4 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/27

  Kızıl Bayrak'tan
  Rejim krizi derinleşiyor!
   Kürt halkına saldırılar hız kesmiyor
AKP’yi kapatma davasında son gelişmeler...
Mamak’ta güçlü bir 2 Temmuz
süreci örgütlendi…

Kürdistanlı tarım işçilerinin Ordu ve Trabzon’a girişi yasaklandı

KESK Genel Kurulu cansız, coşkusuz ve katılımsız gerçekleşti…
  KESK Genel Kurulu’ndan yansıyanlar ve görevler...
  Kayseri İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  F tiplerinde keyfi
baskılar sürüyor!
  Arjantin’de “öteki final!”
  Emperyalizmin Ortadoğu hesapları ve Türkiye’nin rolü!
  Avrupa futbol şampiyonası ve BİR-KAR’ın kampanyası
  Uluslararası işçi hareketinin yeniden yapılanması:
Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? - 1
Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapatma davasına karşı islamcı akımın hamlesi eski generalleri hedefleyen operasyon oldu…

Rejim krizi derinleşiyor!

1 Temmuz günü gerçekleştirilen polis operasyonları, bir anda siyasal tansiyonun yükselmesine neden oldu ve rejim krizindeki gerilimi daha da derinleştirdi. Çünkü, “Ergenekon soruşturması” kapsamında yapılan operasyonlarda gözaltına alınanlar arasında eski orgenerallerin de içerisinde olduğu birçok rütbeli subay ile medya mensupları ve bazı etkin burjuva politik figürler de bulunuyor. Jandarma Genel Komutanlığı’ndan emekli Şener Eruygur ile 1. Ordu Komutanlığı’ndan emekli orgeneral Hurşit Tolon gibi ordunun üst makamlarında görev almış generallerin gözaltına alınması burjuva siyaset gündemine oturdu.

Belirtmek gerekir ki operasyon, Anayasa Mahkemesi’ni kullanarak politik-moral üstünlüğü ele geçiren ordu merkezli cepheye verilmiş esaslı bir yanıt olma özelliğine sahiptir. Böyle olduğu ölçüde ise aslında şaşırtıcı da değildir. Zira bir süredir AKP’nin, kendisini açmaza alan sert darbeleri nasıl yanıtlayacağı merak konusuydu. Fakat, AKP nispeten sinik davranmış ve bir orta yol arayışı içerisine girmişti. Böylelikle gerilimin had safhada olduğu çatışmayı bir parça soğutmaya ve karşı cepheyi kapatma kararından vazgeçirmeye çalışmıştı. Ama, AKP’nin bu tutumu hem kendi tabanında ciddi arayışları ve zorlamaları gündeme getirdi, hem de rakiplerinin özgüvenini arttıran ve kapatma girişimini güçlendiren bir işlev gördü. Öyle ki, son günlerde Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı vereceği yönündeki işaretler çoğalmış ve artık kapatma durumunda uygulanmak üzere hazırlanmış senaryolar tartışılmaya başlanmıştı. Bu durum AKP’nin ve onun arkasında mevzilenmiş burjuva odakların önündeki seçenekleri sınırlıyordu. Ya kapatmayı bir veri olarak kabul edip bundan sonrası üzerine yoğunlaşacaklardı ya da durumu dengelemek için ellerindeki tüm imkanları kullanarak karşı bir hamle yapmaya bakacaklardı. Böylelikle rakipleriyle pazarlığı da bu yeni denge üzerinde yürütebileceklerdi.

Doğal olarak böyle bir hamle, yedikleri darbeyle orantılı bir sarsıcılıkta olmalıydı. Ergenekon operasyonu, böyle bir hamle için en uygun seçenek durumundaydı. Bu operasyonun yakın dönemde gerçekleştirilen ayağında Tuğgeneral Veli Küçük tutuklanmış, operasyonun gidebildiği en ileri nokta da bu olmuştu. Fakat, daha o zaman Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’un isimleri de konuşulmaktaydı. Konuşulması da doğaldı. Çünkü, Veli Küçük’ün etkin bir unsuru olduğu hareketin içerisinde bu iki general de göze çarpmaktaydı. Şener Eruygur, aynı zamanda ADD’nin başkanı kimliğiyle cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde düzenlenen AKP karşıtı gösterilerin örgütlenmesi sürecinde aktif rol oynamıştı. Ama onun asıl ünü jandarma genel komutanı olduğu dönemde tezgahladığı darbe girişimlerinden geliyordu. Her ne kadar bu girişimler başarıya ulaşamamışsa da, daha sonra Danıştay saldırısı, Cumhuriyet gazetesine yönelik bombalamalar, cumhuriyet mitingleri vb. girişimler tam da bu planın öngördüğü biçimde gerçekleşen eylemler olmuştu. Yine Hurşit Tolon da Veli Küçükler’le boy göstermekteydi. Fakat, operasyonun askeri ayağı adı fazlasıyla teşhir olan Veli Küçük’le sınırlanmış, siyasi olarak da Doğu Perinçek ve İP’i hedef almıştır.

Kuşkusuz Ergenekon operasyonunun bu şekilde sınırlanmış olması AKP’nin ordu karşısındaki gücünün sınırlarını göstermektedir. Aynı zamanda bu düzeyde bir operasyon için gerekli emperyalist desteğin peşinen sağlanmasına da yaramıştı. Çünkü, gözaltına alınanların hepsi de AKP karşıtlıklarının yanı sıra “anti-amerikancı”lıkları ve “anti-AB’ci”likleriyle tanınmaktaydılar. Ayrıca Veli Küçük ve onun etrafında kümelenmiş bir grup asker ve sivilden oluştuğu izlenimi verilen Ergenekon ismi, esasında NATO talimatnameleriyle Genelkurmay bünyesinde kurulan kontr-gerilla aygıtına ait olduğu ölçüde, orduyu deşifre olmuş kontr-gerilla faaliyetlerinden dolayı temize çıkarmak gibi bir sonuç da yaratmaktaydı. Bu da haliyle Genelkurmay açısından durumu kabullenebilir hale sokmaktaydı. Fakat, bu sınırlarda olsa dahi belirtmek gerekir ki operasyon yine de politik ve moral bakımdan Genelkurmay merkezli laikçi geçinen güçlerin yenilgi hanesine yazıldı. Siyasal alanın AKP-ordu kutuplaşması ekseninde kurulduğu bir süreçte, böyle olması da kaçınılmazdı.

Sonuçta, her şeye rağmen AKP cephesi kapatma davasıyla inisiyatifi eline alan ordu cephesi karşısında durumu dengeleme fırsatı bulmuş oldu. Fakat, bu sadece geçici bir denge durumuydu. Nihayet, kısa bir süre sonra yargı aracılığıyla ikinci bir hamle daha geldi ve türban yasası açık bir siyasal tutumla iptal edildi. Tabanın basıncıyla attığı bu adımın yargıçlar eliyle geri püskürtülmesi AKP açısından sineye çekilebilir bir sorun olarak görülmekteydi. Ancak aynı mahkemenin kapatma davasını AKP’nin aleyhine sonuçlandıracağı yönündeki işaretlerin artması ve yanı sıra AKP çevresinde kümelenen güç odaklarının baskısı, Ergenekon silahının devreye sokulmasına zemin hazırladı. Laikçi geçinen kanadın kullandığı yüksek yargıçlara nazire yaparcasına yerel bir mahkemenin aldığı karara dayanarak başlatılan operasyonla, daha önce isimleri Ergenekon içerisinde zikredilmekle birlikte dokunulmayan-dokunulmaktan kaçınılan orgeneraller, askeri lojmanlardan apar topar gözaltına alındılar.

Haliyle hedeftekiler orgeneral olduğu için bu hamle oldukça sarsıcı etkilerde bulundu. Çünkü emekli olsalar dahi, açık siyasi nedenlerle orgeneral düzeyindeki eski askerlerin gözaltına alınmaları ülke tarihinde eşine az rastlanır bir olaydır. Böyle olduğu ölçüde, düzenin çatışma halindeki güç odakları arasındaki mücadelenin ne denli şiddetli bir hal almış olduğunu da gözler önüne sermektedir. Burjuva hukukunun biçimsel olarak dahi bir yana itildiği, yargıç ve savcıların çatışan güç odaklarının elinde silah olarak kullanıldığı bir iç çatışmadır söz konusu olan.

Bununla birlikte operasyondan iki gün önce gerçekleşen Erdoğan-Başbuğ görüşmesinde konunun gündeme geldiği burjuva medyaya yansıyan haberler arasında yeralmaktadır. Büyük olasılıkla Erdoğan’ın yapılacak operasyon hakkında generalleri bilgilendirdiği ve sınırları hakkında görüştüğü ifade edilmektedir. Zira, bu düzeyde bir operasyonun generallerin bilgisi ve onayı olmadan gerçekleştirilmesi şu durumda pek mümkün görünmemektedir. Belli ki, gizli kapılar ardında yapılan görüşmede Genelkurmay, adları darbe tezgahlamak ve ulusalcı çevrelerle yaptıkları icraatlarla gündeme gelen generallerin harcanmasına yeşil ışık yakmıştır.

Diğer taraftan Genelkurmay’ın bu düzeyde bir operasyona sessiz kalmasının arkasında, onun kendi içerisine çeki düzen verme yönünde yaptığı müdahalelerin de bir payı olabilir. Çünkü, ABD emperyalizminin ülkedeki geleneksel dayanağı durumundaki Genelkurmay, her ne kadar dinci akımın devlete rengini verme yönündeki hamlelerinden rahatsız olsa da, ordunun “anti-amerikancı” unsurlardan ayıklanması yoluyla ayak bağlarından kurtularak ABD-AB ve işbirlikçi tekelci burjuvazi çizgisinde rahatça hareket edebilmenin koşullarını sağlamak istemektedir. Özellikle bir süredir Genelkurmayı da hedef alan eski generallerle birlikte bazı ulusalcı güçlere yönelik bu darbe esasında onun işine de gelmektedir.

Ancak bununla birlikte belirtmek gerekir ki, eski generallerin hedef alınması bir yanıyla Genelkurmay’ın işine gelse bile, vurulan darbenin politik muhatabı yine onlardır. Çünkü, altında ne tür hesaplar olursa olsun siyasal alandaki kutuplaşmanın bir tarafında onlar vardır. Dolayısıyla, Ergenekon operasyonunun politik açıdan kaybedeni de onlar olacaktır. Bunun için Genelkurmay’ın yönetici çekirdeğinin hesapları ne olursa olsun, özellikle ordu bünyesinde İslamcı akımın bu sert darbesine karşı yanıt verilmesi yönünde ciddi bir basıncın oluşacağından şüphe yoktur. Bu da haliyle Genelkurmayı harekete geçmesi yönünde sıkıştıracaktır.

Ergenekon operasyonu şu durumda AKP için büyük bir siyasi hamle olmuştur. Fakat aynı şiddette bir karşı hamlenin gelmesine de zemin hazırlamıştır. Bu da, AKP’nin kapatılması çabasının güçleneceği anlamına gelmektedir. Kapatmanın gerçekleşmesi bu noktada laikçi geçinen güçler açısından durumun dengelenmesi için önemli bir fırsat, gerçekleşmemesi durumunda ise yenilginin tescili anlamına gelecektir. Bu da rejimin krizini daha da derinleştirecektir.

Emperyalistler ve tekelci burjuvazi düzenin dümenini bizzat ellerine alarak rotaya sokmaya çalışmaktadırlar. Fakat halihazırda bunda başarılı olmuş değillerdir. Düzen güçlerinin üstünlüğü ele geçirmek için farklı manevralara başvuracaklarından kuşku duyulmamalıdır.

Bu şartlarda ezilen ve sömürülen emekçilerin tutumu önem kazanmaktadır. Kuşku yok ki, işçi ve emekçilerin bu düzen içi çatışmada taraflardan herhangi biriyle en küçük bir çıkar ortaklığı yoktur. İşçi-emekçilerin çıkarı, bu kavganın taraflarının bütününü alaşağı etmekten geçmektedir. Çünkü ezilmekten ve kölece yaşamaktan kurtulmalarının yegane yolu budur. Aksi halde, burjuva güçlerin kavgalarının da faturası, sonuç ne olursa olsun, işçi-emekçilere ödetilecektir. Bunun için işçi-emekçilerin kurtuluşunun yolu devrimde ve sosyalizmdedir. Devrim bayrağını yükselterek emperyalist efendileriyle, uşaklarıyla, generalleriyle ve her türden pisliğiyle bu düzeni yıkmaktadır.