25 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/04

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı ve emekçiler fatura ödeyen değil, ödeten olmalı!
  Sermaye devlet, Kürt emekçilerini düzene bağlamak için AKP’nin arkasında seferber oldu…
Kontrgerilla’nın Kızıl Elmacı kanadına “Ergenekon” operasyonu...
Yüzde 47’lik islami faşizm
Yüksel Akkaya
SSGSS karşıtı yürüyüş coşkuyla tamamlandı!
Türk-İş ve Kamu-Sen hükümetle anlaştı... 
  Türban tartışmaları ya da el kadar bezle yapılan yelken yarışı
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Genç-Sen Genel Kurulu ve sonrasına dair bir çerçeve...
  Atılım ve SGD gölge dövüşü yaparak gerçeklerin üzerini örtemez!
  Gençlik
hareketinden...
  Tersanelerde iş kazaları...
  Küba seçimleri ve demokrasi...
  Venezüella’da süreç, sınıf çatışmalarını sertleştirecek yönde ilerliyor!
  İsrail barışa değil savaşa hazırlanıyor!
  ABD ile batılı müttefiklerinin küstahlığına karşı Rusya’dan yeni hamleler…
  Milliyetçilik üzerine birkaç söz
M. Can Yüce
  Ankara’da “Manifesto’nun 160. yılında marksizmin güncelliği” sempozyumu...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İzmir: “Yaşasın Tariş Direnişimiz!”

22 Ocak günü Tariş Direnişi’nin 28. yıldönümü vesilesiyle Alsancak’ta bulunan Tariş Genel Müdürlüğü önünde bir eylem gerçekleştirildi. “Yaşasın Tariş Direnişimiz!” sloganı atarak Tariş Genel Müdürlüğü önüne gelen yaklaşık 60 kişi, saygı duruşunun ardından basın açıklamasına başladı.

Açıklamayı Tariş eski işyeri temsilcisi Aziz Tonusluoğlu okudu. Açıklamada, üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen direnişin önemini halen koruduğuna dikkat çekildi, direnişin anlam ve önem vurgulandı.

Açıklama şu sözlerle sürdü: “Sermayenin jandarmasıyla, polisiyle, tankıyla, tüfeğiyle saldırdığı direniş 14 Şubat’a kadar devam etti. 14 Şubat günü 10 bin civarında asker ile iplik fabrikasının kuşatılması ile direniş kırılmış oldu. 270 işçi gözaltına alınarak Karşıyaka Stadyumu’na götürüldü. Böylece sınıf mücadelesi tarihine damgasını vurmuş ve her fırsatta hatırlatılmayı hak eden direniş sona ermişti. Çatışmalar sırasında Cemil Oral polis kurşunuyla hayatını kaybederken, İskender Gül de Tariş direnişi sırasında hayatını kaybedenler arasındaydı. Tariş direnişinden sonra başlatılan mahkeme sonucunda ise, Hıdır Aslan devlet tarafından idam edilerek Tariş’in ölümsüzleri listesinde yerini alıyordu...”

Açıklamanın ardından Hıdır Aslan’ın yazdığı son mektubu okundu.

Eylemde, “Yaşasın Tariş Direnişimiz!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Üreten biziz, yöneten de biz olacağız!”, “Söz, yetki, karar iktidar halka!” sloganları atıldı.

Eylem, İzmir 78’liler Derneği, Halkevleri, Özgür Yaşam Kooperatifi, Geleceğimizi İstiyoruz İzmir Girişimi, Belediye-İş İzmir Şubeleri, KESK ve ÖDP İzmir İl Örgütü tarafından ortak örgütlendi.

Kızıl Bayrak/İzmir


 

Bir yıl geçti, genelge uygulanmıyor!

Av. Behiç Aşçı, 294 gün sürdürdüğü ölüm orucu direnişine 22 Ocak 2007 tarihinde, Adalet Bakanlığı’nın F tipi cezaevlerinde 10 kişinin haftada 10 saat bir araya gelmesine olanak tanıyan genelgeyi yayımlamasının ardından ara vermişti.

Behiç Aşçı’nın ölüm orucunu sürdürdüğü süreçte sendikalar, meslek odaları, kitle örgütleri de sürecin parçası olarak yoğun eylem ve etkinlikler gerçekleştirmişti.

Behiç Aşçı’nın ölüm orucuna ara vermesinin üstünden bir yıl geçti. Ancak Adalet Bakanlığı yayınladığı genelgeyi uygulamak bir yana, tutsaklar üzerindeki tecrit ve tredman uygulamalarını arttırdı. İstanbul Tabip Odası’nda biraraya gelen TMMOB, ÇHD, DİSK, TAYAD, İstanbul Barosu temsilcileri, sanatçı Mehmet Esatoğlu ve Av. Behiç Aşçı, F Tipi hapishanelerde 10 saatlik sohbet hakkının uygulanmaması üzerine basın toplantısı düzenledi.

Basın toplantısı TAYAD İstanbul Şube Başkanı Ahmet Kulaksız’ın basın metnini okumasıyla başladı. Kulaksız, 7 yıl süren ve 122 insanın yaşamını yitirdiği ölüm orucu direnişinin yayınlanan genelgeyle sona ermesinin bir adım olduğunu söyledi ve Adalet Bakanlığı’nın genelgeyi uygulamamasını eleştirdi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, ÇHD adına Nazan Yaman, TMMOB adına Dinçer Mete, İstanbul Barosu avukatlarından Av. Lütfi Topraç ve Behiç Aşçı birer konuşma yaptılar. Genelgenin uygulanmasının takipçisi olacaklarını söylediler.

Av. Behiç Aşçı, kanla açılan F Tipi Hapishanelerde tecridin hükmünü sürdürdüğünü ifade ederek şunları söyledi: “Adalet Bakanlığı hala küçük hesapların peşinde koşuyor. Tutuklu ve hükümlülerin aleyhine olan bütün düzenlemeler, yasa, genelge ve tüzükler hemen hatta yürürlüğe girmesi beklenmeden uygulanırken bu hakkın uygulanmaması dikkat çekicidir...”

Aşçı, 122 insanın hayatı ile elde edilen bu hakkı gasp ettirmeyeceklerini söyledi ve sohbet hakkının derhal, koşulsuz olarak uygulanmasını istedi.

Kızıl Bayrak/İstanbul


Fabrikadaki genç işçilerin yaşamından bir kesit

Ben genç işçilerden biriyim. 14 yıldan beri çalışıyorum. Bu yazımda değinmek istediğim konu işçi gençlerin sosyal yaşamları.

Günümüzün oniki saatini çalışmaya ayırdığımız için kültürel faaliyetlere ne yazık ki katılamıyoruz. Katılmak istesek bile ekonomik koşullar bizi engelliyor.

Bu ülke koşullarında işçi iseniz, yaşam koşullarınız kolay değildir. Genç işçiler kısıtlı zamanlarında sosyal faaliyet olarak kahvede okey ve kâğıt oynuyor, futbol maçı izliyorlar.

Yanlış anlamayın, zaman dediysem iki saatten bahsediyorum. Mesai sonrası, uyuma öncesi kendilerine kalan iki “koca” saat!

İşçi arkadaşlarımızın yaşamındaki bu kısır döngüyü değiştirmek istedim ve benim gibi düşünen birkaç arkadaşla “ne yapabiliriz”i düşündük. Sinema ve tiyatronun tadıyla onları buluşturmak istedik. Yani hedefimiz onları kahveden kurtarıp, görüş alanlarını geliştirebilecek sosyal ve sanatsal çalışmalara katmaktı.

Evet, yanlış anlamadınız “hedef” dedik. Belki sizler için kolay olabilir. Ama bizi zorlayabilecek bir hedef. Çünkü bu “hedef” için haftada her gün 1 veya 2 saat daha fazla çalışmak zorundaydık. Ekonomik durumumuz tiyatro ve diğer giderlere karşılamaya yetmediği için fazladan mesaiye kalmak mecburiyetindeydik.

Tabii ki arkadaşları tiyatroya gitmeye ikna etmek bizi zorladı. Ne de olsa farklı bir dünyaydı, o alışık oldukları ortamdan bugüne kadar ayrılmamışlardı.

Birkaç gün arkadaşları ikna etmeye zaman ayırdık. Kahveden çıkmayı reddediyorlar, “aman boş ver” deyip oyunu bırakmak istemiyorlardı. Ama en sonunda ikna etmeyi başardık.

Önümüzdeki hafta gitmeye karar verdik.

Ben ve 6 arkadaşım geçtiğimiz hafta sonu tiyatroya gideceğimiz için çok heyecanlıydık. Hafta sonunu iple çekiyorduk. Bazılarımız ilk kez tiyatroya gidecekti.

Nihayet hafta sonu geldi. İlk olarak cebimizdeki parayı biraraya getirip harcamalarımız için yeterli mi diye kontrol ettik. Artık tamamdı gidebiliriz. İnanılmaz ilk hedefimizi hayatımıza geçiriyorduk. Tiyatronun kapısına geldiğimizde heyecanla birbirimize bakıyorduk.

Sanki başka bir dünyanın kapıları bize açılıyordu.

Birbirimize bakarak içeriye girdik. Gişeye gidip bilet istedik. Ancak görevli garip bir ses tonuyla “bugün sahnede oyun yok” dedi. Arkadaşlarla birbirimize bakıp gülmeye başladık. Görevli arkadaş bize şaşkın şaşkın bakıp neden güldüğümüzü sordu. Biz de tiyatro sevdamızın öyküsünü görevliye kısaca anlattık. Bizim anlattıklarımızdan etkilenen görevli, haftaya geldiğimizde indirimli girebileceğimizi söyledi

Oyunu izleyememiştik ama oraya gitmemizin bile hayatımıza renk kattığını söyleyebilirim. Nasıl mı? Ertesi gün yine kahvedeydik. Bu sefer ne okey ne de kâğıt oyunu vardı, hatta futbol da konuşmuyorduk. O gün tiyatroda yaşadıklarımızı, haftaya hangi oyuna gideceğimizi konuşuyorduk.

Söze aramızdan en heyecanlı ve yaşı küçük olan Cem girdi ve Yunus Emre Kültür Merkezi’nin tiyatro salonuna gideceğimizi söyledi. Bu sırada izleyeceğimiz oyuna karar vermiştik.

Gittiğimiz oyunun adı “Günün adamı”ydı. Oyunu izlediğimizin ertesi günün akşamı kahvede oyun hakkındaki düşüncelerimizi paylaştık.

Arkadaşlardan biri oyun için, gerçek yaşantımızdan bir kesit ama abartılmış dedi. Başka biri oyunu komik buldu. Ama yine de oyun güzeldi ve bizi ekonomik olarak zorlasa da tekrar gitmeye karar verdik.

Sefaköy’den bir işçi