26 Ekim 2007 Sayı: 2007/41(41)

  Kızıl Bayrak'tan
   Hedeflerinde sadece Kürt halkı değil,
işçi ve emekçiler de var!
  Şovenist histeriye ve faşist kudurganlığa karşı devrimci direniş!..
Düşman Kürt halkı değil, sermaye düzeni ve devletinin kendisidir!..
Felakete doğru uygun adım - Haluk Gerger
Sermaye saldırıyor,
İMF daha fazlasını istiyor!
“Türk” Telekom ve grev hakkı - Yüksel Akkaya..
  Sermaye sınıfı ve sendika bürokrasisi
Telekom grevini boğmak için harekete geçti!
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Türkiye Cumhuriyeti ve Ortadoğu - Haluk Gerger
  “Küreselleşme”, sendikasızlaştırma
ve yoksullaştırma/3
Yüksel Akkaya
  Sosyalist Kamu Emekçileri’nden çağrı:
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Uluslararası tekellerin kârı uğruna Kaz Dağları feda ediliyor...
  Rusya-İran işbirliği pekişiyor...
  Sürgünden dönen Benazir Butto’ya suikast girişimi...
  Dünyadan...
  Özel savaşta yeni aşama... - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Uluslararası tekellerin kârı uğruna Kaz Dağları feda ediliyor...

Kapitalizm insanı ve doğayı hiçe sayıyor!

Kâr üzerine kurulu kapitalist sistemin burjuvazinin çıkarı uğruna neleri feda edebileceğine dair yeterince deneyime sahibiz. Son günlerde Kaz Dağları’nda yaşanan gelişmeler buna bir örnek. Hem insan ve çevre sağlığının göz göre göre hiçe sayılması, hem de bu felakete karşı duranların neredeyse “vatan haini” ilan edilmesi şaşırtıcı gelişmeler olarak yaşanıyor. Sorunun özeti şudur: Kaz Dağları’nda siyanürle altın aranmak istenmekte, buna karşı yükselen tepkiler çarpıtılmakta, tepki gösterenler “vatan hainliği” ile suçlanmaktadır.

Bergama köylülerinin siyanürle altın aranmasına ilişkin başlattıkları mücadelenin etkisiyle toplumda bir duyarlılık oluşmuş bulunmaktadır. Sermaye devletinin sözcüleri bu duyarlıklıktan rahatsız olmakta ve her fırsatta çeşitli çarpıtma yöntemlerini kullanmaktadırlar. “Siyanürle maden arama yönteminin zararlı olmadığı”, “şirketlerin bu konuda duyarlı olduğu” söylenen yalanlar arasındadır. Ve insan sağlığını ve çevreyi tahrip edecek yöntemlerle altın çıkarılmasına karşı çıkanları ise Türkiye’nin altın üretmesini istememekle suçlamaktadırlar.

Çanakkale ve Balıkesir arasında yer alan Kaz Dağları, mitolojideki adıyla İda Dağı, korkunç bir felakete tanık oluyor. Mitolojik efsanelere, Truva savaşına ve Homeros’un destanına konu olan İda Dağı şimdi de kapitalizmin gerçeğine tanıklık ediyor. Kaz Dağları, bu tarihsel geçmişinden öte, dünyada oksijenin en bol olduğu üç yerden biri olarak kabul ediliyor. Tamamı 258 bin hektar olan Kaz Dağları’nda, 101 familyaya ait 900 bitki türü ve Milli Park ilan edilen 21 bin 300 hektarlık bölümde 9 dere yatağı bulunurken, bu dağın eteklerindeki 24 yerleşim biriminde yaklaşık 125 bin kişi yaşamaktadır. Ayrıca bu dağ 47 endemik türün, yani dünyada başka bir yerde yetişmeyen bitki türünün ev sahibidir. Tabii ki bu dağ ve eteklerinde bulunan ormanlık ve diğer zengin doğal bitki örtüsü ile 9 dere yatağı unutulmamalıdır.

Soruna insan ve çevre sağlığı açısından bakan bizler için durum böyleyken, kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen kapitalistler içinse Kaz Dağları, 250-300 ton altın rezervi olduğu düşünülen bir yer. Burada altın ve diğer değerli metalleri çıkarmak için bulunan 11 şirket, 37 ayrı noktada altın aramaktadır. Bugüne kadar Kaz Dağları’nda altın aramak için 892 bin 575 metrekarelik bölgeyi kapsayan 150 ayrı izin verilmiş bulunmaktadır.

Basında yer alan bir haberde, Yüksek Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür konuya ilişkin görüşlerini uyarılarını şöyle aktarıyor: “Çanakkale, Etili, Bayramiç, Ezine, Ayvacık ve Küçükkuyu bölgelerinde çalışacak olan bu madenler, ömürleri boyunca toplam 300-400 bin ton arası siyanür kullanacak. Öngür, bu rakamın yaklaşık yüzde 30’unun yani 100 bin ton siyanürün havaya karışacağını söylüyor. Ayrıca bu madenler çalıştığı süre boyunca 1 trilyon ton kadar kayayı kazacak ve bütün Çanakkale ve ilçeleri kadar su tüketecek.”

Uyarılar bu yöndeyken, altın aranan yerlerde somut çevre sorunları da kendini ortaya koymaktadır. Örneğin Muratlar köyünde içme sularının kötü bir yağ kokusu nedeniyle içilemez haline geldiği, sondaj çalışmaları sonucu ne olduğu henüz belirlenemeyen yapışkan bir maddenin toprağın üzerinde yer aldığı vb., köylülerin yaptığı açıklamalarla basına yansımış bulunuyor.

Siyanürle altın arama için kullanılacak 400 bin ton siyanürün 100 bin tonunun havaya karışacağı, solunum yoluyla bunun başta insanlar olmak üzere diğer canlıları tehdit ettiği, bitki ve toprak örtüsünün göreceği zarar nedeniyle tarımın olumsuz etkileneceği, dere, akarsu ve dolayısıyla denizlerin bu kirlilikten nasibini alarak uzun vadede daha ciddi sorunlara neden olacağı duyarlı çevre örgütlerinin açıklamalarında yer almaktadır.

Siyanürle altın arayan çokuluslu şirketler, bu yöntemin mahkum edilmesine rağmen bu konuda ısrarlılar. Bu tekellerin de faaliyet yürüttüğü çoğu ülkede bu yöntem yasaklanmıştır. Örneğin Alman parlamentosu, 2001’de Avrupa Birliği düzenlemelerini gerekçe göstererek siyanür kullanılmasına hiçbir hükümet biriminin izin veremeyeceğine karar verdi. Çek Cumhuriyeti 2001’de siyanürle altın çıkarılmasını yasaklarken, Yunanistan’da 2002’de siyanürle altın çıkarmak isteyen bir firmanın ruhsatı iptal edildi. Romanya’da 2000’de yaşanan bir siyanür sızıntısı sonrası Macaristan ve Yugoslavya’dan geçen Tuna Nehri kıyılarına binlerce ölü balık vurduğu için, bu ülke, AB düzenlemelerini kabul ederek siyanürlü altın çıkarılmasını yasaklamaya hazırlanıyor. ABD’de ise Wisconsin ve Montana eyaletlerinin hepsinde, Kolarado’nun 5 ayrı bölgesinde siyanür kullanılarak altın çıkarılması yasaklanmıştır.

Durum böyleyken, Türkiye gibi ülkelerin sermaye uşağı hükümetleri uluslararası şirketlerin önüne çıkabilecek her engeli kaldırmak için görevdeler. Öncelikle 2004’ te 5177 sayılı kanunla, Maden Yasası’nda yapılan değişikliklerle sermayenin önü açılmıştı. Bu yasaya göre, maden arama çalışmalarına sahil şeridi ya da milli park içinde bile olsa izin veriliyor. Ayrıca Muratlar köyü halkı, sularının bulanıklaştığını, içme suyu bulamadıklarını belirtmesine rağmen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, bu iddiaların doğru olmadığını iddia ediyor. Köylülerin tepkileri üzerine bölgeye giden bakanlık heyetinin açıklamasında bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı söyleniyor. “Altın madeni arama izni ile faaliyet gösteren şirketlerin çevreye zarar vermediği” açıklanıyor.

Bölgede maden arama-sondaj ruhsatı alan tekeller, rezerv belirlemek için çalıştıkları sahalardaki ağaçları keserek, yerin metrelerce altına inerek sondaj yapmalarına rağmen, bakanlığın heyeti, şirketlerin fazladan ağaç kesimi yapmadıklarını söylemektedir. Heyetin incelemelerine ve iddiasına göre, şirketlere, arama faaliyetlerinde yürütecekleri sondaj çalışmaları için 400’er metrekarelik alan verilmiş olmasına rağmen, fiilen daha küçük alanlar kullanılmış! Oysa gerçekte, altın arama için açılan sondaj kuyuları 100 metrekarelik bir alanda etkili oluyor. Bu alan içinde kalan ağaçlar da kesilmek zorunda...

Siyanürle altın arayarak ülkenin zenginliklerini katletmek isteyen tekellerden de kısaca bahsedelim. Çanakkale ili sınırları içinde maden arama ruhsatını alan firmalar arasında bozuk sicili ile tanınan Koza Altın İşletmeleri, Eldorada Gold’un Türkiye temsilcisi Tüprag Madencilik, Global Madencilik, Kanadalı Teck Cominco’nun ortağı Fronteer ile ilişkili Doğu ve Kuzey Truva Madencilik işletmeleri bulunmaktadır. Cominco, Tuprag vb. uluslararası siyanürcü şirketler genelde isim değiştirerek çevre katliamcısı faaliyetlerinin takip edilmesinden kaçmak için sürekli yeni işletmeler kurmakta ve yeni yatırımlarda kirli ilişkilerini gizlemektedirler. Örneğin Tüprag, Kanada’da Rabbit Lake Altın Madeni’ni işleten Eldorada şirketinin Türkiye’deki temsilcisidir. Bu şirketin asıl işi uranyum madenciliğidir. Rabbit Lake tekeli, uranyum madeninde yerlileri çalıştırması, kaçmak isteyenleri tekrar yakalayıp zorla madende çalıştırması ile ünlüdür. Ayrıca 1989 yılında maden yatakları kenarında bulunan dereye 2 milyon litre radyoaktif maden atığı atılmış, derenin aktığı göl yoğun bir radyasyona maruz kalmıştır.*

“Milli çıkarlar” için Kaz Dağları’nda altın aramasına izin verilen bu şirketlerin hepsinin sicili bozuktur. Ülkenin çıkarı için değil, bir avuç sermayedarın çıkarı için açık bir doğa katliamı planlanmaktadır. Hava, su, toprak kirliliğine ve geri dönülemez sonuçlara neden olacak bu katliama dur demek, örgütlü mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir. Bugüne kadar gelişen tepkiler anlamlı olmakla birlikte yetersizdir. Öte yandan bu tepkiler, tek tek şirketlerin ötesinde, insan ve çevre sağlığını hiçe sayan kapitalist düzenin kendisine yönelmek durumundadır. “Doğal çevrenin, toprağın, suyun ve havanın korunması için köklü önlemler alacak” olan biricik düzen ise sosyalizmdir.

* antimai.org sitesinden faydalanılmıştır...