4 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/27

  Kızıl Bayrak'tan
  Rejim krizi derinleşiyor!
   Kürt halkına saldırılar hız kesmiyor
AKP’yi kapatma davasında son gelişmeler...
Mamak’ta güçlü bir 2 Temmuz
süreci örgütlendi…

Kürdistanlı tarım işçilerinin Ordu ve Trabzon’a girişi yasaklandı

KESK Genel Kurulu cansız, coşkusuz ve katılımsız gerçekleşti…
  KESK Genel Kurulu’ndan yansıyanlar ve görevler...
  Kayseri İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  F tiplerinde keyfi
baskılar sürüyor!
  Arjantin’de “öteki final!”
  Emperyalizmin Ortadoğu hesapları ve Türkiye’nin rolü!
  Avrupa futbol şampiyonası ve BİR-KAR’ın kampanyası
  Uluslararası işçi hareketinin yeniden yapılanması:
Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? - 1
Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkına saldırılar hız kesmiyor

Amerikancı generaller ile gene Amerikancılık’ta onlardan aşağı kalmayan gerici AKP arasındaki dalaşmanın hız kazandığı günler yaşanmakta. Şu sıralar çatışma esas olarak hukuk alanında sürüyor. Generallerin başını tuttuğu “laik” cenah, kapatma davası ile AKP’yi köşeye sıkıştırdığını düşünüyor. AKP’nin ise bu gerici dalaşmada kolayından pes etmeye niyetli olmadığı, son günlerde “Ergenekon” gözaltıları üzerinden görülmüş oldu.

İkiyüzlü demokrasi oyunları

Ortalığı toza dumana boğarak birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışan iki tarafın dilinden bazı sözcüklerin hiç düşmediği dikkat çekiyor. Bazen kendilerini savunurlarken, bazen de karşı tarafı suçlarken, sıkıştırmaya çalışırken bu sermaye uşaklarının en çok kullandıkları kavramların başında “demokrasi” geliyor. Onu “hukuk devleti”, “hukukun üstünlüğü” ve “yargının bağımsızlığı” izliyor. Söylenenlere inanacak olursak gerici çatışma içindeki her iki taraf da demokrasiye, demokratik hak ve özgürlüklere neredeyse tapmaktalar. Ve her iki taraf da fena halde hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü savunuyor ve yargının bağımsızlığına inanıyor. Ağzını açan general, ağzını açan siyasetçi, hakim veya gazeteci bu kavramlardan hiç değilse bir ikisine değinmeden sözünü bitirmiyor.

Generalinden siyasetçisine, hakiminden gazetecisine ve diğerlerine kadar cümle sermaye uşağının bu demokrasi aşkı ise yaşamın gerçekleri tarafından sürekli yalanlanmaktadır. Fazla uğraşmaya da gerek yok, Kürt halkına karşı yapılanlar bunu yeterince açık bir biçimde göstermektedir. Kürt halkına karşı uygulanan inkar politikaları, bir halkın en temel, en meşru demokratik haklarını dahi yok sayma, görmezden gelme çabaları, gece gündüz demokrasiye güzellemeler düzen sermaye uşaklarının ne denli ikiyüzlü olduklarını ortaya koymaktadır.

DTP’ye yönelik kapatma davası konusunda düzen siyasetçilerinin, medya borazanlarının sergiledikleri tavırlar bu konudaki en çarpıcı örnekleri oluşturmaktadır. Gene ordunun ve hakimlerin Kürt halkı ve DTP’ye ilişkin yaklaşımları da demokrasiden, hak ve özgürlüklerden ne anladıklarını, bu konuda uygulanan çifte standardı ortaya koymaktadır.

Hatırlanacağı gibi kapatma davası açıldığında AKP cenahı ve liberaller tayfası “demokrasi elden gidiyor” çığlıkları atmaya başladılar. Benzer sesler “demokrasinin hamisi” AB’den de yükseldi. Nasıl olurdu da AKP kapatılırdı, demokratik bir ülkede siyasal partileri kapatmak diye bir şey hoş karşılanabilir miydi? Parti kapatmak, o partiye oy vermiş seçmenin iradesini hiçe saymak demekti. Parti kapatmak demokrasiye saplanmış bıçak demekti.

Hatırlanacağı gibi bütün demokrasi sevdalıları, DTP’ye kapatma davası açıldığında hiç oralı olmamışlardı. Şimdi demokrasi havarisi kesilen, davayı açan savcı ile Anayasa Mahkemesi’ne demediğini bırakmayan, yaşanan olayı bir “hukuk darbesi” olarak niteleyen Başbakan Tayyip Erdoğan bundan sadece üç-beş ay önce DTP’ye kapatma davası açıldığında tam tersi bir tutum sergilemiş ve “yargıya intikal eden konular hakkında söz söylemeyiz” diyerek burjuva demokrasisinin ne ikiyüzlüce bir şey olduğunu cümle aleme göstermişti.

DTP’nin kapatılmasına karşı çıkan kimi yazarlar ise bu tutumlarını Kürt halkının demokratik haklarına saygı ile değil tam tersine Kürt halkına dönük inkar ve imha politikaları bundan zarar göreceği, Türkiye’nin itibarının sarsılacağı vb. söylemlerle gerekçelendirmişlerdi. Örneğin Sabah gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman, “DTP terörle arasına sınır koyamadı. Buna rağmen bu parti devam etmelidir. Çünkü devam ederse ve bu partinin söz hakkı korunursa, bir süre sonra ikna olacak/edilecek ve PKK terörüne karşı çıkması sağlanacaktır” diye yazdı. Milliyet‘ten Taha Akyol ise aynı konuda “Anayasa Mahkemesi, DTP’nin ‘suç odağı’ haline geldiğini kanıtlarıyla görürse kapatır; hukuka da uygun olur. Ama DTP’nin kapatılması siyasi hata olur. Çünkü, DTP’nin kapatılması kararını zaten PKK vermiştir!” diyordu.

DTP’nin kapatılması konusunda sergilenen bu çifte standart burjuva demokrasinin ne menem bir şey olduğunu ortaya koymaktadır. Fakat bu hiç de nedensiz bir çifte standart değildir. DTP’nin kapatılması konusunda sergilenen bu ikiyüzlü tavrın gerisinde Kürt halkına dönük çok yönlü savaşın gerekleri bulunmaktadır. Yakın zaman önce gerici dalaşmanın yan ürünü olarak ortaya çıkan bir Genelkurmay belgesi, Kürt halkına, PKK’ye ve DTP’ye dönük gerçek düşünce ve planların kapsamını bir kere daha ortaya koymaktadır.

Eylem Planı’nda DTP’nin TSK tarafından “terörist” olarak görüldüğünün ve muhatap kabul edilmediğinin kamuoyuna ilan edileceği açıkça belirtilmektedir. Gene aynı eylem planında “bölge halkını terörle mücadele bağlamında ‘rahatsız’ edecek ve teröre yardım ettikleri sürece bu rahatsızlıkların devam edeceği mesajını verecek faaliyetler icra edilecektir” denilmektedir. “Irak’ın Kuzey bölgesinde Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan sivil halkın üzerine ağır silahlarla taciz ateşi açılacağı da dolaysız bir dille ifade edilmektedir. Bugüne kadar gerek Türkiye sınırları içinde, gerekse Güney’de Kürt halkına dönük gerçekleştirilen askeri operasyonlar bu planın sadece kağıt üzerinde kalmadığını, benzer politikaların zaten çoktandır uygulanmakta olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar şaşırtıcı da değildir zira sermaye devletinin geleneksel Kürt politikası tam da budur. Bu geleneksel politika ise bilindiği gibi demokratik hak ve özgürlüklerin tanınmasına değil, inkar ve ihma planlarının yoğunlaştırılarak uygulanmasına dayanmaktadır.

Gerici dalaşma içerisindeki düzen güçleri arasında Kürt sorunu ya da Kürt halkına dönük uygulamalar konusunda herhangi bir görüş farklılığı yoktur. Birinin ak dediğine öteki mutlaka kara demekte, fakat Kürt halkına dönük uygulamalar ile işçi ve emekçilere yönelik saldırılar söz konusu olduğunda generaller ve dinci gericiler bir anda tek yumruk, tek vücut olmaktadır.

Son gelişmeler DTP’nin kapatılmasının sonbahar aylarına sarktığını göstermektedir. Düzen güçleri AKP ile DTP’nin birbirine yakın zamanlarda kapatılmasını pek de uygun görmemiş olmalılar ki DTP’nin kapatma davası sonbahar aylarına ertelenmiştir. Davada Yargıtay Başsavcısı sözlü açıklamasını mahkemeye geçtiğimiz günlerde sunmuş ve DTP’nin kapatılması talebini yinelemiştir. DTP’nin sözlü savunmasını ise 16 Eylül’de yapması kararlaştırılmıştır.

Son günlerde Ergenekon operasyonu üzerinden demokrasi hayallerine dalanların sayısında gözle görülür bir artış gözlenmektedir. Darbeye, askeri cuntalara hatta 12 Eylül’e karşı olmakla AKP’nin generaller karşısındaki tutumunu sahiplenmek, bu vesileyle de AKP’nin kapatılmasına karşı çıkmak bir demokratlık göstergesi olarak sunulmaktadır. Gerici çatışmanın bir unsuru olarak gündeme gelen Ergenekon operasyonunu askeri darbelerle hesaplaşmanın ve dahası demokrasiyi geliştirmenin bir olanağı olarak görenler vardır.

Fakat bu hayallerin bir karşılığı yoktur. Bu dalaşmanın parçası olarak gündeme gelecek hiçbir şey ne Kürt halkına, ne de işçi ve emekçilere demokratik hak ve özgürlükler adına bir şey kazandırmayacaktır. Gerici çatışmaların ezilenlere ve emekçilere ileriye dönük kalıcı kazanımlar sağladığı görülmüş duyulmuş bir şey değildir. Demokratik hak ve kazanımları geliştirmenin, sermaye karşısında mevziler kazanmanın yolu devrimci politik mücadelenin yükseltilmesinden geçmektedir.