15 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/07

  Kızıl Bayrak'tan
  Emekçiler gerici güçlerin peşine takılmayı reddetmelidir!
  Emperyalist gericilik gölgesinde dinci gericilik ilerlemeyi sürdürüyor
TÜSİAD–AKP ilişkileri ve kriz dinamikleri
TEGA işçisiyle dayanışmayı büyütelim!
Türban dalaşı ve üstü örtülen gerçek gündem
A. Deniz
Laik–anti laik çatışması neye hizmet ediyor?
  5. Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu toplantısına çağrı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  SSGSS saldırısı ve gelişen mücadele süreci üzerine Harb-İş Sendikası Anadolu Şube Başkanı Hüseyin Över ile konuştuk....
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 2
  Emekçi Kadın Kurultayı çalışmalarından...
  Nükleer santrallere hayır!
  Fahişeleştiren düzene çanak tutmak!
A. Eylül
  Dünyadan...
  Köln’de “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” gecesi
  Demokrasi mücadelesi mi, iktidar çekişmesi mi?
M. Can Yüce
  Sitemizin Ocak ayı rakamları...
  Gündem, Devrimci Demokrasi gazetesi ve Sosyalist Barikat dergisi temsilcileriyle basına yönelik sansür üzerine konuştuk....
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Nükleer santrallere hayır!

Nükleer santrallerin önünü açmak için son hazırlıklar tamamlanıyor. Nükleer santral ihalesi için ilan, Türkiye Elektrik Ticaret Taahhüt AŞ (TETAŞ) tarafından 21 Şubat’ ta yayınlanacak. İlandan sonra ihaleye girecek olan firmalar teklif verecek. Mayıs-Haziran döneminde verilen teklifler sonuçlandırılacak. 18 yerli firmanın ilgilendiği Mersin-Akkuyu santrali için teklif verenlerin arasında Koç, Sabancı, Ciner, Doğuş, Zorlu, Ak Enerji, Tekfen, Çalık, Akkök gibi Türkiye’nin en büyük sermaye grupları bulunuyor.

Türkiye’de elektrik üretimi amacıyla kurulması tasarlanan nükleer santrallerle ilgili ilk adımlar 1967-1970 yıllarında atıldı. ‘76 yılında Akkuyu, ‘80 yılında ise Sinop-İnceburun santral yeri olarak belirlendi. Ancak ‘86 yılında meydana gelen Çernobil faciası nükleer santral kazalarının insan ve çevre sağlığı açısından etkilerini çarpıcı bir şekilde gösterdiği için, nükleer santral kurma heveslileri bu çalışmalarını bir süre ara vermek zorunda kaldılar.

Toplumsal hafızanın zayıflığına güvenerek ve aradan 6 yıl geçmesini fırsat bilerek, ‘92 yılında Türkiye Elektrik Kurumu nükleer santral için uluslararası sermaye gruplarına davet mektubu yazdı. Akkuyu nükleer santral projesi ‘93’te Resmi Gazete’de yayınlanarak yatırım programına alındı. ‘96 yılında Akkuyu için yapılan ihalede, uluslararası sermaye gruplarından teklif alındı. Bu ihaleler santrali kuracak şirketin yapısı ve denetimi ile ilgili prosedüre ilişkin sebeplerden dolayı ertelendi.

21 Şubat’ta ihaleye çıkarılacak nükleer santral işine talip şirketlerden biri olan General Electric, daha önceki ihaleye de teklif vermişti. Yeni ihaleye General Electric’in Sabancı ile ortak girmesinin gündemde olduğu belirtiliyor. Bu doğrultuda başbakanla geçtiğimiz günlerde bir görüşme yapıldı.

Sabancı Holding enerji sektörüne büyük hedeflerle giriyor. Hedefi 2015 yılına kadar toplam elektrik üretiminin %10’unu üretir hale gelmek. Enerji sektöründe 10 yıldır faaliyet yürüten Sabancı Holding temsilcileri, “Türkiye’de özel sektör yatırımı olarak nükleer santral yapılacaksa en doğru adres Sabancı Holding’dir” diyorlar. Nükleer santrallerin dünyanın birçok yerinde kamuoyu tepkisine neden olduğunu bildiklerini, ama Türkiye’deki kamuoyu araştırmalarının nüfusun çoğunluğunun bilinçli olarak nükleere karşı olmadığını gösterdiğini iddia ediyorlar. Ama daha şimdiden şu kaygılarını da dile getiriyorlar: “Çeşitli açılardan kamu güvencelerinin verilmesi gerekiyor. Çünkü nükleer tüm dünyada tartışılan bir konu ve çok pahalı bir yatırım. Bu yatırımı yapıp da yarın öbür gün ‘Biz Türkiye’de nükleeri istemiyoruz’ diye bir konunun çıkmaması gerekiyor. Örneğin nükleerden vazgeçilmesi durumunda yapılan yatırımın kamu tarafından geri alınması gerekiyor.”

Sermayenin derdi uzun vadede kârlı olan bu sektörde ileride bir sorunla karşılaşmamak. Nükleer santrallere genelde gösterilen tepkiyi gözeterek, kamuoyunun “ikna” edilmesi gerektiğini düşünüyor.

Özellikle Çernobil kazası sonrası kanser vakaları nedeniyle ülkemizde yeterince olmasa da nükleer santrallere bir tepki var. Bu nedenle kamuoyunu nükleer konusunda “ikna” etmek için pek çok argüman kullanılıyor. En çok kullanılan argüman ise, enerji sıkıntısı ve kalkınma üzerine. Türkiye için nükleer santralin bir tercih değil zorunluluk haline geldiğini öne süren Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) hazırladığı “Nükleer Enerjide Acil Durum” başlıklı raporda, dünyada nükleer santrallerden elektrik üretiminin 1950’li yıllarda başladığı hatırlatılarak, kısır tartışmalarla vakit kaybedildiği iddia ediliyor. ATO Başkanı Sinan Aygün şunları söylüyor: ‘’Çernobil sendromu yüzünden nükleer santral kuramadık. Dünya 60 yıl önce nükleer enerjiye yüzünü dönerken, biz sırtımızı döndük. Bugün en yakınımızdaki ülkelerde nükleer santraller bulunuyor. Ayrıca etrafımızda, 2 bine yakın yüzer-gezer nükleer santral var, nükleer denizaltılar var. Gerekli önemler alındığında nükleer enerji güvenli bir enerji türüdür. Türkiye ciddi bir enerji dar boğazı ile karşı karşıya. Önümüzde iki seçenek var. Ya karanlık ya nükleer santral.”

Türkiye’nin büyümesi için enerji çeşitlenmesine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Ömer Sabancı da “güvenlik ve atık konusunda teknolojide çok büyük ilerlemeler var, yeter ki kamuoyunu bu konuda çok iyi bilgilendirelim” diyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ise, “Nükleer enerjiyi dünyada Almanya, Japonya herkes kullanıyor. Karbondioksiti yok ve dünya bunu kullanıyor.” diyerek, bilinçleri bulandırmaya çalışıyor.

Oysa nükleer santrallerin riski radyoaktif etkisinden dolayıdır. Çoğu ülke ‘70’lerden bu yana nükleer santral yatımlarından vazgeçiyor ve var olanları kapatmaya çalışıyor. Dünya üzerinde nükleer enerji kullanan 32 ülke var. Her yıl toplam 12 bin ton nükleer atık üretiliyor. Bu atıkların depolanması büyük bir sorun, zira nükleer atıkları yok edecek bir teknoloji henüz bulunmuş değil. Nükleer atıkların yaydıkları radyasyonun ölümcül etkisi nedeniyle başta Avrupa ülkeleri kendi topraklarında depolamak istemiyor. Nükleer atık içerisinde bulunan Plütonyum’un radyasyon yaymaması için binlerce yıl geçmesi gerekiyor.

Ayrıca, nükleer santraller yoluyla enerji üretimi, kapitalistlerin iddia ettiğinin aksine, hiç de ekonomik değil. Üstelik 30 yıl içinde sökülmesi gerekiyor. Ortalama bir nükleer santral yaklaşık 3-5 milyar dolara mal oluyor. Böyle bir santral yılda yaklaşık 11 milyar kilovattsaat enerji üretiyor. Diğer yandan ise yılda ortalama 60 metreküp radyoaktif atık açığa çıkarıyor. Atıkların ortadan kaldırılması, yaklaşık 38 milyon Euro’ya mal oluyor.

Elektrik Mühendisleri Odası, Türkiye’de enerji üretimi krizi değil, enerji yönetimi krizinin olduğunu belirtiyor. Bir avuç asalağın çıkarına uğruna insan ve çevre sağlığını yok sayan sermaye devletinin sözcüleri ise “ya karanlık ya nükleer” diye dayatmada bulunuyor. Bu kapitalist barbarlara karşı “ya barbarlık ya sosyalizm!” demekten ve kapitalizm belasından kurtulmak için örgütlü mücadeleyi yükseltmekten başka seçeneğimiz yok.



 

Hrant için, adalet için!”

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesi ile ilgili davanın üçüncü duruşması 11 Şubat günü görüldü.

Mahkeme devam ederken, “Hrant Dink Duyarlılık Grubu” Adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Grup adına açıklamayı milletvekili Ayşenur Bahçekapılı yaptı. Bir araya gelme sebeplerinin Hrant Dink’in katledilmesinin vicdanlarında açtığı yara olduğunu, dava ile ilgili tüm sorumlulara ulaşılması gerektiğini söyleyerek, tüm kişi ve kuruluşların vicdani açıdan elinden geleni yapmasını istedi.

Daha sonra “Hrant’ın Arkadaşları” adına bir basın açıklaması gerçekleştirildi. “Hrant için, adalet için” pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını Derya Alabora yaptı. Bu davanın Hrant’ın cesaretine, samimiyetine, inancına sahip çıkma davası olduğunu, aynı zamanda demokrasi ve hukuk sınavı olduğunu ifade etti. Alabora şöyle devam etti:

Hrant’ın arkadaşları olarak talebimiz, hem Hrant Dink cinayeti davasında, hem de Ergenekon operasyonu kapsamında açılacak davalarda, adalet mekanizmalarının görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri, bu şebekenin ve ardındakilerin, ucu nereye giderse gitsin ortaya çıkarılmasıdır. Beklentimiz, Ergenekon operasyonunun Hrant Dink cinayetine ve benzer şekilde gerçekleşen Rahip Santoro cinayetine, Malatya katliamına ışık tutmasıdır... Hrant’ın katledilişinden bu yana, adalet istediği için sokaklara dökülen onbinler olarak bir kez daha söylüyoruz, burada Hrant için, adalet için burada olduğumuz gibi, yarın da burada olacağız. Bu ülke ırkçılıktan ve milliyetçilikten arınmış bir ülke olana kadar, Hrant Dink’in arzu ettiği ülke olana kadar, adalet nöbeti tutmaya devam edeceğiz.”

Eylem boyunca “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz!” ve “Faşizme inat kardeşimsin Hrant!” sloganları atıldı. Eyleme 400 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul