mustafa Özbek’in sendikanın malvarlığını kendisinin başkanı olduğu bir vakfa devretmeye çalıştığını da bir dipnot olarak düşelim.

Mustafa Özbek bugünlere, sermayeye ettiği hizmetler sayesinde bizzat MESS ve sermaye düzeninin kendisi tarafından getirildi. 1950’li yıllarda çalışmaya başladığı MKE’den 1971’de Türk Metal Kırıkkale Şubesi 2. Başkanı olarak çıktı. 4 yıl içinde ise Türk Metal Sendikası genel başkanlığına kadar yükseldi. Ondan sonrası ise malum. İşçinin kanı ve canı üzerinden yükselen bir taht. İşçilikten bugünlere gelen Mustafa Özbek’in bugün birçoğu gayrimenkullerden oluşan ciddi bir serveti bulunuyor. Bunu ise “mütevazi” şekilde bir milletvekili kadar maaş aldığını, bu kadar yatırımın da olağan olduğunu söyleyerek gerekçelendiriyor. Burada bizlerin aldığımız ücretleri ve yaşam koşullarımızı hatırlatmaya gerek var mı?

Mustafa Özbek kendisini sadece edindiği bu servetle değil, siyasal tercihleri ve yaptıkları ile de sürekli tartıştırıyor. Zamanında MHP Kırıkkale İlçe Başkanlığı yaptığı bilinen ve işçilerin milliyetçi duygularını kullanarak sendikasına üye yapan Özbek, bugünlerde kurduğu Türkiyem Topluluğu ve Ergenekon’la ilişkileri ile anılıyor. Oğlunun sahibi olduğu, kendisinin ise onursal başkanı olduğu ART’de (Avrasya TV) bugün adı Ergenekon’la anılan ne kadar isim varsa adeta resmi geçit yapıyor. Bu insanların katıldığı birçok toplantıya yine Türk Metal binaları ev sahipliği yapıyor. 6 yıl önce “Ben artık sosyal demokratım, sosyal demokrat bir parti kuracağım” diyen Özbek’in, geçtiğimiz yıl düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinin baş mimarlarından olduğu da biliniyor. Türk Metal ayrıca Cumhuriyet gazetesinin haftalık olarak yayınladığı Strateji ekinin de sponsoru.

Kendi üyelerinin hakları için hiçbir açıklama yapma zahmetine girişmeyen bu zat-ı muhterem, sıra düzenin ve patronların çıkarlarına gelince sırayı kimseye kaptırmıyor. En son patronların kendi arasındaki kavgası yüzünden işsiz ve ekmeksiz kalan Uzel işçilerini ziyaret bile etmeyen Özbek, Ergenekon soruşturması ile ilgili her tartışmanın baş aktörlerinden. Yine bu dönem TİS’leri ile ilgili olarak söylediği “Biz vatansever insanlarız, gerekirse esnekliği de kabul ederiz!” sözü, sermayeye hizmet etmeyi ne kadar sevdiğini göstermeye yetiyor.

Tüm bunlara gerek kalmadan, tüm işçi sınıfının üzerinden bir balyoz gibi geçen 12 Eylül’ün altından nasıl bu şekilde güçlenerek çıktığını düşünmek bile Mustafa Özbek ve çetesinin gerçek kimliği hakkında bir fikir vermeye yetiyor. Ama biz yine de son söz olarak 12 Eylül’ün ardından “Bugüne kadar işçiler güldü, artık biz güleceğiz!” diyen TİSK’in 2002 sözleşmelerinden sonra Mustafa Özbek için söylediklerine de bir bakalım: TİSK Başkanı Refik Baydur MESS gazetesinin Eylül 2003 sayısında, “Mustafa Özbek de gelmiş geçmiş büyük sendikacılardan biri. O özveriyi kaydetmek, bu yürekliliği kullanmak, bu mukavele imza edildikten sonra tabana kabul ettirmek her babayiğidin harcı değil.” diyor.

Her şey bu kadar açık ve ortadayken, biz metal işçilerine de, imzaladıkları satış sözleşmelerini bizlere kabul ettirmeye çalışan bu babayiğitlerden hesap sormak düşüyor.

Komünist Metal İşçileri


 

İstanbul İHD: “6-7 Eylül olayları utançtır!”

İHD İstanbul Şubesi, 6-7 Eylül olaylarının yıldönümü nedeniyle 6 Eylül’de Galatasaray meydanında bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

“6-7 Eylül olayları utançtır. Bir daha yaşanmasın!” / İHD İstanbul Şubesi pankartının açıldığı eylemde yapılan açıklamada; 6-7 Eylül olaylarının, 1955 yılında İstanbul ve İzmir’de planlı bir şekilde gerçekleştirilen bir provokasyon olduğu vurgulandı. “Selanik’te Atatürk’ün evine Yunanlılarca bomba atıldı” haberi ile kışkırtılan güruhun başta Rumlar olmak üzere, birçok Ermeni, Musevi vatandaşa yönelik, linç, tecavüz, yağma hareketlerine giriştiği ifade edildi. Her ulusun, her kültürün eşit olduğu inancıyla, yaşanan olayların tekrarlanmaması için ırkçılığa, şovenizme karşı mücade edilmesinin zorunluluğu vurgulandı. 6-7 Eylül olaylarının sorumlularının ortaya çıkartılarak hesap sorulması istendi.

Eylemde “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Susma haykır, halklar kardeştir!” sloganları atıldı.

 Kızıl Bayrak / İstanbul