25 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/04

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı ve emekçiler fatura ödeyen değil, ödeten olmalı!
  Sermaye devlet, Kürt emekçilerini düzene bağlamak için AKP’nin arkasında seferber oldu…
Kontrgerilla’nın Kızıl Elmacı kanadına “Ergenekon” operasyonu...
Yüzde 47’lik islami faşizm
Yüksel Akkaya
SSGSS karşıtı yürüyüş coşkuyla tamamlandı!
Türk-İş ve Kamu-Sen hükümetle anlaştı... 
  Türban tartışmaları ya da el kadar bezle yapılan yelken yarışı
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Genç-Sen Genel Kurulu ve sonrasına dair bir çerçeve...
  Atılım ve SGD gölge dövüşü yaparak gerçeklerin üzerini örtemez!
  Gençlik
hareketinden...
  Tersanelerde iş kazaları...
  Küba seçimleri ve demokrasi...
  Venezüella’da süreç, sınıf çatışmalarını sertleştirecek yönde ilerliyor!
  İsrail barışa değil savaşa hazırlanıyor!
  ABD ile batılı müttefiklerinin küstahlığına karşı Rusya’dan yeni hamleler…
  Milliyetçilik üzerine birkaç söz
M. Can Yüce
  Ankara’da “Manifesto’nun 160. yılında marksizmin güncelliği” sempozyumu...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Venezüella’da süreç, sınıf çatışmalarını sertleştirecek yönde ilerliyor!

Anayasa değişikliği için 2 Aralık 2007’de yapılan referandumda kabul oylarının %49.9’da kalması, sırtını ABD emperyalizmine dayayan Venezüella burjuvazisinin bile beklediği bir sonuç değildi. Sonuçtan fazlasıyla memnun olan karşı-devrimci güçler, “referandum; Chavez için sonun başlangıcı!” naraları atma cüreti göstermişlerdi.

Chavez yönetimi, 1998’den beri ilk seçim yenilgisini almıştı ama “Chavez için sonun başlangıcı” çığırtkanlığına karşı-devrimci güruhların bile inandığı söylenemez. Zira referanduma katılım %56 ile sınırlıydı, başka bir ifadeyle Chevez yönetimine destek veren milyonlarca yoksul emekçi sandık başına gitmek için ikna edilememişti. Bu bakımdan karşı-devrimci cephenin sevinç çığlıkları erken atılmış oldu.

Herşeye rağmen referandum sonuçları, emekçiler lehine yapılacak düzenlemelerin burjuva yasallığının sınırlarını aşmayan seçimlere endekslenmesinin sakıncalarını hatırlatmıştır. Elbette “Bolivarcı devrim süreci” seçimlere endeksli temelde gelişmemiştir. Fakat kitle desteği konusundaki bir özgüvenin ifadesi de olsa seçimlere yapılan özel vurgular dikkatten kaçmamaktadır.

Taraflar, şimdiden bu yılın sonlarına doğru yapılacak yerel seçimlere hazırlığı gündemine almış bulunuyor. Hugo Chavez, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ekim ya da Kasım ayında yapılması planlanan seçimleri muhalefetin kazanması halinde, bunun bir savaş anlamına geleceğini, çünkü bu kesimlerin görev süresinin dolacağı Şubat 2013’ten önce kendisini iktidardan indirmeye çalışacağını” söyledi. Chavez’in böyle bir kaygı taşıması, seçimlerin Venezüella’daki süreçte halen önemli bir etkisi olduğuna işaret ediyor.

Hal böyleyken karşı-devrimcilerin Chavez yönetimini devirmek için ilk başvurdukları yol seçim değil CIA patentli askeri darbe olmuştu. Başkent Caracas sokaklarına çıkan milyonlarca emekçinin gücüyle püskürtülen darbe, Amerikan destekli burjuvaziyi vuran bir silaha çevrilmişti. Darbe girişiminin başarısızlığı Venezüella burjuvazisini yolundan alıkoymadı elbet. Daha da hırslanan asalak kapitalistlerle kemik yalayıcıları bu sefer ekonomiyi sabote eden grevleri organize ettiler. Özellikle petrol üretiminin bir süreliğine sabote edilmesinin Venezüella’ya maliyeti 4 milyar doları buldu. Fakat petrol işçilerinin aktif desteğini de alan Chavez yönetimi, bu saldırıyı da püskürtmeyi başardı.

Karşı-devrimci cephe, ancak bu etkili silahları geri teptikten sonra seçim/referandum söylemini öne çıkarmaya başladı. Yaygın medya desteğine rağmen bu alanda da peş peşe yenilgiye uğratılan kapitalist asalaklar, diğer uğraşlarının yanısıra “sivil toplum kuruluşları” silahına daha bir sıkı sarılmaya başladı. Özel mülkiyete henüz doğrudan müdahale olmadığı için üretim araçlarının çoğunu denetleyen burjuvazi, “sol kılıklı” liberallerin de desteğiyle, emekçiler lehine yapılacak düzenlemeleri engellemek/sabote etmek için sinsi çalışmalarını sürdürüyor.

Chavez yönetimi şu günlerde tarım burjuvalarıyla uğraşıyor. Son aylarda temel gıda ürünlerini komşu ülkelere satarak hem gıda sıkıntısına yol açan (ülkede ekmek, süt, yumurta, et sıkıntısı olduğu belirtilmektedir) hem enflasyonu körükleyen tarım burjuvaları, Chavez tarafından sert bir şekilde uyarıldı. “Alo Başkan” adlı haftalık televizyon programında soruna değinen Hugo Chavez, ürünlerini komşu ülkelere satanların çiftliklerinin kamulaştırılması gerektiğini söyledi. Çiftlik sahibi kim olursa olsun, bu işlemin yapılacağını belirten Chavez, “Bu işlem için orduya ihtiyaç varsa, ordu da devreye sokulur” dedi.

Daha önce burjuvazinin farklı kesimlerini uyaran Chavez bankaların yanısıra petrol, telekomünikasyon, elektrik şirketlerinin gerekirse kamulaştırılacağını söylemişti. Chavez’in bu tür tehditleri kapitalistlerin küstahlığını belli ölçüde dizginlese de, kamulaştırma yönünde henüz somut bir adım atılmış değil.

Emperyalistlerin desteğini arkasına alan karşı-devrimci burjuvazinin “Bolivarcı devrim”i boğma girişimleri devam ederken, emekçiler lehine yaptığı düzenlemeleri daha da pekiştirmek için çaba harcayan Chavez yönetimi de çalışmalarını sürdürüyor.

Yeni yıla kabine değişikliği ile gire Hugo Chavez, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile görüşerek, (Amerikancı Kolombiya rejiminin engelleme girişimine rağmen) üç rehinenin kurtarılmasını sağladı. Bogota’daki kontra rejime karşı savaşan FARC’la diyalog kuran Chavez, örgütün Küba’ya yakın olduğu bilinen ELN ile birlikte “terör örgütleri listesi”nden çıkarılmasını istedi. ABD ile batılı müttefikleri tarafından “terör örgütleri” listesine alınan FARC ile ELN’nin “isyancı silahlı partiler” olarak adlandırılması gerektiğini söyleyen Chavez, Kolombiya’daki savaşın bu örgütler muhattap alınmadan bitirilemeyeceğini savundu.

Emperyalist güçlerin koruması altındaki bir kontra rejime karşı silahlı direniş yürüten devrimci örgütlerin terörist olmadığını dünya kamuoyu önünde savunan Chavez, bir anlamlı girişime daha imza atmış oldu.

Chavez liderliğindeki hareketin yılın ilk ayında attığı asıl önemli adım, kuruluş çağrısını bir yıldan uzun bir süre önce yaptığı Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) kuruluş kongresinin gerçekleşmesidir.

1992 yılındaki darbe girişiminin ardından Chavez’in iki yıl hapis kaldığı cezaevi olan ancak yakın zamanda müzeye dönüştürülen San Carlos de Caracas Tarih Müzesi’nde gerçekleştirilen kongreye, 1676 parti delegesi ile yirmiden fazla ülkeden gelen misafirlerin katıldığı bildirildi.

Kongre açılış konuşmasın yapan Chavez, “Halka yapılan ihanete yeter artık. Buraya gerçek bir devrim yapmaya ya da yok olmaya geldik. Birleşik Sosyalist Partimiz Bolivarcı süreci sürükleyebilmek açısından çok büyük önem taşıyor. Bir devrim bir kişiye ya da bir seçkin gruba değil doğrudan halka dayanmalıdır” diye konuştu.

PSUV’un burjuva devletin tarihi kapitalist modelini yıkacak bir parti haline geleceğini belirten Chavez, “yeni Bolivarcı oligarşisinin” oluşması ve yükselmesine karşı verilecek mücadelenin PSUV’un önderliğinde yürütülmesi gerektiğini söyledi. Burjuva unsurların PSUV’a sızmasına karşı mücadele etmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Chavez, partinin sendikalar ve sosyal hareketlerle, bu hareketleri devrimin ilerlemesi için birer politik güce çevirebilmek için bağlantılar kurması gerektiğini de söyledi.

Chavez liderliğindeki Bolivarcı güçlerin yanısıra çok sayıda örgütün, hareketin, çevrenin katılımıyla kurulan Birleşik Sosyalist Parti’ye, Venezüella Komünist Partisi dahil bazı sol güçler katılmadı. Bu güçlere de katılım çağrısı yapan Chavez, tüm “yurtsever güçler”in tek parti çatısı altında birleşmesi gerektiğini savunuyor.

Chavez liderliğindeki hareketin başlattığı girişime emekçilerden yaygın destek var. Zaten Venezüella dahil Latin Amerika’daki “sol dalga”nın pekçok zaafına rağmen en güçlü yönü de meşru-militan temelde gelişen bir işçi ve emekçi hareketine dayanmasıdır.

Venezüella’da “denge” durumu halen devam ediyor. Ancak bu hiç de durağan bir süreç değil. Tersine, bu süreç kaçınılmaz olan pekçok çelişkiyi/çatışmayı içinde barındırmaktadır. Nitel bir sıçramayı sağlayacak çatışma için nicel birikim dönemine tekabül eden bu süreç, Venezüella işçi sınıfıyla emekçilerine egemen sınıflarıyla nihai hesaplaşma olanağı sağlayabilecek dinamikler barındırmaktadır.

 

Frankfurt’ta Neo-Nazi karşıtı eylem

19-20 Ocak günleri Irkçı faşist partilerin Frankfurt kentinde yapmaya çalıştığı iki günlük yürüyüş antifaşist karşı gösteriler ile engellendi. İki gün üst üste Frankfurt’un tarihi Römer meydanına polis korumasında getirilen toplam 150 civarında neo-Nazi, yüzlerce kişinin protestosuyla karşılaştı ve alanda yürütülmedi. Anti faşist gruplarla polis arasında zaman zaman çıkan çatışmalarda polis eylemcilere karşı göz yaşartıcı gaz kullandı. Neo-Nazilerin eylem alanında din istismarı için megafonda ezan sesi dinletmesi üzerine alanda bulunan kitle de çan sesiyle Nazileri protestoya katıldı. Bir grup yahudinin “Biz buradayız!” pankartıyla katıldığı eylemin ilk gününde, seçim kampanyasıyla ırkçılığı bizzat körükleyen yerel hükümet partisi CDU’nun seçim standı da antifaşist göstericiler tarafından dağıtıldı.

Kızıl Bayrak/Frankfurt