15 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!
  Emperyalist gericilik gölgesinde dinci gericilik ilerlemeyi sürdürüyor
TÜSİAD–AKP ilişkileri ve kriz dinamikleri
TEGA işçisiyle dayanışmayı büyütelim!
Türban dalaşı ve üstü örtülen gerçek gündem
A. Deniz
Laik–anti laik çatışması neye hizmet ediyor?
  5. Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu toplantısına çağrı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  SSGSS saldırısı ve gelişen mücadele süreci üzerine Harb-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Hüseyin Över ile konuştuk....
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 2
  Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından...
  Nükleer santrallere hayır!
  Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!
A. Eylül
  Dünyadan...
  Köln’de “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” gecesi
  Demokrasi mücadelesi mi, iktidar çekişmesi mi?
M. Can Yüce
  Sitemizin Ocak ayı rakamları...
  Gündem, Devrimci Demokrasi gazetesi ve Sosyalist Barikat dergisi temsilcileriyle basına yönelik sansür üzerine konuştuk....
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Kenya’da iğreti çözüm!

Batılı emperyalistlerin “istikrar vahası” Kenya, geçen Aralık ayında yapılan devlet başkanlığı seçimlerinin ardından kaosa sürüklenmiş, kısa sürede yayılan çatışmalarda bini aşkın insan öldürülmüştü, yüzbinlerce Kenyalı ise yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmıştı. “Vaha”nın çöle dönüşmesini şimdilik çıkarlarına uygun bulmayan emperyalist güçler, tarafları uzlaştırmak için temsilcilerini acilen başkent Nairobi’ye göndermişti.

Sürece ağırlığını koyan ABD-Britanya ikilisi, eski BM genel sekreteri Kofi Annan aracılığıyla tarafları iktidar ve rant paylaşımı konusunda anlaşmaya zorladı. Savaş kundakçılarına yakınlığıyla bilinen şimdiki BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun da, Kofi Annan’la birlikte Nairobi’ye giderek, Washington’daki efendilerin hedefe ulaşması için çalıştı.

Son günlerde Nairobi’den gelen haberlere bakılırsa, günler boyu süren görüşmeler sonunda taraflar uzlaşmaya varmış görünüyor. Başkent Nairobi’de gazetecilere konuyla ilgili açıklama yapan Kofi Annan, gelecek hafta uzlaşmaya varılabileceğini söyledi. Annan, “Hepimiz siyasi bir uzlaşmaya ihtiyaç olduğunda, siyasi uzlaşının gerekli olduğunda hem fikiriz ve böylesi bir uzlaşının ayrıntıları üzerinde çalışıyoruz” dedi.

Kenya’dan gelen haberlerde, hile yaparak cumhurbaşkanlığı koltuğunu gaspeden Mwai Kibaki’nin partisinin, ana muhalefetteki Turuncu Demokratik Hareket ile yetki paylaşımına dayalı geçici bir hükümet kurulmasına razı olduğu bildiriliyor. Ancak sözkonusu hükümetin göreve ne zaman başlayacağı ya da kaç yıl ülkeyi yöneteceğine dair kararların henüz netleşmediği ifade ediliyor. Muhalefet tarafının ise “olumlu bir gelişme”den sözetmekle yetindiği dile getiriliyor.

Nairobi’de bulunan gözlemciler siyasi süreçte ciddi bir değişim olduğu, çıkmazın aşılıyor gibi göründüğü, iyimser bir havanın oluşmaya başladığı yönünde yorumlar yaparken, “kabile savaşları” görünümü alan çatışmaların faturasını ödeyen yoksul Kenyalılar’ın olayları nasıl yorumladığına dair kayda değer bilgilere ulaşılamıyor.

Sınıf çatışmalarının üzerini örten etnik, dinsel, mezhepsel savaşlar, kabileler arası çatışmalar, halkların birbirini boğazlamasından başka bir işe yaramıyor. Başka bir ifadeyle, birbirini boğazlayan halklar kölelikten kurtulamıyor. Bu yönüyle bu tür çatışmaların bitirilmesi şarttır. Ancak pek çok örnekte görüldüğü gibi, Kenya’da da emperyalist güçlerin sürece dahil olmaları, halklar arası kardeşliği tesis etmenin önünde engeldir. Yapay ayrımlara son verip halklar arası kardeşliği inşa etmek ise, emperyalistler ile işbirlikçilerine karşı birleşik direnişten geçiyor.


Gerici Mısır rejiminden Filistinliler’e küstah tehdit

Aç, susuz, ilaçsız, elektriksiz bırakılan Gazze Şeridi’ndeki bir milyon 500 bin Filistinli, Gazze-Mısır arasındaki 12 km’lik sınır duvarının 8 km’sini yıkmış, Mısır’a akın ederek emperyalist-siyonist kuşatmayı kısa süreli de olsa parçalamıştı. Birkaç gün süren “özgürlüğü” değerlendiren Gazzeliler’in neredeyse tümü Mısır’a giriş-çıkış yapabilmişti.

Aksi yöndeki iddialarına rağmen (ki Hüsnü Mübarek yönetimi Filistin halkının dostu olduğunu iddia eder), Refah sınır kapısını kapatan Mısır, gerçekte “Gazze hapishanesi”nin gardiyanlığını yapıyor. Zira Refah, Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısıdır. Ancak bu kapı geçen yazdan beri gerici Mübarek yönetimi tarafından kapalı tutuluyordu.

Gazzeliler duvarları yıkıp Mısır’a akın ettikleri andan itibaren ABD-İsrail ikilisinin baskısına maruz kalan Amerikancı Mısır rejimi, hem Filistin halkının kararlı direnişini kırmakta zorlandığı hem Arap halklarının tepkisinden çekindiği için sınırı hemen kapatamamıştı. Fakat ilk fırsatta gardiyanlığa başlamaktan geri durmadı.

Gazze’deki yönetimi elinde tutan Hamas örgütü ile Filistin halkının Refah kapısının sürekli açık tutulması yönündeki talepleri, Kahire’deki gericiler tarafından kulak arkası edildi. Filistinliler’in bu yöndeki ısrarı Mısır rejiminin tehditleriyle karşılaştı.

Mısır sınırında istikrarsızlık yarattıkları gerekçesiyle hem İsrail’i hem de Hamas’ı eleştiren Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebul Geyt, devlet televizyonundaki bir söyleşide, “Mısır sınırını her kim ihlal ederse bacaklarını kırarız” dedi. İsrail’i Gazze Şeridi’ni dış dünyaya kapatarak insani kriz yaratmakla suçlayan Ebul Geyt, Hamas’ı da İsrail’e yönelik füze saldırıları nedeniyle eleştirdi.

Görünen o ki, Filistinliler ile ırkçı-siyonistleri aynı kefeye koyan Mısırlı bakan, Gazze’yi abluka altına alan emperyalist-siyonist güçlerle girdiği suç ortaklığının üstünü örtmeye çalışıyor. Oysa Gazze’deki Filistinliler’in vahşi bir abluka ile boğulmak istendiği somut bir durumdur. Refah sınır kapısını kapatarak emperyalist-siyonist güçler adına gardiyanlık yapan Mısır rejimi ise, Filistin halkı şahsında insanlığa karşı işlenen bu ağır suça ortak olmaktadır.


Dünya sendikaları İstanbul’da buluşacak!

DİSK’in 13. Genel Kurulu 15-17 Şubat tarihlerinde gerçekleşecek. DİSK, Genel Kurulu’ndan bir gün önce ise, bir sempozyuma ev sahipliği yapacak. 14 Şubat 2008 tarihinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde “Uluslararası Sendikal Hareket ve Sendikal Mücadelede Yeni Deneyimler” başlıklı bir sempozyum düzenlenecek.

DİSK sempozyumla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bir gün sürecek sempozyum, uluslararası sendikal hareket içinde görülen farklı anlayışların temsilcilerini bir araya getirerek, uluslararası deneyimleri paylaşma ve karşılaştırma şansı yaratacak. Sempozyumda, sendikal haklar kapsamında neo-liberal politikalar karşısında geliştirilen mücadele yolları, sendikaların hükümetlere ve uluslararası tekellere karşı aldıkları tutumlar, üçlü yapılara katılımları ve elde edilen başarılar değerlendirilecek. Bunun yanı sıra, uluslararası sendikal yapıların yerel çalışmalara katkıları, uluslararası dayanışmanın önündeki engeller ve başarılı örnekler de tartışılacak.”

Sempozyuma Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) Cenevre Bürosu Müdür Yardımcısı Raquel Gonzales, İngiltere’den TUC-CWU Genel Sekreteri Billy Hayes, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden COSATU Başkan Yardımcısı Violet Seboni, Güney Kore’den KCTU Genel Başkan Yardımcısı Young-Ok Jin, Filipinler’den KMU Genel Başkanı Elmer Labog, Arjantin’den CTA Uluslararası İlişkiler Danışmanı Hector Eduardo Mendez, Brezilya’dan CUT Uluslararası İlişkiler Danışmanı Clair Siobhan Ruppert ve Fransa’dan CGT Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Sorumlusu Mariannick Lebris katılacak. Ayrıca Türkiye’den akademisyenler, gazeteciler, sendikalardan ve demokratik kitle örgütlerinden temsilciler yeralacak.



İzmir Cezaevi İnisiyatifi:

Tecrite son!”

Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine, keyfi uygulamalara ve tecrite karşı eylem yapan İzmir Cezaevi İnisiyatifi, 9 Şubat günü Konak Postanesi önünde toplanarak Adalet Bakanlığı’na mektup gönderdi.

Eylemde “Hapishanelerde baskı, saldırı ve tecrite son!” pankartı açıldı. Yapılan açıklamada, hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri her geçen gün artarken “özgürlük” söylemlerinin türban vesilesiyle dile getirildiği, hapishanelerdeki hak ihlallerinin özgürlük kapsamı dışında ele alındığı vurgulandı. Hapishanelerde yaşanan ölümlere, hücre saldırısına, kamerayla yapılan sohbet “hakkı”na, sürgün ve sevklere değinildi. Açıklama, hapishanelerde yaşanan ölümlere, tecrite ve saldırılara son verilmesi çağrısıyla son buldu.

Eyleme BDSP, Alınteri, Partizan da katılarak destek verdi. Yaklaşık 30 kişinin katıldığı eylemde “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Tecrit ölümdür, istemiyoruz!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir



 

Savaş aygıtı NATO’nun 44. Münih Güvenlik Konferansı…

Halklara karşı yeni cepheler açma arayışı

Afganistan’daki aczi giderek derinleşen emperyalist-kapitalist düzenin savaş aygıtı NATO, “44. Münih Güvenlik Konferansı”nı Almanya’nın Münih kentinde gerçekleştirdi.

Silah tüccarlarının Davos Forumu” olarak bilinen Münih Güvenlik Konferansı’na aralarında Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu 250’ye yakın kişi katıldı. Generaller, silah tüccarları, askeri danışmanlar, savaş simsarları, siyasetçiler topluluğunun katıldığı zirvede öncelik, yeni savaş planları hazırlamaya hasredildi.

BMW’nin bünyesinde yer alan Quandt Stiftung Vakfı ile Alman ordusu tarafından organize edilen konferansın güvenliğini, Alman ordusuna bağlı 400’ye yakın ağır silahlarla donatılmış komandoların sağladığı bildirildi. Yanısıra Almanya’nın çeşitli eyaletlerinden getirilen 5 bine yakın polis de konferansın toplandığı otelin çevresinde konuşlandırıldı. Münih kentinin hava sahası zirve bitene kadar uçuşlara kapalı tutuldu.

Savaş baronları adına yapılan açıklamaya göre, ağır silahlarla donanmış binlerce kişilik bir ordu tarafından korunan konferansın gündemini, “İstikrarsız Dünya: Değişen İktidar Dengeleri, Eksik Stratejiler...” oluşturdu. Halkların kanını akıttıkça kasaları dolan savaş baronları, konferans boyunca yeni askeri stratejiler belirlemek, ortak askeri savaş planları hazırlamak, yeni savaş koalisyonları kurmak için çaba harcadılar.

Kapitalist devletlerin militarist, bürokratik, siyasi kurum temsilcilerinin yanısıra, enva-i çeşit savaş aracı üreten çok sayıda büyük tekelin temsilcileri de konferansta hazır bulundu. Aralarında BOEING, BMW, Siemens AG, Rolls Royce, Lockheed Martin, Ford, General Dynamics Corporation gibi büyük şirketlerin temsilcilerinin de bulunduğu savaş sanayii patronları, kapitalist devlet temsilcileriyle kafa kafaya vererek halklara karşı yeni cepheler açmanın yollarını aradılar.

Konferansa katılan büyük tekellerin ezici çoğunluğunun ilgi alanlarına bakıldığında, halklara karşı yeni cepheler açılmasına verdikleri öncelik daha kolay anlaşılır.

Tank parçaları ve top üretim şirketi, elektronik sistemler ve lojistik şirketi, savaş gemileri ve sualtı savaş botları üretim şirketi, tank üretim şirketi, uçak ve silah üretim şirketi, uçak üretim şirketi, tank ve küçük çaplı silahlar üretim şirketi, silah elektronik teknolojisi üretim şirketi, askeri danışmanlık şirketi...

Halklara karşı yeni cepheler açmak için düzenlenen bir konferansın açılış konuşmasını yapma “şerefi”nin Türk sermaye devletinin başbakanı Tayyip Erdoğan’a verilmesi rastlantı olmasa gerek. Bölge halklarının emperyalist-siyonist güçlerin hedefinde olduğu, dahası bu halklara karşı yeni cephelerin açılması için hazırlıkların devam ettiği bir dönemde “Ortadoğu’da Türkiye’nin rolü” üzerine konuşan dinci takımının başı Erdoğan, hükümetiyle birlikte kimlerin hizmetinde olduğunu bir kez daha teyit etmiş oldu.

Ülke içinde bir bez parçasını bayrak yapıp “özgürlük savaşı” yürüten dinci gericiliğin başı, savaş baronlarının huzurunda Ortadoğu’da yeni roller üstlenme doğrultusunda yaptığı konuşma ile savaş baronları indindeki “itibarını” epey yükseltmiş olmalı.

Uğursuz konferansa damgasını vuran bu kez Pentagon’un şefi general Robert Gates oldu. NATO üyesi devletleri Afganistan bataklığına dalmaya çağıran ABD Savunma Bakanı, aksi halde savaş aygıtının işlevini yerine getiremeyeceği konusunda uyardı.

Zirvede konuşan Pentagon şefi, Avrupa kamuoyuna seslenerek, Afganistan’da savaşmaktan kaçarsanız, terörden kurtuluşunuz olmaz tehdidini savurdu. ABD’li generale göre, NATO üyesi devletler Afganistan’da kazanmak için ABD savaş makinesiyle giriştikleri suç ortaklığını daha da pekiştirmelidir.

Savaşmak isteyen ve istemeyenlerden oluşan ikiye bölünmüş bir ittifak olamayız, olmamalıyız” diye konuşan Gates, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere diğer ülkeler de Afganistan işgaline katkıda bulunmazlarsa, bunun “NATO’nun sonu” anlamına geleceğini savundu.

NATO şefi De Hoop Scheffer de, konferansta yaptığı konuşmada, NATO’ya üye ülkelerin Afganistan’daki çabalarını takdir ettiğini belirtti, “ancak müttefikler Afganistan’daki çabalarını artırabilir” diyerek, işgal kuvvetlerinin içinde bulunduğu açmazı da yeniden hatırlattı.

Bilindiği gibi komutasını NATO’nun devraldığı Afganistan’daki işgalci güç İSAF bünyesindeki birliklerden sadece ABD, İngiltere, Hollanda, Kanada çatışma bölgelerinde asker bulunduruyor. Bu arada Kanada, kısa süre önce, diğer NATO üyelerinin asker göndermemesi durumunda kuvvet çekeceğini açıklamıştı. Baskılara direnen Alman emperyalizmi ise, halen çatışma bölgelerine asker göndermekten kaçınıyor. Afganistan’dan tabut taşımaktan çekinen Türk generalleri de çatışmalı bölgeye gitmeyi göze alabilmiş değiller.

Afganistan işgalindeki fiyasko, tüm kıyıcılığına rağmen savaş aygıtının gücünün sınırları olduğunu ortaya koyarken, Münih Güvenlik Konferansı, bu aygıtın halkların geleceği açısından büyük bir tehlike oluşturduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Zirveyi protesto eden binlerce kişi, savaş aygıtı NATO’yu lanetlerken, emperyalist savaş ve işgallere son verilmesini talep etti. Bu ve benzer eylemler anlamlı ve gerekli olmakla birlikte, eylemlerin sonuç alıcı olabilmesi için, mücadelenin savaşın kaynağı olan tekelci kapitalizmi de hedef alması gerekiyor.