25 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/04

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı ve emekçiler fatura ödeyen değil, ödeten olmalı!
  Sermaye devlet, Kürt emekçilerini düzene bağlamak için AKP’nin arkasında seferber oldu…
Kontrgerilla’nın Kızıl Elmacı kanadına “Ergenekon” operasyonu...
Yüzde 47’lik islami faşizm
Yüksel Akkaya
SSGSS karşıtı yürüyüş coşkuyla tamamlandı!
Türk-İş ve Kamu-Sen hükümetle anlaştı... 
  Türban tartışmaları ya da el kadar bezle yapılan yelken yarışı
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Genç-Sen Genel Kurulu ve sonrasına dair bir çerçeve...
  Atılım ve SGD gölge dövüşü yaparak gerçeklerin üzerini örtemez!
  Gençlik
hareketinden...
  Tersanelerde iş kazaları...
  Küba seçimleri ve demokrasi...
  Venezüella’da süreç, sınıf çatışmalarını sertleştirecek yönde ilerliyor!
  İsrail barışa değil savaşa hazırlanıyor!
  ABD ile batılı müttefiklerinin küstahlığına karşı Rusya’dan yeni hamleler…
  Milliyetçilik üzerine birkaç söz
M. Can Yüce
  Ankara’da “Manifesto’nun 160. yılında marksizmin güncelliği” sempozyumu...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD ile batılı müttefiklerinin küstahlığına karşı Rusya’dan yeni hamleler…

ABD emperyalizmi ile batılı ortaklarının Rusya’yı kuşatma girişimleri, Vladimir Putin yönetiminin sert karşı hamleleriyle bloke edilmeye çalışılıyor. Doğu Avrupa ülkelerine füze kalkanıyla radar üsleri kurma girişimini Avrupa Konvansiyonel Kuvvetleri Anlaşması’ndan (AKKA) çekilerek yanıtlayan Putin yönetimi, batılı emperyalistlerin İran’ı kuşatma girişimlerine ise, Tahran’daki yönetimle işbirliğini hem derinlemesine hem genişlemesine geliştirerek çıkarlarından taviz vermeyeceğini bu vesileyle de göstermiş oldu.

Bu arada İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin Moskova’da bulunduğu günlerde Rusya, İran’ın Buşehr nükleer santraline üçüncü nükleer yakıt transferini gerçekleştirerek, siyonistlerin itirazlarını dikkate almadığını da gösterdi.

Rusya’nın bir diğer çıkışı ise, “önleyici vuruş” hakkını kullanırken, nükleer başlıklı silahlar kullanmaktan söz etmesi oldu. Rusya Genelkurmay Başkanı General Yuri Baluyevski, büyük bir tehdit sözkonusu olduğunda nükleer silahlarla önleyici saldırı düzenleyeceklerini söyledi.

Rus general, katıldığı bir askeri konferanstaki konuşmasında şunları söyledi: “Kimseye saldırmayı planlamıyoruz, ama dünyadaki ortaklarımız şunu anlamalı: Rusya ile müttefiklerinin egemenliği ve toprak bütünlüğünü korumak için önleyici saldırıyı da içerecek şekilde nükleer silahlar dahil askeri güçler kullanılacaktır”. ABD’yi işaret ederek, bazı ülkelerin hem bölgesel hem küresel egemenlik çabalarının güvenliği tehdit ettiğini vurgulayan Baluyevski, batılı emperyalistler önünde boyun eğmeye niyetli olmadıklarını bir kez daha hatırlattı.

Rusya’nın son çıkışı, Putin’in 2 gün süren Bulgaristan gezisi sırasında imzaladığı anlaşmalar oldu. Kalabalık bir kapitalistler heyetiyle Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya giden Putin, Bulgar Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov ile görüşmeler yaptı.

Görüşmede Bulgaristan ile Rusya arasında enerji alanında işbirliği öngören bir anlaşmaya imza atan taraflar, Bulgaristan’ın Belene kasabasına kurulacak ikinci nükleer santralın Rus şirketleri tarafından yapılması konusunda görüş birliğine vardı.

Başbakan Sergey Stanişev ile parlamento başkanı Georgi Pirinski ile de görüşen Putin, Sofya’da yaptığı açıklamada, “Rus ile Bulgar halklarının kardeşliği kan bağları ile pekiştirilmiştir. Kardeşliğimizin değeri parayla ölçülemez” diyerek ilişkileri pekiştirme isteğini dile getirdi.

Eski Doğu Blok’u ülkesi Bulgaristan’ın gerici rejiminin ABD emperyalizmi ile ilişkiler geliştirdiği, hatta savaş aygıtı NATO’ya katılmak için çaba harcadığı da bilinmektedir. Ancak Vladimir Putin’in Sofya çıkarması, Rusya’nın bu ülkeyi batılı emperyalistlere bırakmayacağını göstermiştir. Ziyaret sırasında yapılan anlaşmalar, Rusya’nın istediği sonucu elde ettiğini gösteriyor. Bu ise gerici güç odaklarının Doğu Avrupa ülkelerinde etkin olmak için giriştikleri çatışmayı daha da sertleştirecektir.

Eski Sovyet Blok’u üyesi olan Doğu Avrupa ülkelerindeki gerici rejimler hem batılı emperyalistlerle hem Rusya ile işbirliği yapmaktan geri durmuyor. Burjuva pragmatizmle malul olan bu rejimler, izledikleri politikayla iki büyük güç odağı arasındaki çelişkiden faydalanmaya çalışıyorlar.

Bu yeni yetme kapitalist rejimlerin amaçlarına ne ölçüde ulaştıkları bilinmez ama emperyalist güçlerle geliştirilen ilişkilerin bu ülke haklarına yeni musibetler dışında bir şey sunması mümkün değil. Dolayısıyla bu halkların emekçi sınıfları hem başlarına musallat olan gerici rejimlere hem emperyalist güç odaklarına karşı mücadele etmekle yükümlü hale gelmişlerdir.



Fransız emperyalizmi yeni rollere hazırlanıyor!

2003’te Irak’ın ABD tarafından işgaline karşı çıkan Fransa, savaş kundakçılarının küstahça saldırganlığından payını almış, Washington’daki neo-faşist şebekenin etkin isimleri Almanya ile Fransa’yı “eski Avrupa” ilan ederek aşağılamaya çalışmıştı. Bush liderliğindeki ekibin bu kaba kibri, savaş makinelerine dayanarak istedikleri ülkeyi işgal edebileceklerini sanmalarından kaynaklanıyordu. Bilindiği gibi sözkonusu güvenin kof olduğunun anlaşılması için işgal karşıtı direnişin başlaması yeterli olmuştu.

Belirtmek gerekir ki, AB’nin başını çeken iki emperyalist gücün işgale destek vermekten kaçınmaları ne Irak’ın yakılıp yıkılmasını engelleme isteğinden ne de Irak halklarının katline tepki duymalarındandı. Onlar, Irak’a ambargo uygulayan ABD tekellerinin boş bıraktığı pazarı önemli ölçüde ele geçiren Alman-Fransız tekellerinin çıkarlarını koruma derdindeydiler.

Bush’un başını çektiği neo-faşist çete, direnişin başlamasıyla işgalci ordunun bataklığa saplandığını görünce elbette tutum değiştirmek zorunda kaldı. Bu ise, diğer emperyalist güçlere yağmadan pay verilmesi, ancak bunun karşılığında ABD’nin Irak halkları şahsında insanlığa karşı işlediği ağır suçlara ortak edilmesi anlamına geliyordu..

ABD emperyalizmi bu alanda mesafe almayı başardı. Gelinen yerde Almanya-Fransa ikilisi sadece Irak’a değil, İran’a karşı da ABD safında yerini almış bulunuyor. Bu arada ABD ile suç ortaklığına giren AB’nin iki emperyalist gücü, siyasi arenadaki figüranlarını da değiştirmiş, Almanya’da Angela Merkel gibi koyu bir gericiyi, Fransa’da faşizan eğilimiyle bilinen Nicolas Sarkozy’yi başa yerleştirmiştir.

Görünen o ki, Fransız emperyalizmi, misyonunu ABD ile suç ortaklığının ötesine taşırmak eğilimindedir. Geçen günlerde körfez ülkelerini ziyaret eden tekellerin temsilcisi Sarkozy, ortaçağdan hortlayan Suudi Arabistan’ın şeriatçı rejimini “Fransa’nın dostu” ilan etmişti. Yeri geldiğinde insan hakları, demokrasi, laiklik gibi değerlerin şampiyonu olduğunu savunan emperyalist Fransız rejiminin temsilcileri, tekellerin çıkarları uğruna eli kamçılı despotlarla dostluk kurmakta herhangi bir zorluk çekmediler.

Sarkozy’nin körfez ülkelerini ziyareti, Fransız emperyalizminin Ortadoğu’da daha aktif bir uğursuz rol oynama hevesinde olduğunu gösteriyor. Ziyaret sonuçlarına bakılırsa, Fransa cumhurbaşkanı bu yönde somut adımlar atmaya muvaffak da olmuştur.

Suudi Arabistan’ın ardından bazı körfez ülkelerini ziyaret eden Sarkozy’nin Birleşik Arap Emirlikleri’yle (BAE) yaptığı anlaşma, Fransız ordusunun bölgeye konuşlanmasına zemin hazırlayacak. Belirtildiğine göre hem askeri üs kurma hem nükleer enerji alanında işbirliği anlaşması imzalayan Sarkozy, Fransa’nın bu anlaşmalar uyarınca BAE’de askeri üs kurmasının yolunu açmanın yanısıra, bu ülkeye “sivil amaçlı” nükleer enerji geliştirmede yardımcı olacak.

Fransa adına görüşmeleri yapan Tümamiral Jacques Mazars, ziyaret esnasında imzalanan anlaşma gereği Fransa’nın bir askeri üsde 400-500 arası deniz ve hava kuvvetleri askeri personeli bulunduracağını açıkladı. Mazars yaptığı açıklamada “Üs daimi olacak. Bu Fransa’nın Körfez’deki bu tür ilk üssü olacak ve Hürmüz Boğazı’na bakacak” dedi.

Öte yandan Fransa dışişleri bakanı Bernard Kouchner ile Birleşik Arap Emirlikleri’nden meslektaşı tarafından imzalanan bir başka anlaşmada ise iki ülkenin nükleer enerjinin “barışçıl amaçlar”la kullanımı hakkında bir çerçeve çizildiği belirtildi.

Emperyalist/siyonist güçlerin, somutta ABD-İsrail ikilisinin İran’ı tehdit ettiği günlerde yapılan bu anlaşmalar, Fransız emperyalizminin halklara karşı yürütülen köleleştirme seferine daha aktif katılım sağlayacağına işaret ediyor. Sarkozy’nin attığı bu adım anti-emperyalist/anti siyonist güçlerin dikkatinden kaçmamalı, emperyalist/siyonist işgallere karşı mücadelenin hedefine Fransız emperyalizmini de çakmalıdır.