27 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/26

  Kızıl Bayrak'tan
  Derinleşen kriz, düzenin yeni manevra arayışları...
   Emekçi halklara karşı düşmanlıkta aynı saftalar!
Başbuğ-Erdoğan görüşmesi ve
çatışan tarafların ortak gündemleri
“Darbeye karşı 70 milyon adım” parodisinin hatırlattıkları...
İşçi ve emekçi eylemlerinden…
Tuzla tersanelerde hak gaspları sürüyor, mücadele de...
  16 Haziran eylemi ve dükkancı zihniyetin küçük hesaplara dayalı sorumsuzluğu üzerine…
Gerçek bir grev için ileri!
  OSB-İMES İşçileri Derneği 3. Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi…
  Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı’nın ardından...
  Sosyalist Kamu Emekçileri’nden KESK Genel Kurulu öncesi panel…
  Gençlik örgütlenmesi sorunu, Genç-Sen ve tutumumuz üzerine...
  Dünyadan...
  Düzenin gözbağlarına kanmayalım...
  “Çatı Partisi”…
M. Can Yüce
  Bir-Kar’ın kampanya
çalışmalarından…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mahkeme kararıyla katiller “aklandı”...

19 Aralık katliamının hesabını işçi ve emekçiler soracak!

Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 devrimci tutsağın ölümünden sorumlu olan jandarmaların yargılandığı dava zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle düşürüldü. 19 Aralık ‘00 tarihinde 22 cezaevinde birden gerçekleştirilen operasyonun ardından 28 devrimci tutsağın öldürülmesi ve yüzlercesinin yaralanmasından sorumlu olan katiller hakkında açılan davalar devam ediyor. Devletin, devrimci tutsakları “hukuk terörü” ile cezalandırmaya, emrindeki eli kanlı güçlerini ise “aklama”ya yönelik tutumu sonuçlarını vermeye başladı. Kontrgerilla hukuku, Çanakkale Cezaevi operasyonunda, ölümlerin sorumlusu olarak devrimci tutsakları göstermeye kadar işi vardırdı. Kontrgerilla hukukunun temsilcileri, kolluk güçleri hakkında açılan davalarda ise, katilleri aklama çabalarını sürdürüyorlar.

Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 devrimciyi katleden, onlarcasını yaralayan katiller, İstanbul Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyorlardı. 19 Haziran ‘08 tarihi itibariyle, davanın zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle, mahkeme heyeti davayı düşürdü.

Kontrgerilla hukuku, 19 Aralık katliamının faillerini “aklıyor”...

Eyüp 3 Asliye Hukuk Mahkemesi, Bayrampaşa’daki katliamda 6 devrimci kadın tutsağın yakılarak öldürüldüğü, tüm kurşunların dışarıdan içeriye sıkıldığı, üzerinde “insan bulunan alana atılmaz” yazılı bombaların tutsakların üzerine nişan alınarak atıldığı yönlü kanıtlara, belgelere ve Adli Tıp raporlarına rağmen katilleri akladı.

Tüm bu gerçeklere rağmen hiçbir katliamcı görevinden alınmadı. Bunca delile rağmen hiçbir katliamcı hakkında göstermelik dahi olsa dava açılmadı.

Bayrampaşa’daki katliam fazlasıyla teşhir olunca, 1600 gardiyan ve jandarma hakkında “görevi suistimal ve tutuklu ve hükümlülere kötü muamele” nedeniyle Eyüp Adliyesi’nde dava açıldı. Katliamın emrini verenler hakkında dava bile açılmadı. Sonuçta katliamda görev alan 1600 taşeron zaman aşımı gerekçesiyle aklandı.

19-22 Aralık katliamı kar maskeli katiller tarafından gerçekleştirildi. Kar maskeli katillerin arkasında faşist sermaye devletinin kanlı eli vardı. Zira faşist sermaye devleti bu katliamı yıllar öncesinden planlamış, devrimci tutsakların hücrelere sokulması için gerekiyorsa katliam yapmayı göze almıştı.

Katliamcıların elleri soğutulmadı. Emir verenlere hiç ilişilmedi. Katliamda görev alan katillerin aklanması için hakimler ve savcılar devreye sokuldu. Hakim ve savcılar devletin görevli memurları anlayışıyla harekete geçti. Katillerin çoğu yargılanmadan, hazırlık soruşturması sonucunda aklandı. Mızrağın çuvala sığmaması durumunda yargılanmak zorunda kalan katiller ise kontrgerilla hukukunun icracısı, savcı ve hakimler tarafından bir bir aklandı.

Kontrgerilla hukuku daha önce de yüzlerce yargısız infaz ve gözaltında kaybetme olaylarının faili olan katilleri bağrına basmış, aklamıştı. 19 Aralık gibi alenen gerçekleştirilen bir katliamı aklamak, “bağımsız” yargı söyleminin koca bir yalan olduğunun en açık göstergesidir.

Kontrgerilla hukuku, her şeyiyle sermaye iktidarına bağlı, devletin, burjuva politikacıların, polisin, katliamcıların emir ve kumandası altındadır. Kontrgerilla hukuku, burjuva devletin çarklarının dönmesini varlık nedeni saymaktadır. Buca, Ümraniye, Ulucanlar, Gazi vb. sayısız infaz davaları, katliamcıların kontrgerilla hukuku tarafından nasıl aklandığının en açık göstergesidir. Kontrgerilla hukuku, faşist sermaye devletinin katliamlarını, işkencelerini, gözaltında kayıplarını vb. suçlarını aklamada ve meşrulaştırmada güvendiği araçlardan biridir.

Katliamın sorumlusu sermaye devleti!

19-22 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen cezaevi operasyonu sonucunda 28 devrimci tutsak katledildi. Katliamdan sonra Adli Tıp uzmanları tarafından hazırlanan raporlar, devrimci tutsakların jandarma ve özel timler tarafından atılan kurşun ve bombalarla öldürüldüğünü, ölen devrimci tutsakların bir kısmının ise diri diri yakıldığını açığa çıkardı.

Mahkemeler, ortalığa saçılan onca belgeye, kanıta ve tanığa rağmen, katilleri ya hiç yargılamadı, ya da yargılamak zorunda kaldığında ise aklamayı temel görevi saydı. Onların tek bir görevi vardı: Katliamı meşrulaştırmak, katliamcıları aklamak, katliama maruz kalan devrimcileri yargılamaktı. Bundan ötürü Ümraniye’de, Bayrampaşa’da, Çanakkale’de, Bursa’da katledilen, işkence gören, yaralanan tutsaklar hakkında savcılar hızla iddianame hazırladılar.

Katliamcıları aklamak için yarışa girişen savcıların iddianamelerinde kullandıkları dil aynıydı. Savcıların tümü, devrimci tutsakları “Uzun süredir isyana hazırlanmak, cezaevi idaresine karşı toplu ayaklanma”ya kalkışmaktan “suç”luyordu. Oysa devletin uzun bir dönemdir katliama hazırlandığını dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan şu sözleriyle itiraf ediyordu, “Operasyona bir yıldır hazırlanıyorduk.”

Genelde işçi ve emekçilere, devrimcilere, özelde 19 Aralık katliamında devrimci tutsaklara yönelik olarak gerçekleştirilen katliamlar tüm çıplaklığı ile ortadadır. Yaşananlar katliamların hesabını kontrgerilla hukukunun soramayacağı gerçeğinin açık kanıtıdır. Katliamların hesabını sormanın biricik yolu, işçi ve emekçilerin örgütlü devrimci, politik mücadelesidir.

Hapishanelerde keyfi uygulamalar ve hak ihlalleri devam ediyor...

- Bolu F tipi Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Engin Babayiğit’in ailesi, oğullarının Bolu’ya sevkedildiği sırada işkence gördüğünü belirtti.

Engin Babayiğit’in amcası Kazım Babayiğit, yeğeninin siyasi tutuklu olduğunu ve bu nedenle arama bahanesiyle dövüldüğünü ifade etti. Engin’in daha önce kaldığı Kandıra F Tipi Hapishanesi’nden, Bolu F tipi Hapihanesi’ne sevk edilirken, cezaevi girişinde çırılçıplak soyularak kalas ve coplarla işkenceye maruz kaldığını söyleyen Babayiğit, hapishane sorumlularından şikayetçi olduğunu ifade etti.

- Sincan L Tipi Kadın Kapalı Hapishanesi’nde verilen keyfi cezalarla tutsakların iletişim hakkı engelleniyor. Mektupları zamanında verilmediği gibi gazete, dergi ve kitap sayısına getirilen sınırlama devam ediyor. Hapishanede uzman doktor olmadığı için hasta tutsaklara yanlış teşhisler konulmakta, rahatsızlıklarının psikolojik olduğu söylenerek hastaneye sevkleri yapılmamaktadır. Hastaneye sevki yapılan tutsaklara ise erkek askerlerin yanında muayene olmaları dayatılarak tedavileri engellenmekte, hastane ve mahkeme gidiş-gelişlerinde tutsaklar darpedilmektedir.

- İHD İzmir Şube Başkanı Ahmet Alagöz, Aydın Karacasu Hapishanesi’nde kalan Şemsettin Polat’ın tutuklanmadan önce çalışırken gözüne bir parça gelmesine rağmen tedavisinin yapılmadığını söyledi. Aydın E tipi Hapishanesi’nde kalan Durget Süren ve Neşe Kayacan’ın kendilerine uygulanan işkence ve kötü muamele nedeniyle avukatları aracılığıyla suç duyurusunda bulunmaya hazırlandıklarını belirten Alagöz, Kırıklar 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde kalan Muharrem Süren’in de dayağa maruz kaldığını anlattı.

- Birçok hapishanede tutuklulara Azadiya Welat gazetesi hapishane idarelerinin keyfi tutumuyla verilmiyor.

- Ümraniye E Tipi Kapalı Hapishanesi’nde 3 yıldır adli tutuklu olarak bulunan ve bağırsak enfeksiyonu kapan Metin Kara’nın ailesi tarafından yapılan açıklamada, Kara’nın hastaneye götürüldüğü ancak kolonoskopi cihazının bozuk olduğu gerekçesi ile 1 yıldır tedavi edilmediği, günde 3 antibiyotik iğne ile ayakta kalabildiği, yapılan iğnenin ise 3-5 saat acısını dindirebildiği ve çektiği acıdan dolayı konuşmakta bile zorlandığı belirtildi.