26 Ekim 2007 Sayı: 2007/41(41)

  Kızıl Bayrak'tan
   Hedeflerinde sadece Kürt halkı değil,
işçi ve emekçiler de var!
  Şovenist histeriye ve faşist kudurganlığa karşı devrimci direniş!..
Düşman Kürt halkı değil, sermaye düzeni ve devletinin kendisidir!..
Felakete doğru uygun adım - Haluk Gerger
Sermaye saldırıyor,
İMF daha fazlasını istiyor!
“Türk” Telekom ve grev hakkı - Yüksel Akkaya..
  Sermaye sınıfı ve sendika bürokrasisi
Telekom grevini boğmak için harekete geçti!
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Türkiye Cumhuriyeti ve Ortadoğu - Haluk Gerger
  “Küreselleşme”, sendikasızlaştırma
ve yoksullaştırma/3
Yüksel Akkaya
  Sosyalist Kamu Emekçileri’nden çağrı:
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Uluslararası tekellerin kârı uğruna Kaz Dağları feda ediliyor...
  Rusya-İran işbirliği pekişiyor...
  Sürgünden dönen Benazir Butto’ya suikast girişimi...
  Dünyadan...
  Özel savaşta yeni aşama... - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünyadan...

Almanya: Demiryollarında yeni grev!

Alman Demiryolları (DB) tekeli Makinistler Sendikası’nda (GDL) örgütlü makinistlerin mücadele dinamizmini ve kararlılığını, işçileri işten atarak, ihtarlar göndererek kırmaya çalışıyor. DB tekeli, greve katılan 2 makinisti işten attı, 200 makiniste ise işten uzaklaştırma ve ihtar cezası yağdırdı. İşten atma gerekçesi olarak makinistlerin 3 ve 18 Ekim tarihlerinde boş treni durdurup bırakmaları gösterildi.

17 Ekim günü banliyö trenlerinde ve metrolarda çalışan 1700 GDL üyesi makinist greve çıkmış ve böylece bütün tren sistemi alt üst olmuş, trenlerin rötarlı kalkması gece geç saatlere kadar devam etmişti. Tekel yönetimi bu durum karşısında 200 otobüs ve bin kadar özel servis elemanını görevlendirmek zorunda kalmıştı.

Makinistler Sendikası (GDL), 25-26 Ekim tarihlerinde 30 saat sürecek yeni bir greve hazırlanıyor. Alman Demiryolları tekeli DB, makinistler sendikasına diğer sendikalara sunulan sözleşme taslağını dayatıyor. DB makinistlere fazla mesai ücretlerini ödemek yerine, 1400 Euro özel ödeme yapacağını açıklıyor. “Haftada 41 yerine 43 saat çalışırsanız yüzde 5,5 daha fazla vereceğiz” diyorlar ve bu hak gaspını iyileştirme olarak sunuyorlar.

GDL sendikası, tekel yönetimi uzlaşma yanlısı bir tutum izlemezse baskıyı artıracağını, süresiz grevlere de başvurabileceğini açıkladı. Sendika ayrıca grev yasalarına karşı da bir üst mahkemeye başvurdu. Bu yolla şehirlerarası hızlı trenlerde ve yük trenlerinde grev yapma hakkını yeniden elde etmeye çalışıyor. Kazandıkları koşullarda demiryolları tekelinin bir günde dize geleceğini vurguluyorlar.

Greve ve makinistlere karşı sempati ve destek giderek artıyor. Bazı yazarlar da artık cepheden grevi savunurken, mücadeleci sendikaları sevinçle karşılıyorlar.


Fransa’da greve devam!

Fransa’da 18 Ekim’de başlayan toplu taşıma grevi uzatıldı. Grev hayatı felce uğrattı. Özellikle Paris metrolarında izdiham yaşandı. Paris çevresinde 160 km’lik trafik kuyrukları oluştu.

Greve devlete bağlı demiryolu işletmesi çalışanlarının dörtte üçü katılmıştı.

Ulaştırma sektöründe örgütlü 8 sendikadan ikisi, bir günlük grevin ardından grevi uzatarak bir günlük grev kararı daha aldılar.

Grevciler Sarkozy hükümetinin kamu işletmelerinde erken emeklilik hakkını kaldırma planlarını protesto ediyorlar.

Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ilk kez ülke çapında greve gidiliyor. Fransa çapındaki bu grevin Sarkozy ile Fransız işçi sınıfı arasında bir güç denemesi olduğu ifade ediliyor.

Ulaştırma ve enerji sektöründe çalışan işçiler geçmişten gelen bazı ayrıcalıklarını korumak istiyor. Hükümet ise bunları kaldırmayı dayatıyor.

Fransa’da hükümet, 1995 yılında da, ulaştırma sektöründe bazı çalışanlara yönelik ayrıcalıklara son vermeye çalışmıştı. Üç hafta süren grevler ve sokak gösterileri, ülkede yaşamı felce uğratmış, dönemin başbakanı Alain Juppe geri adım atmak zorunda kalmıştı.


İsviçre’de ırkçı parti kazandı!

21 Ekim’de yapılan federal parlamento seçimlerinde ırkçı parti UDC (İsviçre Halk Partisi) oylarını artırarak yine birinci parti olarak sandıktan çıktı.

İsviçre federal parlamentosu 200 sandalyeye sahip. Bu seçimlerde 10 parti seçime katıldı. UDC 62, SP (Sosyalist Parti) 43, PDC (Hıristiyan Demokrat Parti) 31, PRD (Hür Demokratlar) 32, Yeşiller (Verte) 19 sandalye aldı. Kalanları ise küçük partiler paylaştı. UDC önceki seçimlere oranla 7 sandalye artırırken ikinci parti olan SP 9 sandalye kaybetti.

Bu durum ilerici kamuoyu tarafından sürpriz olarak karşılandı. Diğer bir sürpriz ise UDC’nin Fransızca konuşan bazı İsviçre kantonlarında önceki seçimlere göre birinci sıraya yükselmesi oldu.

UDC’nin seçim boyunca pervasız bir şekilde sürdürdüğü yabancı düşmanı ırkçı kampanyanın bu sonucu vermesi İsviçre tekellerine yaradı. Böylece ırkçı ve emekçi düşmanı saldırı politikalarını daha rahat uygulayabilecekler. Ülkedeki göçmen işçiler ve çocukları daha kapsamlı ırkçı saldırılara maruz kalacaklar. Yerli işçi ve emekçilerin sosyal hakları daha fazla tırpanlanacak. Başta Blocher olmak üzere ırkçı partinin diğer yöneticileri seçim sonuçlarını değerlendirirken, bir kez daha bu saldırıların mesajını vermiş oldular.

Bir-Kar Lozan


Frankfurt’ta anti-faşist gösteri!

Frankfurt’ta 20 Ekim günü 100 neo-Nazi’nin yürüyüşünü protesto etmek için 1500 kişi eylem yaptı.

Frankfurt’ta cami yapılması konusunda belediyeden onay geldi. Müslüman bir dernek Frankfurt’ta cami yapacak. Bunun üzerine faşistler Almanlar’ın islamlaşmasına karşı yürüyüş düzenledi. “İslam tehlikelidir, yasaklansın!” şiarını öne çıkaran faşistlere karşı birçok solcu da “her insan dinini yaşama olanağı korunmalıdır” düşüncesinde.

Alman devleti de saldırılarını hayata geçirmek için işçi sınıfını bölmek istiyor. Alman işçi Türk işçiden nefret ederse, kapitalistler azgın saldırılarını daha rahat hayata geçirebilir. İşçilerin haklarını gaspedebilir, sosyal ayaklanmalar engellenebilir.

Bir-Kar olarak anti-faşist eylemdeki yerimizi aldık. Dağıttımız bildiriye olumlu tepkiler aldık.

Faşistleri korumak için 3 bin ile 5 bin polis görevlendirilmişti. Dazlaklar olmadığı halde otonomcular polis barikatını geçmek için çaba sarfettiler. O sırada polise atılan küçük taşlar bahane edildi. Kolluk güçleri anti faşist kitleye azgınca saldırdı. Süren çatışmaların ardından genç kitleyi ve otonomcuları kimlik kontrolünden geçirdiler. Yaşanan arbededen sonra yürüyüş toplu şekilde yapılamadı.

Burjuva demokratları eyleme Anti-Nazi Koordinasyonu adı altında katılanlara söz hakkı vermedi. Bunun üzerine bir kişi megafonla kitleye seslendi. Polisin uyguladığı şiddeti teşhir etti.


Güney Afrika madenlerinde grev!

Güney Afrika’da Sasol madenlerinde çalışan işçilerin bir hafta önce başlattıkları grev sürüyor. Sasol’da 5 kömür ocağında 2 bin işçinin grevi ücret artışı talebiyle başlamıştı.

Maden işçileri sendikası NUM tüm maden ocaklarında Ekim ayının sonunda bir günlük bir grev örgütlemeye çalışıyor. Sendika bu grevde işyerlerinde daha fazla güvenlik şiarını yükseltecek.


Yunanistan’daki ayrımcılığa tepki!

Uluslararası Af Örgütü tarafından Yunanistan hükümetine göçmenleri ve Roman nüfusu hedef alan ayrımcı politikalarını sonlandırması talebiyle 57 bin imzalı bir dilekçe verildi. İmza kampanyası bütün Avrupa’da sürdürülmüştü.

Yunanistan’da yaşayan Romanlar’ın sık sık polis terörüne maruz kaldıkları ve ikinci sınıf insan muamelesi görerek hakaret ve aşağılanmalarla karşılaştıkları biliniyor. Yunanistan hükümetinin göçmen ve sığınmacı politikası da eleştiri konusu. Yunanistan tüm sığınmacıları otomatik olarak geri gönderirken, yasa dışı göçmenler ise oldukça pis, sağlıksız, insanlık dışı koşullarda uzun süre bekletiyor.


Holywood’da Irak sansürü!

Holywood yönetmeni Brian De Palma tarafından çekilen ve Irak işgalini konu alan Redacted (Düzeltilmiş) isimli film, dağıtım firması Magnolia Pictures tarafından sansürlendi. Venedik Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü kazanan filmde Irak’ta Amerikan askerlerinin yaptıkları tecavüzler, katliamlar ve daha bir dizi insanlık dışı uygulama gerçek görüntülerin kullanılmasıyla belgesel tarzında hazırlandı. Dağıtım firması filmin kimi bölümlerini sansürledi.

De Palma bu filmi çekmesine ABD askerlerinin 14 yaşında Iraklı bir kıza tecavüz ettikten sonra kızı ve ailesini öldürmelerinin yol açtığını söyledi. De Palma, filmi aracılığıyla Irak’tan dünyaya yayılan sözde gerçekleri düzeltiyordu. İçerdiği gerçek görüntülerle gösterime girdiği hemen her ülkede etki yaratan film işgal karşısında net bir tutuma sahipti.


Lizbon’da protesto!

Lizbon’da 18 Ekim’de 27 AB ülkesinin devlet ve hükümet başkanlarının biraraya geldiği Avrupa Zirvesi’ni protesto etmek için 200 bin kişi sokağa döküldü.

Yürüyüşe Portekiz Sendika Merkezi CGTP çağrı yaptı. Protesto gösterisinde “Serbest pazar ekonomisinin Avrupa’sına hayır!”, “Sosyal bir Avrupa için! İşçi hakları için!” şiarı yükseltildi. Gösteride AB Anayasası ve Avrupa’da sosyal hakların yok edilmesi protesto edildi. Gösterilerin ana şiarlarından biri de işten atmaları kolaylaştıran yasa ve çalışma saatlerinin esnekleştirilmesiydi.


Çürüyen ABD’de çocuk olmak!

Emperyalist-kapitalist sistemin jandarması ABD’de servet-sefalet kutuplaşması devasa boyutlara varırken, işsizlik de giderek artıyor. ABD emperyalizmi evsizlerine kaldırımda yatma izni veren yasalar çıkarmak zorunda kalıyor. Fiilen sayısı artan ve şehre yayılan evsizlere bu izni vermekten başka çözüm bulamıyor.

Kapitalizmin nasıl yozlaşan ve çürüyen bir toplum ürettiğini görmek için ABD’ye bakmak yeterli. Zira sokaklarında işlenen cinayetlerin ve uyuşturucu kullanımının arttığı, fuhuşun kol gezdiği Amerika, kapitalizmin barbarlığını gözler önüne seriyor. ABD’de artan yoksulluktan, çürüyen toplumdan en fazla her zamanki gibi çocuklar ve kadınlar mağdur oluyor. ABD emperyalizmi hem toplumu çürütüyor, çocukların, gençlerin geleceğini çalıyor, hem de geleceksizleştirdiklerini hapishanelere tıkıyor.

ABD’de çocuk yaşta iken yetişkin gibi yargılanarak müebbet hapse mahkum edilen çocuk sayısının 2 bin 225 olduğu saptandı. Af kapsamında olmadan ölünceye dek hapiste tutulacak çocuklardan 73’ünün, 13-14 yaşlarında iken yargılandığı ifade edildi. Başka bir ülkede görülmeyen bu gerçek, çok yoksul Amerikalılar’ın savunmasını üstlenen Alabama merkezli Eşit Adalet İnisiyatifi (Equal Justice Initiative-EJI) örgütü hukukçularının adli arşivlerde 1.5 yıl yaptıkları çalışmayla ortaya çıktı. Hazırlanan raporda, şartlı tahliye hakkı bulunmadan ömür boyu hapse mahkum edilen 17 yaş ve altındaki çocukların sayısının en az 2 bin 225 olduğu belirtildi. Washington’ın taraf olmadığı Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bu cezaların yasak olduğu vurgulandı.

Emekçi çocuklarını yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkum eden ABD emperyalizmi ezilen siyahileri bu konuda da unutmamış. Müebbet mahkumu 13-14 yaşlarındaki 73 çocuğun üçte ikisi siyah. Hepsi yetişkinlerle birlikte hapiste kalıyor ve sık sık tecavüz vakası yaşanıyor. Hapishanede tecavüze uğrayan çocuklardan bazıları intihara teşebbüs etmiş.


Dünyayı yağmalayanlar yoksullukla mücadele edemezler!

Açlık denilince akla doğal olarak Afrika kıtasında yaşayan yoksullar gelir. Zira bu kıta kapitalizmin gelişim süreciyle birlikte çok yönlü, sistemli, uzun zamana yayılan bir yağma ve talana maruz bırakılmıştır. Batılı “beyaz adam”lar, organize ettikleri seferlerle, kıtanın yalnızca doğal zenginliklerini değil “av”lanan insanlarını, ama özellikle genç insanlarını da yağmaladılar. Milyonlarca Afrikalı yaşadığı topraklardan zorla koparılıp, centilmen “beyaz adam”ların mesken tuttuğu köle pazarlarında satıldı. Bu insanların milyonlarcası, ancak vahşi koşullarda aylar süren yolculuklara dayanamayıp yaşamını yitirdiği için kölelikten “kurtulmuş”tur.

Asırlar önce başlayan bu yağma süreci özü itibarıyla halen devam ediyor. Yağma süreci sadece kısa süren bir dönemde yavaşlamıştır. Bu, 20. yüzyılın ikinci yarısında, ezilen halkların klasik sömürgeciliği yıkan anti-emperyalist direnişinin Afrika kıtasında da yankısını bulduğu dönemdir. Bu süreçte kıtanın birçok ülkesi siyasal bağımsızlığına kavuşabildi. Ancak kıtada kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinin yaygınlığı, buna bağlı olarak devrimci dinamiklerin zayıflaması, emperyalizmle zaten kopartılamayan ilişkilerin yeniden pekişmesiyle sonuçlandı.

Onlarca yıldan beri açlığın kol gezdiği kıtada halkları birbirine kırdıran emperyalistlerle yerel işbirlikçileri kıtanın yeraltı zenginliklerini yağmalamaya devam ediyorlar. Bu yağma kimi zaman emperyalist güç odakları arasındaki hesaplaşmaların da bu kıtada cereyan etmesine ve kitlesel kıyımlara vesile olmuştur. ‘90’lı yıllarda sadece Ruanda da bir milyon insan Fransız ordusunun gözetimi altında katledilmiştir. Bu tür çatışmalarda diğer emperyalist güç odaklarının da taraf olduğu bilinmektedir.

Kıta son olarak Amerikan savaş makinesinin hedefine de yerleştirildi. ABD emperyalizmi kısa süre önce bazı Afrika ülkelerinde askeri üs kurma sürecini başlatarak, “teröre karşı savaş”ı açlığın kol gezdiği kıtaya da taşıyor.

Kıtayı yağmalamakla yetinmeyen kapitalist-emperyalist düzenin egemenleri, halkları birbirine kırdırarak bir silah pazarı da oluşturmuş durumdalar.

Yağma bir yandan da İMF eliyle sürdürülüyor. Emperyalist merkezlerde bulunan bazı kurumların Afrika ülkelerine yaptıkları “yardım”ların iki katını İMF, dayattığı reçeteler aracılığıyla geri alıyor. İMF, yoksulların kitlesel şekilde açlıktan kırıldığı kıtanın bazı ülkelerine dayattığı reçetelerle tarımı çökertmiş ve emperyalist gıda tekellerinin gereksinim duyduğu bazı ürünlerin üretimiyle sınırlamıştır.

Afrikalılara iç çatışmalar, yoksulluk, açlık ve ölümden başka bir şey sunmayan kapitalist-emperyalist dünyanın cellatları, bazı “melek” kılıklı yardakçılarına “küresel yoksullukla mücadele” misyonu biçiyor. Bu yardakçılar takımı konferanslar düzenleyip vaazlar veriyor, yoksullukla mücadele üzerine “çözüm” projeleri üretiyor, sistemin efendilerine akıl vererek, kapitalizmin yarattığı, dahası kaçınılmaz kıldığı açlık sorununa, yine bu sömürü ve yağma düzeninin çözüm üretebileceği yanılsamasını yaymaya çalışıyorlar.

“Melek” kılıklı yardakçıların tüm çabaları, efendilerinin -diğer suçlarının yanısıra- Afrikalılar şahsında insanlığa karşı işlediği ve halen işlemeye devam ettiği ağır suçları hafifletmek içindir. Ancak hiçbir “melek” kılıklı yardakçı, cellatların çirkin suratlarının üstünü uzun süre örtmeyi başaramaz. Zira cellatların açları beslediği ne görülmüş, ne duyulmuştur.

Dünyayı açlıktan arındırmak, “melek” kılıklı yardakçılarıyla birlikte “uygar cellatlar”ı altetmekle mümkündür. Bu nihai hedefe ulaşmak, sahte vaazlarla değil, kapitalizmi bir sistem olarak yıkmakla mümkün olabilir ancak.